Başkanlık Sistemine Gidişte Türkiye Suriye Savaşı

Yazan  18 Kasım 2011

AKP hükümetinin yüzeysel dış politika anlayışı ile Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun Stratejik Derinlik isimli kitabında altyapısını oluşturduğu Komşularla Sıfır Sorun politikası bugün Ortadoğu coğrafyasında yaşanan Arap Baharının rüzgârını arkasına alınca Türkiye'yi dış politikada bir açmaza sürüklenmiştir.


Komşularla sıfır sorun politikası ve Ortadoğu'da lider ülke olma hedefi ile Türkiye kısa süre içinde komşuları ve diğer Arap ülkeleri ile yakın fakat karmaşık ilişkiler içerisine girmiştir. Bu çerçevede Suriye ile karşılıklı ziyaretler, ortak bakanlar kurulu toplantıları yapılmış, Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmıştır.


Türkiye'nin komşular ile sıfır sorun politikası batı tarafından eleştirilmiş, hem Türk hem de yabancı basında Türkiye'nin geleneksel müttefiklerinden uzaklaştığı ve Türk dış politikasında bir eksen kayması yaşandığı sıkça yer almıştır. [1] [2]


Suriye'de şiddet arttığında da Türkiye'nin Suriye konusundaki tavrının Türkiye için bir demokrasi sınavı niteliğinde olduğu söylenmiştir. [3] Türkiye bugün bu sınavı vermiş gibi gözükmektedir. Zira 2011 yılının Ocak ayında Tunus'ta başlayan Arap Baharı ile Türkiye'nin bölgeye dönük politikası da bir değişime uğramıştır ve bu değişim de batıyı tatmin etmiş gibi gözükmektedir. [4] Zira artık eksen kayması tartışmaları da sona ermiş gibidir.


Arap Baharı'nın Suriye'yi etkisi altına alması ile Ankara yönetiminin Suriye'ye bakış açısı da iyiden iyiye değiştirmiştir. Bu bağlamda daha önce Şamgen'den söz eden[5] Türkiye bugün uluslararası toplumu Suriye'ye karşı ortak bir tavır almaya çağırmaktadır.[6]


Suriye halkının Esad rejimine karşı kışkırtılmaya başlaması ve bu kışkırtmaların sonuç vererek yer yer ayaklanmalara dönüşmesi ile beraber Türkiye'nin söylemlerindeki ton da giderek sertleşmiştir. Tunus ve Mısır'daki halk ayaklanmalarına mesafeli duran, Libya'daki çatışmalara başlangıçta karşı çıkıp, "NATO'nun Libya'da ne işi var" diyen Ankara'nın Suriye konusundaki yaklaşımımdaki farklılık dikkatlerden kaçmamaktadır. Zira Türkiye, Suriye'deki ayaklanan halka karşı askeri metotlarla müdahale eden Beşar Esad rejimini ağır bir dille eleştirmekten çekinmemektedir.


Ankara'nın "verdiğimiz süre doluyor" veya "Esad rejimi son şansını kullanamadı" şeklindeki ve buna benzer sert açıklamaları Esad'ın bir savaş ya da müdahale ile tehdit edildiği görüntüsünü vermektedir. Bu tutum ABD'nin yeni bir savaşa girme konusundaki isteksizliği ve AB'nin ekonomik sorunlar nedeniyle bunu yapamayacak durumda olması ile birleşince Türkiye de Suriye'ye yapılacak bir müdahaleyi gerçekleştirebilecek güçler arasında öne çıkmaktadır. Batı basını zaten uzun bir süredir Türkiye'nin Suriye'ye yapacağı bir müdahaleyi teşvik etmektedir.


Gelinen son aşamada Esad rejiminin devrilmesi bir askeri müdahalenin gerekliliğini artmıştır. Ancak Suriye'ye yapılacak bir müdahalenin bölgesel bir çatışma yaratacağı, Türkiye'nin de – özellikle gerçekleştirilecek bir müdahaleye dâhil olması halinde- böyle bir çatışmadan Suriye'nin bir iç savaşa sürüklenmesi durumunda, en fazla zarar görecek ülkelerin başında geldiği ortadadır. Türk Ordusu'nun Suriye'de iç savaş devam ederken bulunması, Türkiye'yenin ödeyeceği maliyeti daha da artıracaktır.


Ankara Suriye'ye ekonomik yaptırımları hayata geçirmeye hazırlanmakta ve Arap Birliği ülkeleri ile işbirliği yaparak Esad hükümetini köşeye sıkıştırmaktadır. Türk toprakları Suriyeli göçmenlerle birlikte silahlı rejim karşıtı muhaliflere de açılmıştır. Başta İstanbul olmak üzere çeşitli illerde sürgündeki muhalifler ve Müslüman Kardeşler üyelerinin çoğunluğunu oluşturduğu Suriye Ulusal Konseyinin toplantıları gerçekleştirilmiş ve Özgür Suriye Ordusu Türkiye topraklarında örgütlenmiştir. Türkiye'nin Suriye konusundaki bu tutumunun sonucu nereye varacaktır?


Bu bağlamda akıllara ilk gelen bir askeri müdahaledir.Suriye'ye yapılacak bir müdahale gelinen aşamada çok uzak bir ihtimal gibi gözükmemektedir. Türkiye böyle bir müdahaleye Arap Birliği üyeleri ile birlikte girişebilir. Ayrıca Suriye'ye doğrudan asker göndermek yerine bu ülkeye uygulanacak uçuşa yasak bölge ilanı ve bunun kontrolünün üstlenmesi gibi dolaylı müdahale seçenekleri ihtimaller dâhilindedir. Ancak niteliği ne olursa olsun Suriye'ye yapılacak bir müdahale – Ortadoğu coğrafyasında gelişen mezhepsel bloklaşmalar da dikkate alındığında- Ankara'yı bir çatışmanın içerisine çekebilir.


Suriye'ye yapılacak Türkiye'nin dâhil olduğu bir müdahale Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getirme riskini de taşımaktadır. Zira Esad rejiminin devrilmesi ile İran bölgedeki en önemli müttefikini kaybedecektir. Dolayısıyla İran'ın Suriye'ye yapılacak bir müdahaleye sonuna kadar karşı koyması beklenebilir.


Sonuç


Türkiye'nin genel tavırlarına bakıldığında BM Güvenlik Konseyi'nden Suriye'ye yönelik bir karar sonrasında Suriye sınırları içerisinde bir tampon bölge oluşturulması ve uçuşa yasak bölge ilan edilmesi gibi seçeneklere sıcak bakabileceği anlaşılmaktadır. Ancak Rusya ve Çin'in BM Güvenlik Konseyi'nde böylesi bir karara onay vermesinin de kolay olmadığı görülmektedir. O halde Türkiye, NATO ve BM gibi platformların dışında ABD gibi ayrı ülke ve güçlerin desteği ile Arap Birliği ülkeleri ile birlikte Suriye'de rejim değişikliğinin gerçekleşmesi üzerinde etkili olabilir.


Suriye ABD için riskli ve önemli bir ülkedir. Zira Şam, ABD'nin tehdit algılamasında ilk sıralarda yer alan İran ile sağlam ilişkilere sahiptir, HAMAS ve Hizbullah gibi örgütleri desteklemektedir. Dolayısıyla Suriye'de İran yerine ABD ile yakın ilişkilere sahip bir rejimin oluşturulması İran'ın Ortadoğu'daki etkisini sınırlamak açısından önem taşımaktadır. Peki, Esad rejimi sıkışarak, kaçınılmaz sona doğru hızla ilerlerken Türkiye'nin rejimin devrilmesinden kazancı ne olacaktır? Ancak böyle bir savaştan Türkiye'nin hızla galip çıkması, Başbakan Erdoğan'ın tek adam konumunu mutlak tek adamlığa dönüştürecek ve Erdoğan'a Türkiye'yi başkanlık sistemine sürükleyecek gücü verecektir.



 



[1] Bknz. Michael Rubin, A comedy of errors: American-Turkish Diplomacy and the Iraq War Turkish Policy Quarterly,

Spring 2005

[2]Bknz. Soner Cagaptay (ed.), with contributions by Svante Cornell, Ian Lesser, and Omer TaspinarTurkish Foreign Policy under the AKP: The Rift with Washington,http://www.washingtoninstitute.org/pubPDFs/PolicyNote03.pdf

[3] http://www.csmonitor.com/Commentary/the-monitors-view/2011/0509/Syria-a-test-case-for-democratic-Turkey/(page)/2

[4] Beyaz Saray, 15 Kasım 2011'de Türkiye'nin Suriye ile ilgili tutumunu memnuniyetle karşıladığınıaçıklamıştır.Bknz. http://www.whitehouse.gov/the-press-office/2011/11/15/press-gaggle-press-secretary-jay-carney-and-deputy-national-security-adv

[5] Onların Schengen'i varsa bizim de Şamgen'inimiz var!, Habertürk, 15 Temmuz 2010, http://ekonomi.haberturk.com/makro-ekonomi/haber/531220-onlarin-schengeni-varsa-bizim-de-samgeninimiz-var

[6]"Libya'dakiler ne kadar cansa Suriye'dekiler de o kadar can", Habertürk, 17 Kasım 2011, http://www.haberturk.com/dunya/haber/688839-libyadakiler-ne-kadar-cansa-suriyedekiler-de-o-kadar-can

 

 

Sibel Kalemdaroğlu

sibelkalemdaroglu@gmail.com

Uzmanlık Alanları

Ortadoğu, Ortadoğu siyasi tarihi, Körfez ülkeleri

Biyografi

Sibel Kalemdaroğlu 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi’nde Araştırmacı olarak görev yapmaktadır.

İlköğretimin Arı Koleji, orta ve lise eğitimini TED Ankara Koleji’nde tamamladıktan sonra 1998 senesinde Bilkent Üniversitesi’ndeki lisans eğitimine başlamıştır. Uluslararası İlişkiler alanında lisans diplomasını 2003 senesinde aldıktan sonra Marka ve Patent vekili olarak çalışan Kalemdaroğlu 2010 yılından bu yana düşünce kuruluşlarında çalışmaktadır. 2012 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden yüksek lisans diplomasını aldıktan sonra yine aynı sene içinde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora çalışmalarına başlamıştır.

2011 Haziran ayından bu yana 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’ndeki görevine başlamıştır. Kalemdaroğlu’nun bazı makaleleri 21. Yüzyıl internet sitesi ve Dergisi’nde yer almaktadır.

Yabancı Diller

İngilizce KPDS : 90

Almanca (Başlangıc seviyesi)

İtalyanca (Başlangıç seviyesi)

Arapça (Başlangıç Seviyesi)

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display