ABD – İran İlişkileri


ABD – İran İlişkileri

Yazan  21 Haziran 2021

Yazan: Mehmet Burak Albayrak

ABD ve İran arasındaki ilk siyasal ilişkiler 1800’lü yılların ortasında başladı. Siyasal periyotta Soğuk Savaş döneminde dahi iki ülke arasındaki çok büyük gerginlikler yaşanmadı. Ancak, İran’da ve Orta Doğu’da büyük değişikliklere sebebiyet veren 1979’daki İran İslam Devrimi’nin ardından ABD’nin Tahran Büyükelçiliği’ne yapılan baskın ile ilişkiler direkt olarak bozuldu. Günümüzde ikili ilişkilerin en düşük düzeyde olmasına rağmen geçmişe nazaran daha yumuşak ve ılımlı olduğunu söylemek mümkün. Bu yumuşak zemine varana dek gerilimi üst noktalara taşıyan birden fazla olay meydana geldi. Bu çalışmanın amacı, iki ülke arasındaki ilişkilere etki eden kişi ve olayları kronolojik bir periyotta incelemektir.

Beyaz Devrim’e Giden Yol

2. Dünya Savaşı’nın ardından İngilizler ve Sovyetler İran’da hakimiyet kurdu. Tahttan düşen ABD destekli kralın yerine oğlu Rıza Şah Pehlevi geçti. Şah Pehlevi hüküm sürerken halkın ondan beklentisi özgürlük ve bölgede söz sahibi olan bir ülkeydi. Pehlevi yönetiminin ilk yıllarını sadece sefa içerisinde geçirdi. Bölgede İngiliz hakimiyeti ve İngiliz ayrımcılığı çok üst düzeydeydi. 1957 yılında ABD ile İran arasında sivil nükleer iş birliği için bir anlaşma imzalandı. Dönemin halk tarafından seçilmiş başbakanı Muhammed Musaddık bu durumdan şikayetçiydi. Batıya karşı adımlar atan Musaddık, halk tarafından destek noktasında ses getirmeye başladı. Pehlevi, Musaddık’ı görevden alma girişiminde bulundu. Ancak bu durum, Musaddık taraftarları tarafından sokak gösteri ile yanıtlandı. Bu durumun sonucunda 1959 yılında CIA’in desteği ile, petrol şirketlerini millileştirme kararı alan, halktan kendine cephe yapan Musaddık’a yönelik bir darbe gerçekleşti ve hapse atıldı.Bu darbeye ilişkin ABD etkisi 2009 yılında önce eski ABD Başkanı Barack Obama tarafından doğrulanmış, 2013 yılında ise CIA tarafından resmen kabul etmiştir.

1963 yılında tek söz sahibi olarak Şah Pehlevi geniş kapsamlı bir ulusal kalkınma programı oluşturdu. Programın amacı İran’ı kalkındırmak ekonomik ve endüstriyel bir süper güce ulaştırmaktı. İran’ı Dünya’nın en gelişmiş 5 ülkesinden biri yapmaktı. Bu program kapsamında batı ve gelişmiş diğer ülkeler ile ilişkiler kuruldu. Siyasetten tarıma, eğitimden ulaşıma birçok reform düzenlendi. Bu reformlar kapsamında Kadınlara oy kullanma hakkı tanındı. İnsanlara sosyal güvenlik sistemleri kuruldu. Eğitim ve tarımda modern gelişmeler ve farkındalık için düzenlemeler yapıldı. Ulaşımda kara ve demir yolları genişletme çalışmaları yapıldı. Batı tarzında yaşam ve sanat teşvikinde bulunuldu. En ses getiren reform ise feodal toprak düzenini bitirmek oldu. Toprak paylaşımı adı altında zengin kesimden alınan toprakların dar gelirli, köylü ailelere daha ucuza satılması oldu. Devrimin altında yatan amaç bir yandan da meşruluk kazanmak ve Pehlevi hanedanının adını temize çıkarmaktı. Oluşabilecek orta sınıf ve üst sınıf tehlikelere karşı düşük gelirli kesimden kendine bir taban yaratmaktı. Yapılan hamleler, Pehlevi hakkındaki muhalif düşünceleri en azından düşük sosyal sınıfta sonlandırmaktı. Devrimin adının ‘’Beyaz’’ olmasının sebebi kansız olmasıydı.

Bu hızlı modernleşme hareketi halk üzerinde bir kültür şoku yaşattı. Kırsal kesimden kente olan yoğun göç sonucunda halk hiç aşina olmadığı bir ortam ile karşı karşıya kaldı. Halkın fikir ve zihniyet yapısında altyapı oluşturmadan yapılan batısal reformlar halkın vizyonuna hitap etmedi. Yapılan en büyük hata ise modernleşme sürecinde hala din adamları ve tarikatlar desteklenirken solcu, demokrat gibi diğer siyasal kesimlere mücadele verilmesiydi. Halk yaşadığı şoku onlara daha çok hitap eden, kucak açan dini liderler ile attı. Bu dini liderlerden en ses getireni, en çok rağbet göreni Ayetullah Humeyni oldu. Humeyni, İran’daki Amerikan etkisinden en sert şekilde şikâyet eden isimdi. 1967 yılında ABD, İran’a nükleer reaktör başlığı verdi. Humeyni Beyaz Devrimi İran’ın milli ve dini kültüründen kopma olarak yorumladı.‘’Beyaz Devrim’deki tek beyaz, saray’’ sözü slogan haline geldi.Zaman içerisinde Humeyni taraftarlarının pasif direnişi aktif hale geldi ve sokak gösterileri başladı. Şah Pehlevi ise karşı hamle olarak Humeyni’yi tutuklattı. Ancak, gösteriler daha kalabalık ve daha sık hale geldi. Ardından Humeyni’nin Irak’taki sürgün dönemi başladı. Şah Pehlevi ise Beyaz Devrim’in etkisini sürdürmeye devam etti. Ancak yapılan yatırımlar hesaplanan dönüşümü sağlamadı. Şah Pehlevi karşılığını alamazken halkın muhalifliği ve fakirliği daha da artmaya başladı. Tırmanan muhaliflik sonucu Şah Pehlevi tedirginlikler yaşamaya başladı. Modern, demokrasi, sosyal devlet anlayışının yerini istibdat düzeni almaya başladı. 1975 yılında tek partili döneme geçiş yapıldı. Yapılan tüm baskı, işkenceler doğal olarak Humeyni için destek anlamına geldi. Ülkenin gideri ile geliri arasındaki orantısızlık sonucu ülke ekonomisi çöktü. Şah Pehlevi’nin, Humeyni politikası gittikçe ters tepmeye başladı. Halk artık değişim talebiyle Humeyni’yi başta geçirmek için her yerde gösteriler yapmaya başladı. Yapılan eylemler sonucu artık can kayıpları meydana gelmeye başladı. Sıkıyönetim dönemi bile Şah Pehlevi’nin güvenliğini sağlayamadı. Sonuç olarak 1979 yılında Şah Pehlevi ülkeden kaçmak zorunda kaldı. Şah Pehlevi’nin talebiyle Irak’tan da gönderilen Humeyni Paris’ten İran’a geri döndü. 

İran İslam Devrimi ve Rehine Krizi

Şah Pehlevi’nin kaçışının ardından bir iktidar boşluğu yaşandı. Ülkeye dönüşü ile Humeyni hükümeti tayin edeceğinin sinyallerini vermiş ancak ordu eski düzene bağlılığını ifade etmişti.Sokaklardaki protestoların yerini, Şah Pehlevi dönemindeki görevlilerin ve destekçilerinin infazı aldı. Bu anarşi ortamına daha fazla dayanamayan iktidar istifasını verdi. Humeyni geçici bir hükümet kurdu. Geçici hükümetin asıl amacı eski döneme dair isimlerin hukuki yargılanma sürecini yürütmekti. Ancak kurulan İslami usullere göre kurulan bu mahkemeler beklenen şeffaflığı ve adaleti sergilemedi. Bazı yargılamaların çok kısa sürdüğü, sanıklara söz hakkı verilmediği gibi iddialar vardı. Yargılamalar ve ordudan tasfiyelerin sona ermesinin ardından 1979 yılında İran İslam Cumhuriyeti kuruldu. İlk iş batı kültürüne dair tüm etkileri yok etmek ve İslami unsurları geri getirmek oldu. Şeriat-i hukukta yer alan düzenlemeler yürürlüğe geçirildi.

İran’da gerçekleşen İslam devriminin ardından ABD-İran ilişkileri tamamen krize girdi. Eski müttefik olan iki ülke belki de ABD tarafından destekle iktidara gelen Humeyni döneminde ilişkilerini krize soktu. Humeyni destekçisi öğrenciler ABD’nin Tahran’da bulunan büyükelçiliğine bir saldırı düzenledi. Saldırının sebebini büyükelçiliğin istihbarat yuvası olduğu iddialarıydı. Eylemciler 52 kişiyi tam 444 gün boyunca rehin tuttu. Humeyni kendisinden habersiz olduğunu iddia ettiği bu girişimi başarıya ulaştıktan sonra destekledi. Bu işgali ikinci devrim olarak nitelendirdi. İran rehineler karşılığında taleplerini bildirdi. Bu taleplerden biri Şah Pehlevi’nin iadesiydi. Ancak, ABD tüm talepleri reddetti ve İran’a karşı ambargo ve boykot faaliyetlerini ortaya koydu. 1980 yılı itibari ile ABD – İran ile tüm diplomatik ilişkilerini kesti. Bu süreçte ABD’nin gizli kurtarma operasyonları başarısızlıkla sonuçlandı. Helikopter kazası sonucu 9 kişinin ölümü gerçekleşti. ABD iktidarı dünya basınında ve ulusal anlamda ağır imaj kaybı yaşadı. Yaşanan başarısızlığın bilançosu dönemin ABD Başkanı Carter’a kesildi. İran ile görüşmeler yapan ve rehinelerin serbest bırakılması vaadinde bulunan Carter’ın rakibi Reagan, seçimleri kazandı. Yaşanan rehine krizi tarihin en uzun süren diplomatik rehine krizidir.

Nükleer Kriz

ABD Başkanı Bush 2002 yılında yaptığı bir konuşmada Kuzey Kore, Irak ve İran’ı ‘’Şeytan Ekseni’’ olarak itham etti. Bu ithamın sebebi, Tahran’ı gizli nükleer silah programına sahip olmasıydı. ABD ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından sayısız yaptırım uygulandı. Bu süreç içerisinde olumsuz durgunluğa sahip ilişkiler yeniden gerilmeye başladı. ABD tarafından ilk temas hareketleri nükleer çalışmalara son verilmesi şartı ile diyalog sağlanması önerileri geldi. Beyaz Saray birçok kez İran’ı bu çalışmaları durdurması koşulu ile diplomatik ilişkiye çağırdı. İlk kez 2008 yılında Bush döneminde, yetkililerin Cenevre’de yaptıkları görüşmelerden hiçbir sonuç çıkmadı. Yeniden müzakere süreçleri tıkanık hale geldi. Yeni yaptırımlar; yeni ambargolar yaşandı. Görüşmeler zirveden ziyade kapalı kapılar ardında devam etti. Bu süreç içerisinde ABD ve İngiltere diğer ülkelerin desteğini tamamen arkasına aldı. 2013 yılında İran’da cumhurbaşkanı seçilen Hasan Ruhani İran’ın diplomatik ilişki krizlerine ve küresel ekonomik sorunlara son vermek istediğini açıkladı. Dönemin ABD Başkanı Obama ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Bu görüşme, 34 yılın ardından iki ülke liderlerinin arasında gerçekleşen ilk doğrudan görüşme oldu. İran’ın nükleer çalışmalarını küçültmesi durumunda İran’a yönelik yaptırımların kaldırılması hususu gündeme geldi. 2012 yılında Bağdat Müzakerelerinde sonuçsuz kalan İran ile P5+1 ülkeleri ile 2013 yılında geçici bir anlaşma imzalandı. 2015 yılında bu geçici anlaşma yerini nihai anlaşmaya bıraktı. 2018 yılında ise Donald Trump ABD’nin anlaşmadan çekildiğini açıkladı. Avrupa Liderlerinin Trump’a yoğun baskısına rağmen Trump bu karardan geri adım atmadı. Trump bu kararı almasındaki sebep olarak daha iyi bir anlaşma gerektiğini çünkü bu anlaşma kapsamında İran’ın hala nükleer silah deneme ve elde etme kapsamına sahip olduğunu savundu. Askıdaki yaptırımların daha güçlü şekilde hayata geçirilmesi için çalışmalar yürüttü.

İran Devrim Muhafızları

2019 yılında ABD, İran Devrim Muhafızları Ordusunu yabancı terör örgütleri listesine ekledi. Karşılıklı gemilere el koymalar yerini, 2020 yılında bizzat Başkan Donald Trump’ın talimatı ile Bağdat’a bombalı bir saldırı düzenlendi. Saldırı sonucunda İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Komutanı Kasım Süleymani öldü. Süleymani, İran ordusunun yurtdışı operasyonlarından sorumlu Muhafız ordusunun en önde gelen isimlerindendi. Saldırının ardından İran, ABD’ye yönelik birçok tehdit mesajı yayınladı. ABD’nin bu saldırıyı gerçekleştirmesindeki amaç Bağdat’ta bulunan ABD büyükelçiliğine saldırı oldu. Şii Milis Kuvvetleri korunaklı yeşil bölgedeki ABD büyükelçiliğini bastı. Kasım Süleymani Esad rejimine destek veren isimlerden biriydi. Devrim Muhafızları Ordusu misilleme amacı ile ABD’nin Irak’taki üslerine saldırılar düzenledi. Ancak, bu saldırılar medyada düşünüldüğü kadar yankı bulmadı.

Joe Biden

Günümüz ABD Başkanı Joe Biden, göreve gelmesinin ardından İran’a karşı net bir tutum sergiledi. Henüz büyük gelişmeler yaşanmasa da İran ile ilişkilere süregelen politikayı devam ettirdi. İran’ın müzakereler için kaldırılmasını şart koştuğunu yaptırımlara dair talebi reddeden Biden, uranyum zenginleştirme faaliyetleri durdurulana dek yaptırımların süreceğini ifade etti. Biden her ne kadar zirvelerde Çin odaklı açıklamaları merkezine alsa da bir gözünün İran’ın üstünde olduğu oldukça açık. Biden her ne kadar güç kullanımı son seçenek diye açıklamalarda bulunsa bile Amerika’nın İran tutumunu yumuşatma yoluna gitmedi. Yemen meselesinde de Biden’ın İran’a karşı taraf aldığı yorumlandı. Ancak, Biden’ın İran yanlısı Husiler’i terör örgütü listesinden çıkartma amacı olduğu da biliniyor.

İbrahim Raisi

2021 İran Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan İbrahim Raisi, İran’ın 8. Cumhurbaşkanı oldu. Daha önce 2017 yılında girdiği seçim yarışını kaybeden Raisi, rekor düzeyde düşük katılım olan bu seçimi oyların %62’sini alarak kazandı. Raisi’nin ayrıcı Hamaney sonrası ülke liderlik koltuğuna oturması bekleniyor. Raisi, 2019 yılında siyasi tutukluların idam edilmesinde rol oynaması sebebi ile ABD tarafından yaptırım listesine alınmıştı. Batı karşıtı cepheden gelen Raisi ilk basın toplantısını gerçekleştirdi. Yargıç kökenli başkan, diplomatik ilişkilerin nükleer anlaşma ile sınırlı olmayacağını ve tüm dünya ile etkileşim halinde olacaklarını söyledi. Eski Başkan Donald Trump’ın çekildiği nükleer anlaşma adına, ABD’ye geri dönün ve sözleri yerine getirin çağrısında bulundu. ABD’nin yaptırımlarını tümü ile kaldırması gerektiğinin altını çizdi. Biden bu çağrıya ne yanıt verecek bilinmiyor ancak, daha önce anlaşmaya geri dönülse dahi bazı yaptırımların yürürlükten kalkmayacağı açıklamasında bulunmuştu.

Değerlendirme

Başlarda müttefik olan iki ülke birçok krizi beraber aşmıştı. İlişkiler her çıkmaza girdiğinde alternatife yönelme politikası ile ABD sürekli varlığını korumuştu. Ancak Humeyni döneminde yaşanan rehine krizi iki ülke arasındaki ilişkiden çıkarak olayı küresel boyutlara taşıdı. ABD’nin tavır almasının asıl sebebi İran’ın geçmişinde bıraktığı lekeler oldu. Örneğin İran’ın eylemleri yüzünden bir ABD başkanı, ABD tarihine kara leke olarak geçti diyebiliriz. Sürekli gündemde olan ama aynı zamanda durgun devam eden ilişkiler sık sık müzakere süreçlerinin tıkanmasına sebep oldu. Günümüzde hala önemini koruyan nükleer program meselesi yıllardır kesin bir sonuca ulaştırılmadı. Trump’ın hatalarını telafi etme, bozduğu uluslararası ABD imajını düzeltme çabasında olan Biden’ın da konuda büyük farklılık yaratacağını hiç kimse düşünmüyor. Esir takası ve yaptırım kaldırma çağrıları yakın tarihte Beyaz Saray tarafından henüz değil diyerek karşılanmıştı. Bu süreçteki asıl değişim faktörü Biden’dan, Raisi’ye geçmiş durumda. Raisi’nin henüz ilk günden bu konuyu ele alması ve ABD’ye çağrıda bulunması ikili ilişkilere bir canlılık getirebilir. Rotasını Orta Doğu’dan Hint/Pasifik bölgesine çeviren, yavaş yavaş bu bölgedeki askeri varlığını ve envanterini çeken ABD bu konuda tavizler verebilir. İlerleyen süreç bize neler yaşanacağını gösterecek.

 

Kaynakça

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-42603686

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-iran-iliskilerinin-67-yillik-tarihcesi/1693820

al Jazeera

https://www.cfr.org/timeline/us-relations-iran-1953-2021

https://21yyte.org/tr/merkezler/bolgesel-arastirma-merkezleri/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/gunumuzde-iran-abd-iliskileri

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display