Ege Denizi’nde Egemenliği Tartışmalı Ada, Adacık, Kayalıklar Sorunu ve Son Durum: Kardak Kayalıkları Kimin?

Yazan  21 Ocak 2014

 

Giriş

Ege Denizi, coğrafi açıdan bakıldığında, çok fazla sayıda (3000’e yakın) ada, adacık ve kayalık içeren “yarı-kapalı” (semi-enclosed sea)[1] nitelikte bir denizdir. Ege Denizi’nin coğrafi açıdan sahip olduğu bu kompozisyon, onun, Türk-Yunan ilişkilerinde hukuksal ve siyasal açıdan da farklı değerlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu bağlamda, Ege Denizi’nde “egemenliği tartışmalı ada, adacık ve kayalıklar sorunu” Türk-Yunan ilişkilerindeki sorunlu alanlardan biri olarak varolmaya devam etmektedir.

Ege Denizi’ndeki adaları; coğrafi konumları, egemenlik devirlerinin tarihsel boyutları[2] ve Ege Denizi’nin statüsünü tespit eden uluslararası anlaşmaların düzenleniş biçimleri yönünden dikkate aldığımızda, şöyle bir gruplandırmaya tabi tutmak mümkündür:

1) Trakya ve Boğazönü (Çanakkale) adaları grubu

2) Saruhan (Doğu Sporat) adaları grubu

3) Menteşe adaları grubu ve Meis adası

4) Kuzey Sporat adaları grubu

5) Kiklad adaları grubu[3]

6) Güney Ege adaları grubu (Girit adası ve çevresindeki adalar).

Söz konusu gruplandırma çerçevesinde yer alan adaların birçoğu, doğrudan bunların adları belirtilerek, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde çeşitli antlaşmalarla terk edilmiştir. Ancak, Ege Denizi’nde bu kapsamda olmayan ada, adacık ve kayalıklar da mevcuttur. Bu bağlamda, egemenlik iddiaları yönünden Türkiye ile Yunanistan arasında, “Kuzey Sporat adaları”, “Kiklad adaları” ve “Güney Ege adaları” grupları üzerinde hiçbir tartışma yokken; “Menteşe adaları”, “Saruhan adaları” ile “Trakya ve Boğazönü adaları” gruplarında (hepsine birden “Doğu Ege adaları” grubu denilmektedir) yer alan bazı ada, adacık ve kayalıklar üzerinde tartışma vardır (Bu üç grupta egemenliği tartışmalı 153 adacık ve kayalık bulunmaktadır.) “Menteşe adaları” grubunda yeralan Kardak Kayalıkları da (İkizce Kayalıkları/İmia Rocks) bu kapsamdadır ve tarafların bu tür ada, adacık, kayalıklara ilişkin olarak tarihsel ve hukuksal verileri farklı yorumlamalarından dolayı tartışma ortaya çıkmaktadır.

       Ege Denizi Ada Grupları

 

Osmanlı İmparatorluğu’nun, olgusal olarak 1829 Edirne Antlaşması’yla ortaya çıkan Yunanistan’ın bağımsızlığını 24 Nisan 1830 tarihli bir notayla tanımasıyla birlikte, Ege Denizi’nde konumlanan ve önceden tümü Osmanlı ülkesine ait olan adalar da ikiye ayrılmıştır: Bu çerçevede, “Batı Ege adaları” (Eğriboz adası, Kuzey Sproratlar ve Kiklad adaları) Yunanistan’a bırakılırken; diğer taraftan, Girit adası ile “Doğu Ege adaları” Osmanlı İmparatorluğu’nda kalmıştır[4] ki “Menteşe adaları” grubundan yeralan Kardak Kayalıkları da bu grubun içindeydi.

Trablusgarp Savaşı’nda (1911-1912) “Oniki adalar”ı (Dodécanèse)[5] ya da “Menteşe adaları” da denilen Güneydoğu Ege adalarını da işgal eden İtalya, savaş sonrasında 18 Ekim 1912’de imzalanan Uşi Barış Andlaşması’nın 2. maddesi gereği işgal ettiği güneydoğu Ege adalarından çıkmayı kabul etmiş; böylece söz konusu ada, adacık ve kayalıklar altı büyük devletin (Almanya, İngiltere,Fransa, Avusturya-Macaristan, Rusya, İtalya) geleceğini belirleyeceği alanlar dışında kalmıştır.[6] Ancak İtalya, kendisine Trablusgarp ve Bingazi’nin verilmesi karşılığında, işgal ettiği güneydoğu Ege adalarını Uşi Barış Andlaşması’yla terketmeyi kabul etmesine rağmen, Balkan Savaşı (1912-1913) sırasında bu adaları elinde tutmayı sürdürmüştür. Diğer taraftan, Balkan Savaşı sırasında, kuzey Ege adaları da (Taşoz, Midilli, Sakız, Psara, Nikarya, Limni, Semadirek, Gökçeada) Yunanistan tarafından işgal edilmiştir. Öte yandan, Balkan Savaşı’nın Avrupa’da genel bir savaşa yol açmasını önlemek için, 16 Aralık 1912’de Londra’da Osmanlı İmparatorluğu ve Balkan devletlerinin katılımıyla toplanan bir konferans sonunda 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Andlaşması’yla Osmanlı İmparatorluğu Girit’in geleceğini Balkan devletlerinin kararına bırakırken; diğer taraftan, öteki Ege adalarının geleceğinin de altı devletçe saptanmasını kabul etmiştir. Osmanlı İmparatorluğu ile Yunanistan arasında 14 Kasım 1913’te imzalanan Atina Andlaşması da tarafların, Ege adalarına ilişkin hüküm de dahil, 1913 Londra Andlaşması’nın hükümlerini kabul ettiğini bildirmektedir. Bunun üzerine Şubat 1914’te Londra’da toplanan anılan altı devlet, Meis adası dışında Oniki adaları herhangi bir karar konusu yapmayıp üstü kapalı olarak İtalya’ya, Yunanistan’ın işgal ettiği İmroz ve Bozcaada dışındaki doğu Ege adalarını da Yunanistan’ın “kesin zilyetliğine” bırakma kararı almıştır. Yunanistan, anılan altı devlete gönderdiği 21 Şubat 1914 tarihli cevabında bu koşulları kabul ettiğini resmen açıklamıştır.[7]

I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesinin ardından, 22 Ağustos 1915’te İtalya, Uşi Barış Andlaşması’yla Osmanlı İmparatorluğu’na iade etmeyi kabul ettiği güneydoğu Ege adalarını geri vermeyeceğini ve söz konusu andlaşmadan kaynaklanan yükümlülüklerini feshettiğini açıklamıştır.[8] Savaş sonrasında imzalanan Sevr Barış Andlaşması’nın 122. maddesi Menteşe bölgesinde yer alan  adalardan 13’ünü (Oniki adalar) ve bunlara tabi diğer adaları İtalya’ya vermiştir. Ancak, Oniki adaların İtalya’ya, diğer adaların ise Yunanistan’a verilmesini öngören Sevr Barış Andlaşması Türkiye tarafından onaylanmadığı ve yürürlüğe girmediği için Ege Denizi’nde yer alan adaların durumunu belirleme işi Lozan Barış Konferansı’na kalmıştır.[9]

24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Andlaşması’yla Ege Denizi’nde yer alan adaların statüsü (12-16 maddeler) düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemeler, aynı zamanda, Kardak Kayalıkları’nın hukuksal statüsüne ilişkin olarak Türkiye ve Yunanistan’ın farklı tezler ileri sürmelerini de beraberinde getirmektedir. Düzenlemenin konumuz açısından ilgili maddeleri şöyledir:

“Madde 12

İmroz (Imbros) adası ile Bozcaada (Tenedos) dışında, Doğu Akdeniz adaları ve özellikle Limni (Lemnos), Semadirek (Samothrace), Midilli (Mitylene), Sakız (Chio), Sisam (Samos) ve Nikarya (Nicaria) adaları üzerinde Yunan egemenliği konusunda 17/30 Mayıs 1913 tarihli Londra Andlaşması’nın 5’inci ve 1/14 Kasım 1913 tarihli Atina Andlaşması’nın 15’inci maddeleri hükümleri uyarınca alınan ve 13 Şubat 1914 tarihinde Yunan Hükümetine bildirilen karar, bu Andlaşmanın, İtalya’nın egemenliği altına konulan ve 15’inci maddede belirtilen adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak üzere, doğrulanmıştır. İşbu Andlaşmada aykırı bir hüküm bulunmadıkça, Asya kıyısından 3 milden az uzaklıkta bulunan adalar, Türkiye egemenliği altında      kalacaktır.

Madde 15

Türkiye, aşağıda sayılan adalar üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından İtalya yararına vazgeçer: Bugünkü durumda İtalya’nın işgali altında bulunan Stampalya (Astropalia), Rodos (Rhodes), Kalki (Carki, Kharki), Skarpanto (Scarpanto), Kazos (Casos, Casso), Piskopis (Piscopis, Tilos), Miziros (Misiros, Nisyros), Kalimnos (Calimnos, Kalymnos), Leros, Patmos, Lipsos (Lipso), Limni (Lymi) ve İstanköy (Cosco)        adaları ile bunlara bağlı adacıklar ve Meis (Castellorizo) adası.

Madde 16

Türkiye, işbu Andlaşmada belirtilen sınırlar dışında bulunan bütün topraklar ile bu topraklardan olup gene bu Andlaşma ile üzerinde kendi egemenlik hakkı tanınmış bulunanlar dışındaki Adalarda –ki bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır– her ne nitelikte olursa olsun, sahip olduğu tüm hak ve senetlerden             [sıfatlardan] vazgeçmiş olduğunu bildirir. İşbu maddenin hükümleri komşuluk nedeniyle Türkiye ile ortak sınır bulunan ülkeler arasında kararlaştırılmış ya da kararlaştırılacak olan özel hükümleri bozmaz.”[10]

Lozan Barış Andlaşması’nın bu hükümlerinde de görüldüğü üzere, isimleri sayılan adalar Yunanistan’a ve İtalya’ya bırakılmıştır (12. ve 15. maddeler). Bu çerçevede Kardak Kayalıkları’nın, Güneydoğu Ege’de İtalya’ya devredilen ada, adacıkları tespit eden 15. maddesi kapsamına hiçbir şekilde girmediği görülmektedir. Keza, Kardak Kayalıkları’nı, 15. maddede geçen “ada” ve “bağlı adacıklar” ölçütleri içerisinde de değerlendirmek mümkün değildir. Dolayısıyla, Andlaşma’nın 15. maddesinin, Osmanlı İmparatorluğu’nun ardılı olmak sıfatıyla Türkiye’nin Kardak Kayalıkları üzerindeki egemenliğinde bir değişiklik yaptığı söylenemez.[11] Diğer taraftan, Andlaşma’nın 12. maddesinde yer alan “İşbu Andlaşmada aykırı bir hüküm bulunmadıkça, Asya kıyısından 3 milden az uzaklıkta bulunan adalar, Türkiye egemenliği altında kalacaktır” ifadesi Kardak Kayalıkları’nın egemenliğine ilişkin tartışma yaratmaktadır. Yunanistan, 12. maddede yer alan bu ifadeye dayanarak, Türkiye’ye sırasıyla 3.6 mil (Doğu Kardak) ve 3.9 mil (Batı Kardak) uzaklıkta bulunan Kardak Kayalıkları’nın bu nedenle Türkiye’ye ait olamayacağını belirtmektedir. Ancak, 12. maddedeki bu ifadeyle amaçlananın, o dönemde karasularının genişliğinin de 3 mil olduğu hatırlandığında, kıyı devletinin haklarını garanti altına alma ve Andlaşma’nın bazı hükümlerinin güvenlikle yakından bağlantılı olan bu hakkın aleyhine yorumlanmasının önüne geçmektir. Keza, eğer 12. maddedeki bu ifadeyle amaçlanan, 3 mil dışındaki tüm ada, adacık ve kayalıkların egemenliğinden vazgeçildiğini belirtmek olsaydı, bunun açıkça belirtilmesi gerekirdi. Bu bağlamda, 12. maddedeki bu ifade, 3 mil dışında kalan tüm ada, adacık ve kayalıkları Türkiye’den almayı değil, Türkiye’nin bu bölgede yer alan ada, adacık ve kayalıklar üzerindeki egemenliğini olası tüm yanlış yorumlamalara karşı garanti altına almayı amaçlamaktadır.[12] Andlaşma’nın 16. maddesi ise Türk ve Yunan tarafları arasında en fazla tartışılan konuların başında gelmektedir. Yunanistan, bu maddeyi, bir toptan feragat hükmü olarak değerlendirmektedir. Diğer bir deyişle, Yunanistan bu maddeyle Türkiye’nin, Andlaşma’nın çeşitli maddelerinde egemenliği teyit edilen adalar hariç bölgede yer alan tüm ada, adacık ve kayalıklar  (dolayısıyla Kardak Kayalıkları) üzerindeki her türlü hak ve sıfatlarından vazgeçtiğini ileri sürmektedir.[13] Buna karşılık Türkiye, 16. maddede yer alan düzenlemenin amacının sınırlı olduğunu ileri sürerek, 16. maddede sadece 15. madde kapsamındaki ada, adacık ve kayalıkların İtalya’dan Yunanistan’a aktarılmasının meşrulaştırılmasının amaçlandığını vurgularken; maddede geçen “saptanacaktır” ifadesinin de henüz hakkında bir düzenleme yapılmamış ada, adacık ve kayalıklar olduğuna işaret ettiğini ileri sürmektedir. Dolayısıyla, bu Andlaşma’yla hakkında bir düzenleme yapılarak egemenliği Yunanistan’a ya da İtalya’ya açıkça devredilmeyen ada, adacık ve kayalıklar vardır ve bunların egemenliği hala Türkiye’ye aittir. Ayrıca, 16. maddede  Türkiye’nin tüm egemenlik hakları ve sıfatlarından vazgeçtiği alanlar olarak sadece “adalar”a yer verilmesi ve Andlaşma’da yer verilen “adacık” kavramının bu bağlamda kullanılmaması maddenin yorumu açısından önem kazanmaktadır. Bu nedenle de, hiçbir şekilde “ada” olarak nitelenemeyecek Kardak Kayalıkları’nın, Türkiye’nin üzerindeki tüm hak ve sıfatlarından vazgeçtiği “adalara” dahil olduğu söylenemez.[14]

Kardak Kayalıkları’nın statüsüne ilişkin olarak, Türkiye ve Yunanistan’ın farklı yorumlamalarına konu olan bir diğer belge de Türkiye ve İtalya arasında imzalanan 4 Ocak 1932 tarihli Sözleşme, aynı tarihli mektup teatisi ve 28 Aralık 1932 tarihli bir metindir. Lozan Barış Andlaşması’yla İtalya’ya bırakılan bazı ada, adacık ve kayalıklar dışında bölgede yer alan çeşitli ada, adacık ve kayalıkların egemenliği sorunu 1920’li yılların sonuna doğru tekrar gündeme gelmiştir. İki ülke yaptıkları görüşmeler sonucunda 30 Mayıs 1929’da bir tahkimname hazırlayarak konuyu Uluslararası Sürekli Adalet Divanı’na (USAD)[15] götürmüşlerse de, uyuşmazlığın çözümü için yaptıkları görüşmelerin bir sözleşmeyle neticelenmesi üzerine taraflar durumu USAD’a bildirerek başvurularını geri aldıklarını söylemişlerdir.[16] Bu bağlamda, Türkiye ve İtalya, 4 Ocak 1932’de, Meis adası bölgesinde yer alan kimi adacıklar ile Bodrum körfezi karşısında yer alan Karaada’nın hangi devlete ait olacağı konusunda bir sözleşme (Anadolu Sahilleri ile Meis Adası Arasındaki Ada ve Adacıkların ve Bodrum Körfezi Karşısındaki Adanın Ciheti Aidiyeti Hakkında Sözleşme) imzalamışlardır. Anılan bu sözleşme 10 Mayıs 1933’te yürürlüğe girmiştir.[17] Yedi maddeden oluşan bu Sözleşme’yle, Meis adası ile Anadolu arasında kalan bölgedeki deniz sınır ve kimi ada, adacık ve kayalıkların aidiyeti sorunu kesin olarak çözülmüştür. Nitekim, Sözleşme’nin ilk üç maddesinde, Türkiye ve İtalya’nın egemenliğine bırakılan tüm ada, adacık ve kayalıklar ismen sayılarak belirtilmiş; dördüncü maddede, Sözleşme’de çizilen sınırların her iki tarafında bulunan tüm ada, adacık ve kayalıkların, ismen sayılıp sayılmadıklarına bakılmaksızın, bulundukları tarafın ait olduğu devletin egemenliğinde olacaklarını hükme bağlamıştır. Sözleşme’nin beşinci maddesinde ise, iki ülke sınırları çok ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Ancak, bu ayrıntılı düzenlemede Kardak Kayalıkları’nın da bulunduğu bölgeye gelince ayrıntılı tanımlamalara son verilerek, bu bölge için taraflar arasında “üzerinde hiçbir tartışma olmayan bir deniz sınırı”ndan bahsedilmiştir. Bir başka deyişle, her ne kadar, Kardak Kayalıkları’nın da bulunduğu bölgede üzerinde görüş ayrılığı bulunmayan bir sınırdan bahsedilse de, bu bölgede kesin ya da nihai bir sınır belirlemesi yapılmamıştır. Bu ifadeden yola çıkılarak, bu Sözleşme’nin Kardak Kayalıkları’nın statüsü konusunda herhangi bir düzenleme içermediği ve bu nedenle de, Kardak Kayalıkları’nın Lozan Barış Andlaşması’nda dokunulmayan statüsünün hala devam ettiği belirtilmektedir.[18]

Öte yandan, Türkiye Dışişleri Bakanlığı ve İtalya’nın Ankara Büyükelçiliği arasında, sözleşmenin imzalandığı gün bir mektup teatisi gerçekleşmiştir. Bu mektup teatisinde taraflar, karşılıklı olarak deniz sınırlarının çizilmesinden duydukları memnuniyetlerini  dile getirip, iki ülke arasında kalan diğer bütün sınırların hiçbir anlaşmazlığa ve tartışmaya sebep olacak nitelikte olmadığını teyit ederlerken; sınırın kalan kısmının çizimi işlemlerinin de hemen ele alınması konusunda mutabık kalmışlar ve konuyu görüşecek teknisyenlerin bir an önce belirlenmesi hususunu hükümetlerine iletme konusunda görüş birliğine varmışlardır.[19] Türkiye ve İtalya’nın ilgili teknik temsilcileri, söz konusu mektup teatisi gereği, 28 Aralık 1932’de Ankara’da bir araya gelmişler ve bu bağlamda yapılan çalışmalar sonucunda ortaya bir metin çıkmıştır. 28 Aralık 1932 tarihli bu metnin[20] hemen girişinde, toplantının 4 Ocak 1932 tarihli mektup teatisinde dile getirilen sınırın kalan kısmını belirleme niyetine dayanılarak yapıldığı belirtilirek, iki ülke arasındaki karasuları sınırının geçeceği noktaların tek tek belirlenmesine geçilmektedir. Burada, 37 tane belirleyici nokta bulunmaktadır ki, bunlardan 30 numaralı noktanın Kardak Kayalıkları ile Anadolu tarafında yer alan Kato adası (Çavuş adası) arasındaki ortay hattan geçtiği belirtilmiştir. Yunanistan, işte bu ifadeden yola çıkarak, Kardak Kayalıkları üzerindeki İtalyan egemenliğinin, Kardak Kayalıkları’nın ismen anılması suretiyle teyit edildiğini dile getirmekte ve bu metnin 4 Ocak 1932 tarihli Sözleşme’nin bir parçası (eki) olduğunu iddia etmektedir.[21] Buna karşılık Türkiye ise, söz konusu metnin 4 Ocak 1932 tarihli Sözleşme’nin bir eki olmadığını ve bağlayıcılık değerinin olmadığını şu argümanlarla ileri sürmektedir: Öncelikle, söz konusu metin, andlaşma yapmaya yetkili kişiler tarafından oluşturulmamıştır ve toplantıya katılan teknik nitelikli temsilciler andlaşma oluşturmaya yetkili değillerdir. İkinci olarak, söz konusu metnin bağlayıcılık kazanabilmesi için hem ulusal hem de uluslararası hukuk açısından gerçekleştirilmesi gereken onay aşamalarının hiçbirisinden geçmemiştir. Üçüncü olarak, söz konusu metin 4 Ocak 1932 tarihli Sözleşme’nin bir eki ya da tamamlayıcısı bir parçası değildir. Çünkü, söz konusu metin ile 4 Ocak 1932 tarihli Sözleşme arasında hukuksal bir bağ kurulabilmesi için, Sözleşme’de mektup teatisinden bahsedilmesi gerekirdi. Dördüncü olarak, 1933-1937 yılları arasında gerçekleştirilen yazışmalarla metne son hali verilmesine rağmen, Türkiye, artık üzerinde anlaşılan metni ulusal hukuku açısından geçerli hale getirip getirmeyeceğini soran 8 Ocak 1937 tarihli İtalyan notasına yanıt vermemiştir. Diğer taraftan, Yunanistan 1947 Paris Barış Andlaşması’nın görüşmeleri yapılırken, söz konusu metne de atıf yapılmasını istemesine rağmen, bu isteği kabul görmemiştir. Dolayısıyla, bu metnin uluslararası bir anlaşma olmadığı Yunanistan ve üçüncü devletlerce de zımnen kabul edilmiştir.[22] Bütün bu gerekçelerle, 28 Aralık 1932 tarihli metin hukuksal açıdan geçerli olmadığından, Osmanlı İmparatorluğu’nun ardılı olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne geçen Kardak Kayalıkları’nın statüsünde herhangi bir değişiklik yaratmamaktadır.

Kardak Kayalıkları’nın statüsü konusunda gündeme getirilen son belge ise 1947 tarihli Paris Barış Andlaşması’dır. Söz konusu Andlaşma’nın 14/1. maddesi, Lozan Barış Andlaşması’nın 15. maddesiyle İtalya’ya devredilen “Oniki adalar”ın, Yunanistan’ın tam egemenliğine geçtiğini hükme bağlamaktadır. Buradaki tartışma şundan kaynaklanmaktadır: Lozan Barış Andlaşması’nın ilgili 15. maddesinde ismen belirtilen adalarla birlikte egemenliği devredilecek adacıklar sayılırken “bunlara bağlı adacıklar” ifadesi kullanılırken; 1947 tarihli Paris Barış Andlaşması’nda “bunlara bitişik adacıklar” ifadesinin kullanılıyor olmasıdır. Bu iki ifadenin, her ikisinin içeriğinin de tam anlamıyla bilinmemesi bir yana, tam anlamıyla örtüşmediği görülmektedir. Bu bağlamda, “bitişik” ifadesinin “bağlı” ifadesinden daha geniş kapsamlı olduğu kabul edilirse, uluslararası hukuktaki “sahip olunan haklardan fazlası devredilemez” ilkesi gündeme gelmektedir. Buna göre, İtalya, Türkiye’den ismen sayılan adalarla birlikte onlara “bağlı” adacıkları almış; ancak, söz konusu adaları Yunanistan’a devrederken onlarla birlikte “bitişik” adaları vermiştir. Diğer bir deyişle, İtalya, kendisinin olmayan adacıkları da Yunanistan’a vermiştir ki bunun, söz konusu uluslararası hukuk ilkesi gereği, uluslararası hukuk açısından kabul edilmeyeceği açıktır. Dolayısıyla, İtalya, ancak Lozan Barış Andlaşması’yla “bağlı” ifadesi çerçevesinde Türkiye’den aldığı adacıkları Yunanistan’a devredebilecektir. Bu bağlamda Türkiye, Paris Barış Andlaşması’nın da Kardak Kayalıkları’nın statüsünde herhangi bir değişiklik yapmadığını ve bu nedenle Türkiye’nin bu kayalıklar üzerindeki egemenliğinin devam ettiğini belirtmektedir.[23]

 

Ege Denizi’nde Son Durum ve Sonuç

Sonuç olarak, Türkiye’nin bütün bu argümanlarına karşı, Yunanistan, Kardak Kayalıkları’nın uluslararası hukuktan ve andlaşmalardan kaynaklanan statüsü konusunda hiçbir kuşkusu olmadığını, 1947 Paris Barış Andlaşması’yla Kardak Kayalıkları’nın “Oniki adalar”la birlikte Yunanistan’a devredildiğini ve bu Andlaşma’nın Türkiye’yi bağladığını ileri sürmektedir. Ayrıca Yunanistan, Kardak Kayalıkları’nı da içeren “Oniki adalar”ın çıkarılan bir yasayla da ulusal hukuk açısından da Yunanistan topraklarına katıldığını belirtmektedir. Yunanistan’ın bu tutumunu sürdürmesinde, üyesi olduğu AB’nin Kardak Kayalıkları’nın aidiyeti konusunda Yunanistan’ı destekleyen tutum ve açıklamalarının da rolü vardır. Nitekim, kriz sonrasında AB’nin bazı organları aldıkları kararlarda, Türkiye’yi provokatif davranmakla itham ederek bir anlamda “saldırgan” taraf olduğunu iddia etmişler, Kardak Kayalıkları’nın Yunanistan’ın egemenliğinde olduğunu ileri sürerek, AB’nin dış sınırının da Yunanistan’ın Ege’deki sınırları olduğunu vurgulamışlardır.[24]Bu bağlamda, 1995-1996 Kardak Kayalıkları Krizi’ni kendi toprak bütünlüğüne karşı bir iddia olarak değerlendiren Yunanistan, uyuşmazlığın çözümü için UAD’ye gidilmesini önermekte, ancak bunun, iddia sahibi olan Türkiye tarafından yapılması gerektiğini vurgulamaktadır.[25]

Yunanistan Ege’deki bu iddialarını fiili olarak da sürdürmektedir. Nitekim, Yunanistan 2004’ten bu yana Ege Denizi’nde adalar konusunda tek taraflı yeni bir girişim başlatmıştır. Söz konusu girişim, ilk kez Demokrat Parti Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek’in gündeme getirdiği Didim yakınındaki “Eşek” ve Bulamaç” adalarının Yunanlılar tarafından işgal edildiği yönündeki iddialar sonrasında, son zamanlarda basında ve kamuoyunda yankı bularak tartışılmaya başlanmıştır. DP Genel Başkanı Zeybek, Dikili (Didim) açıklarındaki “Bulamaç” ve “Eşek” adalarının 2004 yılından bu yana Yunanlılar tarafından işgal edildiğini, Eşek Adası’nda kilise kurulduğunu, Yunan bayrağı çekildiğini ve AKP Hükümeti’nin buna sessiz kaldığını açıklarken; Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bünyamin Altunelli de, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu bu konuyla ilgili olarak, Türk milletinin kendini iyi hissetmesini sağlayacak, güvende hissetmesini sağlayacak açıklamalar yapmaya davet etmiştir. Lozan Barış Andlaşması ve Paris Barış Andlaşması’yla Türkiye’nin egemenlik  sınırları içinde gösterilen bu iki adanın Yunanistan’a devri ya da onlara ait  olduğu konusunda hiçbir uluslararası belge, ifade ve kayıt bulunmadığına dikkat çeken Altunelli, Türkiye’nin kendi mülküne sahip çıkmaması yüzünden Bulamaç ve Eşek adalarının bugün  Yunan bayraklarıyla donatılmış durumda olduğunu belirterek “Adanız işgal edilsin, bir şey demeyin. Bu sıfır problem mi?” açıklamasında bulunmuştur. Düzenlediği basın toplantısında Eşek ve Bulamaç  adalarında çekilen fotoğrafları slayt eşliğinde gösteren Altunelli, Eşek Adası’nda Yunan  bayrağının dalgalandığını ve adada Yunan askerlerinin olduğunu da ileri sürmüştür. Konuyla ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı ise, Demokrat Parti Lideri Namık Kemal Zeybek’in gündeme getirdiği Dikili (Didim) açıklarındaki iki adacığın hukuki statüsü konusunda açıklama yapmaktan kaçınmıştır. Halihazırda Yunanistan’ın Ege Denizi’nde başlattığı bu tek yanlı girişim 16 adacık ve kayalığın işgali ile sonuçlanmıştır ve AKP Hükümeti’nin bu konudaki sessizliği devam etmektedir.[26] Hürriyet Gazetesi’nin konuyla ilgili sorusu üzerine Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi, Ege’ye ilişkin son konuların Türkiye ve Yunanistan Dışişleri Bakanlıkları müsteşarları arasında yürütülmekte olan istikşafi görüşmelerde (meselenin ne olduğunu saptamaya, anlamaya dönük görüşmeler) ele alındığını ifade etmiştir. Gerek Türkiye gerek Yunanistan’ın sorunların barışçı yollardan çözümü konusunda uzlaşma içinde olduğunu vurgulayan Dışişleri kaynakları, “Türkiye’nin Ege’deki pozisyonu değişmemiştir. Bu konular tüm Ege sorunları çerçevesinde istikşafi görüşmelerde ele alınmaktadır. Bu aşamada, söz konusu adacıkların hukuki statüsü için bir açıklama yapmak için uygun değildir” değerlendirmesini yaparak Yunanistan ile sürdürülen istikşafi temasların 51.sinin, 16 Mayıs 2011 tarihinde Çeşme’de gerçekleştirileceğini açıklamakla yetinmişlerdir uzun zaman önce.[27]

 


[1]Tanımı üzerinde tam bir birlik sağlanamamakla birlikte uluslararası uygulamada önceden de karşılaşılan “Yarı-kapalı deniz” kavramı, 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 122. maddesinde şöyle tanımlanmıştır: “İki veya daha çok devlet tarafından çevrili ve diğer bir denize veya okyanusa dar bir geçitle bağlı bulunan veyahut da bütünüyle veya büyük bir bölümü ile, iki veya daha çok devletin karasularından ve münhasır ekonomik bölgelerinden oluşan bir körfez, bir deniz havzası veya bir deniz.” Daha geniş bilgi için bkz. Pazarcı, Uluslararası Hukuk Dersleri, II. Kitap, s. 269-279; Pazarcı, Uluslararası Hukuk, s. 250; Aydoğan Özman (Çev.), Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi, İstanbul, İstanbul Deniz Ticaret Odası Yayınları, 1984, s. 34.

[2]Osmanlı İmparatorluğu zamanında Ege adalarının fethi (1669 yılında fethedilen Girit hariç) iki aşamada gerçekleşmiştir: 1) Fatih Sultan Mehmet döneminde (1451-1481) gerçekleştirilen fetihler (1456, 1470 ve 1479 yıllarında)  2)  Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520-1566) gerçekleştirilen fetihler (1522, 1538 yıllarında). Ege Denizi adaları yaklaşık 300 yıl kadar Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır. Ege Denizi adalarının fetih ve devirleri konusunda daha geniş bilgi için bkz. Cevdet Küçük, “Ege Adaları’nda Türk Egemenliği Dönemi”, Ege’de Temel Sorun: Egemenliği Tartışmalı Adalar, Yay. Haz. Ali Kurumahmut, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1998, s. 33-80; Necdet Belen, Ege Denizi ve Ege Adaları, İstanbul, Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1995, s. 96-125.

[3]Ali Kurumahmut, “Ege’de Egemenliği Tartışmalı Adalar Sorununun Ortaya Çıkışı”, Ege’de Temel Sorun: Egemenliği Tartışmalı Adalar, Yay. Haz. Ali Kurumahmut, Ankara, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1998 s. 4.

[4]Hüseyin Pazarcı, Doğu Ege Adalarının Askerden Arındırılmış Statüsü, Ankara, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1986, s. 1.

[5]Güneydoğu Ege’de bugün Yunanistan’ın egemenliği altında bulunan adalar, Oniki adalar adıyla anılan ve aslında sayısı 14 olan adaları ve onlara bitişik adacıkları içermektedir. Bu adalar şunlardır: Stampalia (Astropolia), Rodos (Rhodes, Rhodos), Kalki (Calki, Khalki), Karpatos (Scarpanto), Kazos (Casos, Casso), Piskopis (Piscopis, Tilos), Miziros (Misiros, Nysiros), Kalimnos (Calminos, Kalymnos), Leros, Patmos, Lipsos (Lipso), Simi (Symi, Lymi), İstanköy (Cos, Kos) ve Meis (Castellorizo).

[6]Erdem Denk, Egemenliği Tartışmalı Adalar: Karşılaştırmalı Bir Çalışma (Kardak Kayalıkları ve Sparatly ve Senkaku/Diaouyu Adaları Örnekleri), Ankara, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, Kasım 1999, s. 60.

[7]Pazarcı, Doğu Ege Adalarının Askerden Arındırılmış Statüsü, s. 2-3.

[8]Küçük, “Ege Adaları’nda Türk Egemenliği Dönemi”, s. 60-61; Denk, Egemenliği Tartışmalı Adalar: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, s. 63.

[9]Denk, Egemenliği Tartışmalı Adalar: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, s. 63-64.

[10]Lozan Barış Andlaşması, Andlaşma resmi Türkçe metni ve sadeleştirilmiş metni için  sırasıyla bkz. http://ua.mfa.gov.tr/files.ashx?1610, 5 Ağustos 2010; http://sam.baskent.edu.tr/belge/Lozan_TR.pdf, 5 Ağustos 2010.

[11]15. maddeyle ilgili değerlendirme için bkz. Sertaç Hami Başeren, “Ege’de Ada, Adacık ve Kayalıkların Uluslararası Andlaşmalarla Tayin Edilen Hukuki Statüsü”, Ege’de Temel Sorun: Egemenliği Tartışmalı Adalar, s. 99-101.

[12]Bu konuda bakınız Başeren, “Ege’de Ada, Adacık ve Kayalıkların Uluslararası Andlaşmalarla Tayin Edilen Hukuki Statüsü”, s. 83-88.

[13]Denk, Egemenliği Tartışmalı Adalar: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, s. 70-71.

[14]16. maddeyle ilgili değerlendirme için bkz. Denk, Egemenliği Tartışmalı Adalar: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, s. 70-75; Başeren, “Ege’de Ada, Adacık ve Kayalıkların Uluslararası Andlaşmalarla Tayin Edilen Hukuki Statüsü”, s. 102-109.

[15]1922-1946 yılları arasında faaliyet gösteren USAD, 1946’dan itibaren yerini UAD’a (Uluslararası Adalet Divanı) bırakmıştır.

[16]Denk, Egemenliği Tartışmalı Adalar: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, s. 75-76.

[17]Pazarcı, Doğu Ege Adalarının Askerden Arındırılmış Statüsü, s. 23.

[18]Denk, Egemenliği Tartışmalı Adalar: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, s. 76-77.

[19]Bu mektupların metinleri için bkz. Ali Kurumahmut (Yay. Haz.), Ege’de Temel Sorun: Egemenliği Tartışmalı Adalar, s. 227-228 (Ek-16).

[20]28 Aralık 1932 tarihli bu metin için bkz. Agreement Between Italy and Turkey of December 28, 1932,  http://www.hri.org/MFA/foreign/bilateral/italturc.htm#agr2, 5 Ağustos 2010.

[21]Denk, Egemenliği Tartışmalı Adalar: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, s. 108-109.

[22]28 Aralık 1932 tarihli metinle ilgili daha geniş bir değerlendirme için bkz. Denk, Egemenliği Tartışmalı Adalar: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, s. 78-86, 104-110; Başeren, “Ege’de Ada, Adacık ve Kayalıkların Uluslararası Andlaşmalarla Tayin Edilen Hukuki Statüsü”, s. 114-116.

[23]1947 tarihli Paris Barış Andlaşması’nın 14/1. maddesiyle ilgili ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. Denk, Egemenliği Tartışmalı Adalar: Karşılaştırmalı Bir Çalışma, s. 87-92, 110-112; Başeren, “Ege’de Ada, Adacık ve Kayalıkların Uluslararası Andlaşmalarla Tayin Edilen Hukuki Statüsü”, s. 101-103.

[24]Söz konusu kararlardan ilki Avrupa Parlamentosu’nun 15 Şubat 1996 tarihinde aldığı karardır. Avrupa Parlamentosu bu kararında, Kardak Kayalıkları’nın Yunanistan’ın egemenliğinde olduğunu iddia ederek, Türkiye’nin Batı Kardak Kayalığı’na asker çıkarmasını provokatif bir eylem olarak nitelemiş; kriz sırasında Türkiye’nin yapmış olduğu resmi açıklamaların bir AB üyesi ülkenin egemenlik haklarını sorgulayan ve toprak iddiasında bulunan açıklamalar olduğunu; Yunanistan’ın Ege Denizi’ndeki sınırlarının aynı zamanda AB’nin dış sınırları olduğunu ve bundan dolayı Türkiye’nin Yunanistan’ın egemenlik haklarını tehdit etmesinden AB’nin endişe duyduğunu açıklamıştır. Kararın metni için bkz. On the Provocative Actions and Contestation of Sovereign Rights by Turkey Against a Member State of the Union, http://www.hri.org/MFA/foreign/bilateral/europ.htm, 5 Ağustos 2010. İkinci karar ise, 15 Temmuz 1996 tarihinde AB Genel İşler Konseyi’nin yayınlamış olduğu deklarasyondur. Söz konusu bu deklarasyonda, krizden Türkiye sorumlu tutularak, AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilebilmesi için AB’ye üye devletlerin toprak bütünlüğüne ve egemenlik haklarına, uluslararası hukuk ve uluslararası antlaşmalara saygı gösterilmesi gerektiğini belirterek, Kardak Kayalıkları’na ilişkin uyuşmazlığı UAD’ye götürülerek çözümlenmesi çağrısında bulunmuştur. Deklarasyon’un metni için bkz. 1943. Council–General Affairs, Press: 208 Nr: 8913/96, 15/7/1996, http://www.consilium. europa.eu/uedocs/cms_data/docs/pressdata/en/gena/028a0047.htm, 5 Ağustos 2010.

[25]Yunanistan’ın Kardak Kayalıkları’yla ilgili olarak ileri sürdüğü argümanlar için bkz. “Turkish Foreign Policy and Practice as Evidenced by the Recent Turkish Claims to the Imia Rocks”, http://www.hri.org/MFA/foreign/bilateral/imiaen.htm, 5 Ağustos 2010.

[26]Bkz. “16 Ada Yunanistan’a Geçti”, 26 Aralık 2012,  http://www.trthaber.com/haber/gundem/16-ada-yunanistana-gecti-68543.html

[27]Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bünyamin Altunelli’nin konuyla ilgili basın toplantısının video görüntüleri ve açıklamaları için Bkz. “Adaydan Büyük İddia/Eşek ve Bulamaç Adalarını Yunanlılar İşgal Etti”, 12 Mayıs 2011, http://www.youtube.com/watch?v= h9Qmuu0jS0&feature=player_embedded#at=37, 5 Haziran 2011; “Yunanlılar İşgali Sürdürüyor”, DP Basın Merkezi, 12 Mayıs 2011, http://www.dyp.org.tr/ HaberDetay.asp?id=132480, 5 Haziran 2011; “Eşek Adası’na Yunanlılar Kilise Bile Yaptı”, Hürriyet, 13 Mayıs 2011, http://www.hurriyet.com.tr/gundem/17772947.asp?gid=381, 5 Haziran 2011; “Eşek Adası’nda Yunan Bayrağı Dalgalanıyor”, Haber Ekspres, 13 Mayıs 2011, http://haberekspres.com.tr/esek-adasinda-yunan-bayragi-dalgalaniyor.htm, 5 Haziran 2011.

Doç. Dr. Bülent Şener

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display