BMGS ile görüşerek KKTC’nin eşitliği sağlanamaz

Yazan  06 Nisan 2024

KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın 5 Nisan günü New York’ta BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile görüşeceği açıklandı.

Sayın Tatar daha önce bu konuda verdiği bir demeçte “Guterres’in iki hafta önce Brüksel’de AB Devlet Başkanlarıyla görüşmeleri kapsamında Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulis ile de bir araya gelmesi üzerine kendilerinin de görüşme talebinde bulunduğunu ve bunun eşitlik prensibi uyarınca gerekli olduğunu BM’ye ilettiklerini” belirtmiş ve “bu talep üzerine ertesi sabah bana Brüksel’de bir görüşme randevusu verildi ancak oraya ulaşmam mümkün değildi, dolayısıyla ısrarımız üzerine bize 5 Nisan Cuma günü öğleden sonra BM Genel Merkezi’nde randevu verildi” demiştir.

BMGS Rum lider ile görüştü diye KKTC Cumhurbaşkanı’nın BMGS ile görüşmesi yoluyla Kıbrıs’taki iki taraf arasında gerçek anlamında bir “eşitlik” sağlanması mümkün değildir. Böyle düşünmek yanılgıdır.Çünkü BM Genel Sekreteri Brüksel’deki görüşmede Rum Lideri, “Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı” sıfatıyla muhatap almıştır.

Gerçekleşen buluşma hakkında BM tarafından yapılan açıklamanın Türkçe tercümesi şöyledir:[1]

“21 Mart 2024

Genel Sekreter’in Belçika’nın Brüksel kentindeki Avrupa Konseyi’ne katılımı sırasında Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ekselansları Nikos Christodoulides ile yaptığı görüşmenin deşifresi:

Genel Sekreter Belçika’nın Brüksel kentindeki Avrupa Konseyi’ne katılımı sırasında Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ekselânsları Nikos Christodoulides ile görüştü.

Kıbrıs meselesinin yanı sıra diğer bölgesel gelişmelere ilişkin görüş alışverişinde bulundular. Genel Sekreter, Gazze’ye çok ihtiyaç duyulan insani yardımın ulaştırılması için bir deniz koridorunun kurulmasını kolaylaştırmadaki kilit rolünden dolayı Kıbrıs’a teşekkür etti.”

Oysa 5 Nisan’da New York’ta gerçekleşecek buluşmada BMGS Sayın Tatar’ı “her zaman yaptığı gibi “Kıbrıs Türk toplumunun Lideri” olarak muhatap alması ve Sekretarya tarafından yapılacak açıklamada da bu sıfatın kullanılması beklenir. BM Genel Sekreteri Rum lideri Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak muhatap alırken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını “Kıbrıs Türk Toplumu Lideri” olarak muhatap almaktadır.

Rum – Yunan tarihî emeli “osmosis” ve “enosis”

Rum Lider BM Genel Sekreteri ile görüşür. Çünkü Rum tarafı BM Genel Sekreterinin “iyi niyet” görevinin temel amacı ve hedefi olan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temeli ve çatısı altındaki sözde bir federasyon çerçevesinde Ada’da “yeniden birleşmenin” (reunification) sağlanmasını; ondan sonraki aşamada da “osmosis” emelinin gerçekleşmesini istemektedir. Rum Lider BM Genel Sekreteri ile görüşür. Çünkü BM Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) talimat alan BM Genel Sekreteri KKTC’nin “federal çözüme” kapıyı kesin olarak kapatarak, iki bağımsız ve egemen devletin Ada’da yan yana varlığı gerçeğini esas alan çözüm hamlesinin önünü kesmek, bu hamlenin geri alınmasını sağlamak için çalışmaktadır.

KKTC ise bu oyuna gelmemek için “egemen eşitlik temelinde iki devletli” çözüm hedefine yönelmiştir. Türkiye de bu yönelişi desteklemiştir.

BMGS Kıbrıs “Şahsî Temsilcisi”

BM Genel Sekreterinin Kıbrıs konusuyla görevli Özel Temsilcisi mevcutken, içinde bulunduğumuz aşamada bir de siyasî hüviyetli “Şahsî Temsilci” (Personal Envoy) atamış olması aynı amaca matuftur. Bu atamayı Beşlerin hepsi desteklemiş bulunmaktadır.

KKTC ve Türkiye daha önce uzunca bir süre rıza vermedikleri “Şahsi Temsilci” atanmasını bu defa kabul etme durumunda kalmıştır.

Hatırlatmak isterim: Kıbrıs konusunda “Şahsî Temsilci” görevlendirilmesi BMGK’nin BM Genel Sekreterine “iyi niyet” görevi veren 12 Mart 1975 tarihli 367 sayılı kararının 6’ncı işlem paragrafı ile irtibatlıdır.

Anılan paragrafın Türkçe tercümesini aşağıya kaydediyorum:

“6. Buna göre, BM Genel Sekreterinden şahsî himayesi altında ve yönetiminde karşılıklı anlayış ruhuyla ve itidalle yürütülecek kapsamlı müzakerelerin yeniden başlatılması, yoğunlaştırılması ve ilerlemesinin kolaylaştırılabilmesi için yeni bir iyi niyet misyonu üstlenmesini; bu amaçla tarafları yeni kararlaştırılmış yöntemlere göre toplamasını; kendisini şahsen onlara yardımcı olmaya hazır bulundurmasını rica eder”

Görüleceği üzere, bu paragrafta “şahsi himaye” [personal auspices] ve “kendisini şahsen onlara yardımcı olmaya hazır bulundurma” [place himself personally at their disposal] ibareleri vardır.

BMGS “şahsen” yürütmekle sorumlu olduğu görevinin her aşamasında pratik açıdan hazır bulunamayacağı için üstlendiği “iyi niyet” görevini doğrudan kendisi adına yürütecek bir “şahsî temsilci” atamıştır.

KKTC ve Türkiye, “Şahsî Temsilci” atanmasını, görevinin kapsam bakımından “iki taraf arasında yeni resmi çözüm müzakerelerinin başlatılmasına ilişkin olarak ortak zemin bulunup bulunmadığını araştırmakla” sınırlı kalması, süre olarak da “6 ayı aşmaması” şartıyla kabul ettiklerini açıklamışlardır.

Oysa yaptığım araştırmada, atama hakkında BM Genel Sekreterinin, BMGK’nin 5 Daimî üyesinin, GKRY’nin ve Yunanistan’ın, AB’nin açıklamalarında KKTC’nin ve Türkiye’nin görevin kapsamına ve süresine dair getirdikleri sınırlamaların geçerli olduğunu gösteren bir ifadeye rastlamadım.

BMGK’nin Kıbrıs uyuşmazlığına ilişkin kabul ettiği 30 Ocak 2024 tarihli ve 2723 sayılı son kararının 3. ve 5. giriş, 3. işlem paragraflarında da “Şahsî Temsilci” atanması konusuna destekleyici, teşvik edici olumlu ifadelerle yer verilmiştir.

Kararın 3. işlem paragrafında BMGS’nin kendi adına iyi niyet rolü üstlenmek üzere “Şahsî Temsilci” atamasının BMGK tarafından memnuniyetle karşılandığı belirtilmiş; tarafların, Kıbrıs’ta kalıcı çözüme yönelik resmî görüşmeler için ortak zemin araştırılması yolunda BMGS’nin Şahsî Temsilcisi ile yapıcı şekilde çalışmaya teşvik edildiği ifade edilmiştir.

Türkiye’nin ve KKTC’nin anlayışları BMGK’nin kararına da yansımış değildir.

Dış Politikada söylemin eylemle desteklenmesi gerekir

Daha öce de çeşitli vesilelerle yazdım ve söyledim: KKTC’nin ve Türkiye’nin Kıbrıs politikamızda 2020’nin son çeyreğinde yöneldiği “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hedefinin ve buna dair söylemlerimizin milletlerarası camiadaki muhataplarımız nezdinde inandırıcılık kazanması, onları lehimizde etkileyebilmesi için açıklanan politikanın söylemde kalmaması; eyleme dönüşmesi elbette gereklidir.

Bu politikanın eyleme dönüşmesi nasıl olur?

Öncelikle, KKTC’nin 1964’ten itibaren BM’de ve daha sonraki yıllarda Kıbrıs uyuşmazlığı ve bu uyuşmazlığın çözüm yöntemi ve şekli hakkında yapılmış olan Kıbrıs uyuşmazlığının gerçekleriyle bağdaşmayan tek yanlı değerlendirmelere, oluşturulmuş bulunan siyasî ve diplomatik anlayışlara, tariflere, ilkelere ve parametrelere göre ve yapılandırılmış bulunan çözüm arayış mekanizmaları vasıtasıyla BM ve AB ile sürdüregeldiği ilişki, temas ve görüşmelerini ve uyuşmazlığa çözüm arayışını, bunlara ilişkin çeşitli uygulamaları daha fazla gecikmeden durdurması gerekir.

Atılması gereken somut adımlar neler olmalıdır?

 

  • BMGK’nin 12 Mart 1975 tarihli ve 367 saylı kararı ile BM Genel Sekreterine verilen “iyi niyet” (good-offices) görevi çerçevesinde BKGK’nin muhtelif kararlarıyla belirlenmiş olan “iki toplumlu, iki kesimli, federal” çözüme yönelik “toplumlararası görüşme” mekanizmasından KKTC’nin çekildiğinin gerekçeli olarak diplomasi vasıtalarıyla milletlerarası camiaya duyurulması;
  • BMGS ile ve/veya temsilcileriyle 367 sayılı Güvenlik Konseyi kararından kaynaklanan iyi niyet görevi çerçevesinde halen devam ettirilmekte olan ve müzakere sürecine ilişkin yazılı ve/veya sözlü temasların, fikir alışverişinin durdurulması.
  • Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nün (UNFICYP) görevinin KKTC’nin ülke sınırları içinde sona erdirilmesi.
  • Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) lağvedilmesi. Çünkü bu organ AİHM’in Türkiye’yi “Kıbrıs’ta” “işgalci”, “davalı-sanık” ve TMK’yi de Türkiye’nin yargı sisteminin bir “alt organı” kabul eden kararına göre kurulmuştur. TMK, AİHM’in Türkiye’yi Kıbrıs’ta Rumlara tazminat ödemeye mahkûm eden zihniyetinin ürünüdür.
  • KKTC’nin, AB’nin parasal ve siyasi, BM teşvikiyle ve desteğiyle adada kurulan ve faaliyet gösteren “iki toplumlu komitelerden” çekilmesi.
  • “Yeşil Hat Tüzüğü”, “Dış Ticaret Tüzüğü”, “Mali Yardım Tüzüğü” gibi belgelerin reddedilmesi, yapılan uygulamaların sona erdirilmesi

Bu adımlar neden gereklidir?

Yukarıda sözünü ettiğim “anlayışlar, ilkeler, parametreler, çözüm arayış vasıtası ve mekanizması” 16 Ağustos 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin, 1960 Anayasası’na göre varlığını sürdürdüğü; Anayasa’ya aykırı olarak sadece Rumlardan oluşan bir hükûmetin, Kıbrıs Türk halkını da temsil ettiği; Kıbrıs Türk halkının da (KKTC vatandaşlarının) Kıbrıs Cumhuriyeti’nin vatandaşı olduğu; bu sözde hükûmetin gerçekleştirdiği eylem ve işlemlerin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Ada’nın bütünü (İngiliz Üs Kesimleri hariç) itibariyle bağladığı; 21 Aralık 1963’den sonra sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin milletlerarası kuruluşlar nezdinde ve AB’de elde ettiği üyeliklerin, yaptığı anlaşmaların esas itibariyle – 1983’den bu yana KKTC’nin egemenliği altında bulunan topraklar da dahil - 1960 Kıbrıs Devleti’nin ülkesinin tamamı için geçerli olduğu; Kıbrıs Rum Hükûmeti’nin AB’ne yaptığı tam üyelik müracaatının iki toplumlu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti adına yapıldığı; KKTC’nin ülkesinin, aslında “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” ülkesinin ayrılmaz parçasını teşkil ettiği şeklindeki varsayımların mahsulüdür.

BMGK Federal çözümü dayatıyor

BM Güvenlik Konseyi (BMGK) BM Genel Sekreterinin “iyi niyet” (good offices) bir (one) Kıbrıs Devleti’nin mevcudiyetine dayalı çözüm” şekli öngörmüştür.

BMGK, BM Genel Sekreterinin “iyi niyet” görevinin nihai hedefini Ada’da 1960 Anayasası’na göre var olan Kıbrıs Devleti için, Kıbrıs’taki iki toplum arasındaki ilişkileri federal, iki toplumlu ve iki kesimli temel üzerinde düzenleyecek yeni bir anayasa hazırlanması olarak belirlemiştir.

BMGK’nin iki taraf arasında öngördüğü “eşitlik” Rumların yönettiği sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki toplumunun yeni anayasa hazırlanması için yapılacak çalışmalara, müzakerelere toplum statüsünde katılmalarına” münhasır bir “eşitlik” olmuştur. İki toplumun Rumların yönettiği “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” egemenliği altında olduğu varsayımı devam etmiştir.

İnandırıcı olmak için söylemin eyleme dönüştürülmesi lâzım

KKTC yukarıda atılmasını gerekli gördüğüm adımlar atılmadığı takdirde, milletlerarası camianın KKTC’nin ve Türkiye’nin “egemen eşitlik temelinde iki devletli” çözüm söylemini inandırıcı bulmayacaklarını; en yakın dostlarımızın dahi, “KKTC’nin tanınması” çağrılarımıza itibar etmeyip, BMGS’nin iyi niyet görevi devam ettiğine göre “pişirilmekte olan aşa su katmayalım” zihniyetiyle hareket edeceklerini düşünüyorum. Çünkü, 6 dilde (İngilizce, Fransızca, Rusça, Çince, İspanyolca ve Arapça) basılan ve yayımlanan BM Genel Sekreterinin raporları BM üyesi devletler ve dünya kamuoyu tarafından okunmaktadır. BM Genel Sekreterinin Raporlarında halen yazdıkları KKTC’nin ve Türkiye’nin “egemen eşitlik temelinde iki devletli” çözüm ve “KKTC’nin tanınması” yolundaki söylemleriyle çelişmektedir. Raporlar KKTC’nin söylemlerine rağmen yine de “BMGS’nin iyi niyet görevi içinde ve çerçevesinde kalmaya devam ettiği” şeklinde bir tablo ortaya koymaktadır.

KKTC “egemen eşitlik, iki devletli çözüm” diyeli 42 ay oldu

Türk tarafının “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” hedefini belirlemesinden bu yana geçen 42 ay zarfında “Kıbrıs konusunda BMGK’ne 14 rapor sunmuştur.

BMGS raporlarından alıntılar

Bütün bu raporlarda BMGS şu görüş ve değerlendirmelere yer vermiştir:

  • “Birleşmiş Milletler çerçevesinde ve ilgili BMGK kararlarına uygun olarak Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüm.”
  • “Kıbrıs müzakerelerinde Birleşmiş Milletler parametrelerini belirleyen ilgili BMGK kararları Genel Sekreter olarak, bana rehberlik ediyor.
  • “BMGK, yaklaşık 50 yıldır aldığı çok sayıda kararla Kıbrıs adasında tek egemen devletin bulunduğunu açıkça ortaya koymuştur.”
  • Kıbrıs’ta Birleşmiş Milletler çerçevesinde ve ilgili BMGK kararlarına uygun olarak kapsamlı bir çözüm.
  • “Yeşil Hat Yönetmeliği’nin uygulanmasında memnuniyet verici bir gelişme de Kıbrıs Türk toplumunda üretilen hayvansal kökenli olmayan işlenmiş gıdalar ve gıdayla temas eden ambalaj malzemeleri üzerindeki yasağın Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından bazı hatlarda kaldırılmasıdır.” (Sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” bütün Ada üzerindeki egemen olduğu iddiasını destekleyen bir ifade, 5 Temmuz 2023 tarihli ve 498 sayılı Rapor).
  • BM Genel Sekreteri raporlarında “benim iyi niyet görevim” (my mission of good offices) ibaresine defalarca yer vermeğe özen göstermektedir.

Türk tarafının somut adımlar atmayışı ilgili küresel aktörleri cesaretlendiriyor.

KKTC’nin ve Türkiye’nin Kıbrıs uyuşmazlığı için tek hedef olarak “egemen eşitlik temelinde iki devletli” çözüm hedefini açıklamalarından bu yana bu söylemi sahada destekleyecek somut adımlar atamamış olmalarının ve şimdi de Türkiye’nin Yunanistan ile “dostluk, iyi komşuluk” ilişkileri yürütme siyasetine uygulamaya başlamış bulunmasının, Kıbrıs konusuyla ilgili küresel aktörleri ve BM Genel Sekreterini Kıbrıs müzakere sürecini yeniden ve kendi belirledikleri istikamette canlandırmak için zamanın geldiğine inanmaya sevk ediyor ve cesaretlendiriyor olduğu görüşündeyim.

Ayrıca gençlik yıllarımdan itibaren ve üniversite, meslek hayatım boyunca Türkiye’de her kesimin, gençlerin, basının, Siyasî Partilerimizin Kıbrıs konusunda Millî Dava anlayışıyla gösterdiği heyecanlı dikkati yaşamış bir kişi olarak, bugün ülkemizde Kıbrıs konusundaki ilgisizliğe varan sessizliği kaygıyla karşıladığımı ifade etmekten kendimi alamıyorum.

Kıbrıs için diplomasi kazanı kaynıyor

Kıbrıs konusunda diplomasi kazanının gizli diplomasi yöntemiyle yeniden kaynatılmaya başlandığına dair bazı belirtiler seziyorum.

Hafızam beni yanıltmıyorsa GKRY Lideri 5 Kasım 2023’te bir açıklama yapmış ve GKRY Hükûmetinin “müzakerelerindeki çıkmazı kırmak ve çözüm yoluyla herkes için karşılıklı yarar sağlayan bir duruma ulaşmak için özel bir plân üzerinde çalıştığını” ifade etmişti. Ertesi gün Kıbrıs konusundaki diplomaside kurnaz İngiltere’nin yıllardır taşeronluğunu yapan ABD’nin Dışişleri Bakanı GKRY’nin Larnaka kentine uğrayıp Ankara’ya geldi. Dışişleri Bakanımız Fidan ile görüştü.

6 Ocak 2024’te Blinken İstanbul’a geldi; Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından kabul edildi. Dışişleri Bakanımız Fidan ile görüştü.

28 Ocak 2024’te ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasî Müsteşarı Bayan Nuland Ankara’da Dışişleri Bakanımız Fidan tarafından kabul edildi.  

Bu arada 5 Ocak 2024’te BMGS Kıbrıs müzakere sürecini yeniden canlandırmak amacıyla Kıbrıs için “Şahsî Temsilci” tayin etti.

İkili görüşmelerde Kıbrıs konusu hiç açılmıyor mu?

Türkiye’nin son bir yılı biraz aşkın bir süre içinde Kıbrıs konusu ile de yakından ilgili aktörlerle çeşitli seviyelerde yaptığı temas ve görüşmelere ilişkin açıklamalarda, diğer hususlar meyanında, “bölgesel konuların” da ele alındığı kaydedilmiştir. Bu çerçevede “Kıbrıs konusunun” zikredildiğine tesadüf etmedim. Bu çok dikkat çekicidir. İkili görüşmelerde Kıbrıs konusunun Türkiye’ye hiç açılmıyor olması düşünülebilir mi? Meselâ, ABD veya İngiltere veya AB kendilerinden olan taleplerimiz çerçevesinde bizden Kıbrıs konusunda bir şeyler yapmamızı istemez olurlar mı? Aynı şekilde yetkili Devlet adamlarımız Kıbrıs konusundaki tezlerimizi, taleplerimizi yabancı muhataplarımıza anlatmıyorlar mı?

Bellidir ki Kıbrıs konusundaki BM tezgâhında yeniden işbaşı yapılması plânlanmış bulunmaktadır.

Bu durum hayra alâmet değil

Bu olguyu, BMGK’nin Kıbrıs konusundaki kararlarında Türk tarafına dayatma mahiyetinde ısrarla “BMGK kararlarında tarif edildiği şekildeki siyasî eşitlik esasına dayalı iki toplumlu, iki kesimli federasyon” çözümüne destek verilmekte olması muvacehesinde Kıbrıs politikamız bakımından hayra alâmet bulmuyorum.

1983’te kurulmasına ve KKTC Anayasası’nın 5 Mayıs 1985’te referandumla kabul edilmesine kadar geçen dönemde attığımız somut ileri adımların geri alınması yönündeki sinsi plânlarla karşılaşma ihtimallerinin belirdiği bir dönem içinde bulunduğumuzu hissediyorum.

 

 

[1] Orijinal metin için bkz. https://www.un.org/sg/en/content/sg/readout/2024-03-21/readout-of-the-secretary-generals-meeting-he-mr-nikos-christodoulides-president-of-the-republic-of-cyprus

 

Tugay Uluçevik

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display