PKK'ya Politik Olarak Nasıl Yenildik?

Yazan  25 Temmuz 2013

20 Temmuz günü, Suriye'nin Türkiye sınırına 100 metre mesafedeki binaya PYD bayrağı asıldı. 

Aynı gün, Türkiye, bu durumu, kabul edilemez bir oldubitti olarak tanımladı. Cizre'de PYD'nin birinci kuruluş yıldönümü bu olayla birlikte kutlandı.[1] Bunu diğer bazı illerdeki kutlamalar takip etti. Bana göre bu gelişme, iç ve dış politikalarımızın iki temel sütunun (stratejisinin) birlikte yıkılmasıydı. İşin daha da kötü yanı bu çöküşün, temelin çürük olmasından kaynaklanmasıydı.

İç Politikanın Direği "Çözüm Süreci"

İç politikanın temel sütunlarında olan "Çözüm Süreci", gerek fikri alt yapısı, gerekse icrası bakımından ciddi hataları içerir. Bu politikaya ilişkin doğru olan tek şey, "Türkiye'nin PKK sorunu çözmeden yoluna devam edemeyeceği" tezidir. Ancak bu temel politika, öylesine kötü strateji ve taktiklerle kurgulanıp icra edildi ki başarılı olması nerdeyse imkansız bir hal aldı.

Çözüm Sürecinin Fikri Çelişkileri

Çözüm Sürecinin fikri alt yapısındaki birinci temel çelişki, öznelerin karıştırılmasıydı:

- PKK terör örgütünün tasfiye edilmesi, bu tasfiye sonucunda bütün konumlarını yitirecek olan karar birimleriyle yapıldı.

- Bunda yanlış olan, Hükûmetin demokratikleşmeyi, sadece Kürt milliyetçiliği yapanlarla müzakere etmesiydi. Bu durum, hükûmetin, silah zoruyla (silahlı propaganda) oy alan partiyi, Kürtlerin tek temsilcisi olarak gördüğü anlamına geliyordu.

- Fikri alt yapıdaki ikinci temel çelişki nesnelerin uyuşmazlığıydı:

Etnik milliyetçilik temelinedayanan bir grupla, Sünni ümmetçi bir politikayı benimseyerek, milliyetçiliği üst kimlik olarak tanımlayan çok kimlikli bir halkın oluşturduğu devlet yapısında demokrasiyi konuşamazsınız.

Neden mi?

1. Sizin bütün milliyetçilikleri reddetmiş olmanız, muhatabınızın sizin ideolojinizi benimseyeceği anlamına gelmez. Sürecin başlangıcında Öcalan'ın bildirisindeki "İslam kardeşliği" vurgusunun şu anda kim için ne önemi vardır? Bilen var mı?

2. Osmanlı İmparatorluğunun hazin yıkılış sürecinde, İslamcı görüş, milliyetçi hareketleri önleyememiştir. 19. yüzyılda denenmişi, 21. yüzyılda denemek nasıl bir şeydir?

3. Demokratikleşme bir proje işi değildir. İnsan olabilme erdemidir. Partinize oy verenlere Müslümanlar, vermeyenlere "Laikçiler" diyerek demokrasiyi konuşmak anlamlı mıdır?

Fikri alt yapıdaki üçüncü temel çelişki, ilke noksanlılığıydı. BDP üzerinden PKK ile girişilen bu muhataplık ilişkisinde, temel denklem, PKK'nın yasallaştırılmasına karşın Yeni Anaya ile Başkanlık modelinin getirilmesini öngörmekteydi (Bu konu defalarca yazılıp çizildi).

Çözüm Sürecinin Uygulanmasındaki Hatalar

Çözüm Sürecinin uygulanmasında birinci temel hata, bunun bir inşacı (constrictivist) model ile topluma diretilmesiydi. "Analar ağlamasın" söylemi, sürece ilişkin yapıcı eleştirileri bile "insanlık suçu" konumuna taşımıştır. Bu durum, sanıldığının aksine hükûmetin elini hiç de güçlendirmemiştir. Birinci aşama esnasında, karşı taraf, "tabanımıza izah edemiyoruz" cinsinden açıklamalarla hareket serbestisini korurken, hükûmet "muktedir iktidar" olarak inisiyatifi kaybetmiştir.

Çözüm Sürecinin uygulanmasında ikinci temel hata, konumların belirlenmesinde olmuştur. "Helalleşme" söylemi, T.C.'nin vatandaşlarına yönelik eylemleri terör olmaktan çıkarıp, eşitler arası bir ilişkiye taşımıştır. Nedense "pişmanlık", "herkes için yeni bir şans" gibi devletin konumunu belirleyen bir yaklaşım benimsenmemiştir. Bu durum, sadece görüşme masasında değil tarafları her alanda eşitlemiştir.

Bu "helalleşme" ilişkisi, bu uğurda evlatlarını kaybeden Türk halkını üzmüştür. Gözünün önünde dağlara taşlara amblem çize çize giden teröristin arkasından bakmak, güvenlik kuvvetlerimizi rencide etmiştir.

Bu, hiç de dik olmayan duruş, PKK'nın elini ciddi ölçüde güçlendirmiştir.

Nasıl mı?

1. Silahları ile birlikte hudutlarımızdan geçiş, teröristlere üstü örtülü bir gerilla (gayrinizami kuvvet) statüsü kazandırmıştır.

2. Silahlarını muhafaza etmelerine müsaade edilmesi, tek güç ilişkisini silah üzerinden kurabilen bu kitleyi teyit, taltif ve teşvik etmiştir. Bunun sonucu olarak, terör örgütüne katılım artmış,[2] sokak gösterilerinin sayısı ve şiddetinde artış kaydedilmiştir. Adam kaçırma, devlet yatırımlarına sabotaj, karakollara yönelik eylemler devam etmiştir. PKK öz savunma gücü adıyla şehirlere inmiştir.

3. Silah bırakmanın "teslim olma" üzerinden yapılmaması, Türkiye'den ne kadar teröristin çekileceği konusunun, tamamen PKK'nın inisiyatifinde gerçekleşmesine neden olmuştur.

4. Çatışmasızlığın yarattığı hareket serbestisi ile PKK, Suriye'de devam eden iç savaşta "Batı Kürdistan" olarak adlandırdığı bölgede güçlü bir kaç direnek noktası oluşturmayı başarmıştır.

Çözüm Sürecinin uygulanmasında üçüncü temel hata, sürecin anlatılmasında olmuştur. "Akil İnsanlar" adıyla belirlenen grup, şimdiki adıyla "algı yönetimi" gerçekte ise propaganda işinde kullanılmış, sürece akli bir katkı sağlayamamıştır. Çünkü süreç demokratik bir platformda tartışılamamıştır. Basın yayın organlarının hükûmete dönük yapısı nedeniyle, süreçle ilgili tartışmalar, "sürece övgü kampanyası" şeklinde cereyan etmiştir.

Çözüm Sürecinin uygulanmasında dördüncü temel hata, hükûmetin sürecin bizzat ne anlama geldiğini kavrayamamasından kaynaklanmıştır. "Süreç" adı üstünde süregiden aşamalar zinciridir. Yürünen yolda yaşananların tümü sonuç hanesine yazılır. Yani süreçlere, "ende gut alles gut" (Alman atasözü), Türkçesi: "Sonu iyi olan her şey iyidir" mantığıyla yaklaşamazsınız. Süreçlerde görüşme iradesi kadar görüşmeme iradesi de vardır tabiî ki.. Ancak her şey bıraktığınız noktada kalır. [Biz bu hatayı Kıbrıs'ta da Annan Planını kabul ederek yapmıştık.] Hükûmet öyle bir görüşme masasına oturmuştur ki attığı her adım PKK'yı yasallaştırmış, atmadığı her adım ise PKK'nın şiddet uygulama/şiddet tehdidini kullanma bakımından elini güçlendirmiştir. "Altı aydır şehit cenazesi gelmiyor" söylemi, Hükûmetin kamuoyundaki itibarını artırmışsa da PKK'ya karşı ne denli mahkum bir konumda olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Süreçteki bu hatalar, gelinen aşamada:

- Hükûmet yetkililerine; yol kesip kimlik soran, devlete paralel yapılanmasını kuran vs. vs. vs. bu kalkışmaya karşı, serin kanlılığımızı muhafaza ederek sürecin sonunu beklemekten başka bir yol bırakmamıştır.

- Buna karşın, politik ve askeri inisiyatif karşı tarafa geçmiştir. Politik bakımdan hükûmet, BDP-Öcalan-Kandil arasında paslaşılan topun etrafında koşmaktadır. Askeri bakımdan ise, Türkiye'de alanı daraltan PKK, Suriye'ye toplu hücum yaparak golü atmış, bayrağı dikmiştir. [Futbolcular kusuruma bakmasın onların alanını işgal ettik.]

Dış Politikanın Direği "Suriye"

"Sıfır Sorun" söylemli dış politika açılımının diğer cephelerde başarısızlığa uğraması üzerine Suriye ile ilişkilere büyük önem atfedilmişti.

Suriye Politikasının Fikri Çelişkileri

Bu ülkeyle olan ilişkilerin geliştirilmesinde benimsenen heyecanlı, ön alıcı, aktif politika, itidal ve ilkesel bakımdan o ölçüde güçlü değildi. Şüphesiz, kabul edilebilirlik sınırları içinde olduğu müddetçe, her politikanın bazı olumsuz sonuçları olabilir.

Muhatabımız bir diktatör olsa da, bu ülke ile ilişkilerin iyi denebilecek bir seviyede olması Türkiye'ye önemli avantajlar sağlayacaktı. Bu suretle, Türkiye'nin Orta Doğu'ya açılan tek coğrafi kapısını muhafaza edebilecektik. (Bilindiği üzere, Bağdat'ın tüm kapıları artık bize kapalı.) İsrail ile Suriye arasındaki barış sürecinde etkin olabilecektik. Suriye'nin toprak bütünlüğünü koruyarak demokratikleşmesine, yaratılan ekonomik çıkarların gücüyle katkı/baskı sağlayabilecektik. Neyse uzun hikaye...[3]

Suriye'deki demokrasi ve refah taleplerinin iç savaşa dönüşmesinde Türkiye daha olumlu bir duruş sergileyebilirdi. Türkiye'deki "çözüm sürecinde" teröristlere karşı benimsenen "en kötü barış, en iyi savaştan iyidir" ilkesi, Suriye halkı için de benimsenebilirdi. [İlkeli politika böyle olmalıydı. Dün "kardeşim" dediğimize bugün "diktatör" demeyi izah edemeyiz.]

Suriye Politikasının Uygulanmasındaki Hatalar

Suriye politikasının uygulanmasında birinci büyük hata, barışçı çözümlere itibar etmemekti. Gerçekten de barışmak istemeyenlerin olduğu yerde barışın yolu uzun ve meşakkatlidir. Ancak bu yolda başarısız olmak bile, savaşa taraf olarak elde edilebilecek başarıdan daha fazla yarar sağlar.

Neden mi?

1. Kan dökülerek elde edilecek çözüme bel bağlamaktan daha insanidir.

2. Bu uğurdaki başarısızlığın suçlusu olarak gösterilemezsiniz.

3. Barışçıl bir çözümde herkes sizi bir şekilde dinler. İnisiyatifi ele geçirirsiniz.

4. Barışçıl yaklaşım, Suriye'nin toprak bütünlüğünün de garantisidir. Eğer bu uluslararası hukuk ilkesi sizin ilkelerinize de ters düşmüyorsa ki düşmemelidir. Bu iyi bir şeydir.

5. Savaşa taraf olduğunuzda kaybedenler tarafından sonsuza kadar lanetlenirsiniz. Bir iç savaşa tarafsanız, bu tutmadığınız tarafın husumetine razı olduğunuz anlamına gelir. Bu savaşa taraf olan herkes bölgeden ayrıldığında, Türkiye'nin kalacağı unutulmamalıydı.

Suriye politikasının uygulanmasında ikinci büyük hata, nihai hedefin yanlış belirlenmesiydi. Türkiye, nihai hedef olarak Esad'ın devrilmesini öngördü. Oysa ki Esatd'lı ya da Esad'sız Suriye'nin demokratikleşmesi hedef olarak seçilmeliydi.

Suriye politikasının uygulanmasında üçüncü büyük hata, başarının konjonktüre bağlanmasıydı. Konjonktüre uygunluk uluslararası stratejilerin uygulanmasında önemli birunsurdur ancak, her şey değildir. Rüzgar ters yönden de estiğinde şişirecek yelkeniniz olmalıdır. Türkiye'nin bu konudaki temel hatası, Libya'ya müdahalede hakim olan konjonktürün Suriye'de de geçerli olacağını ummasıydı.

Suriye politikasının uygulanmasında dördüncü büyük hata, duruş hatasıydı. Ciddi anlamda dik durduğumuz söylenebilirse de doğru yerde durduğumuzu iddia etmek güçtür. Topçu değimiyle pozisyon hatası yaptık. Uluslararası kriz ve savaşlarda taraf belirlemek önemlidir. Bazen taraf belirlenemiyorsa, tarafı belirlememek daha anlamı olur. Bkz. I. Dünya Savaşı İttiatçıları, II. Dünya Savaşı CHP'si.

Türkiye, ABD ile çıktığı yolda Katar-Suudi Arabistan eksinine kayınca, Suriye muhalefeti ve Özgür Suriye Ordusu'nun oluşumunda halefi/selefi grupların ağırlıklı olduğu bir yapıyı oluşturmuştur.

- Bu yapı Suriye muhalefetini kapsamadığı gibi, sessiz bir tepki de yaratmıştır.

- Suriye'yi parçalayacak bir süreci tetiklemiştir.

- Bu duruş, "uluslararası toplumla birlikte hareket ediyoruz" yönündeki tezimizi boşa çıkarmıştır.

- ABD yanımızdan çekilince bize Suriye ile 50 yılda düzeltilemeyecek bir güven boşluğu kalmıştır.

Sonuç

Geldiğimiz aşamada, Türkiye'nin iç ve dış politikasının iki temel direğinin ciddi ölçüde çatırdadığını söylemek yanlış olamayacaktır.

Politikalarda başarılı olmak kadar olamamak da ihtimal dahilindedir. Ancak bunun hiç kimse için geçerli bir mazeret oluşturmadığı da açıktır.

 


[1] Mesaj Haber, "PKK'nın Suriye'deki yapılanması Demokratik Birlik Partisi'nin (PYD) demokratik özerlik ilan etmesinin birinci yıldönümü nedeniyle Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde kutlama yapıldı". 20 Temmuz 2013.

[2] Hürriyet Gündem, "Siirt valisi: Dağa çıkanların sayısında artış var", 23.07.2013. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24073437.asp

[3] Suriye'deki iç savaşın etkileri ile ilgili olarak bkz. Ümit Özdağ (Edt.) (2012) Küçük Orta Doğu Suriye. Ankara: Kripto.

Ali Bilgin Varlık

Dr. Ali Bilgin Varlık, 1983'de Kara Harp Okulundan mezun olmuş, 1994'te Kara Harp Akademisini, 2001'de Silahlı Kuvvetler Akademisini bitirmiştir. Silahlı Kuvvetlerdeki hizmeti esnasında, ABD İstihkâm Okulunda (seçkin mezun) eğitim görmüş;  Belçika'da Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı Karargahında (SHAPE) görev yapmış; Irak'ta Huzuru Sağlama Harekâtına, Bosna-Hersek'te İstikrar Harekâtına ve Afganistan'da Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti Harekâtına katılmıştır.

Lisans üstü eğitimlerini, Silahlı Kuvvetler Akademisinde ve Chadwich Üniversitesinde yapmış, doktorasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde 2009 yılında tamamlamıştır.

Kara Harp Okulunda ve Savunma Bilimleri Enstitüsünde; güvenlik ve strateji konularında dersler ve Harp Akademileri, Milli Güvenlik Akademisi, Eğitim ve Doktrin Komutanlığı, Barış İçin Eğitim Merkezi ve Afganistan Komuta Kurmay Kolejinde konferanslar vermiştir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display