Terörizmde Yeni Bir Tehdit: FETÖ ve “Beyaz Yakalı Radikaller”

Yazan  05 Ağustos 2016

Giriş

Terör örgütleri öğrenen organizasyonlardır. Beka sorunu yaşamamaları için değişen şartlara ve ortama uyum sağlamaları, şartlara göre yeni yöntem ve stratejiler geliştirmeleri gerekmektedir. Başarılı olarak değerlendirilen her yöntem ve strateji diğer terör örgütleri tarafından da benimsenerek kendi faaliyetlerine uyarlanıp kullanılabilmektedir. DAEŞ’ in eylemlerinde kullanmış olduğu yöntemlerin PKK tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kullanılması bu duruma örnek olarak verilebilir.

FETÖ/PDY’nin Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alan 15 Temmuz’da gerçekleştirmiş olduğu terör saldırısı,  gerek yöntem gerekse de izlenen strateji açısından dünyadaki diğer terör örgütleri için ilham kaynağı olabilme potansiyeli/riski taşıdığını söyleyebiliriz. Her ne kadar ABD ve Batılı devletler politik nedenlerden dolayı bu saldırının FETÖ tarafından gerçekleştirilmiş olduğuna ya da FETÖ adlı bir örgütün varlığına yönelik şüpheli yaklaşım sergileseler de, terörizmle mücadele alanındaki akademisyenler ve güvenlik uzmanları tarafından bu saldırının objektif olarak ele alınarak incelenmesi gerekmektedir. Batılı devletlerin FETÖ olgusunu terörizm ve terör örgütleri bağlamında ele almaları, gelecekte benzer saldırılara maruz kalmamaları için almaları gereken tedbirleri belirlemelerinde yol gösterici olacaktır.   

Grup Aidiyeti ve Radikalizm

15 Temmuz günü Türkiye ve esasında dünya Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde yapılanan bir grubun (FETÖ/PDY) gerçekleştirdiği yeni türde bir saldırı yöntemi ve stratejisine şahitlik etti. Dışardan bakıldığından mantıksız ve “cinnet hali” olarak nitelendirilebilecek saldırılar ile bu saldırıların gerçekleştirilmesinden sorumlu general ve subayların motivasyonları ülkeyi şaşkına uğrattı ve uğratmaya da devam etmektedir. Darbe girişimine kalkışarak, terör saldırısını gerçekleştiren Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin ağırlıklı olarak FETÖ/PDY mensuplarından oluşması,  “cinnet hali” olarak görülen saldırıların altında yatan motivasyon hakkında ip uçları vermektedir. 

Batılı devletler dini özellikleri olan siyasi örgütlenmelerin radikalizm ve terör ile olan ilişkisini özellikle DAEŞ gibi terör örgütlerin ideolojileri ve söylemlerini baz alarak, bu örgütlenmelerin DAEŞ ve EL-Kaide ile olan ilişkilerine göre değerlendirmektedirler. İdeolojik içerik gerçekten de dini özellikleri olan bir grubun radikalizm ve şiddete olan eğilimi için güçlü bir göstergedir. Ancak radikalizm ve terörizmin sadece DAEŞ’ in benimsemiş olduğu ideoloji, savaş stratejisi ve yöntemleri baz alınarak ele alınması, “kült” yapılanmalara sahip dini grupların radikal özelliklerinin değerlendirilmesinde önemli bir olgunun gözden kaçmasına yol açmaktadır: “Grup aidiyeti”!    

Grup aidiyeti, örgüt mensuplarının liderlerine, örgütün ideoloji ve inanç sistemine ve daha da önemlisi grubun normlarına kayıtsız şartsız bağlanmasındaki en önemli etkenlerden birisidir.  Belli bir örgüte güçlü bir aidiyet bağı ile bağlanan kişi toplumsal ilişkilerini, sosyal hayatını ve dünya görüşünü örgütün normları çerçevesinde düzenlemektedir. Özellikle güçlü hiyerarşik yapıya sahip radikal örgütlerde, lidere ve örgütün almış olduğu kararlara sorgulamadan itaat, örgüt ideolojisinden bağımsız olarak örgütün temel normu ve davranış kuralı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu özellik sadece radikal dini örgütlere özgün olmayıp, PKK, Sendero Lumniso, Tamil Kaplanları, ETA ve İRA gibi farklı ideolojik özelliklere sahip terör örgütlerinde de bulunmaktadır. Terör örgütleri bu nedenle çoğu zaman politik ve ideolojik amaçları ve özellikleri ile bağdaşmayan eylemlerde bulunma konusunda çekince yaşamamaktadırlar. Dolayısıyla örgüt ideolojisi ve dünya görüşünün radikal temalar barındırıp barındırmamasından bağımsız olarak, grup normunun örgüt üyesinin temel değerleri ve kimliği haline gelmesi, örgüt mensubunun düşünce sisteminin kısırlaşmasına, grup normları doğrultusunda esnekliğini kaybederek radikal özellikler taşımasına yol açmaktadır.

FETÖ/PDY ideolojisi görünürde şiddet ve terörü yüceltmese de;

-Liderlere olan körü körüne bağlılık  

-Örgüt liderinin söylemlerinin, dünya görüşünün, örgütün inanç sisteminin tartışılmaz tek doğru ve gerçeklik olarak görülmesi     

-Radikal apokaliptik kült yapılanmalarda olduğu gibi örgüt lideri Fethullah Gülen’e Tanrısal vasıflar yüklenmesi,

-Aile ve sosyal hayatlarını örgüt kurallarına ve normlarına göre düzenlenmesi, örgütün aile ve sosyal hayat üzerindeki katı kontrolü 

-Katı hiyerarşik düzen ve gizliliğe verilen önem (Abilik rütbesi ve kod isimler kullanımı),

-Örgüt grup kimliğinin bireysel kimliklerin yerine geçmesi,

-Örgüte olan aidiyet ve sadakatin örgüt mensuplarının hayatlarındaki birincil önceliği olması

-Grup aidiyeti ve sadakatinin gerekliliği olarak, örgüt adına hareket etmenin ve örgüt yararına çalışmanın temel ve birincil değer ve hayat amacı taşıması,

-İdeolojik olarak toplumda sosyal ve politik radikal bir dönüşümün amaçlanması  (altın nesil vurgusu gibi) ve bu yolda başvurulan her yöntemin meşru görülmesi, örgütün ve üyelerinin radikal terör örgütlerinde olduğu gibi oldukça radikal bir inanç sistemi ve örgüt yapılanmasına sahip olduğunu göstermektedir. DAEŞ’in dikkat çekmeden terör eylemlerini gerçekleştirebilmesi için militanlarına batılı tarzda giyinmeleri talimatını vermesi; FETÖ/PDY’nin devlet içerisine sızmak ve politik amaçlarını gerçekleştirmek için her yolu meşru görmesi aynı radikal düşünce sisteminin bir sonucudur.   

FETÖ mensupları her ne kadar çağın gerekliliklerini yerine getiren modern görünümlü entelektüel kişiler olsalar bile, örgüte olan güçlü aidiyet duyguları ve örgüt normları sosyal ve siyasi hayattaki kararları ve davranışları üzerinde belirleyici temel rolü oynamaktadır. Dolayısıyla, örgütle ilişkili görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi, kişinin entelektüel düzeyi, akademik başarıları ya da devlet içerisindeki konumundan bağımsız olarak gerçekleşmektedir. 

Beyaz Yakalı Radikaller ya da Sessiz Hücreler

FETÖ/PDY gibi, özellikle de politik hedefleri olan radikal dini gruplar “devletin by-pass edilmesi” adı verilen bir strateji doğrultusunda hareket ederek, devleti ele geçirmek sureti ile hedef toplumda sosyal ve siyasi bir devrimi tepeden inme bir biçimde gerçekleştirmeyi amaçlamaktadırlar. Bu stratejinin temel basamakları şunlardır (Davis ve Robinson 2012): 

1-Devleti karşısına almama amacıyla ideolojik ve politik bir görünümden kaçınarak sağlık, eğitim, kültür, ekonomi gibi toplum yararına sosyal ve kültürel faaliyetler yürütülmesi,

 2-Sosyoekonomik ve sosyokültürel faaliyetlerin kurumsallaştırılması, toplumsal ve siyasi sempatinin kazanımı,  gönüllü olarak kendisi adına çalışmanın çekici hale getirilmesi,

3-Sosyokültürel ve sosyoekonomik kurumsallaşmanın güçlendirilmesi ile tabanın, gönüllülerin planlı bir şekilde genişletilmesi sonrası sosyal hareket benzeri bir görünüm kazanılması,

4-Kazanılan sempati aracılığı ile siyasi partilerle geçici ittifaklar arayışına girme ya da tabanın yeterince genişlemesi durumunda partileşme,

5-Siyasi partilerle kurulan ittifaklar aracılığı ile devlet kurumlarına sızmaların başlaması, devlet imkanlarının örgütsel büyüme ve daha çok sızma gerçekleştirilmesi amacıyla kullanılması,

6-Devlet içerisinde sızma sonrası kümeleşme, devlet kurumlarına yayılma ve devletin ele geçirilmesi.      

FETÖ/PDY benzeri örgütlerin bu anlamda devlet içerisine sızabilmeleri için mevcut siyasi otorite ve toplumun sosyal yapısı ile uyum içerisinde olması ve gerek devlet gerekse de toplum tarafından bir tehdit olarak görülmemesi gerekmektedir. FETÖ/PDY’de devlet içerisine sızabilmek, devlet içerisindeki önemli noktaları ele geçirmek ve bunu yaparken de Türk toplumu ve devleti tarafından tehdit olarak algılanmamak için; çalışmış olduğu ortamın kültürel dokusu ve sosyal hayatı ile uyumlu görünüme sahip olunması konusuna dikkat etmiş ve entelektüel açıdan donanımlı, idareci ve yönetici sınıfına haiz yeteneklere sahip üyeler yetiştirmeye gayret göstermiştir.

Devlet içerisine sızan FETÖ mensupları bir anlamda ait oldukları sosyal sınıf itibari ile “beyaz yakalı”  olarak adlandırılan idareci ve buna benzer pozisyondaki büro çalışanlarından oluşmuş olsa bile,   15 Temmuz saldırısı FETÖ benzeri grupların sahip oldukları radikalizm ve terör potansiyeli önemli bir örnek teşkil etmektedir. FETÖ ve benzeri örgüt mensupları bu anlamda bir yandan güçlü örgütsel aidiyetleri ve örgüt normlarını öncelikli tutmaları diğer yandan toplum içerisindeki sosyal sınıflarından dolayı  “beyaz yakalı radikaller” olarak adlandırılabilir.   Örgüt üyesi bu haliyle bir devletin başka bir devlet içerisine yerleştirilmiş ve aktif hale getirilmeyi bekleyen uyuyan hücresine de benzetilebilir. 

Sonuç

15 Temmuz saldırısı kendisini barışçıl gösterme çabasında olan ancak temelinde radikal nitelikte grup dinamiklerine sahip olan örgütlerin, grup çıkarları ve grup normları söz konusu olduğunda silahlı eylemlere hiç çekinmeden kalkışabileceğini göstermesi açısından, özellikle Batılı devletlerin dikkatle ele alması ve dersler çıkarması gereken bir terörizm olgusudur.  FETÖ gibi devlet kurumlarının içerisine yerleşmiş sessiz hücreler, beyaz yakalı radikaller tarafından devletlerin kendi imkanları kullanarak gerçekleştirilecek beklenmedik saldırılar, terörün mücadele edilmesi gereken yeni bir boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Terörizm ve radikalleşme ile mücadelede belirlenen küresel politikaların DAEŞ ve benzeri terör örgütleri temelinde tek yönlü ele alınarak belirlenmesi, FETÖ benzeri örgütlerin radikal yüzlerini gizlemelerine fırsat vermekte ve fark edilmeden güçlenmelerine yol açmaktadır. Bu nedenle Türk Devlet yetkililerinin uluslararası teşkilat ve komisyonlarda FETÖ benzeri terör örgütlerinin sahip oldukları güvenlik tehdidinin boyutu konusunda farkındalık yaratmaları küresel terörizm ve radikalizmle mücadeleye önemli bir katkı sağlamış olacaktır. Özellikle de 15 Temmuz saldırısı sonrasında örgütle ilgili elde edilen bilgilerin (örgütün yapılanma özellikleri, yöntemleri, stratejileri) uluslararası güvenlik teşkilat ve komisyonlarında, uluslararası güvenlik ve terörizmle ilişkili akademik toplantı ve çalışmalarda paylaşılması FETÖ gibi örgütlerin gençlik ve radikalleşme bağlamında en az DAEŞ kadar tehlikeli olduğu, hatta DAEŞ gibi terör örgütlerinin FETÖ benzeri yöntem ve strateji izlediği yeni yapılanmalara gidebileceği konusunda uluslararası akademik ve diplomatik alanda objektif kanaatlerin oluşmasına yardımcı olabilecektir.

Kaynaklar:

Davis, N. J., & Robinson, R. V. (2012). Claiming society for god: Religious movements and social welfare in Egypt, Israel, Italy, and the United States. Indiana University Press.

Rifat Serav İlhan

Uzmanlık Alanları

Politik Psikoloji, Terör ve Terörizmin Psikolojisi, Cult Örgütleri, Liderlik Psikolojisi, Geniş Grup Dinamikleri,

Biyografi

1982 yılında Ankara’ da doğdu. İlk orta ve lise eğitimini Ankara’ da tamamladı. 2007  yılında Tıp Fakültesinden mezun oldu. 2008 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalında uzmanlık eğitimine başladı. 2014 yılında uzmanlık eğitimini tamamladı. 2011 yılında kurulan Ankara Üniversitesi Politik Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde yönetim kurulu üyeliği görevini yürüttü. 2014 yılından itibaren aynı merkezde danışma kurulu üyesi olarak görev yapmaya başladı. Şu an Politik Psikoloji Derneği yönetim kurulu üyeliği görevini yürütmektedir.                            

Yayınlar:

İlhan RS(2011).. Açılım Süreci ve Sivil İtiaatsizlik Eylemleri. Politik Psikoloji Yıllığı Cilt 1 (Edt: Ersaydı –Çevik , B. S.). Barış Kitapevi. (Ankara) s :47-52

 

İlhan RS (2011). Bellek Fonksiyonları ve Nesne İlişkileri Kuramı Temelinde Büyük Grup Davranışlarının Özellikleri: Türkiye’ deki Ötekileşme Süreci. Politik Psikoloji Yıllığı Cilt 1. (Edt: Ersaydı –Çevik B.S.).Barış Kitapevi.(Ankara) s:56-61

 

İlhan RS (2012). Yokediciliğin Psikolojisi: PKK-KCK-BDP-DTK. 21. Yüzyıl Türkiye Dergisi 37:61-67

 

İlhan RS, Cevik-Ersaydı S (2012). Türk Ermeni Yakınlaşmasında Toplumsal Yas Fakötrü: Bir Politik Psikoloji Değerlendirmesi. Ermeni Araştırmaları 43:113-133

 

Senem Çevik-Ersaydı, Rifat Serav İlhan (2012). Stratejik İletişim ve Algı Yönetimi. Ankara Üniversitesi yayınları

 

İlhan RS (2013). Arap Baharı ve Osmanlı’nın Yası Bağlamında Modern Türk Kimliği. Akademik Ortadoğu (8;1) 25-51

 

İlhan RS (2013). Psikopolitik Bir Bakiş Açisindan Yikici Liderler Ve Takipçileri: Yikici Bir Cult Yapilanmasi Olarak PKK. 21 Yüzyılda Sosyal Bilimler Dergisi 2:97-118

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display