< < Küresel Göç Hareketlerinin Nedenleri ve Buna İlişkin Öngörüler


Küresel Göç Hareketlerinin Nedenleri ve Buna İlişkin Öngörüler

Yazan  31 Ocak 2018

Bugün bana “Bu yüzyılın en büyük küresel sorunu ne olacaktır?” sorusunu sorsalar, bu soruya kesinlikle ilk olarak “göç” diye cevap verirdim.[1] İlk çağlarda insanlık tarihi ile başlayan göç hareketleri[2] daha sonra insanların göçebe hayattan yerleşik hayata geçmesi ile azalmış ancak insanlık tarihinin hiçbir döneminde göç yaşanmamış bir dönem olmamıştır. İnsanlar tarihsel süreç içerisinde başlangıçta bireysel olarak sonrasında ise kitlesel olarak bir yerden bir yere çeşitli sebeplere dayalı olarak hareket etmişlerdir.[3]

Yirminci yüzyıl ise, milyonlarca kişiyi kapsayan göç ve iltica hareketlerinin yoğun biçimde yaşandığı bir dönem olmuştur ve bu süreç devam etmektedir. Özellikle 11 Eylül olayları sonrası ABD’nin Afganistan’a müdahalesi ile artarak devam eden bu süreç, günümüzde ise Ortadoğu’da devam eden savaşlara, Afrika’da yaşanan ekonomik sıkıntılarında eklenmesi ile şiddetlenerek bu bölgelerde yaşayan birçok insan yasal ve yasal olmayan yollardan toplu veya münferit olarak göç etmeye zorlamıştır. Yirminci yüzyılın sonlarına doğru özellikle başlangıçta küreselleşmenin getirmiş olduğu olumsuz şartlardan etkilenen göç sorunu, başta gelir dağılımındaki adaletsizlik, iç savaş, savaş, etnik ve dinsel sorunlara dayalı insan hakları ihlalleri gibi küresel sorunlardan da büyük ölçüde etkilenmiş ve bu sorunlara küresel ısınma ve doğal afetlerden kaynaklı göçler de eklenince daha büyük bir ivme kazanmıştır.

Bugün dünyamızda yaşanan küresel göç sorunu, öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, Birleşmiş Milletlerin (BM) kaynaklarına göre, “Dünyagenelindeki toplam göçmen sayısının 2017 yılı itibarı ile 244 milyonu bulmuştur. Bu durum 2000 yılından bu yana % 40’ın üzerinde bir artışa işaret etmektedir. İçinde bulunduğumuz bu yüzyılda her geçen gün daha fazla kişinin, başka seçenekleri kalmadığı için evlerini ve topraklarını terk etmek zorunda kaldığı, göçün artmasının başlıca nedenlerinin arasında açlık, şiddet, korku ve uyum sorunu olduğu”ifade edilmektedir.[4]

Tüm bu olumsuz koşulların neticesinde, dünya üzerinde birçok yerde bölgesel ve kitlesel göç yolları ortaya çıkmış ve bu sorun bugün milyonlarca insanı etkileyen küresel bir göç sorunu haline dönüşmüştür.Bu olaylar bu gün sadece göç veren az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeleri değil, dünyadaki tüm ülkeleri de doğrudan veya dolaylı olarak etkilemektedir.

 

Savaş ve İç Savaşların Küresel Göçlere Etkisi…

Göç veren ülkelerin ortak özelliklerine baktığımızda, bu ülkelerin tümünde bölgesel savaştan veya iç savaştan kaynaklı güvenlik ve yaşam tehlikesine yönelik sorunlar vardır. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin (BMMYK) verilerine göre; savaş ve şiddet olaylarının yaşandığı kriz bölgelerinden kaçanların sayısı geçen yıl rekor seviyeye ulaştığı, 2016 yılı sonunda kendi ülkesi içinde ya da ülke sınırları dışına kaçan toplam 65 milyon kişinin evini terk etmek zorunda kaldığı, buna göre her dakika 20 kişi mülteci konumuna düştüğüifade edilmektedir.[5]

Özellikle iç savaş ve savaşların yoğun olarak yaşandığı ülkelerden, 2016 yılında ülkesi dışına kaçanların sayısı 20 milyon kişi ile rekor bir seviye ulaşmıştır. Bu çerçevede, özellikle 11 Eylül olayları sonrası az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan, ekonomik ve siyasi kargaşaya, savaşlar ve iç savaşlardan kaynaklanan terör eylemleri de eklenince, bu durum göçmenler açısından kendi ülkelerinde güvenlik, yaşam ve açlık sorunlarını da ortaya çıkarmıştır. Buna; Irak, Filistin, Afganistan, Pakistan, Somali, Suriye ve Myanmar'da yaşanan etnik ve dinsel sorunlara dayalı iç savaş ve terör olaylarını örnek verebiliriz. Tüm bu sorunlar günümüzde milyonlarca insanı yasal ve yasal olmayan yollarla ülkelerini terk etmeye zorlamaktadır.

 

Küresel Isınma ve doğal afetlerin küresel göçlere etkisi…

Küresel göçe katkı sağlayan diğer bir etkende küresel ısınmaya bağlı doğal afetlerin yarattığı iklim göçüdür. Günümüzde küresel iklim değişiklikleri neticesinde dünyanın bazı bölgelerinde şiddetli kuraklıklar ve çölleşme etkili olmaktadır. Kısacası iklimler değişmektedir. Bunun sonucunda küresel göçlerin nedenleri arasında sayılan;

  • Kuraklık ve buna bağlı olarak tarım ürünlerinde azalış,

  • Deniz seviyesinin yükselmesi, kar ve buzulların erimesi sonucunda sahil kenarlarındaki yerleşim alanlarının sular altında kalması,[6]

  • Aşırı buharlaşma, meteorolojik felaketlerde artış,

gibi sorunların ortaya çıkması beklenmektedir.

Bu çerçevede küresel ısınmada dünyanın geri dönülemez noktaya yaklaştığını işaret eden bilim insanları, iklimin altüst olması ile suların yükselmesi neticesin verimsiz ve kurak hale gelen topraklardan kaçan insanların 2050 yılına kadar yaklaşık 150 milyon kişiyi "iklim mültecisi" durumuna düşürebileceğini uyarısında bulunmaktadır.Örneğin sadece küresel ısınmadan kaynaklı iklim değişikliği neticesinde Hindistan‘da sular altında kalacak yerlerden 30 milyon kişinin ayrılmak zorunda kalacağı, deniz seviyesinin de bu dönemde 9 ila 88 cm yükselebileceği tahmin edilmektedir.Yine bu çerçevede birçok Avrupa Ülkesinde deniz suyu seviyesinin 2050 yılından itibaren yarım metreden fazla yükseleceği, eski kıtada 19 şehrin bundan etkilenerek sular altında kalacağı, suların yükselmesinin sonuçlarının 2050'den itibaren gözle görülebileceği ifade edilmektedir.[7] Bahse konu hususları doğrular nitelikte günümüzde su sıkıntısı çeken insanların büyük bölümünün halen Güney ve Güneydoğu Asya ile Ortadoğu ve Akdeniz bölgelerinde yaşadığı bilinmektedir. Bu durumun devam etmesi durumunda, 2050‘ye kadar su sıkıntısının bu bölgelerde daha da artacağını ve 700 milyon ila 2,8 milyar insanın nüfus artışı ve küresel ısınmaya bağlı göç sorunları ile karşılaşacağını ifade etmektedirler.[8]

Bu ısınmanın sonucunda dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri dünyanın her yerinde hissedilmektedir. Günümüzde kutuplardaki buzullar erimekte, deniz suyu seviyesi yükselmekte, kıyı kesimlerde toprak kayıpları artmaktadır. Küresel ısınmaya bağlı olarak dünyanın bazı bölgelerinde örneğin Orta Amerika ile ABD'nin Teksas eyaletini etkisi altına alan Harvey ve Florida’yı etkisi altına alan İrma Kasırgası gibi birçok kasırgaların meydana geldiği bilinmektedir.Bu çerçevede sadece İrma Kasırgası nedeniyle 5 milyon 600 bin kişi tahliye edilmiştir. Yine 2013 yılında Hint Okyanusu’nda oluşan Mahasen Kasırgası’ndan, Bangladeş, Myanmar ve Sri Lanka’da yaşayan 1 milyon kadar kişi tahliye edilmiştir. Bu bilgilere göre günümüzde en fazla küresel göç görülen bölgeler ile küresel göçün nedenleri arasında sayılan iklim değişikliklerinin sonuçları arasındaki sonuçlarının benzerlik göstermesi küresel göç iklim değişikliği ilişkisi açısından dikkat çekici bir durumdur.

Son dönemde özellikle Uzak Doğu'daki göç hareketlerine baktığımızda bu bölgelerde yaşayan binlerce insan doğal felaketlerden kaynaklı deprem, seller ve tsunaminin etkisiyle düzensiz göçe yönelmektedirler. Bu duruma örnek olarak, 2004 yılındaki Endonezya’da ki deprem, Burma’daki tsunami gösterilebilir. Bu tür doğal afetler yüzünden de binlerce insan göç etmek zorunda kalmıştır.

 

Küreselleşme, Gelir Dağılımı ve Göç…

Dünyanın en büyük ve en önemli sorunlarından biri de adaletsiz gelir dağılımı ve yoksulluktur. Bu sorunlar günümüzde ekonomik bir sorun olmaktan çıkarak, sosyal bir sorun olan göç sorununa dönüşürken, her geçen gün biraz daha içinden çıkılmaz bir hal almaya devam etmektedir. Küreselleşme, "olumlu" etkisi olarak gelir dağılım dengesini gelişmiş ülkeler lehine değiştirirken, olumsuz etkisi ile dünyadaki gelir dağılımı ve yoksulluk çıkmazını derinleştirmiştir. Özellikle küreselleşmenin hız kazandığı, dünyanın hızla uyum sürecine girdiği 1990 sonrasında birçok ülkede gelir dağılımı bozulmuş buna paralel olarak düzensiz göç olayları da gelir dağılımının düşük olduğu bölgelerden gelirin yüksek olduğu bölgelere doğru bir çekim merkezi haline gelmiştir.

Bugün dünya nüfusunun Binde yedisi bugün dünyadaki net zenginliğinin yaklaşık % 40'ını elde etmiş durumdadır. Önümüzdeki 20–30 yıl içinde ortaya çıkacak tabloda, zengin kuzey ülkeleri dünyadaki gelirden payını çok daha fazla artıracak, ancak nüfusları daha yaşlanmış olacaktır.[9] Buna karşın günümüzde göçün kaynak ülkeleri olarak bilinen güney ülkeleri ise daha fazla yoksullaşacak, azalan imkânlarına karşılık nüfusları daha fazla artacaktır. Bütün bunların sonucunda güneydeki fakir ülkelerden, kuzeydeki zengin ülkelere olan kaynak ve gelir akışı neticesinde gelir dağılımına bağlı olarak düzensiz göç ortaya çıkacaktır. Göç rotaları da ticaretin küreselleşmesine benzer şekilde bir rota izlemekte, küresel göçe yönelik nüfus hareketleri de buna benzer şekilde fakir bölgelerden zengin bölgelere doğru bir yol izlemektedir. BM'nin verilerine göre, uluslararası göçmen sayısındaki artış, dünya nüfusundaki artıştan daha hızlı gitmektedir. Göçmenlerin dünya nüfusu içindeki payı, 2000 yılında % 2,8 iken, 2015 yılında yüzde 3,3'e yükselmiştir. Bu kapsamda Avrupa, Kuzey Amerika ve Okyanusya ülkelerinde uluslararası göçmenlerin payı, toplam nüfusunun  %10'unu oluşturmaktadır. Buna karşılık aynı oranlar göçe kaynak teşkil eden Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerinde %  2'nin altında kalmıştır.[10]

İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı (OECD) tarafından 2011 yılında yayımlanan, "OECD ülkelerinde Artan Gelir Eşitsizliği" raporuna göre; 2008 küresel ekonomik krizi öncesindeki 20 yıl boyunca, 22 OECD ülkesinin 17'sinde hane halklarının gelir eşitsizliği artmıştır.[11]

 

Küresel Göç Bir Güvenlik İlişkisi

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraen büyük göç hareketlerinden bir olan Suriyeli mültecilerin durumu “güvenlik kaygıları” bağlamında son dönemde en çok konuşulan konular arasında yer almaktadır. Bu tartışmaların başta göçmenlerin bireysel insan güvenliği ve devletlerin ulusal güvenliği olmak üzere müştereken düşünülmesi gereklidir. Bu çerçevede bu konu, günümüzün en büyük sorunlarından biri olan “terörizm sorunu” ile beraber düşünüldüğünde, güvenlik sorunu hedef ülkeler açısından “ulusal güvenlik” kaygılarını ortaya çıkarırken, göçmenler açısından ise özellikle Suriyeli bebek Aylan Kürdi’nin cansız bedenini gösteren fotoğrafın medyada yayınlanmasından sonra “bireysel güvenlik” sorununu ortaya çıkarmıştır.[12]

Ancak bu noktada asıl düşünülmesi gereken ana husus, göç alan ülkelerin ulusal güvenliği mi önemli? Yoksa göç hareketine başlayan bireylerin kişisel güvenliği mi önemli?  Bu sorunun cevabı önem kazanmaktadır. Bu noktada hem göçmenler açısından, hem de hedef ülkeler açısından ortaya çıkan durumun, terör tehdidine, suça ya da toplumların bozulma ve yozlaşmasına yönelik bir güvenlik tehdidi mi altında bulunduklarının müştereken değerlendirilmesi gereklidir.

Göç eden kişilerin güvenliği açısından bakıldığında, bu insanların kaynak ülkedeki güvenliği, yolculuk esnasındaki güvenlikleri ve gittikleri hedef ülkedeki güvenlikleri bağlamında üç farklı durum ortaya çıkmaktadır. İlk olarak insanların göç etmesine neden olan faktörlerin başında gelen kendi yaşadıkları ülkelerindeki güvenlik ve yaşama haklarına ilişkin hususlar yerine getirilmedikçe göçün önlenmesi veya durması beklenmemelidir. Bu konuda BM Genel Sekreteri Özel Danışmanı Jeffrey Sachs; “Bu kriz sadece Suriye’deki savaş biterse çözülebilir” diyerek, kitlesel akın ya da göçe ilişkin en temel sorunu ifade etmektedir. Özellikle Suriye’deki savaş sona ermedikçe, bu krizin kısa-vadeli yardım veya önleyici kolluk tedbirleri ile çözülmesini beklemek sorunu çözmekten ziyade ötelemekten başka bir çözüm değildir.

Diğer bir güvenlik sorunu ise göçmenlerin hedef ülkeye varıncaya kadar olan yolculukları esnasında karşılaştıkları sorunlardır.  Bu konuda göçmenler açısından en tehlikeli durum deniz yoluyla yapılan düzensiz göç olaylarıdır. Bu yöntem göçmenler açısından AB topraklarına ulaşmak için en kısa yol, göçmen kaçakçıları açısından ise en düşük maliyetli ve bir o kadar da karlı yol olmasına rağmen en tehlikeli yol olma özelliğini korumaktadır. Buna rağmen, organize suç örgütleri açısından para kazanmak için en çok tercih edilen yöntem olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak bu yöntem göçmenlerin hayatlarını tehlikeye atmakta her yıl binlerce insan özellikle Orta Akdeniz başta olmak üzere Akdeniz’de denizde boğularak can vermektedir. Ayrıca, uluslararası göç hareketlerinin tüm dünyaya yayılması, göçmen kaçakçılığı suçunu ortaya çıkararak bu suçun yaygınlaşmasına yönelik bir ortam hazırlamıştır.Diğer ülkelere yasadışı göç için özellikle Avrupa ülkelerine transit bir ülke durumundadır. Orta Akdeniz'de ise denizden İtalya ve Malta kıyılarına Tunus ve Libya üzerinden yasadışı göç olayları görülmektedir. Bu çerçevede AB, özellikle söz konusu göç yolları için yoğun sınır güvenliği almaktadır.

Türkiye bugün dünyada yaşanan tüm bu gelişmelerden direk olarak etkilenen bir ülkedir. Bu çerçevede ülkemiz büyük göç ve sığınma hareketleri için hedef ülke haline gelmiştir. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından Türkiye'nin dünya genelinde en fazla sığınmacı ağırlayan ülke olduğunu vurgulanmıştır.[13] Bu konuda İçişleri Bakanlığınca yapılan açıklamaya göre 2017 yılı sonu itibarı ile Türkiye'de 3 milyon 424 bin 237 Suriyeli mültecinin yaşadığı belirtilmektedir.[14]

Yine göçmenlerin gittikleri ülkedeki güvenlikleri bağlamında da birçok sorun ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevede hedef ülkeye giden göçmenler ırkçı saldırılara maruz kalmakta, potansiyel bir suçlu muamelesi ile karşılaşmaktadır. Yine AB Polis Teşkilatı (EUROPOL) tarafından açıklanan verilere göre, “Avrupa’ya geldikten sonra sisteme kaydedilen 10.000’den fazla çocuğun kayıp olduğu, çocukların pek çoğunun seks şebekelerinin eline düşmüş olma ihtimalinden korkulduğu,  yalnızca İtalya’da 5.000 çocuğun kaybolduğu” ifade edilmektedir.[15] Yani göçmenler için sorun sadece kendi ülkelerinde maruz kaldıkları şiddetle sona ermemekte, göç yolunda maruz kaldıkları şiddet ve boğulmalara ilaveten, insan ticaretine de maruz kalmakta, bu durum ulaşmak istedikleri hedef ülkelerine ulaştıklarında da devam etmektedir. Kısaca ifade etmek gerekirse göçmenler gerek yolculukları esnasında gerekse hedef ülkeye varmalarını müteakip göçmen kaçakçılığının konusundan çıkarak,  modern kölelik olarak da ifade edilen insan ticaretinin konusu haline dönüşmektedirler.[16]

Göçmenlerin gittikleri hedef ülkelerin ulusal güvenlikleri açısından bakıldığında ise, başta Kuzey ve Doğu Avrupa Ülkeleri olmak üzere birçok AB ülkesinde göçmenler “potansiyel bir suçlu” olarak görülmektedir. Bu yüzden bu ülkeler göçmenleri kabul etmemekte, göçmenlerin gelecekleri için etnik bir problem olacağını düşünmekte, bu çerçevede ülkelerine yerleşmelerinin engellenmesi için terörizmi bahane ederek her göçmeni “potansiyel bir terörist” gibi göstermeye çalışmaktadır. Hatta son dönemde Macaristan Başbakanı Urban “Göçmenleri kabul etmeyeceğiz, hiç kimseyi ülkeye yerleştirmeyeceğiz. Macaristan bir tane bile göçmen kabul etmeyecek, göç bir problemdir ve bunun çözümü tel örgüdür”diyerek bu konuda birçok AB ülkesinin açıkça ifade etmekte zorlandığı hususu açıkça dile getirmektedir.[17]

Yine bazı AB Ülkeleri ile dünyanın bazı bölgelerinde göçmenlere karşı aşırı etnik ve dinsel kimlik sorunları ortaya konarak aşırı milliyetçi bir tutum sergilenmektedir. 2018 yılının ilk yılında Avusturya’da doğan Türk ve Müslüman kökenli bir bebek, aşırı sağcıların sosyal medya üzerinden başlattıkları kampanyada, “Irkçılık ve nefret dalgasıyla karşılanmış”, bu konuda aşırı milliyetçiler “yeni bir terörist doğdu” diyecek kadar ileri gitmişlerdir.  Ancak bu durum tüm AB Ülkeleri açısından bu şekilde karşılanmamakta, özellikle İtalya’nın Orta ve Doğu Akdeniz’de denizyolu ile AB topraklarına geçmeye çalışan göçmenlerin kurtarılmaları için gösterdiği çabalar diğer AB ülkelerinin tutumlarından çok daha farklı bir durum sergilemektedir.

 

Küresel Göçe Yönelik Olarak Gelecekte Ne Olabilir?

Göçmenlere karşı başta AB üyesi ülkeler olmak üzere ulus-devlet yapısı olan birçok ülkede etnik milliyetçilik hareketleri gelişmektedir. Küreselleşmeye bağlı olarak göçler daha az kaynağa sahip olan ülkelerden daha fazla kaynağa sahip ülkelere doğru gitgide artacaktır. Mevcut veriler, günümüzde özellikle AB ülkelerince alınan kolluk tedbirleri ile göçün durdurulamadığını,  yasa dışı göçün kısa vadede zorlayıcı ve yasaklayıcı tedbirlerle durdurulamayacağını, ancak hızının düşürülebileceğini göstermektedir. Bütün bunlara rağmen birçok AB ülkesinde göçmenlere karşı bir tavır alınmakta göç sorunu kolluk tedbirleri ile engellenmeye çalışılmaktadır. Bu çerçevede özellikle AB Ülkelerinin birçoğunda aşırı sağ kaynaklı ırkçı partiler seçimlerdeki oy oranlarını artırmaktadır. Etnik ve dinsel sorunlara dayalı milliyetçiliğin güçlenmesi durumunda Myanmar örneğinde olduğu gibi AB ülkeleri başta olmak üzere göçmen alan ülkelerde, “Arakan Sorununa” benzer sorunların dünyanın birçok bölgesinde ortaya çıkacağı değerlendirilmektedir.

Eğer bugün bu soruna bir çözüm bulunamaz ise, geçmişte "Kavimler Göçü"ne benzer gelecekte toplu göçler olacaktır. Bu çerçevede, günümüz koşullarında "Kavimler Göçü" nün nedenlerini ve sonuçlarını analiz ederek geleceğe ilişkin tahminyapmak mümkündür. Aynı şartlar ve nedenlerin aynı sonuçları vereceğinden hareketle geçmişte meydana gelen göç hareketlerinin çok iyi irdelenmesi gereklidir.

Kısaca söylemek gerekirse konu ile ilgili ulusal ve uluslararası politikaların güçlendirilmesi çok önemlidir. Bunun için öncelikle dünyadaki göçmenlerin menşei ülkelerindeki savaş ve şiddeti durdurmak, genelinde ise tüm dünyadaki savaşları durdurmak gerekmektedir. Göçmenlere yardım edebilmek için devletlerin BM ve diğer uluslararası sivil toplum örgütleri ile ortak politikalar üretmesi ve uygulaması gereklidir.

Günümüzde küresel göçe yönelik insan hareketleri ve buna bağlı insani yardım hususları sorunun çözümünü karmaşık hale getirmektedir. Bu kapsamda insanları göç ettiren birçok tetikleyici unsur bulunmaktadır. Bunların en önemlileri arasında bulunan dünyanın göç veren az gelişmiş bölgelerinin kalkınmasına yatırım yaparak, bu alanlardaki istihdamı destekleyerek ve sosyal güvenlik ağlarını oluşturarak küresel göçün önlenebileceği değerlendirilmektedir. Bunun için gelişmiş zengin kuzey ülkeleri ile gelişmekte olan fakir güney ülkelerinin birlikte çalışması önem arz etmektedir.

Yine insanları yerlerinden etmeye zorlayan temel unsurlar olarak görülen çatışma ve iklim değişikliği gibi konularda devletleri birlikte hareket etmesi önem kazanmaktadır. Gelecekte, geçmişte olduğu gibi küresel iklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından biri de düzensiz göç olarak kabul edilmektedir. Bu çerçevede küresel iklim değişikliğine engel olmak için çevreyi koruyucu önlem alınmalı, bu çerçevede iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ve göçe kaynak teşkil edebilecek ülkeler bugünden tespit edilerek bu ülkelerde oluşabilecek göçlere karşı gerekli önlem alınmalıdır.

Tüm bunlara ek olarak, göçmenlerin menşei ülkelerinde istihdam imkânlarının artırılması, göçü durduracak faktörler açısından büyük bir potansiyele sahiptir. Öncelikle dünyadaki adaletsiz gelir dağılımı eşitlenmek zorundadır. Önümüzdeki yüzyılda gelir dağılımındaki bu adaletsizlik, savaşlar ve iç savaşlar ile küresel iklim değişikliğine bağlı küresel sorunlarda bir değişiklik ya da düzelme olmazsa yasadışı/düzensiz/küresel göç nasıl ifade edilirse edilsin göç, gelecek yüzyılda da hızla devam edecektir.

Yine göçmenler açısından düşünüldüğünde bireysel güvenlikleri ve insan hakları bağlamında, göçmenlerin modern köle yani insan ticaretine maruz kalmaması için sivil toplum örgütleri ile devletlerin müşterek çözümler üzerinde çalışma yapması gereklidir. Bu husus gerek sivil toplum örgütleri gerekse devletler tarafından sürekli gündemde tutulmalı takip edilmelidir.

Sonuç olarak göçe neden olan olumsuz koşullar dünyada halen devam etmekte olup, gelecekte de bu koşullar değişmez ise, “Küresel veya Kitlesel Göç hareketleri” olarak önümüzdeki yıllarda hızlanarak devam edecektir. İyi yönetilen göç akımları, hem insanların çıktığı ve vardığı ülkeler açısından, hem de göçmenler ve aileleri için çok büyük yararlar sağlayacaktır. Önemli olan, “Göçün tel örgülerle önlenmesi değil, iyi ve akılcı yönetilmesidir” bu durum tüm insanlık için her zaman hatırda tutulmalıdır.

                                                                                                                                          


[1]Oxford Sözlüğünde göç, “Yabancı bir ülkeye gelerek kalıcı olarak yaşama eylemi” olarak tanımlanmaktadır.

[2] Mevcut verilere göre, Eski Taş Çağında avcılık ve toplayıcılıkla hayatlarını devam ettiren ilk insanlar mağaralarda barınmışlar, bu hayat tarzı onları küçük gruplar halinde göçebe yaşamaya zorlamıştır. Bu durum Orta Taş Devrinde de devam etmiş, ateşin bulunması ile birlikte Yeni Taş Devrinde yerleşik hayata geçmişlerdir.

[3]Göç olayları, tarihsel süreç içerisinde bazen Musa Peygamberin Kavmini alarak Mısır’dan Filistin’e göç etmesi olarak ortaya çıkabildiği gibi bazen de Kavimler Göçünde olduğu gibi açlık kıtlık ve savaşların etkisiyle ortaya çıkmıştır.

[4]Anadolu Ajansı, Güncelleme Tarihi :16.10.2017,  “http://aa.com.tr/tr/dunya/dunya-genelinde-gocmen-sayisi-244-milyon/939168”

[5]Deutsche Welle Türkçe Haber Ajansı, Güncelleme Tarihi:19.06.2017,  http://www.dw.com/tr/d%C3%BCnyada-en-%C3%A7ok-m%C3%BClteci-t%C3%BCrkiyede/a-39302017

[6]Benzer bir durum 1930'larda geliştirilen Türk Tarih Tezi kapsamında, Türklerin Orta Asya’dan önceki ilk yurtlarıyla ilgili teorilerde de bulunmaktadır.  Buna göre Büyük Okyanus'ta yer aldığı ve 14 bin yıl önce batarak yok olduğu ileri sürülen Mu Kıtası olduğu rivayet edilmektedir. Hakkında birçok araştırma yapılan efsanevi kıta hakkında Atatürk'ün de araştırdığı bir teoriye göre Türkler, MÖ 12.000’lerde bir doğal afet sonunda Pasifik Okyanusu’nda sulara gömülen Kayıp Kıta Mu’dan Orta Asya’ya göç etmişlerdi.

[7]CNN Türk Haber Ajansı, Güncelleme Tarihi :29.03.2017,   https://www.cnnturk.com/bilim-teknoloji/kuresel-isinma/avrupada-sular-altinda-kalacak-19-sehir-ikisi-turkiyede?page=1

[8]Milliyet Haber Ajansı, Erişim Tarihi :16.01.2018,  http://www.milliyet.com.tr/kuresel-isinma-goce-zorlayacak-populerbiim-883715/

[9]AB İstatistik Kurumu (EUROSTAT) tarafından yapılan doğurganlık oranı araştırmalarına göre, Avrupa Birliği üyesi 28 farklı ülkenin doğurganlık ortalaması yüzde 1,54’de kalmıştır. Doğum ve ölüm oranlarının yaklaşık olarak aynı olduğu AB’de 5.1 milyon bebek doğarken, 5.2 milyondan fazla insan ise hayatını kaybetti. Dünyada yaşlı nüfusu, toplam nüfusunun yüzde 10’unu geçen 41 ülke bulunurken, bu ülkelerin 32’sinin Avrupa’da olduğu tespit edilmiştir.

[10]Sputnik Haber, Güncelleme Tarihi :12.01.2016,       https://tr.sputniknews.com/dunya/201601121020153841-bm-gocmen-sayisi-244-milyona-ulasti/

[11]  OECD Raporu, Erişim Tarihi :19.01.2018,  OECD, 2011, “Growing Income Inequality in OECD Countries: What Drives it and How Can Policy Tackle it”, OECD Forum on Tackling Inequality, May 2, 2011

[12]Alan Kurdi'nin ölümünden sorumlu tutulan Suriyeli iki kişiye Bodrum Ağır Ceza Mahkemesi tarafından dörder yıl ikişer ay hapis cezası verilmiştir.

[13]T24 haber Ajansı, Güncelleme Tarihi:19.06.2017,  http://t24.com.tr/haber/dunyada-en-cok-multeci-turkiyede,409894

[14]Dünya Haber, Güncelleme Tarihi:17.01.2018, https://www.dunya.com/gundem/turkiyedeki-suriyelilerin-sayisi-35-milyona-yaklasti-haberi-399002

[15]El Jezire Haber Sitesi, Güncelleme Tarihi: 31 Oca 2016  “http://www.aljazeera.com.tr/haber/10-bin-gocmen-cocuk-kayip

[16]Literatürde “İnsan ticareti”, kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidi ile veya diğer bir biçimde zorlama, kaçırma, hile, aldatma, nüfuzu kötüye kullanma kişinin çaresizliğinden yararlanma veya başkası üzerinde denetim yetkisi olan kişilerin rızasını kazanmak için o kişiye veya başkalarına kazanç veya çıkar sağlama yoluyla kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredilmesi, barındırılması veya teslim alınması anlamına gelir. İstismar terimi, asgari olarak, başkalarının fuhşunun istismar edilmesini veya cinsel istismarın başka biçimlerini, zorla çalıştırmayı veya hizmet ettirmeyi, esareti veya esaret benzeri uygulamaları, kulluğu veya organların alınmasını içerecektir.

[17]Anadolu Ajansı,  Güncelleme Tarihi :19.01.2018,  http://aa.com.tr/tr/dunya/macaristan-basbakani-orban-macaristan-bir-tane-bile-gocmen-kabul-etmeyecek/1035621

Mehmet Zeki Bodur

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enstitü Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display