Bataklık Olan Ortadoğu mu, Davutoğlu’nun Ortadoğu Politikası mı?

Yazan  23 Temmuz 2014

      Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu yapmış olduğu bir iftar konuşmasında, muhalefetin kendisinin Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına soktuğu suçlamalarına çok ağır bir şekilde cevap vermiştir. Davutoğlu, Ortadoğu’nun bataklık olmadığını, Ortadoğu’nun  Şam-ı Şerif, Mekke ve Medine demek olduğunu, Bağdat’ın kardeş, Kerkük’ün aziz olduğunu, Hira Mağarası’nın Ortadoğu’da olduğunu söylemiştir. Doğrusu, entelektüel seviyesinin gerçekten yüksek olduğunu bildiğim Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun gerçek siyasette ve dış politika uygulamasına sürüklendiği nokta hüzün vericidir.

           Ortadoğu’nun bataklık olmadığını söyleyen Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Musul Konsolosluğu çalışanlarının tamamını ve binasını terör örgütü IŞİD’e kaptırmış bir Dışişleri Bakanıdır. Belki iftarın yaklaştığı saatlerde kan şekeri iyice düşmüş olabilir ve alkışlamak için gelen insanlar Davutoğlu’nun anlattıklarını “yerler”; ancak onların dışında herkes özellikle yabancı başkentler, alaycı bir tebessüm ile dinlemişlerdir.

           Ortadoğu, 19. Yüzyılın ortasından itibaren, diğer bir ifade ile Osmanlı-Türk gücünün inişe geçmesi ve Avrupa emperyalizmin Ortadoğu’ya kışkırtıcı, yıkıcı ve sürekli müdahaleleri ile bir bataklığa dönüşmüştür. Batı emperyalizminin müdahaleleri Haçlı seferleri zihniyeti ile etnik ve mezhep grupları üzerinden devam etmiş ve bu gruplar sürekli istismar edilerek, Osmanlı egemenliği zaafa uğratılmaya çalışılmıştır. 1918 sonrasında Osmanlı-Türk egemenliği Ortadoğu’dan tasfiye edilirken, sınırları yeni tahrikleri mümkün kılacak şekilde emperyalist bir ustalık ile çizilmiştir. 1918-1945 arasında Ortadoğu’da hakim olan Avrupalı mandacı güçler, var olan etnik ve mezhepsel ayrılıkları güçlendirmek, daha rekabetçi, hatta düşman kimliklere dönüştürmek için çalışmışlardır.

           1945 sonrasında başlayan iki kutuplu dünya düzeninde Ortadoğu bölgesi kapitalizm-sosyalizm rekabeti içine sürüklenmiştir. Ancak bu ideolojik rekabet de aslında yüzeyseldir. İdeolojik rekabetin altında mezhep ve etnik kimliklerin rekabeti varlığını güçlü bir şekilde sürdürmüştür. Ortadoğu içinden hiçbir güç bölgede hegemonik bir barış sağlamaya yetecek kadar güçlü olmadığı için, bölge dışı Batılı ve Doğulu güçlerin bölgede üstünlük mücadelesi için yaptıkları müdahaleler Ortadoğu’da büyük bir tepişmeye neden olmuştur. Bu tepişme, Ortadoğu zeminini bataklık haline getirmiştir. Bunun bölgenin tarihi ve ilahi kimliği ile hiçbir ilgisi yoktur. Bu jeopolitik bir gerçektir.   

          Türkiye, Ortadoğu’daki en kıdemli güç olarak tarihsel hafızasında Ortadoğu’nun sıkıntılarını bilerek 1950’lere kadar yaşamıştır. Esasen bu süreçte Türkiye, Ortadoğu’da Ortadoğulular ile değil, Batılı mandacı güçler ile karşı karşıya kalmıştır. Soğuk Savaş döneminde de Türkiye’nin Ortadoğu ile ilgisi ekonomik düzeyde kalmıştır. Ortadoğu ile ilgili Osmanlı devlet kadrolarından Cumhuriyetin ilk kadrolarına intikal eden bilgi yeniden üretilmediği için devletin bilgisi Ortadoğu konusunda İngilizceden tercümeye dayanan kısıtlı bir bilgi zeminine çekilmiştir. Ankara, ABD ve SSCB arasındaki mücadeleden kaynaklanan çatışmaların kendisine sıçramaması için de bu çatışmaların mümkün olduğunca uzağında kalmıştır.

          Bu soğukkanlı, eksik bilgili ve uzaktan politikaya rağmen AKP iktidarı 2002’de Türkiye Cumhuriyeti’nden Ortadoğu’da Suriye ile İsrail arasında arabuluculuk yapacak kadar uygun koşullar hazırlamış bir politika devralmıştır. Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olmasından sonra akıldan çok heyecana ve tutkuya, bilgiden çok ideolojiye ve ne yazık ki Selefileşmiş bir Sünniciliğe dayanan bir yaklaşım Türk Dış Politikasının Ortadoğu politikalarına hakim olmaya başlamıştır. Özellikle Arap Baharı diye anılan süreç, Arap başkentlerinden sonra dünyada en fazla Ankara’yı heyecanlandırmıştır. Davutoğlu, Arap Baharı’nın Arap ülkelerinde bu ülkelerin AKP’lerini iktidara getireceği inancı içinde dış politikayı milli menfaat zemininden parti menfaati zeminine kaydırmıştır. Suriye’nin AKP’sinin zeminini oluşturduğunu düşündüğü Müslüman Kardeşler'in Suriye’de iktidarı ele geçirecek kadar güçlü olmadığını anladıkları zaman “biraz arkadan iterek” Müslüman Kardeşleri iktidara taşımanın mümkün olduğuna inanmış ve Suriye iç savaşının kıvılcımlarının üzerine benzin dökmüştür. Diğer bir ifade ile Davutoğlu’nun politikaları, zaten bataklık olan Ortadoğu’nun Türkiye için daha da bataklık olmasına yol açmıştır.

             Başkonsolosluğunu IŞİD’e kaptıran, uçağını kimin düşürdüğünü bilmeyen ya da bilse de söyleyemeyecek kadar korkan, Reyhanlı’da kendi büyükelçisinin El Kaide yaptı dediği bombalamayı Esad rejimine atan, aç ve korku dolu bakışlı Suriyeli çocukların İstanbul, Ankara sokaklarında bakkallar önünde dilenmesine yol açan politikaların sahibi olan Davutoğlu ne yazık ki, Türkiye’ye ne kadar ağır bedeller ödettiğinin hala farkında değilmiş gibi davranmaktadır. 

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display