Birleşmiş Milletler “Uluslararası Göç Raporu” Üzerine Bir Değerlendirme

Yazan  11 Şubat 2018

Yüzyılımızın en büyük sıkıntılarını yaratan ve belki çözüm bulunmadığı takdirde gelecek yüzyılda da sürecek olan “Küresel Göç”[1] sorunu, bu sorundan etkilenen birçok ülke ile beraber uluslararası örgütler ile sivil toplum örgütlerinin de ilgi odağında bulunmaktadır. Dünyanın en büyük uluslararası kuruluşlarından biri olan Birleşmiş Milletler (BM) bu konuda her yıl “ULUSLARARASI GÖÇ RAPORU[2] adı altında bir rapor hazırlayarak soruna ilişkin mevcut durum ve çözüm önerilerine ait düşüncelerini açıklamaktadır.

18 Aralık 2017 tarihinde açıklanan son döneme ait rapor, “BM Ekonomik ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Nüfus Bölümü” tarafından hazırlanmış olup, göç hakkında uluslararası mevcut durumla beraber, eğilimleri analiz ederek, net göçün genel nüfus değişimine olan katkısını tartışmakta ve ilgili uluslararası belgelerin onaylanma durumu hakkında güncellenmiş bilgileri sunmaktadır.

Rapor giriş bölümü ile birlikte beş ana bölümden oluşmaktadır. Raporun önsözünde, rapora ait genel bilgiler verilerek, raporun bölgeler, alt bölgeler için uluslararası göç seviyeleri ve eğilimleri hakkında bilgi verdiği, dünya ülkelerinin göçle ilgili uluslararası belgelerin onaylanma statüsüyle ilgili olduğu ifade edilmiştir.

Raporun birinci bölümünde, “ULUSLARARASI GÖÇTE DÜZEYLER VE EĞİLİMLER” başlığı altında uluslararası göçmen stoklarının tahminleri açıklanmıştır. İkinci bölümünde, “NET ULUSLARARASI GÖÇ” başlığı altında Net göç tahminleri ve projeksiyonları anlatılmıştır. Üçüncü bölümünde ise “ULUSLARARASI GÖÇTE YASAL ARAÇLAR” başlığı altında dünya devletlerinin göçe ilişkin uluslararası hukuk ile ilgili temel yasal belgeleri onaylanma durumu hakkında bilgi verilmiştir. Raporun “BİRLEŞMİŞ MİLLETLER MÜLTECİ VE GÖÇMEN ZİRVESİ” başlığı altındaki dördüncü ve son bölümünde ise, BM Genel Kurulunun 19 Eylül 2016'da gerçekleşen mülteci ve göçmen hareketleri konusundaki üst düzey genel kurul toplantısı hakkında özet bilgi verilmiştir.[3]

1.1.      ULUSLARARASI GÖÇTE DÜZEYLER VE EĞİLİMLER (BÖLÜM I)

Rapora göre günümüzde dünya üzerinde tahmini olarak halen, 258 milyon uluslararası göçmen bulunmaktadır. Bunların yaklaşık % 57'sine gelişmiş kuzey ülkeleri,  % 43'ü gelişmekte olan güney ülkeleri ev sahipliği yapmaktadır. Kuzey ülkelerinde yaşayan 146 milyon uluslararası göçmenin 89 milyonu ya da % 61’i, gelişmekte olan bir ülkeden geldiği halde 57 milyonu, yani % 39’u Kuzey'de doğmuştur.[4] Bu arada halen 112 milyon göçmen güneyde ikamet etmektedir. Bunlardan 97 milyonu yani % 87'si gelişmekte olan bir ülkeden geldiği halde, 14 milyon göçmen kuzeyde doğmuş olup bu % 13’üne karşılık gelmektedir.[5]Dünya çapında uluslararası göçmenler toplam dünya nüfusun % 3,4’ünü oluşturmaktadır.[6] Bu durum 1990’da % 2,9 olarak gerçekleşmiştir. 1990–2017 yılları arasında, dünya genelindeki uluslararası göçmen artışının büyük bir bölümü, yıllık ortalama 5,6 milyon uluslararası göçmen ile 2005–2017 arasında gerçekleşmiştir.

Rapora göre, tüm uluslararası göçmenlerin toplam sayısının % 60'ına Asya ve Avrupa'da ev sahipliği yapılmaktadır. Bunların yaklaşık 80 milyonu Asya'da, 78 milyonu Avrupa'da yaşamaktadır. Kuzey Amerika kıtası ise 58 milyon uluslararası göçmen ile üçüncü en büyük sayısını barındırmaktadır. Ayrıca, günümüzde Afrika’da 25 milyon, Latin Amerika ve Karayipler’de 10 milyon, Okyanusya’da 8 milyon uluslararası göçmen yaşamaktadır. 1990–2017 yılları arasında uluslararası sayıdaki en büyük göçmen artışı 31 milyon ile Asya’da görülmektedir. Bunu 30 milyon göçmen ile Kuzey Amerika ve 29 milyon göçmen ile Avrupa takip etmiştir. Asya’daki 30 milyon göçmenin 28 milyonu (% 89) Asya'nın diğer ülkelerinde doğmuştur.[7] Bu durum Asyalı göçmenlerin kendi kıtaları içinde hareket ettiğini göstermektedir. Avrupa’da yaşayan göçmenlere bakıldığında durum daha değişiktir. Buradaki göçmenlerin %46’sı Avrupa’da, % 24'ü Asya'da, yaklaşık % 17’si Afrika'da, % 13 Latin Amerika'da ve Karayipler’de doğmuştur. Bu durum ise Avrupa’daki göçmenlerin dünyanın birçok bölgesinden geldiğini, ancak daha önceden gelenlerinde önemli bir miktarda olduğunu göstermektedir. Kuzey Amerika'da yaşayan göçmenlere bakıldığında ise % 55’inin Latin Amerika ve Karayipler'de, % 37’sinin Asya’da, % 7’sinin de Afrika’da doğan göçmenlerden olduğu saptanmıştır. ABD’nin son dönemde özellikle Meksikalı göçmenlere karşı almaya çalıştığı tedbirlere bu oranların etkili olduğu değerlendirilmektedir.

Raporda, 1990–2017 yılları arasında uluslararası göçmen sayısında en fazla artış % 85 ile Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’da olmuştur.Bu durum gelir adaletsizliği ve savaşların etkisinden kaynaklı göçün bu dönemde hızlandığını göstermektedir. 2000–2010 yılları arasında en fazla göçmen artışı yıllık ortalama 2 milyon uluslararası göçmen ile Asya’da olmuştur. Bunu 1,4 milyon göçmen ile Avrupa, 1,1 milyon göçmen ile Kuzey Amerika izlemiştir. Ancak bu noktada, 11 Eylül 2001 Olaylarının akabinde ABD’nin önce Afganistan’a sonra sonrasında ise Ortadoğu’ya müdahalesi ile Arap Baharı hareketlerinin yarattığı etki birlikte düşünüldüğünde bu artışın nedenlerine açıklama getirilebileceği tarafımdan değerlendirilmektedir.

Yine rapora göre, 2017'de Asya'dan Asya'ya yıllık ortalama 1,7 milyon göçmen ile en büyük bölgesel göç koridoru oluşmuştur. Bunu 41 milyon göçmen ile Avrupa’dan Avrupa’ya göç izlemiştir. 2000 yılından bugüne kadar Avrupa'dan Avrupa'ya yıllık ortalama artışa bakıldığında 0,6 milyon göçmen civarında olduğu gözlemlenmiştir. Bu husus AB’nin artan işgücü ihtiyacını özellikle yeni üye yapılan Romanya, Bulgaristan gibi Doğu Avrupa ülkelerinden karşılamaya çalıştığına işaret etmektedir. Üçüncü koridor 26 milyondan fazla uluslararası göçmen Latin Amerika ve Karayipler'den Kuzey Amerika’ya olan koridordur. Bununla birlikte, uluslararası göçmenler 1990 ile 2000 yılları arasında bu koridorda 0,9 milyon civarında iken 2010–2017 yılları arasında 0,3 milyona inmiştir. Dördüncü büyük koridor  20 milyon yabancı göçmenle, Asya-Avrupa arasındadır. Beşinci büyük koridor ise 19 milyon uluslararası göçmen ile Afrika-Afrika koridorudur.

Raporda uluslararası göçmenlerin eşit olmayan bir şekilde dağıtıldığından bahsedilerek, dünya genelindeki göçmenlerin % 51’inin sadece 10 ülkede yaşadığı ifade edilmektedir. Buna göre, en çok sayıda göçmen ise 49,8 milyon (%19) ile Amerika Birleşik Devletleri'nde ikamet etmektedir. Suudi Arabistan ve Almanya 12,2 milyon göçmen ile ikinci ve üçüncü ev sahipliğini yapmaktadır. Bunları 11,7 milyon göçmen ile Rusya Federasyonu, yaklaşık 8,8 milyon göçmen ile İngiltere, 8,3 milyon göçmen ile Birleşik Arap Emirlikleri izlemektedir. Bu duruma dünyadaki gelir dağılımının getirdiği ekonomik göçmenlerin neden olduğu değerlendirilmektedir.1990–2017 yılları arasında, dünyadaki 169 ülkede göçmen sayısı artarken, 60 ülkede azalma yaşanmıştır. Bu dönemde Amerika Birleşik Devletleri'nde 26,5 milyon göçmen ile en büyük artış yaşanmıştır. Bunu 7,2 milyon ile Suudi Arabistan, 7 milyon ile Birleşik Arap Emirlikleri, 6,2 milyon ile Almanya ve 5,2 milyon ile İngiltere takip etmiştir. 1990- 2000 yılları arasındaki dönemde Kuzey ülkelerine yönelik büyük bir artış meydana gelmiştir. Buradaki en büyük hedef ülke Amerika Birleşik Devletleri’dir. Bu dönemde en fazla uluslararası göç Meksika, Hindistan, Çin, Filipinler ve Vietnam’dan gelen rotalarda oluşmuştur. 2000–2010 arasındaki dönemde, yıllık ortalama 280.000 göçmen ile Meksika ile ABD ile koridor olmaya devam etmiştir. Bu dönemde Güney Avrupa’daki bazı ülkeler (İtalya ve İspanya) uluslararası göçmenlerin hedef ülkeleri olmuştur. Buna ek olarak, Güney Asya’dan ve petrol üreten ülkelere doğru ekonomik göçmen koridorları oluşmuştur. Bu koridorlar, Bangladeş-Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Hindistan-Suudi Arabistan ve Hindistan-BAE'dir. Bu dönemde Irak'taki savaş nedeniyle yerinden edilmiş mülteciler, bu ülkelerdeki uluslararası göçmen sayısını artırmıştır. 2010–2017 arasındaki dönemde, göç koridorları, Çin, Hindistan ve Meksika kaynaklı göçmenler üzerinden ABD’ye kaymıştır. Yine bu dönemde özellikle 2011 yılından itibaren Suriye’deki savaş ve iç savaştan kaynaklı göçler, bu ülkeden Ürdün, Lübnan ve Türkiye’ye yönelik mülteci hareketlerine neden olmuştur.2011 Yılında Esed  rejimine karşı başlayan ilk protestolardan bu yana, Suriye vatandaşlarının %60'ı evlerinden uzakta yaşamaktadır. Günümüzde tüm dünyadaki Suriyeli sığınmacı sayısı, 12,5 milyona ulaşmış durumdadır. 2017 yılı sonu itibarı ile hâlihazırda bu mültecilerin 3 milyon 424 bin 237’si Türkiye’de yaşamaktadır.[8]

Rapora göre, günümüzde dünyadaki en büyük ikili göç koridoru Meksika ile ABD arasındadır; 1990–2000 yılları arasında her yıl Meksika'da doğan yaklaşık 500.000 kişinin, Amerika Birleşik Devletlerinin göçmen nüfusuna eklendiği raporda belirtilmiştir. Ancak yeni ABD Yönetimi bu durumu engellemek için Meksika ile olan sınırına duvar örmeyi planlamakta, bu konudaki çalışmalarını sürdürmektedir. Hâlihazırda ABD'nin Meksika ile sınırı 3.100 kilometre uzunluğunda olup boş çöllerden sulak alanlara kadar farklı türlerde coğrafi bölgeden oluşmaktadır. Sınırın yaklaşık bin kilometresi şu anda birbirinden kopuk bir şekilde de olsa çitler, beton bloklar ve benzer yapılarla örülmüş durumdadır.[9]

            Raporda belirtildiği üzere, 2017'de dünya çapındaki uluslararası göçmenler içinde % 48,4'ü kadınlar oluşturmaktadır. Bölgesel açıdan bakıldığında kuzey ülkelerinde kadınlar, tüm göçmenlerin % 51,8'ini oluştururken, güney ülkelerinde   % 43,9’unu oluşturmuştur. Güneyde tüm göçmenler arasında kadın yüzdesi 1990'da %  47,0 iken, 2017'de %  43,9'a gerilemiştir. 2000–2017 yılları arasında Asya’da kadınların yüzdesinde yaşanan düşüş (% 48), erkek göçmen sayısındaki hızlı artışın (% 73) petrol üreten ülkelerin yoğun işçi talebinden kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Kadın göçmenler % 52 ile Avrupa’da en yüksek orana sahiptir. Bunu % 51,5 ile Kuzey Amerika, % 51 ile Okyanusya takip etmektedir. Bunun nedeninin kadınların daha uzun ömürlü olma eğiliminde olmasından kaynaklandığı değerlendirilmektedir. Uluslararası göçmenlerin yaklaşık 3/4‘ü, 20–65 yaşları arasında yaygın geleneksel çalışma yaşları arasında olup, bu kapsamda çalışma çağındaki 191 milyon göçmenin % 58’i, gelişmiş ülkelerde ikamet etmektedir. Bu durum göçmenlerin daha iyi yaşam koşulları için gittikleri ülkelerde işgücü açığını kapatacak şekilde çalıştıklarını göstermektedir. Buna karşılık tüm dünyada göç edenlerin % 14'ü 20 yaşın altındadır. Yine 65 yaşın üstündeki uluslararası göçmenler ise 30 milyondan fazla olup çoğunluğu gelişmiş bölgelerde yaşamaktadır.

1.2.      NET ULUSLARARASI GÖÇ (BÖLÜM II)

Raporun bu bölümünde 1950'den bu yana gelişmiş bölgeler göç nedeniyle sürekli olarak nüfus artışı sağlarken, gelişmekte olan bölgelerin nüfus kaybı yaşadığından bahsedilmektedir. Bu kapsamda 2000–2010 yılları arasında göç nedeniyle 201 ülke içinde 80 ülke nüfus kazanırken, 120 ülke nüfus kaybetmiştir. 2010'dan 2015'e kadar olan dönemde göç yüzünden nüfus kazanan ülke sayısı 76'ya düşerken, nüfusunu kaybeden ülkelerin sayısı 124'e yükselmiştir. 1950–2010 yılları arasında gelişmiş bölgelere doğru yıllık ortalama 3,2 milyona ulaşan göçmen sayısı, 2010 yılından itibaren düşüş göstererek yılda 2,2 milyona inmiştir. 2000 yılında Avrupa'ya yönelik yılda 1,7 milyon olan uluslararası göçmen sayısı, 2000–2010 yılları arasında yılda 0,8 milyona inmiştir. 2000–2015 yılları arasında göç nedeniyle en fazla nüfus kaybeden ülkeler arasında Bangladeş, Çin, Hindistan, Meksika ve Filipinler sayılabilir. Özellikle, 2000–2010 yılları arasında yılda ortalama 1.000 kişi olan göçmen sayısı,  ülkedeki silahlı çatışmaların göç üzerindeki etkisi ile 2010–2015 yılları arasında muazzam bir şekilde artarak yılda 800.000'den fazla kişiye ulaşmıştır. Bu insanlar Türkiye gibi birçok ülkeye sığınmışlardır. 2010–2015 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Türkiye, Suudi Arabistan ve Lübnan en yüksek göçmen alan ülkeler olurken, Suriye Arap Cumhuriyeti, Hindistan, Bangladeş, Çin ve Pakistan en çok göç veren ülkeler durumuna gelmiştir.

Yine rapora göre, mevcut veriler dikkate alındığında dünya nüfusunun hızla yaşlandığı ifade edilmektedir. Bugün dünyada 962 milyon olan 60 yaş ve üstü nüfusun 2050 yılında 2,1 milyara yükseleceği tahmin edilmektedir. Buna paralel olarak 1990–2000 yılları arasında Avrupa’da ölümlerin sayısı, doğumların sayısını aşmıştır. Bu nedenle 2020'den sonra, Avrupa nüfusunda bir azalma yaşayacağı tahmin edilmektedir. Bu durum tarafımdan Avrupa ve Kuzey Amerika'da, net göçün giderek önem kazandığı, işgücü ihtiyacının giderek artacağı, bu bölgelerin uluslararası göçe ihtiyaç duyacağı şeklinde değerlendirilmektedir.

1.3.      ULUSLARARASI GÖÇTE YASAL ARAÇLAR (BÖLÜM III)

Raporda, ülkelerin Eylül 2017 itibarıyla, göçe ilişkin sözleşmeler için onaylama ve protokollerin gelişime göre büyük farklılık gösterdiği ifade edilmektedir. 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü için onaylanma oranın Asya'da % 40 ve Okyanusya'da  % 57’dir. Diğer bölgelerde ise iki protokolden en az birinin onaylanma oranı % 80’dir. İnsan Ticareti ve Göçmen Kaçakçılığı ile ilgili protokollerin onaylanma oranları Kuzey Amerika Üye Ülkeleri için (Her ikisi için % 100), Latin Amerika ve Karayipler (sırasıyla % 100 ve % 91) ve Avrupa (sırasıyla % 95 ve % 91). Her iki protokolün onaylanma oranı gelişmiş bölgelerdeki ülkeler arasında gelişmekte olan ülkelerdeki ülkelere nazaran daha yüksektir. Belgelerin onaylanma oranı gelişmiş ülkelerde daha fazladır. Göçmen hakları ile ilgili 4 sözleşmenin onaylanma oranlarında ise belirgin bir düşüş vardır. Latin Amerika ve Karayipler en yüksek onay yüzdesine sahiptir. Bu durum göç veren ülke olarak göçmen haklarının korunması açısından açıklanabilir. Buna karşın Kuzey Amerika ülkeleri bu sözleşmelerin hiçbirini onaylamamıştır. Ancak özellikle 1990 Göçmen İşçiler Konvansiyonunun gelişmekte olan ülkeler arasında onaylanma oranı daha yüksektir.

Bu çerçevede tarafımdan yapılan değerlendirme, sözleşmelerin onaylanma süreçlerinde ülkelerin kaynak ülke ve hedef ülke konumuna göre değişmekte olduğunu görmektedir. Bu çerçevede göç veren ülkeler, göçmen hakları ile ilgili sözleşmeleri onaylarken, göç alan ülkeler ise göçmenlerin geri gönderilmelerini kolaylaştıracak sözleşmelerin onaylanmasına öncelik vermektedir. Bu durum ülkeler arasında geri kabul anlaşmalarında kendini açıkça göstermekte, birçok kaynak ülke geri kabul anlaşması imzalamaktan imtina etmektedir.

1.4.      BİRLEŞMİŞ MİLLETLER MÜLTECİLER VE GÖÇMENLER ZİRVESİ (BÖLÜM IV)

Raporun bu bölümünde 19 Eylül 2016'da mülteciler ve göçmenler hakkında yapılan üst düzey genel kurul toplantısı hakkında bilgi verilmiştir. Toplantı “Birleşmiş Milletler Mülteciler ve Göçmenler Zirvesi” olarak bilinmektedir. Son yıllarda özellikle 2015'te güvensizlik ve sıkıntı nedeniyle ülkelerinden ayrılan göçmenlerin birçoğu benzer rotalar boyunca seyahat etmişlerdir. Mülteci ve göçmenlerin birçoğuna gelişmekte olan ülkeler tarafından ev sahipliği yapmaktadır. Ancak yeniden yerleşim şansı az olan ülkelerdir. Bunların çok az bir kısmı kaynak ülkelerine geri dönmektedir. Zirvede yayınlanan “Mülteci ve Göçmenler için New York Deklarasyonu” ile “Herkesin haklarını korumaya yönelik taahhütler, yükün adil bir şekilde paylaşımı, koruma ve yardım sorumluluğu”, uluslararası göç ve mültecilerin tüm yönlerini ele almak için "Mülteciler” ve “Düzenli ve güvenli göç” adı altında iki küresel süreç geliştirmesinin gerektiği vurgulanmıştır.[10]

Raporda, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından yapılan,  Zirvenin açılış konuşmasından bahsedilerek; kolektif çabaların önemini vurgulamış, insan hareketliliğinin zorluklarına değinerek, mülteci ve göçmenlerin bir yük olarak görülmemesi gerektiği, onların potansiyellerini açığa çıkarmaya çalışılması gerektiği ile göçmenlerin insan haklarının önemini ifade etmiştir. Ayrıca Genel Sekreter tarafından, New York Deklarasyonunun ana hedefleri olarak, statülerine bakılmaksızın göç eden herkesin insan haklarını korumak, kitlesel mülteci alan ülkeler için destek, bu ülkelere uzun süreli yardım, mülteci çocukların bir eğitim alması, arama kurtarma operasyonlarını geliştirme, insani yardım kaynaklarını artırma ve mültecilerin yeniden yerleşiminin teşvik edilmesi olarak ifade edilmiştir.

Genel Sekreter yabancı düşmanlığı ile savaşmak mülteciler ve diğer göçmenler daha olumlu bir kamuoyu anlatımı yaratmak için "Herkes için hep beraber saygı, güvenlik ve haysiyet" adı altında küresel bir kampanya başlatmıştır. Ayrıca toplantıda Uluslararası Göç Örgütü (IOM), BM sisteminin ilgili kuruluşu olarak tanınmıştır.

2.1.      GENEL DEĞERLENDİRMELER

Rapor ana hatları ile mülteciler ve göçe yönelik hususları dünya kamuoyunun gündeme getirmesi açısından faydalı hususları içermektedir. Ancak raporun hazırlandığı BM kuruluşunun “BM Ekonomik ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Nüfus Bölümü” olduğu dikkate alındığında, tarafımca,BM’nin konuyu bir nüfus sorunu ve bunun altında geleceğin etnik bir problemi olarak gördüğü değerlendirilmektedir. Benim kanaatime göre, bu bakış açısının altındageçmişte yaşanan Kavimler Göçünün sonuçları arasında yer alan etnik kimliklerin değişmesinin etken olduğu değerlendirilmektedir. Bu noktada Kavimler Göçü’nün nedenleri arasında, günümüzde yaşanan göçlerin sebepleri arasında da önemli bir yer tutan hızlı nüfus artışı, olumsuz iklim şartları, iç savaşlar ve salgın hastalıklar bulunmaktadır. Kavimler Göçü’nün nedenlerinin günümüzde göçe neden olan nedenlerle paralellik göstermesi tarihsel açıdan dikkat edilmesi gereken bir husustur. Bu çerçevede göçün yaşandığı dönemde yapılan iç savaşlar, toprakların yetersizliği, küresel iklim değişiklerinden doğan şiddetli kış ve kuraklık gibi etkenler, geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanların yaşadıkları toprakları bırakarak, daha güvenli hissettikleri bölgelere gitmelerine neden olduğu görülmektedir. Benzer şekilde kavimlerin kendi aralarında ve diğer kavimlerle olan güç mücadeleleri de günümüzde devletlerarasında yaşanan savaşlar ve iç savaşlara benzemektedir. Ayrıca izlenen güzergâhların tamamının, günümüzde Avrupa’ya yönelik düzenli veya düzensiz göç ile aynı olması dikkat çekici bir husustur. Bu konuda, kanaatimce göçün sonuçlarına yönelik hususlar raporda da yer almış, ancak rapor içeriğinde göçün temel nedenlerinden bahsedilmemiştir. Bu durum olayın etkisini sağlayan nedenlerin tespit edilmeden ve göz ardı edilmesine yol açmakta, göçün sonuçlarına odaklanılması ise çözümü zorlaştırmaktadır.

Rapor içinde sıklıkla bahsi geçen bir konu göçmenlerin göç ettikleri ülkelerdeki nüfus yoğunlukları, doğum yerleri ve oranları meselesidir. BM kaynaklarına göre, Temmuz 2017 ayı itibarı ile dünya nüfusu yaklaşık 7,6 milyar kişiye ulaşmıştır. Dünya Nüfus Tahminleri Raporu'na göre, dünya nüfusunun 2030 yılında 8,6 milyara, 2050 yılında 9,8 milyara ve yüzyıl sonunda 11,2 milyara ulaşması beklenmektedir.[11] Dünya genelinde doğum oranlarında genel bir düşüş görülmektedir. Ortalama son 50 yılda doğum oranları 5,4 çocuktan, 2,1 çocuğa gerilemiştir. 2010–2015 yılları arasında dünyada ortalama doğum oranı binde 19 iken ölüm oranı binde 7,8 civarında kalmıştır. Bu durum dünya nüfusunun sürekli artacağına da işaret etmektedir. Bu değerler kıtalara göre yorumlandığında en yüksek doğum oranının binde 36 ile Afrika’da, en düşük doğum oranının ise binde 11 ile Avrupa’da olduğu bilinmektedir. Ülkeler açısından doğurganlık oranına bakıldığında ABD’deki doğurganlık oranı 1960’ta binde 3,8 iken, 2016 yılında binde 1,84’e düşmüştür. Buna karşılık Hindistan ise 2016 yılı istatistikleri dikkate alınarak, binde 1,94 doğum oranı ile yıllık olarak sayısal bazda en fazla doğum yapılan ülke konumundadır. Bu durum Nijer, Angola, Çad ve Somali gibi az gelişmiş ülkelerde bu oran yaklaşık binde 4,32–4,9 düzeyinde ilerlemektedir.[12] Bu husus bahse konu bölgelerde aşırı nüfus artışına işaret etmektedir. En yüksek doğum oranı ile en düşük doğum oranları arasındaki fark binde 24 ile en fazla Afrika kıtasındadır. Bu husus Afrika kıtası açısından dengesiz bir nüfus artışına neden olurken, Avrupa kıtasında ise sıfır olan doğum ve ölüm oranları arasındaki fark nedeniyle, gelecekte dengesiz bir nüfusun oluşmasına yol açacaktır. Bu ise işsizlik ve açlık sebebiyle doğurganlığı fazla olan gelişmekte olan ülkelerden, doğurganlığı daha az olan gelişmiş ülkelere yönelik küresel göç akımının gelecekte de süreceğine işaret etmektedir.

Bahse konu hususlara yönelik olarak tarafımdan yapılan değerlendirmeye göre yukarıda arz edilen rakamlar küresel göçün nedenlerine de ışık tutmaktadır Bahse konu veriler, küresel göç bakımından değerlendirildiğinde Afrika kıtasından Avrupa’ya doğru gelecekte de göçün devam edeceği, Avrupa’nın aynı zamanda yaşlanan nüfusu nedeniyle işgücü talebini sürdüreceği öngörülmektedir. Bu durum gelecekte bu bölgelerde işgücü açığı ortaya çıkacağını ve bu bölgelere küresel göçün süreceğine işaret etmektedir. Buna karşılık ABD Başkanı Donald Trump, 2018 yılı konuşmasında göçmenlerin ABD’ye girişini azaltma yönünde yeni adımlar atacağını da duyurmuştur. Buna göre göçmenlere yönelik ABD Kongre’sine sunduğu 4 aşamalı planda ilk olarak, ABD’de yasadışı olarak bulunan 1,8 milyon göçmene vatandaşlık önereceklerini ifade ederken, bunun şartlarını da “Planımıza göre eğitim ve iş yükümlülüklerini karşılayanlar ve iyi ahlaki bir karakter gösterenler 12 yıllık bir süre içinde ABD vatandaşı olabilecek” demiştir. Planın ikinci aşamasının sınır güvenliği olduğunu, bunun da güney sınırına “büyük bir duvar inşa etmek” anlamına geldiğini söyleyerek, böylece suçluların ve teröristlerin ülkeye girişinin önleneceğini savunmaktadır. Göçmen planının üçüncü aşamasında ise vize piyangosu ile insanlara çekilişle Yeşil Kart (Green Card) verilmesi yerine, “Yetenekli, çalışmak isteyen, topluma katkı yapacak ve ABD’ye sevgi ve saygı gösterecek kişilerin” alınmasını sağlayacak yeni bir değerlendirme sistemi kurmayı amaçladıklarını ifade etmektedir.

            Tarafımdan yapılan değerlendirmede rapor içerisinde, günümüzde raporun konusunu oluşturan uluslararası göçmenler içinde kabul edilmesi gereken ve günümüzde birçok kesim tarafından da kabul edilen “İklim Göçmeni” olarak adlandırılan küresel ısınmaya bağlı iklim göçü hareketinden bahsedilmemektedir. Hâlbuki bu sorunda bugünden itibaren küresel ısınmaya yönelik bir önlem alınmadığı takdirde gelecekte birçok insanı yerinden yurdundan ederek göçmen pozisyonuna düşürecek bir sorundur. Avustralya araştırmacılarına göre, yükselen denizler ve erozyon nedeniyle beş küçük Pasifik adası sular altında kalmıştır. Bu çerçevede Solomon Adaları, Seyşeller ve Maldivler tehdit altındadır. Bu konuda BM tarafından iklim değişikliği hakkında Fiji’de yapılan bir toplantıda küçük bir ada devleti olan St.Lucia Başbakanı “Endişeliyim ve korkuyorum” diyerek küresel ısınma sonucunda devletlerinin geleceğine yönelik endişelerini dile getirmiştir.[13] Hatta bu konuda Yeni Zelanda'nın iklim değişikliğinden etkilenen insanlara (iklim mültecileri güvenli bir şekilde yasal girişi sağlamaya yönelik yeni bir vize düzenlemesi yapacağını açıklamıştır. Bu konuda zengin ülkelerin, toprakları sular altında kalacak yoksul ülkelere iç göç ve yeni iklim etkilerinin yaratacağı yerinden etme konularında yardım etmeye başlamasının gerektiği ifade edilmektedir.[14]

            Günümüze bakıldığında raporda yer almasa da, özellikle AB ülkeleri başta olmak üzere birçok gelişmiş ülkede küresel göçmenlere yönelik ırkçı saldırılar artmakta, aşırı sağ kaynaklı ırkçı partiler bu ülkelerde seçimleri kazanmakta veya oy oranlarını sürekli artırmaktadırlar. Bu durum ülkelerin mülteci ve göçmen politikalarına da yansımaktadır. Bu çerçevede Macaristan’ın başını çektiği Doğu Avrupa'nın Vişegrad ülkeleri  BM’nin mülteciler ve göçmenlerle ilgili politikalarına kaşı çıkmaktadır. En son Ocak 2018’de Macaristan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen New York Deklarasyonu'nu temel alarak hazırlanan önlemler paketine karşı çıkmış, “Macaristan'ın Birleşmiş Milletlerin göçmenlerle ilgili önlemler paketini kabul etmeyeceğini, gerekirse bu programdan ayrılacağını” açıklamıştır.[15] Bahse konu önlemler paketinden 2016 yılının Aralık ayında, Amerika Birleşik Devletleri de ayrıldığını açıklamıştı.

2.2.      SONUÇLAR:

Küresel gelirin dengesiz dağılımı nedeniyle en fazla açlık ve kıtlık yaşanan bölgelerin başında Uzakdoğu ve Asya bölgesi gelmektedir. Salgın hastalıklardan ölen insanlara bakıldığında yine bu bölgelerde ölüm oranı yüksek seviyelerdedir. Bu durum Afrika bölgesinde de kendini göstermektedir. Bahse konu hususların küresel göç ile bağlantısı değerlendirildiğinde en fazla kayıp veren ülkelerin başında, yine küresel olarak en fazla göçmen gönderen ülkelerin bulunması, küresel göç ile salgın hastalık ve açlığın bağlantılı olduğunu göstermektedir. Bu durum raporda Asya ülkelerinden yapılan göçte olarak kendini göstermiştir. Geleceğe yönelik olarak özellikle Asya bölgesinde açlık, kıtlıkla beraber aşırı nüfus artışının süreceği varsayıldığı takdirde, bu bölgelerde yaşayan insanların küresel göçe yönelebileceği öngörülmelidir.

Veriler genel olarak değerlendirildiğinde, geleceğe yönelik olarak önlem alınmadığı takdirde, başta Afrika bölgesi olmak üzere az gelişmiş ülkelerden Kuzey Amerika ve Avrupa gibi nüfusu sürekli yaşlanan ve doğum oranı düşük bölgelere küresel göçün süreceği bilinmektedir. Önlem alınması kapsamında göç sadece bir güvenlik ve nüfus hareketi değildir. Göç bir olgudur ve iyi yönetildiği takdirde toplumların yararına sonuçlar üretebilecek bir durumdur.

Küresel Isınmaya bağlı iklim değişiklikleri de dikkate alınarak, küresel göç olayına sadece güvenlik ve ekonomi penceresinden bakılmayıp, önlem alınmadığı takdirde mevcut faktörlere ilaveten hem depremler hem de küresel iklim değişikliklerinin de göç olaylarını tetikleyebileceği öngörülmelidir.

Sonuç olarak, Afrika ve Asya kıtasındaki çatışmalar başta olmak üzere dünya üzerindeki sıcak çatışmaların, gelir dağılımındaki adaletsizliğin sürmesi halinde, bu bölgelerden küresel göçün süreceği değerlendirilmektedir. Bu nedenle küresel göçün önüne geçilebilmesi için öncelikle insanların yaşadıkları yerlerde, en temel yaşam haklarından biri olan gelir dağılımı ve güvenlik probleminin çözülmesi büyük önem kazanmaktadır. 

 


[1]Raporda kullanılan uluslararası göçmen tanımı ile küresel göçmen tanımı, hem kendi ülkeleri dışında başka bir ülkede yaşayan sığınmacılar dâhil mültecileri ve ekonomik göçmenleri, hem de düzenli veya düzensiz göçmenleri içermektedir. Bu çerçevede düşünüldüğünde raporun sadece BM Ekonomik ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Nüfus Bölümünün ilgi alanına girmediği, daha geniş bir kapsamı ele aldığını değerlendiriyorum.

[3]Raporda, “CLASSIFICATION OF COUNTRIES OR AREAS BY REGION AND SUB-REGION OF THE WORLD” başlığı altında Türkiye’nin Asya Ülkeleri altında, Batı Asya Ülkesi olarak gösterilmesi dikkat çekici bir durumdur.

[4] Burada olduğu gibi raporunbirçok yerinde uluslararası göçmenlerin doğduğu yerden sıklıkla bahsedilmektedir.

[5]Raporun birçok bölümünde bu olgu üzerinde durulması göçmenlerin gittikleri ülkelerdeki etnik yapıya etki etmesinden endişe edildiği izlenimi vermektedir. Eğer rapor kapsamında böyle bir düşünce yoksa bu sorunun küresel ve iklim ve doğal afetler dahil çok yönlü bir boyutu olduğu düşünülerek üst bir bakış açısı ile mesela “Genel Sekreterlik” makamı tarafından hazırlanmasının faydalı olacağını değerlendirmekteyim.

[6] BM kaynaklarına göre Temmuz 2017 ayı itibarı ile dünya nüfusu yaklaşık 7,6 milyar kişiye ulaşmıştır.

[7]Raporun bu noktasında da doğduğu yere atıf yapılmaktadır.

[8]Dünya Haber, Güncelleme Tarihi:17.01.2018, https://www.dunya.com/gundem/turkiyedeki-suriyelilerin-sayisi-35-milyona-yaklasti-haberi-399002

[10]BM Resmi Web Sitesi, http://refugeesmigrants.un.org/declaration, (Erişim Tarihi:04 Şubat 2018)

[11]Dünya Haber SitesiitesiHaber Sitesi, nı değerlendirmekteyim.üresel ve çok yönlü bir boyutu olduğu düşünülerek üst bir bakış açısı ile hazırlanmas nülerek üst bir bakış açısı ile hazırlanmashttps://www.dunya.com/dunya/dunya-nufusu-76-milyar-haberi-371872, (Güncelleme Tarihi:10 Temmuz 2017)

[12]http://nufus.mobi/dunya/dogum, (Erişim Tarihi:04 Şubat 2018)

[13]NY Times Haber Sitesi, https://www.nytimes.com/2017/11/17/climate/islands-climate-change-un-bonn.html?_r=0, (Güncelleme Tarihi:10 Kasım 2017)

[15]Bahse konu Deklarasyon, dünyada "göçmenlerin ve mültecilerin" haklarına dikkat çekmekte, ülkesinden ayrılıp dünyanın pek çok ülkesine dağılmak zorunda kalan göçmenlere yardımı ve dayanışmayı öngörmektedir.

Mehmet Zeki Bodur

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enstitü Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display