21. Yüzyılda Siyasette Rigor Mortis ve Türk Kültürel Kodları

Yazan  03 Temmuz 2023

Dr. Mehmet ALKANALKA

ABD’de 2021’de yapılan bir GALLUP araştırmasına göre Amerikalıların tarihteki en yüksek oran olan yüzde 62’si iki büyük partinin kendilerine tam olarak temsil edemediklerini ve üçüncü bir partiye ihtiyaç duyulduğunu ifade etmişlerdir.[1] Rigor Mortis tıp alanında kullanılan Latince bir kavram olarak canlıların ölümlerini müteakip dış görünüş olarak canlı gibi görünmelerine karşın yaşamlarının sona erdiği ve vücudun elastikiyetini kaybettiği ve sımsıkı kesildiği ölüm katılığı durumunu tasvir etmek için kullanılmaktadır. Bu kavram yönetim bilimleri ve işletme alanına da transfer edilerek, rekabet gücü azalan ve dönüşme esnekliklerini ve yetilerini kaybeden organizasyonlar için de kullanılmaktadır. Rigor Mortis durumuna yakalanan organizasyonlar, rakipleri ile girdikleri rekabette nispi olarak geriye doğru giderlerken, kazanılan geçici zaferler de Pirüs Zaferi niteliğinde maliyeti yüksek bedellerin orta ve uzun vadede oluşmasına yol açabilmektedir. Bu tür organizasyonlar orta ve uzun vadeli bir vizyonla geleceğe odaklanma yerine kısa vadeli ve başarı için her türlü yolu mubah gören niteliksiz pragmatik yaklaşımlara da elverişli ve kullanışlı olabilmektedirler. Avrupa Hun İmparatoru Attila Roma İmparatorluğunu da analiz ederken kitapta geçen şu analizi yapmıştır. Roma İmparatorluğundaki bozulma çoğunlukla sadece yönetme arzusu olan göz alıcı fakat içi boş yaşam süren liderlerinden kaynaklanmaktadır ve bunlar milli hedeflerini de kaybetmişlerdir.[2] Bu liderler yönetimde kalmak için birlik için hedefler ile liyakati bir kenara bırakmışlar ve de onların liderlikleri de zayıflatılmış kurumlar ile sığ sadakate dayanmaktadır.[3]  Rigor Mortis, değişememe anlamına da gelmektedir.[4] Gemiyi güvenli limana yanaştırma ve kayalara bindirmeme metaforu da bu tür yapılarda kullanılan kavramlardandır.[5] Bu yazıda bahse konu bu kavramı siyaset bilimine taşımak istiyorum.

Türkiye’deki son 2023 seçimlerinin sonuçlarının hem hükümet hem de muhalefet açısından bütün toplumu mutlu edecek bir sonuç olmadığı aşikardır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi toplumun tamamına hitap etmekten ziyade yüzde 50+1 mantığı ile futboldaki geniş oyun alanını adeta minyatür saha maçına çevirmiştir. Yanlış kurulan varsayımlar ve olgular toplumda mağdur olan büyük çoğunluk üzerinde bir çaresizlik ve ümitsizlik durumu da yaratmıştır. Her seçim için ayrı bir tahlil ve strateji gerekir temel yaklaşımı ihmal edilerek, siyaset adeta kilitlenmekle kalmayıp, sınırlı iç hesaplaşmalar ve övünçlerle demokrasinin “kimsesizler”in aleyhine dejenerasyonuna da yol açmaktadır.

Neo-realizmdeki ilişkileri düzenleyen temel unsurun uluslararası yapı ve bu yapıyı düzenleyecek bir üst yapının bulunmayışı (anarşi) varsayımlarının uluslararası ilişkileri düzenlemesi misali, siyasette de yapısal rigor mortis oluşumu ve bu yapıyı düzenleyecek üst bir yapının olmayışı hem hükümet hem de muhalefet açısından sorunu daha da karmaşık bir duruma taşımaktadır. Bu durumda toplumun hükümetten beklentileri kapsamındaki değişikliklere yönelik hükümetin aldığı tedbirler etkili olamamakta veya toplumun tamamını kucaklayıcı ve kapsayıcı olmak yerine kendilerine oy verenlerin taleplerini karşılayacak şekilde sınırlı kalabilmektedir. Bu yapıda siyasi yaşamlarını sürdüren muhalefet partileri ise içe kapalı geleneksel sınırlı sayıdaki çoğunlukla karşılıklı menfaat ilişkileri eksenli konforlu alanlarından taviz vermeden iç hesaplaşmalar ile ve değişime direnerek ölüm katılığı durumlarını muhafaza ederek, yeni başarısızlıklara da bilerek veya bilmeyerek neden olabilmektedirler.

Avrupa Konseyi’nin A new strategy for Social Cohesion[6] başlıklı raporuna göre; 20. yüzyılda Batı Avrupa Devletleri, ekonomik büyüme ile sosyal adalet arasında bir denge sağlama sorumluluğunu kabul etmeye başladılar. Sosyal uyum, yalnızca sosyal dışlanma ve yoksullukla mücadele meselesi değildir. İnsanlar birbirlerinin sorumluluğunu kabul ettiklerinde bir toplum bütünleşir. Aynı zamanda, dışlanmanın en aza indirilmesi için toplumda dayanışma yaratmakla da ilgilidir. Avrupa Konseyi'ne üye devletlerin temel taahhüdü insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğüdür.[7] Sosyal bütünleşme, toplum üyeleri ile toplumu bir arada tutan devlet kurumu arasındaki hem dikey hem de yatay ilişkileri ifade etmektedir. Sosyal bütünleşme, güven, kapsayıcı bir kimlik ve ortak fayda için iş birliğini içeren bir dizi tutum ve davranışsal tezahür ile de karakterize edilebilir. Milli güç unsurlarının mobilize edilmesi için amaç birliğinin sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bunun için de toplumun bütün fertlerinin hem kendi aralarında hem de devlet kurumları ve yöneticileri tarafından saygın bireyler olarak varlıklarını sürdürülmesinin sağlanması gerekmektedir. Sosyal bütünleşmeye yönelik uluslararası literatürdeki artan ilgi, çoğunlukla etnik-kültürel çeşitliliğin artması, zengin ve fakir arasındaki gelir düzeyindeki uçurumun açılması gibi kronik ve radikal toplumsal değişimler nedeniyle ulusal bütünlüğün zedelenmesi endişelerinden kaynaklanmaktadır.[8] ABD, İngiltere ve Fransa gibi ileri demokratik Batı ülkelerinde Türkiye’deki hem kutuplaşma hem de milyonları aşan mülteci sorunu yokken bile sosyal bütünleşmeye verilen bu önem, demokrasinin sorunlarını da teyit niteliğindeki verilerdir. Demokrasiler halkın yönetime seçimler vasıtasıyla katılması ve egemenliğin millete ait olduğu temelindeki yönetim şekli olmasına rağmen, zamanla özünden uzaklaştırılarak seçimler sonucu halkın yaklaşık yarısının bir sonraki seçime kadar dışlandığı veya ihmal edildiği yapılara da bürünebilmektedir. Bunu önlemek maksadıyla kritik konularda değişik yasama mevzuatlarına göre farklı ülkelerde referandum uygulaması bir araç olarak kullanılmaktadır. Kritik konularda referandum uygulaması, katılımcı ve en demokratik uygulamadır. Örneğin İsviçre’de vatandaşlığa geçmek isteyen bireyler için dar bölgelerde halka mektupla referandum uygulaması mevcuttur. Bununla birlikte Jenson, referandum kampanyalarında ve seçimlerde yaşananların geleceğe yönelik olumsuz etkileri olduğunu, algılanan korku, bölünme ve düşmanlığın aynı zamanda toplumsal bütünleşmeyi azalttığını da belirtmiştir. Bu hususlar toplumdaki kutuplaşmaya neden olan konular arasında referandum ve seçimler gibi demokrasinin temel araçlarını belirtmesi bakımından oldukça önemlidir.[9]

Yaklaşık 1000 yıl önce 11. Yüzyılda Selçuklu Sultanı Melikşah topladığı devlet ricaline; “Her biriniz memleketimiz hakkında düşünsün ve zamanımızda neyin iyi olduğuna, dergâh, divan ve bârgâhımızda bu şartların yerine getirilmemesi veya bunların bizden gizlenmesi sebeplerine, önceki padişahların yerine getirip de bizim yapamadığımız hangi devlet işleri bulunduğuna baksın. Geçmiş emirlerin, Selçuklu sultanlarının ve diğerlerinin kanun ve âdetlerini araştırsın. Bunları yazarak bize arz etsin ki, biz de din ve dünya işlerinin kendi kanunları çerçevesinde nasıl yürüdüğüne bakıp, bu minval üzere emredelim. Öteki dünyada cezalandırılmamamız için hayır ve şerden olup bitmiş olanı bilelim…Bundan sonra memleketimizde Allah’ın fermanına veya kanunlarına aykırı, onlara halel ve noksanlık ulaştıracak bir hadise olmamalı ve yürümemelidir.” dedikten sonra birer siyaset kitabı yazmalarını talep etmiş ve Türk tarihinin eşsiz bir yönetim başyapıtı olan Nizamülmülk’ün Siyasetnamesi günümüze kadar büyük bir kültürel miras olarak ulaşmıştır. Ünlü Selçuklu Veziri Nizamülmülk yaşadıklarını sonraki kuşaklara ders ve nasihat olsun düşüncesiyle Siyasetname kitabını yazmıştır. Düşünün ki yaklaşık 1000 yıl önce günümüzdeki demokrasi ve kuvvetler ayrılığına dayalı kurumlar olmamasına rağmen, Türk Selçuklu Sultanı kendisine en iyi uygulamalar kapsamında bir rehber eser, pusula ve kurallar manzumesi talep edebilmiştir. Ben de aydın bir Türk vatansever olarak önceki yöneticilerin ve sultanların yerine getirip de 21. Yüzyılda yapılamayan hangi devlet işleri bulunduğuna bakmaya gayret ettim ve aynı zamanda acı tecrübelere de sahibim. Karartılmışlar Yıldızlar Kitabımda yer verdiğim Siyasetname’ de yazılan bir hikâye bu manada oldukça anlamlıdır.

Vakti zamanında ava çok düşkün bir sultan varmış. Sultan; ülkenin idaresini güvendiği bir vezire emanet etmiş, hep av partilerindeVezir bakmış sultanın olandan bitenden haberi yok. Komutanı, hazinedarı, kadıyı kendine bağlamış. Halk zulüm ve korku içinde… Bir gün sultan yine avdayken yolunu kaybeder. Karnı da çok acıkmıştır. Uzakta bir kulübe görür. Atını sürer, tam eve girecekken, kapıda asılmış bir köpek görür. Kulübenin yaşlı sahibi hemen Tanrı misafirine sofrayı hazırlar. Sultan yemeğe başlamadan girişteki köpeğin hikâyesini dinlemek istediğini söyler. Çoban başlar anlatmaya:

            - Efendim, o benim en sevdiğim köpeğimdi. Ben tarlaya giderken koyunlarımı ona emanet ederdim. Bir gün baktım, koyunlarım azalıyor. Tarlaya gider gibi yapıp pusuya yattım. Bir de ne göreyim. Benim köpek; dişi bir kurt ile gönül ilişkisine girmiş, koyunları birer birer boğazlatıyor. Bu bana ders olsun ve unutmama adına onu evin girişine astım. Güveneceğim insanları düzgün seçmem için bu dersi her eve girişte hatırlıyorum. Sultan hikâyeden çok etkilenmiş ve veziri ile ilgili içine kurt düşmüş. Ülkeye dönüşte gizli bir tahkikat yaptırmış ve vezirin gerçek yüzünü öğrendikten sonra kale girişine asmış.

Ortaya büyük bir çan kurdurmuş. Tellal çıkartarak, haksızlığa uğrayan herkesin bu çanı çalmasını, çanı çalanı doğrudan kendi huzuruna çıkarmalarını söylemiş. Haksızlığa uğrayanlar çanı çalmışlar ve doğrudan Sultan karar vererek haksızlıklarını gidermiş. Ülke barış içinde beş yıl geçirmiş. Bir gün tekrar çan çalmış. Sultan, hemen çanı çalanı huzura getirmeleri emrini vermiş. Adamları gittiklerinde bir de ne görsünler, bir eşek.

Sultana, çanı çalanın bir eşek olduğu ve herhalde yanlışlıkla çana değdiği ifade edildiğinde, Sultan:

            - İşime karışmayın, eşeği de araştırın; diye emir vermiş.

            Eşeği çarşıda dolaştırıp tanıyan olup olmadığı sorulduğunda, esnaftan eşeği tanıyanlar çıkmış:

            - Bu eşek falancanın eşeği, yıllardır onun yükünü taşıdı, eşekliğini yaptı. 20 yıl sonra sahibi yaşlandığı için onu azat etti.

            Hikâye Sultan'a anlatılır. Sultan:

            - Ben demedim mi size eşeğin hikâyesini araştırın, eşek de haksızlığa uğramış ve doğru yere gelmiş adalet için.

            Sultan hemen eşeğin sahibini çağırmış ve 40 değnek sopa vurmalarını emretmiş. Ölene kadar da şu ölçüde yulaf ve şu ölçüde arpa vereceksin hükmüyle…

            - Sana yıllardır eşeklik yapan yükünü sırtlayana, yaşlandığında buğday vermemek için azat ettim numarası ile haksızlık yaparsın ha!

Siyaset insanlar ve toplum için yapılmalıdır. Siyaset halkın hak ve hukukunun gözeterek ve stratejik konularda onların görüş ve önerileri alınarak yürütülmelidir. Siyasetname’de anlatılan bir eşeğin bile haksızlığa uğrama ihtimaline karşılık Sultan’ın araştırma ve haksızlığı telafi etmesi örneğinden günümüzde insanların hak ve hukukunun göz ardı edildiği bir dönem gerçekten her açıdan oldukça düşündürücüdür. Büyük sorunlar aynı zamanda büyük değişimler ve fırsatlara da davetiye niteliğindedir. Bilgisayarlara virüs bulaştığında format atılması misali; 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilan edilmesini müteakip kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin 1924 Anayasasındaki esasların temelinde hareket edilerek gazi Türkiye Büyük Millet Meclisinin daha etkin olduğu milli ve yerli bir siyasete geri dönülmesi, inşacı ve gerçekçilikten uzak virüslerden kurtulunması gerekmektedir.

Sonuç olarak topu minyatür sahadan daha geniş alanlara taşımak, yapıcı ve yaratıcı dayanışmalar, yeni yüzler ve söylemlerin kültürel kodlarımızdaki dini ve milli temeller üzerinde sağlam bir şekilde yükseltilmesi oldukça önemlidir. Bunun için öğrenilmiş çaresizlik sendromundan bir an önce sıyrılarak ilkeler ve milli esaslar dâhilinde adalet ve bütün toplumu kucaklayıcı siyaset sistemlerine ve stratejilerine ihtiyaç elzemdir. Seçimlerde yüzde 50+1 oy alınsa dahi ve hatta yüzde 99,99 oy alınsa dahi eğer bir kişi dahi hakkını helal etmezse o hakkın hesabı inancımıza göre sorulmakta ve cenaze namazında mümkün ise helallik istenmektedir. Bir kişinin bile hakkını helal etmediği ölülerin Hz. Muhammed tarafından cenaze namazının kılınmadığı çeşitli kaynaklarda yer almaktadır. Şeyh Edebali Osman Gazi'ye "Ey oğul, insanı yaşat ki, devlet yaşasın" diye öğüt vermiştir. Hukukun üstünlüğü bir bireyin dahi devlet karşısında hakkının ve hukukunun korunmasıdır. Unutmayalım ki; “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.”

           

         

 

[1] White, J. K., ve Kerbel, M. R. (2022). Third Parties in the Twenty-First Century. In American Political Parties: Why They Formed, How They Function, and Where They’re Headed (ss. 153–173). University Press of Kansas. S.171.

[2] Roberts, W. (1989). Leadership secrets of Attila the Hun. New York, NY: Warner Books.S.61.

[3] Roberts, W. (1989). Leadership secrets of Attila the Hun. New York, NY: Warner Books.S.61.

[4] Koçel, Tamer. (2007). İşletme Yöneticiliği, Arıkan Basım Yayın Dağıtım, İstanbul. S.526.

[5] Yücel, Feyza Ç. (2011). Örgütsel Değişim ve Örgütte Değişime Karşı Gelişen Direnci Kırma Politikaları. Bursa Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi. S.42.

[6] 31 March 2004, A new strategy for Social Cohesion, https://www.coe.int/t/dg3/socialpolicies/socialcohesiondev/source/RevisedStrategy_en.pdf

[7] A.g.e.

[8] Wilkinson, R. ve Pickett, K. (2010). The spirit level: Why more equal societies always do better. London:Penguin Books.

[9] Jenson, J. (1998). Mapping social cohesion: The state of Canadian research. Ottawa: Canadian Policy Research Networks.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display