Lider, Fikirdir

Yazan  31 Mayıs 2013

Bu makale Sakin ÖNER tarafından kaleme alınmıştır.

-Genç ve kıdemli dâvâ insanlarının dikkatine “Önemle”-

Yirmili yaşların başındaydım. Yıl 1967 veya 1968…Bir gün rahmetli büyüğümüz MuzafferÖzdağ, biz gençlerle sohbet ederken “Lider, fikirdir” diye bir laf etti. O zaman bu söz bize çok ters gelmişti. Ne anlama geldiğini çözememiştik. Soyut bir kavram nasıl lider olurdu? Lider dediğin müşahhas bir varlık, bir insan değil miydi? Özdağ bu sözüyle ne demek istemişti? Türk milliyetçiliği fikrinin liderini mi eleştirmişti veya yok mu saymıştı? Sizin anlayacağınız o zaman rahmetli Muzaffer Özdağ’a biraz kızmıştık.

Aradan yıllar geçti, liderin de bir insan ve fâni olduğu gerçeğini kavradım. Lider; peygamber,evliya, melek, mucize adam filan değildir, bizim gibi insandır.İnsan olması gereği liderin de zaafları, eksikleri, duygusal tarafları vardır. Onun da düşüncelerinin, kişiliğinin ve eylemlerinin  bize ters gelen taraflarıbulunabilir.Zaaf gördüğümüz bazı davranışlarına şahit olabiliriz.O zaman ne yapacağız? Lidere kızıp, uğruna ömrümüzü adadığımıza inandığımız  fikirleri, ülküleri, ilkeleri, kısacası dâvâyıterk mi edeceğiz? Lider bir gün fâni dünyadan ayrıldığında her şey bitmiş mi olacak, dâvâyı bırakıp kaçacak mıyız? O zaman bizim dâvâ adamlığımız nerede kalacak?  Neticede Lider de, bizim gibi, inandığımızdâvânın emrinde olan, onun başarısı için çalışan ve dâvâsını milletin bütününe benimsetmeye uğraşan bir kişidir.

Lider gibi, parti, sendika, dernek ve ocak gibi kuruluşlar da geçicidir. Yarın bu kuruluşlar kapatıldığı veya kendi kendine kapandığı zaman her şey bitecek mi? Asıl ve kalıcı olan, fikir ve dâvâdır. Bu gerçeği otuzlu yaşlarda kavradım. O güne kadar Liderin bazı davranışlarına takılıyor, kızıyor, öfkeleniyor ve kırılıyordum. Ama onun da insan olduğunu düşününce, takıldığım davranışları daha hoşgörü ile karşılamaya başladım. Buhrandan çıkışıdâvâya  dört elle sarılmakta gördüm. Ayrıca, yıllar sonra, liderin vaktiyle bana ters gelen davranışlarının, aslında doğru olduklarını görüyordum. Liderlerin de bazen inanmadıkları halde, temsil ettikleri dâvâ zarar görmesin diye siyasi olarak, istemedikleri bazı davranışları yaptıklarını, bazı sözleri sarfettiklerini anladım. Liderin, taraftar kadar özgürlüğü yoktur. Çünkü taraftarın bir sorumluluğu yoktur. O kızdımı bağırmayı, kırmayı, dökmeyi düşünür. Lider ise kırıp dökmeden ve dâvâsına zarar vermeden bu işin içinden nasıl çıkacağının hesaplarını yapar. O, önce temsil ettiği fikre, dâvâya, sonra teşkilâtına ve sonra bütün millete karşı sorumludur. Tabii liderin de temsil ettiği dâvâya layık olmak için çaba göstermesi, insani zaaflarını ve nefsinin ihtiraslarını aşması gerekir. Dâvâ arkadaşlarına her yönden örnek bir şahsiyetin sahibi olmalıdır. Câmiasının umudunu ve heyecanını devamlı canlı tutmalıdır.

Liderlerin hiç mi hatası, kusuru, günahı yoktur? İnsan olması gereği mutlaka vardır. Böyle durumlarda nasıl davranılmalıdır? Kızıp, eleştirip, hakaret edip çekip gidilmeli midir? Yoksa kalıp bu hataların, kusurların ve günahların düzelmesi için meşru zeminlerde mücadele mi edilmelidir? Eğer geçekten bir dâvâya benliğini adamışsan, yapılması gereken ikinci yoldur. Bu mücadeleyi yaparken de, önce dâvâna zarar vermemeyi düşüneceksin. Lideri yıpratıyorum diye dâvânı da yıpratmayacaksın.Mücadelende medeni ve seviyeli olacaksın. Kavganı ayağa düşürmeyeceksin. Her şeyi sokağa dökmeyeceksin. Dâvânın düşmanlarına koz vermeyeceksin.Bu mücadelenin sonunda netice alamayacağını anladığında, yine meşru zeminlerde yeni arayışlara girebilirsin. Ama buna rağmen camianın çoğunluğu tercihini onun yönünde yaparsa, demokrasi gereği bu sonuca da boyun eğeceksin. Değişikliği bir başka baharda arayacaksın. Ayrıca liderini yok etmek için uğraşacağına, rakip liderlerin hareketleri ve sözlerindeki yanlışlarla mücadele edersen, dâvâna daha büyük hizmet etmiş olursun.Çünkü, lider fikirdir.

Bilinen bir fizik kanunudur: Zincirin mukavemeti, en zayıf halkası kadardır. Bu zayıf halkalar, maddi menfaatleri zedelendiğinde, maddi imkânlar bulduklarında, can korkusuna düştüklerinde veya siyasi ikbal kokusu aldıklarında kıvranmaya ve kendilerine bir kaçış yolu bulmaya çalışırlar. Böyle anlarda zayıf halkalarınkullandıkları en yaygın bahane, liderin kendilerine göre yanlış gördükleridavranışları ve söylemleridir.Zaten dönmek iseyenler için bahane çoktur. Bu zayıf halkalar giderken de efendice çekip gitmezler, mümkün olduğu kadar teşkilatlarına ve çevrelerine zarar vererek giderler. Bazen gittikleri yer ve yanına sığındıkları lider, yıllarca  savunduklarını öne sürdükleri fikirlerle, dâvâlarıyla mücadele eden, can düşmanı olan mahfiller ve liderlerdir. O zaman bu kişilerin ne kadar samimiyetsiz ve kişiliksiz oldukları ortaya çıkar. Gittikleri yerde de hep üçüncü sınıf insan muamelesi görürler. Bunların gittikleri yere  yapabilecekleri yarara göre önlerine birer kemik atılır. Artık o, bundan sonra o kemikle oyalanır durur. Kuyruğunu bacakları arasına saklayarak kenardan kenardan dolaşır, ama bir daha eski mahallesine gelemez. Bunların içinde zaman zaman eski mahallesine dönenler vardır. Artık bundan sonra orada da eski ilgiyi görmezler, tekrar meçhul sokaklara yeni kemikler bulmak için yönelirler.Bunlar, şairin dediği gibi ya yufka yüreklilerdir, ya da yoldaşını yarı yolda terkeden döneklerdir. Bunlarla çetin yollar aşılmaz, yüce dileğe varılmaz.

İtilmesine, kakılmasına, maddi ve manevi ıstıraplar yaşamasına ve liderde aradıklarınıbulamamasına rağmen, yıllardır bulundukları yeri terketmeyenler, eskilerin tabiriyle “sabitkadem” olanlar, gerçek dâvâ ve fikir adamlarıdır. Bunların hiçbir menfaat ve ikbal hesapları yoktur. Bunlar alınıp satılmazlar. Varsa dâvâları için her şeylerini verirler, dâvâlarındanhiçbir şey almazlar. Bunun için kolay kolay yıkılmazlar. Bunlar inandıkları değerlerin, fikirlerin, dâvânın karasevdalılarıdır. Onlar lider dahil, şahıslarla uğraşmazlar, ilkelerle fikirlerle meşguldurlar. Biz ömr-i hayatımızda dâvasından çok dönen gördük. Kimi hırsına yenildi, kimi menfaate satıldı, kimi siyasi ikbale kul oldu. Bunların içinde lidere bizden daha yakın olanlar vardı. O çileli, ölümlü, fakr u zaruret içinde geçirilen günlerde ihanet etmesin diye nemalandırılanlar vardı. Ama bunlar ya zoru gördükleri için, ya da yeni oluşan mahfillerden çeşitli imkanlar sunulduğu için birer birer gemiyi terkettiler. Gerçekten bazıları makam sahibi oldu, bazıları da zengin oldu. Fakat hepsi de itibar fukarası oldular, onurları kalmadı. Hırsına mağlup olup yeni mahfiller oluşturan oldu. Ama hiçbir zaman tek başlarına muvaffak olamadılar. Bazen birilerinin eteklerine tutunarak zirvenin eteklerine çıkmaya çalıştılar. Fiziki olarak yükseldiler, fakat manevi olarak alçaldılar. Allah’a şükür bugün buna rağmen hâlâ, 40-45 yıl önce çıktığı yolda sapmadan yürüyen, inandıklarının arkasında dimdik duran adam gibi dâvâ adamlarımız var. İnanmış azınlıklar, her zaman dönek çoğunluğundan daha güçlüdür.

Sizin anlayacağınız, rahmetli Osman Bölükbaşı’nın dediği gibi, içimiz, bu dönekler yüzünden Karacaahmet Mezarlığına döndü. Ama tesellimiz, zayıf halkalardan geriye kalan sağlam halkaların elinde Türk Milliyetçiliği dâvâsının daha güçlü, daha güvenli olduğu gerçeğidir. Çünkü bunlar, liderin sadece fikirler ve dâvâ olduğu gerçeğini kavramış,ateşle imtihan olmuş, sabırla iğne ile kuyu kazmayı sürdürmüş insanlardır. Unutmayınız, bu tip insanlar için söylenmiş bir sözdür: “Bir, bindir ve dünyadainanmış  ve ülküsü olan dâvâ adamının yüreğinden daha büyük silah yoktur”.

Ne mutlu,“Lider fikirdir” sırrını keşfetmiş, kişiler ve olaylarla uğraşmayla vakit öldürmeden, inandığı kutlu dâvânın zaferi için yıllardır yorulmadan ve ardına bakmadanyürüyen gerçek dâvâ adamlarına.

 

Muzaffer Özdağ

Muzaffer Özdağ, Mayıs 1933 Kayseri Pınarbaşı ilçesinde doğmuştur. Babası Maliye memuru Kerim Özdağ, annesi ev hanımı Nuriye Özdağ’dır. Meslek olarak askerliği seçmiştir. 1950’de Kuleli Askeri Lisesini, 1952’de Kara Harp Okulunu birincilikle bitirmiştir. 1953-54 yıllarına Meslek Hazırlama sınıfını ve Piyade Okulunu birincilikle bitirmiştir. 1952’de Ankara Hukuk Fakültesi’ndeki hukuk eğitimini 1956 yılında Ankara Hukuk Fakültesinden mezun olarak tamamlamıştır.

Kıt’a hizmetinde yoğun bir savaş eğitimi sürdürürken Ordu kurumu ve Silahlı Kuvvetlerin modernizasyonu üzerinde de çalışan Muzaffer Özdağ Kara Harp Akademisinden 1960 yılı Mayısında Cumhuriyet döneminin en genç kurmay subayı olarak mezun olmuştur.

Muzaffer Özdağ, üsteğmen rütbesinde Harp Akademisi öğrencisi iken demokratik düzeni korumak ve iç barışı güvene almak için yasal bir zaruret halini alan 27 Mayıs 1960 müdahalesinin planlama ve icrasında ön safta yer almıştır. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra geçici olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi görevini yüklenen Milli Birlik Komitesi’nin de en genç üyesi olmuştur. Milli Birlik Komitesi için Yüzbaşı Numan Esin ile birlikte geçici anayasa ve iç tüzüğü hazırlamıştır. Milli Birlik Komitesi Başkanlık divanı üyesi ve basın sözcüsü olarak görevlenmiştir.

Milli Birlik Komitesinin partiler üstü tarafsız ve inkilâpçı bir çizgiden ayrılmaması görüşünü savunduğu için, 13 Kasım 1960’da gerçekleşen bir karşı darbeden sonra Türk siyasi tarihinde 14’ler diye anılan 14 ihtilalci-radikal reformist subaydan birisi olarak Japonya’da Türkiye Büyükelçiliği nezdine hükümet müşaviri ünvanı ile atanmış ve iki sene Japonya’ya sürgüne yollanmıştır.

Japonya’da bulunduğu 1960 sonu-1962 yılları arasında Japon modernizasyonunu incelemiştir. Türkiye için modern milliyetçi inkılâpçı bir siyasi parti programı üzerinde çalışmıştır. 1963 yılında Türkiye’ye dönmüştür. 1964 senesinde Alparslan Türkeş ve Dündar Taşer ile birlikte adı daha sonra Milliyetçi Hareket Partisi olacak olan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne girmiştir.

1965 yılında yapılan seçimde Afyon Milletvekili olarak parlamentoya giren Muzaffer Özdağ TBMM’ine sunduğu layıhalarla bütün partileri gençliğin sürüklendiği ideolojik buhran, örtülü saldırı ve bölücü ihanet tehdidi konusunda uyarmıştır. 1969 seçimlerine katılmayan Muzaffer Özdağ, siyasetten çekilmiş ve avukatlığa başlamıştır.

1990’lı yılların başında avukatlığı bırakan Muzaffer Özdağ, Türkiye-Azerbaycan Dostluk Derneğini kurdu ve başkanlığını yapmıştır. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin gelişmesi için çalışmıştır. Bu tarihten sonra Muzaffer Özdağ strateji, jeopolitik,   güvenlik bilimleri, Türkiye ve Türk Dünyası Jeopolitiği ile ve Türk Kültürü ile ilgili ilmi çalışmalara yönelmiştir. Yapmış olduğu strateji ve jeopolitik çalışmaları ile Türkiye’de bilimsel anlamda strateji ve jeopolitik bilinç ve bilginin oluşmasına katkı veren Muzaffer Özdağ, strateji ve jeopolitik ilkelerinin Türkiye ve Türk Dünyası’nın meselelerinin anlaşılmasında kullanılmasının da öncülüğünü yapmıştır.

Muzaffer Özdağ, 4 Şubat 2002’de geçirmiş olduğu beyin kanaması sonucunda hayata veda etti.

Muzaffer Özdağ’ın Toplu Eserleri

 

1)Türklük ve İslamiyet, (derleyen) Çetin Güney, Avrasya Bir Vakfı Yayınları

2) Atatürk ve Türk Milliyetçiliği, (derleyen) Çetin Güney, Avrasya Bir Vakfı Yayınları

3)Örtülü İstila ve Psikolojik Savaş, (derleyen) Çetin Güney, Avrasya Bir Vakfı Yayınları

4)Türkiye ve Türk Dünyası Jeopolitiği, (derleyen) Çetin Güney, Avrasya Bir Vakfı Yayınları

5)Milli Güvenlik Yazıları, (derleyen) Çetin Güney, Avrasya Bir Vakfı Yayınları,

6)Devlet Notları, (derleyen) Çetin Güney, Avrasya Bir Vakfı Yayınları,

 

Ayrıca

 

1)Türk Aleviliğini Yükselişi, Avrasya Bir Yayınları, Ankara 2002

2)Stratejik Düşüncenin Sivil ve Askeri Hayatta Kullanılması, ASAM Yayınları, Ankara 2002

3)Milli Bütünlük ve Güvenliğimiz, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Ankara 1996

4)Göreve Çağrı, Ocak Yayınları, Ankara 1996

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display