Bay Netanyahu Washington’a Gitti: Böyle mi Olacaktı, Obama?

Yazan  16 Temmuz 2010
Cevabını tam bilmediğimiz esas soru şu: Obama İsrail’i ve Netanyahu’yu sıkıştırma konusunda Kasım’daki seçimlere kadar “taktiksel bir mola” vermeye mi karar verdi, yoksa toptan “havlu attı” ve “beyaz bayrağı çekti” mi?

İsrail Başbakanı Netanyahu son Washington ziyaretinde Mart'takine oranla çok daha fazla saygı ve ilgi gördü. Biden'ın olaylı İsrail gezisinden sonraki o gezide bilindiği gibi Obama Netanyahu'ya olan tepkisini kamuoyunun bilmesini sağlamış ve medyaya fotoğraf servisi yapılmamıştı. Bu sefer ise, Netanyahu'nun temel pozisyonlarında bir değişiklik olmamasına rağmen, Obama'nın "180 derecelik" dönüşüne tanık olduk.

Kameralar önünde zorlama olduğu düşünülebilecek gülücükler ve karşılıklı övgülerle beraber, Obama Netanyahu ile aralarındaki ilişkinin ve görüşmelerinin çok iyi olduğunu belirtmek için hiçbir fırsatı kaçırmadı. Çok büyük ölçüde Amerikan iç siyaseti kaynaklı bu değişimden sonra Obama'nın düştüğü acıklı duruma bakıp barış süreci ve onun için üzülelim ve kaçırılan fırsata yanalım mı, yoksa "hiç değilse denedi" diyerek ABD Başkanına anlayışla bakmaya mı çalışalım? Yoksa, üçüncü yol olarak da, "çıkmayan candan umut kesilmez" diyerek Kasım seçimlerinden sonra bu konuya tekrardan ve bu sefer daha cesur ve yaratıcı bir şekilde döneceğini ümit etmeye devam mı edelim? Cevabını tam bilmediğimiz esas soru şu: Obama İsrail'i ve Netanyahu'yu sıkıştırma konusunda Kasım'daki seçimlere kadar "taktiksel bir mola" vermeye mi karar verdi, yoksa toptan "havlu attı" ve "beyaz bayrağı çekti" mi?

İki liderin kişisel olarak birbirlerinden çok hoşlanmadıklarını düşünmeye devam edebiliriz ama en azından bir süre için artık aralarında "kimya ve güven olmadığına" dair cümleler medyaya sızdırılmayabilir. İkisinin de – ama daha çok Obama'nın- bu ziyaretin başarılı geçmesinde çıkarları vardı. Kritik eyaletlerde seçime girecek çok sayıda Demokrat Partili Başkan'a İsrail ile ilişkileri düzeltmemesinin seçilmeleri açısından "iyi olmayabileceğini" hatırlattılar. Netanyahu ise aslında içeride hem parti içinde hem koalisyon olarak alternatifsiz olmasına rağmen yine de ABD ile bozuşan bir görüntü vermek istemiyordu.

Orta Doğu barışının önemli, mümkün ve gerekli olduğunu düşünen ve Obama'yı bu yolda son bir şans olarak görenler için yaz ayları hayal kırıklığı ile geçiyor. Bu ikili ilişkiyi muhtemelen en yakından ve derinden izleyen isimlerden Aluf Benn Obama'nın Netanyahu'ya karşı "sopa yerine havuç kullanmaya" karar verdiğini yazdı ama değişimin sadece şekil ve yöntemle sınırlı olmaktan öte olma ihtimali bulunuyor. Bu arada Netanyahu'nun Obama'dan şikayetçi olabileceği konular giderek azalıyor: ABD Başkanı BM'den İran'a yönelik yeni bir tur ambargo paketi geçirdiği gibi Kongre'nin ilave müeyyidelerine de onay verdi, Filistinlilerle doğrudan müzakerelerden önce İsrail'den yerleşim bölgelerinde tam dondurma talep ederken şimdi bundan vazgeçti, İsrail'in nükleer güç sahibi olma hakkını teslim etti ve ABD'nin İsrail'in güvenliğine dair garantilerini yineledi. Ayrıca kesin olarak emin olamasak da, Obama sanki İran'ın nükleer programına karşı daha sert pozisyon almakla Netanyahu'nun barış süreci konusunda ödün vermesi arasında kurmak istediği bağdan (linkage) da vazgeçti.

Netanyahu hiç ödün vermedi değil ama bunlar genelde şartlı, şekli, geç, geçici, istisnai veya geri alınabilir ödünler oldu ve hiçbiri karşılıksız ve terletmeden verilmedi. Netanyahu kimseyi ikna etmeyen bir şekilde iki devlet prensibini kabul etti, kısmen de olsa yeni yerleşimleri dondurmayı kabul etti ve net etkisi henüz belirsiz olsa da Gazze ambargosunu şeklen gevşetti. Ama İsrail Başbakanı koalisyonun birliğini ve Dışişleri Bakanı Lieberman'ın ekzantriklikleri sayılmazsa disiplinini büyük ölçüde korudu.

Henüz Lobi'nin Demokratlara'a ve Kasım'da ve 2012 seçimlerinde Obama'ya ne kadar desteği verip vermeyeceğini bilmiyoruz? Obama'nın Kasım seçimlerinden sonra tekrar İsrail'i bu sefer sadece ayrıntılar, süreç ve tarzla ilgili konularda değil nihai çözüm konusunda sıkıştırmaya başalayacağından da emin olamayız. ABD Başkanı çevresinin de etkisiyle "buna değmeyeceğine", "buradan bir şey çıkmayacağına" ikna olmuş ve bu konuyla "artık uğraşmak istemiyor" da olabilir. Kahire konuşması ile bölgede büyük bir beklenti yaratan Obama'nın bu kadar çabuk ve kolay pes etmesi ve daha silahındaki mermiler tükenmeden "teslim olması" bölgeyi tekrar ve bu sefer daha da ciddi bir şekilde umutsuzluğa ve şiddete sürükleyebilir.

Obama'nın barış süreci konusundaki yaklaşımını "aşırı sabırlı" ve "taktik odaklı" tanımlamak yanlış olmayabilir. ABD Başkanı ülkesinde her iki yılda bir seçim yapıldığını ve başta ekonomik konular nedeniyle popülaritesinin düşeceğini, Netanyahu'nun küçük çaplı taktik zorlamalara karşı direneceğini, ABD'deki müttefiklerini maharetli bir şekilde devreye sokacağını herhalde biliyordu. Buna rağmen arada geçen 18 ayda hep küçük, süreçle ilgili ve sembolik meselelere odaklandı ve "barışın muhtevası" ile ilgili "şümullü açılımlarda" bulunmaktan kaçındı. İleride şartlar değiştiğinde bu ifadeyi geri alma hakkımızı tutarak diyebiliriz ki, taktisyen Netanyahu taktisyen Obama'ya galebe çaldı.

Obama'nın yapması gereken kendi planının açıklayarak barışın ana çerçevesini çizmek ve barış gündemini stratejik ölçekte değiştirmekti. Böylelikle Netanyahu'nun "oyalama duvarlarının üzerinden atlayabilirdi." Ama ABD Başkanı buna cesaret edemedi. Halbuki bu ona büyük bir moral ve taktiksel üstünlük getirebilirdi. Obama bu tür bir adımla barışın çerçevesini çizer, dünya kamuoyunun bu planın etrafında toplanmasını sağlar, Netanyahu'nun kendisine ve ABD'ye daha fazla hürmet göstermesini sağlayabilir, topu büyük ölçüde İsrail'in sahasına atar, İsrail'in içinde oldukça zayıflamış "barış ve çözüm kampının kendini toplamasına" yardımcı olabilirdi. Kendisine bu yönde telkinde bulunan yeterince isim olduğu da biliniyor. Ancak Obama'nın, aynen İspanya milli futbol takımı gibi, sabırla kısa hazırlık pasları yapmaya dönük bir siyasi tarzı var. Obama ilk başta sınırlı görünen ilerlemeler ve "yaratıcı muğlaklıkları biriktirerek" ilerlemeyi tercih ediyor. Bu tarz ve yöntem başka birçok konuda başarı getirebilir belki ama Orta Doğu barışı konusunda değil. Sorun şu ki, bu "oyunda" karşı defans çok sert ve kalabalık ve – nasıl denir- hakem de sertliğe izin veriyor. Ayrıca Obama'nın ekibinde Xavi-İniesta ikilisine benzer yetenekte yaratıcı ve uyumlu orta saha oyuncuları yok.

Son olarak şu temel gerçeği tekrarlamazsak eksik kalmış olabilir: Aslında Netanyahu'nun, Obama ve Filistinliler'e karşı taktik başarıları iki devletli çözümü giderek zorlaştırmakta ve hatta imkansızlaştırmaktadır. Bu durumun İsrail'i Filistinlileri de içeren ve Yahudilerin hiç istemediği tek devletli bir çözüme götürme, ülkenin demokratik karakterinin erozyonuna ya da bir tür apartheid devletine dönüştürme riski çok fazladır.

Şanlı Bahadır Koç

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Amerika Araştırmaları Uzmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display