PKK-KDP Kıskacına Giren Türkiye

Yazan  06 Temmuz 2014

 

2009 itibarıyla başlatılan “çözüm süreci” kapsamında Abdullah Öcalan’ın demokratik açılım adı altında aynı yıl bir yol haritası hazırladığı bilinmektedir. Bu yol haritası Abdullah Öcalan’ın ifadesiyle “Türkiye’nin demokratikleşme ihtiyacı ve Kürt sorununa çözüm modeli” üzerine kurgulanmıştır. Bugün gelinen aşamanın, PKK nezdinde anlaşılması için son süreçte yaşanan gelişmeler çerçevesinde;

-Abdullah Öcalan’ın 2009 yılında hazırladığı “yol haritasının”,

-Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde açıklanan “çözüm süreci paketinin”,

-KCK tutuklularının serbest bırakılmasının,

-“Kürdistan” adıyla Türkiye’de bir parti kurulmasının,

-Irak’ta yaşanan Sünni-Şii çatışması bağlamında IŞİD’in yayılmacı hareket tarzının,

-Irak’ın Kuzeyindeki Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY)’nin petrol ihracatının,

Türkiye’deki iç siyasi gelişmeler ile Irak’ta yaşanan Sünni-Şii çatışması bağlamında PKK özelinde ne anlam ifade ettiği hususları üzerinde durulacaktır.  

 

Abdullah Öcalan’ın 2009 Yılında Hazırladığı Yol Haritası

Abdullah Öcalan tarafından ‘Demokratik Çözüm Eylem Planı’ adıyla öne sürdüğü hususlar;

“-PKK’nın silahları kalıcı olarak susturmasını ilan etmesi,

-Hakikatleri Araştırma ve Uzlaşma Komisyonu kurulması, yasal engellerin kaldırılması halinde PKK’nın silahlı kadrosunun ABD, Avrupa Birliği (AB), Birleşmiş Milletler (BM), Kürdistan Federe Yönetimi ve Türkiye Cumhuriyeti yetkililerin içinde olduğu bir kurulun denetiminde sınır dışına çıkarılmaları, eş zamanlı olarak PKK’lı mahkûmların serbest bırakılması,

-Yasal ve anayasal değişiklikler ile kanunlardaki düzenlemelerle silaha yeniden başvurmanın zeminin zemininin ortadan kaldırılması,

-PKK’da görev almış olanlar ile sürgündeki siyasi mültecilerin ve vatandaşlıktan çıkarılanların yurda dönüşlerinin sağlanması, KCK faaliyetlerinin yasallık kazanması, PKK’nın ise Türkiye sınırları dâhilinde hiçbir faaliyet göstermemesi,

-Çözüm planının yürümesinin Abdullah Öcalan’a bağlı olduğu[1],

şeklindedir. 

Abdullah Öcalan’ın yol haritası incelendiği zaman öncelikli olarak PKK’nın “silahlarını susturmasının” örgütün silahlarını bırakacağı anlamına gelmediği anlaşılmaktadır. Keza bu durum örgütün silahlı kadrolarının sınır dışına çekileceğinin açıklanması sonrasında yaşanan gelişmelerden de anlaşılmaktadır. Örgüt gruplarının Türkiye içerisindeki barınma alanlarından çekilmek yerine kış üslenmesi süresince bahar ve yaz dönemlerindeki eylemsellik sürecine hazırlandıkları, Mart 2014 itibarıyla giderek ivmelenen şehir ve kırsal alanlarda örgütün gerçekleştirdiği eylemler çerçevesinde görülmüştür. PKK’nın sınır dışına çekilmediği gibi ellerindeki silahlarını da bırakmayacağı açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Zaten istenildiği kadar algı yönetimi üzerinden PKK kimi kesimler ve kendisi tarafından meşrulaştırılmaya çalışılsa da bir terör örgütüdür ve şiddetle beslenen bir örgütün varlığının en önemli güvencesi olan silahı da bırakması kendi kendisini imha etmek anlamına geleceği için, bir terör örgütünden bunun beklenmesi saf dilliktir.

Ayrıca söz konusu yol haritasında ifade edilen KCK’nın siyasi zemine çekilmesi demek; örgütün şehir yapılanmasını meydana getiren bu birimin siyasallaşması üzerinden PKK’nın meşru zemine taşınması anlamına gelmektedir. KCK’nın siyasallaşması, PKK ile olan organik bağı ve yürüttüğü siyaset bağlamında Barış ve Demokrasi Partisi (BDP)’nin de faaliyetleri değerlendirildiği zaman, KCK’nın sözde siyasi olan ancak pratikte, PKK’nın silahlı mevcudiyetini pekiştiren ve şehirlerde örgütlenme kapasitesini meşrulaştıran bir kurum haline geleceği durumunu ortaya çıkarmaktadır.    

Yine yol haritasının önemli bir kısmı da Öcalan’ın söz konusu bu çözüm planının ancak kendisi tarafından yürütülmesi halinde başarılı olacağı vurgusuna dayanmaktadır. Bu durum da PKK’nın kurucusu terörist bir kişinin ‘dava’ olarak adlandırdığı mevzuyu kişisel çıkarlarına indirmeyi makul gördüğünün en net göstergesidir. Bu tarz bir kişinin kişisel çıkarları üzerinden yürütülen çözüm de aslında karşı taraf için bir çözülme anlamına gelmektedir.  

Öcalan’ın yol haritasının satır aralarında geçen “devlet ayrıcalığına yer verilmemesi”[2]  ile “demokratik ulusal çözümlerde öz savunma ilkesinin gereklerinin karşılanması”[3] öne çıkan diğer önemli detaylardandır. Devlet ayrıcalığına yer verilmemesi demek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığıyla ilgili bir husustur. Devlet yönetiminin olmaması üzerinde kurulmuş bir cümledir. Bu önerinin “demokratik ulusal çözümlerde öz savunma ilkesinin gereklerinin karşılanması” şeklinde devamı da PKK’nın öz savunma adı altında hem mevcudiyetini devam ettirmesi hem de bu bağlamda faaliyetlerini sürdürmesi anlamına gelmektedir.  

 

‘Çözüm Sürecinin Çerçeve Yasası’

Söz konusu hususlar, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde açıklanan ve ‘çözüm sürecinin çerçeve yasası’ olarak adlandırılan “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun Tasarısı” ile birlikte değerlendirildiğinde siyasal sürecin, PKK’nın terör örgütü özelliklerini muhafaza ederken meşrulaşması ve yasal zemine taşınmasına neden olacak unsurlar barındırdığı görülecektir.

Ayrıca 2009 itibarıyla sürdürülen ‘çözüm süreci’ çerçevesinde PKK’nın eylemlerini çok kısa dönemler dâhilinde durdurduğu ancak eylemlerini çeşitli boyutlarda gerek kırsal gerekse şehirlerde sistemli bir şekilde devam ettirdiği eylemsel kronoloji izlendiği zaman açık bir şekilde görülmektedir. Bu bağlamda Hükümet yetkilileri tarafından; “Çözüm sürecinde son safhaya yaklaşıldığı” şeklindeki ifadelerin de PKK’nın sınır dışına çekilmemesi, Habur’da PKK’lılara yönelik yapılan karşılama, örgütün eylemlerine devam etmesi gibi somut gerçekler, çözüm sürecindeki son safhaya nasıl gelindiğimizi sorgulanır hale getirmektedir. 

Söz konusu tasarının içerisinde yer alan hususlar;

“-Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirleyecek.

-Gerekli görülmesi halinde, yurtiçindeki ve yurtdışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verecek. Bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirecek.

- Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alacak.

- Düzenleme kapsamında yapılan çalışmalar ile alınan tedbirlere ilişkin kamuoyunun doğru ve zamanında bilgilendirilmesini sağlayacak.

- Alınan tedbirlere ilişkin uygulama sonuçlarını izleyecek, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlayacak.

- Gerekli mevzuat çalışmalarını yapacak.”[4]

şeklindedir. Tasarıdaki hususların başlamış bir süreç dâhilinde çerçeve olarak belirlense dahi çok muğlâk ifadeler içerdiği görülmektedir. Zaten bugüne kadar ‘çözüm süreci’ adı altında girişimlerde bulunulmuştur. Habur’dan PKK’lıların Türkiye’ye dönüşleri, Akil Adamlar Komisyonu’nun kurulması, sınırlarımız içerisindeki örgütün silahlı kadrolarının sınır dışına çekilmesi gibi girişimler ve neticeleri ortadadır. Bu bağlamda örneğin ilk maddede; “silahsızlandırma alanları ve bağlantılı konularda atılabilecek adımların belirlenmesi maddesi, daha önceden örgütle yapılan görüşmeler çerçevesinde Türkiye sınırları içerisindeki grupların geri çekilmesi” şeklindeki öneri daha önceki gelişmelerin sonuçlarıyla da irdelendiği zaman, bu hususun nasıl somut hale getirileceği önemli sorulardan birisi olarak ortaya çıkmaktadır.    

Hükümet yetkililerince ‘sessiz devrim’ olarak kamuoyuna duyurulan son paket ve sürdüğü ifade edilen ‘çözüm sürecinin’ ‘olumlu psikolojik bir ortam’ yarattığı ifade edilmektedir. Ancak 2009’dan itibaren yaşananlar sürecin olumlu psikolojik bir ortam yaratmadığı, tam tersine toplum içerisinde ayrışmayı ve ötekileştirmeyi körükleyici sonuçlara neden olduğu görülmektedir.

Örneğin 2009 yılında Mahmur Kampı’ndaki PKK’lıların Türkiye’ye gelmeleriyle gerçekleştirilen kutlamalar, Milli Uyanış adıyla örgüte karşı protesto eylemlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ayrıca örgüt mensuplarının Türkiye’ye geldiklerinde herhangi yasal bir yaptırıma maruz kalmazken, diğer taraftan örgütün yurt içindeki eylemlerine devam ettiği görülmektedir. Bu meyanda Hakkâri’de sivil haldeyken ve ailesiyle birlikteyken bulunduğu arabaya açılan ateş sonucu hayatını kaybeden polis memuru vakası ile 2009 sonlarına doğru Sivas/Tokat’ta 7 askerimizin şehit olmasıyla sonuçlanan PKK eylemleri, ortamın nasıl olumlu psikolojik bir hal aldığını sorgulanır hale getirmektedir. Ya da içinde bulunduğumuz dönem itibarıyla 08/06/2014 tarihinde, Türk bayrağının PKK’nın talimatıyla sürecin yarattığı hareket serbestisi neticesinde, halkın arasında kolaylıkla ve rahatlıkla yer alabilen örgütün kırsal kadro militanlarından birisi tarafından indirilmiş olması da aynı şekilde hangi olumlu psikolojik ortam sorusunu sordurmaktadır.        

Ayrıca “terör sorunu ile vatandaşların meşru ve demokratik talepleri birbirinden ayrılmış, tüm toplum kesimlerinin sorunlarına karşı daha duyarlı bir yaklaşım benimsenmiştir.”[5] ifadesi de PKK’nın taleplerinin tüm Kürtleri temsil ettiği ve tüm Kürtler tarafından kabul edildiği ön koşulunu barındıran bir cümledir. Pakette yer alan ve dikkat çeken diğer bir hususta “Sürecin ilk olumlu etkisi, akan kanın yaklaşık 19 aydır durması, dolayısıyla vatandaşlarımızın daha güvenli ve daha huzurlu bir ülkede yaşamaları olmuştur. Çözüm süreci sayesinde ülkemizin özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri on yıllardır özledikleri normalleşme görüntülerine kavuşmaya başlamıştır.”[6] ifadeleridir. 2009-2014 dönemi incelendiği zaman Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde bir normalleşme yaşanmadığı açıkça görülmektedir. Bunun en somut örneklerinden birisi de PKK’nın yol kesme ve kimlik kontrolü yapma eylemleriyle anlaşılabilecektir. Ayrıca örgüt; adam kaçırma, suikast, silahlı saldırı, mayınlama, tuzaklama, el yapımı patlayıcı (EYP) tarzındaki eylemlerini yine süreç içerisinde devam ettirmiştir.    

KCK Tutukluları

Tüm bu gelişmeler bağlamında değerlendirildiği zaman öne çıkan diğer önemli bir hususta KCK tutuklularına ilişkin gelişmelerdir. Ergenekon ve Balyoz davaları kapsamında yapılan bireysel başvurular neticesinde 5 yıl tutuklu kalanların özgürlüklerine kavuşması akabinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın KCK tutuklularına ilişkin; “KCK davasından tutuklular varsa mutlaka onlar da çıkmalıdır, çıkacaktır. Bu kanun onun için getirilmiştir. Mahkeme bu adamın yaşı genç, dışarı çıktığında dağa gitme ihtimali var diyor. Hukukta böyle bir ihtimal ve gerekçe olamaz. Bu yanlış karardan mutlaka dönülecektir.”[7] ifadeleri son paketle birlikte Hükümet’in nasıl bir yol izleyeceğinin önemli emarelerini taşımaktadır.

Ayrıca bu çerçevede 28/06/2014 tarihinde KCK ana davasından tahliye edilen kapatılan Demokrasi Partisi (DEP) eski milletvekili Hatip Dicle’nin çözüm sürecine ilişkin olarak; “Muhatabımız olan siyasi kesimlerle son çerçeve yasasını da dikkate alarak daha çok teşvik etmek istiyoruz. Mücadelede ne kadar kararlı olursak birliğimizi kurarsak Başkan Apo’nun aramıza katılması o kadar kısa olur.”[8] ifadeleri de pakette halkın sürece ilişkin bilgilendirileceği vurgusuna rağmen, zaten tarafların kendi aralarında neler yapılacağına dair karar verdiklerini göstermektedir.     

Söz konusu hususların yanı sıra, “Kürdistan Demokrat Partisi Türkiye (PDK-T)” adıyla kurulmak üzere bir partinin kuruluş dilekçesini İçişleri Bakanlığı’na vermesi ve bu başvuru ile resmi olarak “Kürdistan” adıyla ilk defa bir parti kurulması da önemli diğer gelişmelerdendir.

Irak’ta Yaşanan Gelişmeler

Türkiye içerisinde yaşanan bu gelişmeler ışığında Irak’ta yaşanan mezhepsel iç savaşın ve IŞİD’in neden olduğu sonuçlar da süreç için önemli hususları barındırmaktadır. Bu bağlamda;

-Kürdistan Bölgesel Yönetimi Doğal Kaynaklar Bakanı Aşti Hewrami’nin; “Türkiye’ye haber vermeden bağımsızlık ilan etmeyiz”[9] sözleriyle birlikte,

-IKBY’nin Ceyhan’dan dünya pazarına petrol ihraç etmeye başlaması,

-Bunun yanı sıra Ceyhan Limanı’nda Kürt Bölgesel Yönetimi’nin bulunduğu bölgeden çıkartılan petrolün doldurulduğu United Emblem isimli tankerin, izini kaybettirmek için Malta’da yükünü Altai isimli bir başka gemiye naklettiği ve bu geminin de İsrail’in Aşkelon Limanı’nda ortaya çıktığı[10] yönündeki iddialar,

-Ayrıca İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu tarafından; “Irak’ta yaşanan Sünni-Şii çatışması çerçevesinde bağımsız bir Kürt Devleti’nin kurulmasını destekledikleri”[11] yönündeki açıklaması da Irak’taki gelişmelerin PKK lehinde olduğunu göstermektedir.

Sonuç

Yukarıda bahsi geçen hususlar, 30/03/2014 yerel seçimlerden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nde diğer siyasi partilere kıyasla ciddi bir belediye sayısı kazanan BDP’li (halihazırda HDP’li) milletvekillerinin enerji kaynaklarından pay istedikleri yönündeki beyanatları çerçevesinde daha da anlam kazanmaktadır. Enerji kaynakları üzerinden sağlanacak ekonomik getiriler, PKK’nın mevcudiyetini güçlendirecek etki de olacaktır.

Ayrıca PKK’nın Kandil’deki mevcudiyeti de Irak’ta IŞİD tarafından başlatılan işgal çerçevesinde önemli bir unsur olarak varlığını göstermektedir. IŞİD militanlarının bölgede yayılması çerçevesinde, Kerkük’te Irak askerlerinin boşalttığı mevzilere Bölgesel Kürt Yönetimi’nin geçmesi ve şehrin idaresini ele alması ve bu gelişmeler ışığında Kerkük petrolünü satışa çıkarma hazırlıkları, bölgedeki dengelerin dolaylı da olsa PKK lehine de gelişeceğinin göstergelerindendir. Uzun süredir Kürt ulusal birliği sağlanma çabaları çerçevesinde, ortak bir tehdide karşı PKK’nın da gerek bölgedeki barınma mevcudiyetini sürdürebilmek gerekse de kendi çatısı altında ulusal birlik kurulması çerçevesinde sürdürdüğü çabalar bağlamında, IŞİD’e karşı IKBY’nin yanında yer alacağı değerlendirilmektedir. Bu durum, PKK’nın Türkiye’de kazandığı alan hâkimiyeti ve hareket serbestîsi çerçevesinde incelendiğinde, PKK’nın varlığını muhafaza etmesine yönelik koşulların oldukça olgunlaştığı görülmektedir.  


[1]http://www.navkurd.eu/index.php?option=com_content&view=article&id=987:oecalann-yol-haritas&catid=45:niviskare-mevan&Itemid=94

[2]http://www.navkurd.eu/index.php?option=com_content&view=article&id=987:oecalann-yol-haritas&catid=45:niviskare-mevan&Itemid=94

[3]http://www.navkurd.eu/index.php?option=com_content&view=article&id=987:oecalann-yol-haritas&catid=45:niviskare-mevan&Itemid=94,

[10]http://ekonomi.milliyet.com.tr/kurt-petrolunu-israil-aldi/ekonomi/detay/1900594/default.htm

[11] http://www.internethaber.com/israilden-sok-kurdistan-aciklamasi-691295h.htm

Merve Önenli Güven

merveonenli@yahoo.com

 

Uzmanlık Alanları

Uluslar Arası İlişkiler, Siyaset Bilimi, Uyuşmazlık Analizi ve Çözümü, Politik PsikolojiTerörizm

 

Biyografi

Orta ve lise eğitimini Bilim Koleji’nde tamamladı. Lisans eğitimini Bilkent Üniversitesi Uluslar Arası İlişkiler Bölümü’nden aldıktan sonra, Sabancı Üniversitesi Uyuşmazlık Analizi ve Çözümü Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini, “Terör Olaylarının Haberlerdeki Yansımaları: Haber Yorumu ve Çatışmalara Yönelik Problem Çözümü” konulu teziyle tamamladı. Halen ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde doktorasına devam etmektedir.

 

Yabancı Diller

İngilizce (İleri Düzey)

Almanca (Orta Düzey)

   

Burs ve Başarılar

  • Bilim Koleji’ni ikincilikle bitirdi. Ayrıca Bilim Koleji tarafından verilen bursla, lise eğitim ve öğretimimin iki senesini burslu okudu.
  • Bilim Koleji’nin düzenlediği farklı kompozisyon konulu yarışmalarda yedi kez birinci oldu.
  • Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı’nın, “Kadın Hakları” ile ilgili düzenlediği kompozisyon yarışmasında Türkiye üçüncüsü oldu.
  • Bilkent Üniversitesi Şeref Öğrencisi (3.32)
  • Sabancı Üniversitesi Şeref Öğrencisi (3.47)
  • Sabancı Üniversitesi tarafından verilen bursla yüksek lisansını yaptı.
  • “Unboxing Turkish Society” tarafından, Sabancı Üniversitesi bünyesinde yaptığı yüksek lisans eğitimi dâhilinde araştırma bursu verildi.  
  • Açık Toplum Enstitüsü tarafından verilen ulaşım bursu ile Mısır/Sharm el Sheikh’de 29 Mart-01 Nisan 2004 tarihleri arasında düzenlenen Model Birleşmiş Milletler Konferansı’na katıldı.
  • British Council tarafından, “Gelecekleri Bağlamak” adlı proje dâhilinde verilen bursla Bulgaristan’da 10-23 Temmuz 2004 tarihleri arasında düzenlenen “Avrupa’da Toplumsal Cinsiyet” konulu projeye katıldı.
  • Sabancı Üniversitesi tarafından verilen ulaşım bursu ile Amerika/Ohio’da, Kent State Üniversitesi tarafından verilen davetle Kültürler Arasında Çatışma, Müzakere ve Arabuluculuk Konferansı’nda “Uyuşmazlıkların Önlenmesi: Sri Lanka Etnik Uyuşmazlığı” konulu çalışmasını sundu.

 

PROJELER/SUNUMLAR

  • Model Birleşmiş Milletler Konferansı/Mısır-Sharm El Sheikh-“Uluslar Arası Terörizmin Engellenmesinde Avrupa Ülkelerinin Rolü” (29 Mart-1Nisan 2004)
  • “Toplumsal Cinsiyet” konulu Bosporus Projesi/Bulgaristan (10-23 Temmuz 2004)
  • Kültürler Arasında Çatışma, Müzakere ve Arabuluculuk Konferansı-“Uyuşmazlıkların Önlenmesi: Sri Lanka Etnik Uyuşmazlığı”-Kent State Üniversitesi/Amerika-Ohio (04-07 Mayıs 2005)
  • Siyasal İlimler Türk Derneği III. Lisansüstü Konferansı-“Terör Olaylarının Haberlerdeki Yansımaları: Haber Yorumu ve Çatışmalara Yönelik Problem Çözümü”/Hacettepe Üniversitesi (12 Kasım 2005)

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display