10 VE 13 KASIM SONRASINDA KÜRT AÇILIMI

10 ve 13 Kasım 2009’da TBMM’de yapılan iki oturumda AKP Hükümetinin Kürt Açılımı programı içeriği üzerinde çok durulmadan da olsa sert tartışmalarla ele alınmıştır.


Kürt Açılımını TBMM'ne taşıyan AKP Hükümetinin açılım ile ilgili kapsamlı açıklamalar yaptığını söylemek mümkün değildir. AKP Hükümeti AKP seçmeni dahil Türk seçmenini açılım konusunda ikna edebilmiş değildir. Bundan dolayı AKP oy kaybetmektedir. Özetle Kürt Açılımı konusunda toplumsal uzlaşma sağlanamadığı gibi toplumsal yarılma ihtimali de hiç küçük değildir. AKP meclis grubu içinde dahi bu konuda bir uzlaşma olduğunu söylemek mümkün değildir.

Açılımın toplumsal bir uzlaşmaya dayanmaması, AKP'nin açılımın gerçek ve kapsamlı içeriğini ortaya koymadan ve açılımı küçük adımlara bölerek toplumsal tepkiyi emecek şekilde gündeme taşıma stratejisini benimsemesine neden olmuş görünmektedir. AKP'nin bu stratejinin bir dereceye kadar başarılı olduğu basında bazı kalemlerin 10-13 Kasım 2009'da Başbakan Erdoğan ve İçişleri Bakanı B. Atalay'ın açılım ile ilgili yaptıkları açıklamaları küçümsemelerinden anlaşılmaktadır.

Oysa Kürt Açılımı Türkiye Cumhuriyetinin yeniden yapılanması anlamına gelmektedir. Başbakan Erdoğan, 13 Kasım'da "1923'teki gibi büyük düşünmek zorundayız" demesi anlamsız değildir. Erdoğan, Kürt Açılımının devleti yeniden kuracak bir süreci ifade ettiğini açıklamaktadır. Ancak dönüşüm sürecidir ve bu sürecin gerçekleşmesi zamana ve devlet/toplumun hazmetmesine yayılmıştır.

Üzerinde durulması gereken bir başka nokta AKP Hükümetinin Kürt Açılımı sürecinde CHP ve MHP ile uzlaşma olmadığını gördükten sonra uzlaşma politikalarını tamamen terk ederek çatışma politikalarını benimsemesidir. Kürt Açılımının 10 Kasım'da TBMM gündemine taşınmasını başka şekilde izah etmek mümkün değildir. İktidarın bu tutumu tartışmayı açılımın içeriğinden gündeme getiriliş gününe taşımıştır. İktidar bu hamlesi ile belki içeriğin tartışılmasından konuyu uzaklaştırmış olabilir fakat bu hamlenin AKP'ye verdiği politik zarar muhtemel karından daha fazladır.

AKP'nin Kürt Açılımı konusunda muhalefete karşı benimsemiş olduğu yeni saldırgan strateji TBMM'de yapılan iki oturumda da kendisini ortaya koymuştur. AKP ile CHP ve MHP arasındaki ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Kürt Açılımı sürecinde siyasette gerçekleşen radikalleşmeden AKP değil, büyük bir ihtimal ile muhalefet karlı çıkacaktır.

10-13 kasım oturumlarında AKP Hükümetinin proje gündeme geldiğinden buyana kısa, orta ve uzun vadeli önlemler çerçevesinde Kürt Açılımını gerçekleştireceği ortaya konulmuştur. 10-13 Kasım 2009'da TBMM'de iktidar temsilcilerinin yaptığı açıklamalar bu hususu teyit etmiştir. 13 Kasım'da İçişleri Bakanı B. Atalay, yaptığı konuşmada Kürt Açılımının kısa vadeli önlemlerinin ancak bir bölümünü açıklamakla yetinmiş, orta ve uzun vadeli çözümlere ise ancak yüzeysel atıflarda bulunmuştur.

B. Atalay'ın açıkladığı kısa vadeli önlemler ile ilgili olarak ta "ucu kapalı olmayan dinamik bir süreç" diyerek, açıkladığı önlemlerinden çok açıklamadığı kısa vadeli önlemler olduğunu belirtmiştir. Atalay'ın açıklamalarından çıkarılacak iki husus vardır. Birincisi, AKP Hükümeti TBMM'de bile açıklamaya cesaret edemediği çözüm önerileri için muhalefetten neye "evet" dediğini bilmeden "evet" demesini istemektedir. İkinci husus ise kısa vadeli önlemler çerçevesinde açıklanan bir çok önlemin tek başına önemsiz hatta bazıları gerekli görünse dahi birleştiği zaman yarattığı sosyal sinerjinin Türkiye'nin milli/toplumsal birliğine orta vadede ağır darbe indirecek nitelikte olduğudur.

Kısa vadeli önlemler çerçevesinde B. Atalay tarafından açıklanan hususları şu şekilde özetlemek mümkündür: 1)TCK'da yapılan bir değişiklikle 18 yaşından küçük çocuklara terör suçlarında yeni uygulamalar getirilecek ve bu çocuklar çocuk mahkemelerinde yargılanacaklardır. Bu doğru bir önlemdir ve muhalefetin de bu önleme karşı çıkması söz konusu olmaz.

2) Güneydoğu Anadolu'da polis ve jandarma tarafından yapılan yol aramaları azaltılacaktır. Bunu bir önlem olarak sunmak doğru değildir. Yol kontrollarının nasıl yapılacağı yerel ihtiyaçlara göre belirlenir.

3) Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu kurulacaktır. Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu, 1960'ların ABD'sinde veya Irkçı Güney Afrika yönetimi gibi yönetimlerin yeni aşıldığı toplumlarda kurulabilir. ABD, ırkçılığı ilgili ilk yasayı 1875'de İç Savaştan sonra çıkarmıştır.Ancak ABD'de kurumsal ve hukuki ırkçılık devam etmiştir. Hukuki planda ırkçılığın aşılması için ancak 1963'de yeni bir yasa çıkarılabilmiştir.1964'de hala bazı eyaletlerde zencilerin oy verme hakları yoktur. Siyasi ve toplumsal ırkçılık 2008'de seçilen ilk melez başkan Obama'ya rağmen devam etmektedir. Ancak Osmanlı Devletinin kültürel mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyetinin ırkçı bir geçmişi olmadığı için bu tür bir komisyon kurma girişimi özentiden ibarettir.

4)Seçim kampanyalarında Kürtçe ve diğer yerel diller/lehçelerde propaganda yapmak mümkün olacaktır. Bu önlem ayrışmacı ve etnikçi siyaseti tahrik edecektir. Bölge partisi kurmanın anayasal bir suç olduğu göz önünde tutulduğunda siyasetinde Türkçe dışında bir dil ile yapılmaya başlaması, yabancılaşma ve kopmaları beraberinde getirecektir.

5)İstek olduğu takdirde yerleşim yerlerinde eski isimlerinin verilmesi. Bu önlem doğru uygulandığı takdirde yerinde olabilir.Öncelikle bu önlem Türkiye'nin sadece bir yöresinde uygulanmalıdır. Aksi takdirde ortaya tehlikeli fanteziler çıkabilir. Güneydoğu Anadolu'da da istek olduğu takdirde yerleşim yerlerine sadece eski isimleri verilmelidir.

6) Başbakanlık bünyesinde bulunan İnsan Hakları Kurulunun daha özerk bir yapıya kavuşturulması. Bu doğru bir önlemdir ve en kısa zamanda gerçekleştirilmelidir.

7) İşkencenin engellenmesi amacı ile Bağımsız Kolluk Şikayet mekanizmasının kurulması. Bu önlemde çok yerinde bir önlemdir ve kısa zamanda yaşama geçirilmelidir.

8) Üniversitelerde Kürt Enstitülerinin kurulması. Bilimsel araştırma yapmak kaydı ile üniversitelerde yapılacak her türlü çalışma Türkiye'ye fayda sağlayacaktır.

Bu açıklanan önlemlerin yanında açıkça kısa vadeli önlemler çerçevesinde zikredilmese dahi onlardan daha önemli hukuki düzenlemeler ile Kürt Açılımı sessiz bir şekilde yürütülmektedir. 24 saat bütün etnik dillerde televizyon ve radyo yayınını mümkün hale getiren değişiklik 13 Kasım 2009'da yürürlüğe girmiştir. Bu adım orta vade de çok tahrip edici sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Televizyon sayesinde okula girmeden Türkçe öğrenen genç nesiller bu başlayan etnik dildeki yayınlardan dolayı Türkçeden uzaklaşacaklar/öğrenmeleri gecikecektir.

AKP Hükümeti daha da tehlikeli bir oyunu camii üzerinden gerçekleştirmektedir. Kürtçe vaaz ve hutbeye giden bu süreç cemaati camide bölecek bir süreci tetikleyecektir. Oysa İslam dini ve camii bu milleti birleştiren en önemli faktörlerin başında gelmektedir. İslam'da Kürt Açılımı ağır tahribat yaratma potansiyeline sahiptir.

Beşir Atalay, orta ve uzun vadeli önlemlerden bahsederken ilk üç maddesi hariç Anayasanın mümkün olan en geniş toplumsam katılım ile değiştirilmesi gereğinden bahsetmektedir. Kürt Açılımı öncesinde gerçekleşen 41 çalıştaya AKP destekçisi çevrelerden başka kimseyi davet etmeyen Atalay, bu uygulamaları ile gelecekte anayasanın değiştirilmesi sürecine en geniş katılımı sağlama konusunda hiç ümit verici değildir. Ancak konu sadece geniş katılım da değildir. Bundan daha da önemli olan AKP'nin Anayasanın ilk üç maddesi konusunda da güven verici olmamasıdır. AKP için bir yasa tasarısı hazırlayan bilim insanlarının hazırlamış oldukları anayasa tasarısı bu konuda aşırı tedbirli olmayı gerektirmektedir.

Kürt Açılımı sürecinde seçmeni ikna edemediği için gelecek seçimi kaybetme tehdidi ile karşı karşıya olan AKP Hükümeti 10-13 Kasım'da Temmuz 2009'dan bu yana üzerinde oluşan "açılımın içeriğini açıkla" baskısından bir ölçüde kurtulmuştur. Ancak 10-13 Kasım'da Kürt Açılımının içeriği ne kadar tedbirli açıklanmış olur ise olsun seçmende yaratacağı olası tepkileri denetim altına almak için Başbakan Erdoğan başta olmak üzere bütün AKP üst düzey yönetimi Anadolu'ya çıkmıştır. Muhalefette Erdoğan'ı izlemiş görünmektedir. AKP Kürt Açılımına nasıl devam edeceğini Anadolu'da meydanlardan alacağı tepkiye ve şu anda aşağıya giden anketlere göre karar verecektir.

AKP Hükümeti Kürt Açılımına devam etse de dolaylı olarak dahi olsa muhatap olarak Öcalan ve PKK'yı almadığı sürece alınacak önlemlerin hiçbir faydası olmayacaktır. Başbakan Erdoğan "PKK ile asla masaya oturmayacağız" demektedir. Bu doğrudur. Terörle müzakere sürecini başlatan diğer ülkelerde de hükümetler doğrudan terör örgütleri ile görüşmeyi çoğu kez tercih etmemişlerdir.

Bundan dolayı AKP'de içine girilen müzakere sürecinde PKK ile bir şekilde ilişki içerisine girmiştir. Esasen, gazeteci Hasan Cemal'in Kandil Dağı'nda PKK ile yaptığı görüşmede Murat Karayılan'ın DTP'ye PKK'yı temsil yetkisini vermesinden sonra AKP-DTP görüşmeleri başlamıştır. Bu süreci durduran iseA. Öcalan'ın DTP'den M. Karayılan'ın verdiği yetkiyi geri alarak, görüşmelerin doğrudan kendisi ile yapılmasını istemesidir. AKP açısından Kürt Açılımının tıkanması burada başlamıştır.

Kürt Açılımının orta vadesinde Öcalan'ın itirazları aşıldıktan sonra/aşıldığı takdirde AKP, DTP üzerinden Öcalan/DTP ile görüşmeye devam edecektir. Bunun için AKP'nin önünde birkaç ay vardır. Aksi takdirde hem açılımın devam etmesi hem 2010 ilkbahar ve yazında PKK terörünün başlaması AKP'yi çok ağır bir baskı altına alacaktır. Öcalan'da siyasal süreç üzerindeki ağırlığını artırmak için PKK'nın terör eylemlerini devam ettirmesi için her şeyi yapacaktır.

*21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı


Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ersin Dedekoca   - 06-05-2024

Son Bağdat Seferi ve Çok Taraflı Sorunlar

Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 yılın ardından geçtiğimiz hafta başında Irak'ı ziyaret etti. Erdoğan Bağdat'ta Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ile ve ayrıca Erbil'de Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Neçirvan Barzani'yle görüştü. ...