Yürütülen Orta Doğu Politikası Türkiye’yi Bölgede Yalnız Bıraktı

Yazan  19 Temmuz 2013

Türkiye’nin Orta Doğu’da yürüttüğü herkesle mesafeli dost politikası, Dışişleri Bakanlığı’na Ahmet Davudoğlu’nun getirilmesiyle keskin bir değişim yaşadı. Türkiye 2008’e kadar yürüttüğü tarafsızlık politikasını bırakarak neredeyse bölgedeki her çatışmada, taraf olmayı seçti. Bu stratejinin çökmesiyle birlikte hükümet kendi yarattığı risk çemberinin içinde yalnız kaldı.

AK Parti hükümeti öncelikle Orta Doğu’da uzun süredir var olan ancak son dönemde iyice belirginleşerek Sünni-Şii çatışması haline dönen İran’la Suudi Arabistan’ın güç savaşında, Arapların yanında yer almayı seçti.

Bölgedeki Sünni-Şii bölünmesinin tarihi 1400 yıl öncesine gitmekteyse de son 35 yıldaki gelişmeleri hızlıca hatırlamak faydalı olacaktır. 1979’daki devrim sonrası ABD’yi “şeytan” ilan eden İran’ın soğuk savaş döneminin son yıllarında düzelttiği SSCB ile ilişkilerini Rusya döneminde ilerletti. Buna karşılık Irak’ın, İran'ın topraklarını işgal etmesiyle başlayan savaşta Suudi Arabistan ve ABD Irak’ı destekledi. Suudi Arabistan ve İran karşılıklı savaşmamış olsalar da bölgedeki her kargaşada bir diğerinin güç elde etmesini kendi taraflarını destekleyerek sağlamaya çalıştı.

1948 yılında kurulan İsrail’in 1982’de güney Lübnan’ı işgali bölgenin güç dengesini değiştirecek Hizbullah’ın 1985’te kurulmasına yol açmıştır. Şii örgütü olan Hizbullah, İran ve Suriye’den aldığı maddi ve askeri destekle en sonunda İsrail’i 2000 yılında Lübnan’dan çekilmeye zorlamasının ardından politik ve askeri bir güç haline geldi. İran, Suriye, Hizbullah hem kültürel hem de İsrail politikalarının benzerliği yönünden bölgedeki Şii ittifakıdır.

İran’ın bölgedeki etkisinin artmasından rahatsız olan Suudi Arabistan ve daha ABD yanlısı politika izleyen Ürdün, Katar gibi ülkeler de Sünni ittifakını oluşturmaktadır. Her ne kadar daha Batı yanlısı olsa da Sünni ittifakının dünyada radikal İslami terör örgütlerine fonlama sağladığı bilinmektedir.

Orta Doğu politikası İsrail’in çıkarları doğrultusunda şekillenmiş ABD de, İsrail’in kendi varlığına tehdit gördüğü Şii ittifakına karşı körfez ülkelerini desteklemiştir.

Kuzey Afrika’daki Arap Baharı’nın Suriye’ye sıçrayarak Beşar Esad’a karşı muhaliflerin ayaklanmasıyla iç savaşa dönüşen ülke, Irak’tan sonra Şii ve Sünni çatışmasının yaşandığı yeni bir cepheye dönüştü. Çoğunluğu Sünni olsa da yönetimi Nusayri Esad rejiminin elinde olan ülkede, Sünnilerin hedefi Esad’ı devirerek yerine İslami kurallara dayalı ve kendilerine yakın bir hükümet getirmektir. Bu planı kendi güvenliği için İsrail de desteklemektedir ve gece yaptığı gizli saldırılarla Suriye içindeki hedefleri vurduğu bilinmektedir. (http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2013/07/israel-loses-allies.html)Hizbullah Esad rejimine karşı açıkça destek vermiş (http://online.wsj.com/article/SB10001424127887323975004578505332272451160.html), militanlarını ülkeye yollayarak muhalifler için savaşın tersine dönmesine yol açmış, kilit şehirleri muhalif güçlerin elinden almıştı. İran’da 4000 devrim muhafızını ülkeye yollayacağını açıklamıştır. 

(http://www.independent.co.uk/news/world/middle-east/iran-to-send-4000-troops-to-aid-president-assad-forces-in-syria-8660358.html)

ABD başından beri Suriye meselesinde tarafsız kalmak istediğinin sinyalini vermiştir. Irak’ta yaşadığı tecrübenin etkisiyle ve ABD askerlerinin bölgeden çekmesini ikinci kez seçilmesinde devamlı olarak kullanmış olan Başkan Obama yeniden bölgede müdahil devlet olmak istememektedir. ABD’nin dünyada aktif silahlı rol oynadığı oranda ülke içinde ya da yurt dışı temsilciliklerini hedef alan terör saldırıların artırmasına gelen sivil tepki Başkan Obama’yı daha pasif strateji izlemeye sevk etmiştir. (http://www.heraldsun.com/opinion/opinioncolumnists/krauthammer/x1463426321/Syrian-allies-find-nothing-to-fear-from-passive-American-president)

ABD’nin daha pasif rol izlemek istemesi, müttefiklerini daha ön saflara koymasına“diğer bir ifade ile stay-behind stratejisini izlemesine”yol açmıştır. Buna bağlı olarak düzelme rotasına giren ilişkilerin rafa kaldırılıp Suriye’ye karşı artık Sünni ittifakının yanında yer aldığının en somut sinyalini  Dışişleri Bakanı AhmedDavudoğlu’nun 9 Ağustos 2011’de Suriye’ye yaptığı ziyaret sırasında vermiştir. Bu ziyarette BBC’nin iddiasına göre BaşbakanErdoğan, Davudoğlu’na, Esad’a “sert bir mesaj” bildirmesini istemiştir. (http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-14454175).

Konuya yakın kaynaklarca Suriye’de uçuşa kapalı bölge oluşturmakta kullanılma ihtimali de düşünülerek Türkiye’ye verilen Patriot füzelerinin(gelen patriotların menzillerinin kısa olmasıyla bu fikirden vazgeçildi- http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2013/03/patriot-missiles-turkey-no-fly-zone-syria.html) ardından ilişkiler kesildi. Türkiye’de konuşlandıran Patriotlar, bölgede yaşanan istikrarsızlığı artıracağını öne süren Rusya ile gerginlik konusu da oldu. (http://rt.com/op-edge/turkey-syria-patriot-russia-reaction-329/)

Ardından hükümet, 2012’nin başından beri Katar ve Suudi Arabistan’ın verdiği parayla alınan silahların Türkiye üzerinden geçirilerek muhaliflere verilmesini sağlamıştır.(http://online.wsj.com/article/SB10001424127887324373204578376591874909434.html) Bu sırada Rus karşıtı aşırı dinci Çeçen cihat savaşçıları Hatay’da rahatça barınmış ve buradan Suriye’ye geçerek muhaliflere destek vermiştir.Keza Kırgız ve Özbek kökenli El Kaideci unsurların Türkiye’ye gelmesi ve El Nusra’ya katılmasına yardımcı olunmuştur.

Suriye’deki çatışmalarda yaralanan birçok muhalif Türkiye’de tedavi görmüş ve tedavileri yapıldıktan sonra tekrar Suriye’ye geçmiştir. Türkiye muhalif grupların liderliğini Ankara’da ağırlarken, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Esad rejimine destek veren Hizbullah’ı, “Hizbul Şeytan” olarak niteleyerek Türkiye’nin sırf Esad rejimine değil, bölgedeki Şii ittifakına karşı tutumunu da ortaya koymuştur. (http://www.zaman.com.tr/politika_hizbullah-adini-hizbusseytan-olarak-degistirsin_2094033.html)Türkiye’de hükümetin bölgedeki tutumunu Başbakan Erdoğan’ın Reyhanlı patlamasında ölenler için “53 Sünni vatandaşım şehit edildi” diyerek daha da pekiştirmiştir.

(http://www.radikal.com.tr/politika/erdogan_reyhanlida_53_sunni_vatandasimiz_sehit_edildi-1137612)

AK Parti hükümetinin Suriye ve Orta Doğu politikalarındaki keskin dönüşün ardında Suriye’de Esad rejimi devrildikten sonra Müslüman Kardeşler ağırlıklı bir hükümetin başa gelmesi üzerine kurması yatmaktadır. Böylelikle Türkiye kendine yakın bir Suriye hükümeti ile bölgedeki nüfuzunu artıracaktır. Mısır’da yakın ilişkiler kurduğu ve benzer hedefler taşıdığı Müslüman Kardeşler’den gelen Muhammed Mursi hükümeti sayesinde de “Türkiye modeli” bölgede baskın ideoloji olabilecekti.

Hükümet’in, Dışişleri Bakanı Davudoğlu önderliğinde yürüttüğü Orta Doğu stratejisinin çökmesinin nedeni ise bölgeyi yeterince tanımaması ve bölgedeki karmaşık güçler dengesinin her an değiştiğini hesaba katmaması oldu. Ayrıca ekonomik başarıya ve ılımlı İslam söylemine dayalı “Türkiye Modeli’nin”Arap ülkeleri tarafından kabullenilmeyen, Batı dünyasınca servis edilen bir fikir olduğu da hesaba katılmadı.

Nitekim, giderek diktatörleşen Mısır’ın Mursi hükümeti, Gezi Parkı olaylarında AK Parti hükümetinin takındığı tavrın da etkisiyle Türk Modeli fikrinin gözden düşmesiyle de ordu tarafından devrildi. Darbeyi en çok kınayan AK Parti hükümetine karşın ABD ve Suudi Arabistan herhangi ciddi bir kınama yapmamış hatta destek vermiştir. (http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-23265632, http://www.reuters.com/article/2013/07/18/us-egypt-gulf-aid-idUSBRE96H0WL20130718)

Türkiye’nin Suriye’de desteklediği Müslüman Kardeşler hükümeti fikri Mısır’daki ordu darbesiyle ağır yara almıştır. ABD’nin Suriye’deki muhaliflere destek için çekimser kalması ve sadece göstermelik oranda hafif silah yardımı yaparak olayları kendi gidişatına bırakacağı işaretini vermesi de AK Parti için hayal kırıklığı olmuştur.

Reyhanlı patlaması ardından ABD’nin Türkiye üzerinden açıkça silah yardımı yapmasına sıcak bakmayan AK Parti, gizlice muhalifleri desteklemektedir.(http://www.nytimes.com/2013/06/22/world/africa/in-a-turnabout-syria-rebels-get-libyan-weapons.html?pagewanted=all&_r=0) Suriye için artık en olası senaryo İran ve Hizbullah destekli Esad rejiminin artık kolayca yıkılamayacağı ve iç karışıklığın uzun süre devam edeceğidir.

AK Parti’nin Suriye stratejisinin çökmesiyle birlikte bir “B Planı’nın” olmadığı da ortaya çıkmıştır. Başbakan Erdoğan şu anda Mısır’daki kaybını telafi etmeye çalışmakta ve Batı’yı tekrar Mursi’yi başa getirmek için ikna etmeye çalışmaktadır. Şimdilik istediği etkiyi yaratamayan bu çağrısının karşılık bulması zor görünmektedir.

AK Parti’nin bölgedeki dışişleri politikası “Kaybet-kaybet” durumuna getirilirken çok ciddi güvenlik riskleri de yarattı.Suriye’de oluşan iç karışıklık PKK’ya hareket alanı sağlarken, herhangi bir güç tarafından yönetilemeyen radikal dinci terör örgütleri güçlenip silahlanırken Batı’ya daha yakın görülen Türkiye için gelecek için risk yaratmakta ve Esad rejimi de Türkiye’yi düşman bilmektedir. Ayrıca Suriye’de muhaliflere verilen destek Türkiye’nin enerji ihtiyacı bakımından muhtaç olduğu İran’la da ilişkileri riskli hale getirmektedir. Hükümet kendini içinden çıkılması zor bir duruma sokmuştur.

-          Burada yer alan görüşler yazarın kendi yorumudur ve yer alan görüşlerin çalıştığı kurumlarla ilgisi yoktur.

 

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display