AB’de Endişeli Bekleyiş

İyi işlemeyen yönetimler, iflas eden ekonomi, Euro’nun geleceği, eğitim sorunları, artan kiralar, borçlar, işsizlik ve üstüne üstlük artan Müslüman nüfus AB ülkelerini birliğin geleceği ile ilgili sorgulamaya iten nedenlerin başında gelmektedir.

AB'yi son dönemde belki de en iyi tanımlayabilecek ruh hali "endişeli" olacaktır. Köhnemeye yüz tutmuş, aksayan sistemden dolayı endişeli, memnuniyetsiz bir Avrupa özellikle birliğe yeni üyelerin katılımı ile zaten son yıllarda birliğin kuruluş amacını ve devamını sorgulamaya başlamıştı. AB bir ekonomik birliktelik mi olacak yoksa siyasi mi? Özellike 2011 yılına damgasını vuran Yunanistan'daki ekonomik kriz sonrasında Avrupa Birliği'nde huzursuzluk arttı. Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi "tembel" ülkelerin kahrını neden Almanya, İngiltere, Hollanda ve Fransa çekecekti? Milliyetçiliğin artması AB içindeki zaten önceden beri varolan bu ayrımın doğal bir sonucu olacaktır. Doğu kültürü ve değerleri taşıyan, bu değerlerin getirdiği yaşam şeklinden ötürü iflasın eşiğine gelen Yunanistan ile Avrupa'nın yüksek kültürünü temsil eden Almanya, Hollanda, Fransa arasındaki uçurum gittikçe açılmakta milliyetçi bilinç ortaya çıkmaktadır. Bu durum da AB'nin bir birlik olarak varlığını tehlikeye atmanın yanında milliyetçi düşüncelerin geliştirdiği ulus devletlerin küreselleşme sürecinde çöküşe geçtiği tezini çürütmektedir.

Avrupa'daki huzursuzluk AB'ye güvenin sarsılması ve kapitalizm karşıtı hareketlerin ivme kazanması olarak kendini göstermiştir. Aslında bu durumun birkaç yıldır süregelen patlamaya hazır bir bombanın ortaya bırakılması olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Fransa'daki göçmenlerin çıkardığı ayaklanma, Londra'da yakılan arabalar, Amerika'da Başkan Obama ile ilgili hayal kırıklığı karşısında güçlenen radikal grupların ortaya çıkışının birbiriyle genel anlamda bağlantısı olduğu söylenebilir. AB'nin amacı ne, Amerika nereye gidiyor, girilen ve bitmeyen açgözlü savaşlara akıtılan paralar çocukların geleceğini nasıl etkileyecek gibi sorular bu ülkelerin vatandaşlarının aklının bir köşesinde duruyor. Biz de 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü olarak Avrupa'daki bu hareketliliği Avrupa'nın kalbinde ama bir o kadar da uzak durmaya çalışan Londra'da gözlemledik.

Özellikle "Occupy" protestolarında Arap Baharı olarak adlandırılan ilk desteğini tabandan alan fakat daha sonra Batı desteği ile güçlenen halk hareketleri da etkili olmuş olabilir. Çünkü Yunanistan'dan İspanya'ya, Amerika'dan Londra'ya, Cape Town'dan Amsterdam'a kadar siyasi ve ekonomik gidişattan memnun olmayan bir kitle kapitalizmin simge mekanlarında proptestolar düzenliyerek küresel güçlere mesaj vermeye çalışıyorlar.[1] Birbirleri ile doğrudan bağlantıları olmasa da Occupy Wall Street, Occupy London Stock Exchange gibi hareketlerin temel çıkış noktası ekonomik ve siyasi memnuniyetsizlik. Occupy London Stock Exchange (Londra Borsası İşgal Hareketi) diğer etkinlikler ile hemen hemen aynı zamanda 15 Ekim 2011 tarihinde Londra'nın finans merkezinin kalbindeki St.Paul kilisesinin alanında başladı. Protestocular gelecekte kendilerini hangi ekonomik koşulların beklediğini bilmeyen ve aynı zamanda İngiltere'nin AB'den çıkması gerektiğini savunan bir kitleden oluşuyor. Homojen ve büyük bir kitle olmasa da anti emperyalizm ve AB düşünceleri ekseninde birleşiyorlar. İngiliz medyasında 15 Ekim'den beri ciddi bir yer kaplayan bu protesto belli ki İngiltere hükümetini tam da AB'ye karşı tepki gelen son aylarda fazlaca ürkütüyor ki Londra Belediye Başkanı ve Liberal Parti temsilcisi protestocuları eylemi sonlandırması için uyarıyor.[2] Biz de 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü olarak dünya gündemini meşgul eden protestoların Londra ayağını ziyaret ederek çadır kampın sözcüleri ile görüştük. Kimisi işsiz, kimisi ise iş yerinden alabildiği izinlerle minik çadır kentte toplanmış az sayıda kalabalık İngiltere'deki halkı sömüren düzeni değiştimeye, halkın gözünü açmaya kararlıyız diyor. Kamp yetkililerinden Michael adındaki bir protestocu İngiltere'nin bu emperyal aç gözlülüğü, Ortadoğu'da giriştiği ve içinden çıkamadığı savaşlara artık bir son vemesi; Ortadoğu'da öldürdüğü yüz binlerce sivil sebebiyle savaş suçlusu sayılması gerektiğini söyleyerek toplum uyanmalı mesajını veriyor. Protestoculardan birkaçı medyanın haberleri çarpıttığını, algılatılmak istenen doğrultuda "haber ürettiğini", bu sürecin sonucunda kamuoyunun yönlendirildiğini söylüyorlar. Amaçları bir açıdan da kapitalist düzenin çarklarından medya kartellerinin oyununu gözler önüne sererek bu zihin sömürüsüne dur demek. Bir başka genç protestocu kadın ise AB'nin geleceği olmadığını, ancak AB ile ilgili siyasi ve ekonomik haberlerin güç odakları tarafından halka pompalandığını söyleyerek "ben bu hayale inanmıyorum, Avupa hayali çöküyor" diyor. Halktan alınan paralarla kurulan ekonomik imparatorluklar, Libya'ya yapılan NATO müdahelesi, Bahreyn'deki halk hareketlerinekarşı Batı'nın ikiyüzlü yaklaşımı Londra'nın finans merkezinden medyanın halka yansıttığından farklı bir resim olarak görülüyor.

Tam da burada yine Londra'da gerçekleşen AB'nin geleceği için çok daha ciddi bir diğer eylem dikkatimizi çekiyor. Ekonomik sömürüye isyanının bir başka yüzünde ise AB ile ilgili hayal kırıklığı bulunmaktadır. Eski çatışmaların tekrarlanmaması, milliyetçiliğin törpülenmesi, bölgede barışın sağlanması amacıyla temelleri atılan AB içine girdiği Euro krizinden bu defa zor çıkacağa benzemektedir. Bu Euro krizine bir tepki de Londra'dan geldi. Ekim ayının son haftası Londra Westminister önünde muhafazakar kesimden kalabalık bir protestocu grup parlamento önünde ses getiren bir gösteri yaptı. St.Paul's protestocularının aksine, yaş ortalaması ve gelir düzeyi daha yüksek olduğu anlaşılan bu protestocular İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkmasını, Avrupa'nın yükünü göğüslememesini talep ediyorlardı. Parlamento önünde toplanan protestocular İngiltere'nin siyasi ve ekonomik geleceğini AB'ye bağlamaması gerektiğini dile getiriyorlardı. Elbette, emperyal bir geçmişi olan Birleşik Krallık'ın AB gibi ortak bir liderlik tarafından yönetilen bir birliğin lideri değil de yanlızca bir üyesi olmasının İngiliz halkı tarafından kolay hazmedilir bir durum olmadığı düşünülmektedir.

25 Ekim 2011'de toplanan yüz binden fazla imzanın neticesinde İngiltere'nin AB üyeliğinin referanduma sunulması oylanmış 483'e karşı 111 oyla reddedilmiştir.[3] Şimdilik rafa kalksa da bu protestoların İngiliz hükümeti nezdindeki etkisi elbette ilerleyen zamanlarda belirginleşecektir fakat İngiltere genelinde AB desteğinin gitgide azalıyor olması tartışılmaz bir gerçektir. 2009 yılında Daily Telegraph gazetesinin bir anketine göre İngilizlerin büyük bir kısmı Avrupa'ya siyasi entegrasyona karşı çıkmıştır.[4] 1975'te benzer bir gelişme karşısında düzenlenen referandumda İngiliz halkının 67%'si Ortak Pazar'da kalmayı kabul ederek AB'ye üyeliğin devamını talep etmiştir.[5] Ancak aradan geçen 35 senede AB'nin yaşadığı siyasal ve sosyal değişim İngiliz halkının bu konudaki fikirlerini de değiştirmiştir. İngiliz halkının aklında AB'nin faydasının ne olduğu tartışmaları önemli bir yer tutmaktadır. Bir kesime göre AB üyeliği ile İngiltere iyi işlemeyen bir birliğe bağımsızlığını kendi elleriyle teslim etmektedir. Bu durum AB'ye üyeliğin referanduma sunulmasını gündeme getirmektedir.[6] Bu doğrultuda AB'nin, İngiltere'nin hakimiyetini ve siyasal geleceğini elinden aldığı algısı hakimdir.[7] David Cameron'un karşılaştığı en büyük ihtilaflardan bir tanesi olan AB karşıtı duygu ve düşünceler İngiltere'nin AB'den çıkmasına neden olmasa da zaman içinde birliğe üyelik şartlarının değiştirilmesine neden olabilir. Lizbon Anlaşması'na karşı çıkan muhafazakarların desteklediği bu AB karşıtı hareketin ekonomik krizler sonrası artan milliyetçilik neticesinde daha fazla destek bulacağı söylenebilir. Türkiye'ye dikte edilen söylemler aksine ulus devletlerin güçlendiği, milli çıkarların ön plana çıktığı, AB ile ilgili hayal kırıklıklarının yaşandığı yeni bir sürecin Avrupa'da etkili olacağı görülmektedir. Tarihsel çekişmeleri yeniden canlandırmaya müsait bu durumun AB'yi ekonomik kriz sonrası nereye sürükleyeceği özellikle de Papandreu'nun istifası ve Berlusconi'nin olası istifası ertesinde Türkiye'nin de dikkatle izlemesi gereken bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır.



[1] Occupy Wall Street Protests Spread to Europe, Asia, Huffington Post, http://www.huffingtonpost.com/2011/10/15/occupy-wall-street-protests-europe-asia_n_1012336.html, Protests Go Global, Rampage in Rome, http://www.msnbc.msn.com/id/44912532/ns/world_news/t/protests-go-global-rampage-tear-gas-rome/, erişim tarihi: 2 Kasım 2011.

[2] Occupy London Protestors Allowed to Stay at St. Paul's Until thge New Year, http://www.guardian.co.uk/uk/2011/nov/02/occupy-london-permission-new-year?INTCMP=SRCH, erişim tarihi: 2 Kasım 2011.

[3] EU Referandum, BBC News, http://www.bbc.co.uk/news/uk-politics-15425256, erişim tarihi: 3 Kasım 2011.

[4] Recession: Poll Shows That Crisis Is Fanning Anti-EU Sentiment, Eurofacts, March 13, 2009, http://www.junepress.com/PDF/Vol%2014%20No%2011%20-%2013th%20March%202009.pdf, erişim tarihi: 2 Kasım 2011.

[5] BBC On This Day, http://news.bbc.co.uk/onthisday/hi/dates/stories/june/6/newsid_2499000/2499297.stm, erişim tarihi: 3 Kasım 2011.

[6] European Referandum: What Has the EUEver Done For Us?, Huffington Post UK, http://www.huffingtonpost.co.uk/2011/10/25/european-referendum-what-_n_1030786.html, erişim tarihi: 2 Kasım 2011.

[7] Britain Wants Referandum to Leave EU, http://epetitions.direct.gov.uk/petitions/356, erişim tarihi: 3 Kasım 2011.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display