Katliamı Gerçekten Şam Rejimi Mi Yaptı

Yazan  01 Haziran 2012

Humus yakınlarındaki Hule'de 49'u çocuk, 34'ü kadın 110 sivilin katledilmesi üzerine önce 10 Batı ülkesi sonra Türkiye Suriye ile diplomatik ilişkilerini tamamen kestiler. Birleşmiş Milletler'de bir rapor hazırlayarak katliamda 20 kişinin bomba ile 80'den fazla kişinin ise ateşli silahlar ile yakından taranarak öldürüldüğünü açıklamıştır. BM raporunda katliamın Hule'ya yakın Taldavu köyündeki Esad yanlısı milisler olması ihtimalinin yüksek olduğu açıklanmıştır. Şam yönetimi ise katliamın El Kaide tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürmüştür.

Bundan on sene önce ABD'nin Irak'ta nükleer silah bulunduğu iddiası ile bu ülkeyi işgal ettiğini, dönemin ABD Dış İşleri Bakanının Amerikan Yönetimi tarafından bu konuda aldatıldığı, sahte belgeler ile desteklendiği ve daha sonra ABD Başkanı Bush'un televizyonlara çıkıp Oval Ofis'in dolaplarında kitle imha silahı arayıp bulamadığını unutmayanlar için Hule'de gerçekleşen katliamın Esad yanlıları yapmış olsa dahi sorgulanmadan kabul edilmesi mümkün değil. Lübnan'da Hariri suikasti de önce Şam'a yıkılmış sonra bu iddianın şüpheli olduğu ortaya çıkmıştır.

Üstelik bugün Suriye'de gerçekleşenlerin Suudi Arabistan ile ABD arasında 2006 İran'ın Ortadoğu'da etkisini kırmak karşı yapılan bir anlaşma çerçevesinde önce Esad'ın devrilmesi için düzenlenen bir operasyon olduğunu bilenler için Suriye'de gerçekleşen her şeyin sorgulanmadan kabul edilmesi mümkün değil. Kısa bir süre önce yazmıştık. Ancak bugün önemine binaen tekrar altını çizeceğim.

Amerikalı ünlü gazeteci Seymour Hersh'ı Türk kamuoyu İsrail istihbaratının Kuzey Irak'ta yaptığı faaliyetleri yazmış olduğu uzun makale ile gündeme taşımıştır. Hersch, The New Yorker dergisinde 2007 Mart'ında yazdığı "The Redirection" adlı makalesinde İran'ın ABD'nin Irak'ı işgal etmesinden çok faydalandığını ayrıca Tahran'ın müttefiki Hizbullah'ın 2006'da İsrail Ordusuna direnmesi sonucunda Ortadoğu'da İran'ın etkisinin arttığı analizini yaptığını kaydetmektedir.Ayrıca Suriye-İran ittifakı da İran'ın Ortadoğu'da gücüne üç katmaktadır. İran'ın güçlenmesinde büyük endişe duyan Suudi Arabistan ve ABD yeni bir strateji geliştirmişlerdir. Bu stratejinin temelinde asıl tehdidin sunni radikal terör örgütleri değil, İran olduğu kabulü yapmaktadır.

Geliştirilen yeni strateji ABD ile Suudi Arabistan arasındaki dört ilkeli bir anlaşmaya dayanıyor. Anlaşmanın birinci ilkesi İsrail'in İran konusundaki güvenlik endişelerini S. Arabistan ve diğer sunni Arap devletlerinin paylaşıldığıdır. İkinci ilke, S. Arabistan'ın Hamas'ı İran ile bağlarını koparmak, El Fetih ile ortak hükümet kurmak ve daha az anti-İsrail bir söylem geliştirmek konusunda ikna etmesidir. (Hersch bunları yazdıktan beş sene sonra bu süreç başladı.) Üçüncü ilke, Amerikan yönetiminin Sunni Araplar ile Şii Hilaline karşı birlikte çalışması ve dördüncü ilke, S. Arabistan'ın Suriye'de muhalefete para ve logistik destek aktarmasıdır.

Bu anlaşma çerçevesinde Lübnan'a da büyük bir rol düşmesi kararlaştırılmıştır. Lübnan'da Hariri suikasti sonrasında Suriye Ordusu işgal altında tuttuğu Lübnan'dan çekilmiştir.ABD ve S. Arabistan tarafından desteklenen Siniora Hükümeti, Lübnan'ın kuzeyinde (burası Suriye'nin de güney sınırı) Afganistan'da El Kaide kamplarında yetişmiş radikal sunni örgütlerin yerleşmesinin önünü açmış ve silahlanmalarına destek olmuştur. Ayrıca Lübnan'da hapishanelerde bulunan sunni terörist unsurlarda aflar ile 2007'de serbest bırakılmaya başlamıştır. Bu bölgenin Suriye'de ayaklanmanın merkezi olan Humus ve Hama'ya uzaklığı 50/100 kilometredir.

Bu arada Lübnan Dürzilerinin lideri Velid Canpolat'ta 2006 'da Esad'ın devrilmesi için ABD'ye çağrıda bulunuyor veEsad yerine Suriye'de Müslüman Kardeşler ile görüşülmesini önermiştir. Zaten 2005'de Amerikan Milli Güvenlik konseyi ile görüşen Müslüman Kardeşlere ABD'nin desteği ile Suudi ekonomik yardımı başlamıştır.

Bugün Suriye'de yaşananları Hersch'in 2007'de yazdıklarının ışığı altında anlamak daha kolay hale gelmektedir. Annan Planı devreye girdikten sonra Batı'nın Suriye muhalefeti ağır silah yardımına başlaması Suriye'de çatışmaların bitmesini istemeyen tarafın Esad rejiminden çok Batı olduğunu göstermektedir. Ancak ABD'yi ve İsrail'in endişelendiren Şam'da ortaya çıkacak bir Müslüman Kardeşler rejiminin ne kadar kontrol altında olabileceğidir.

Bundan dolayı ABD'nin geliştirdiği son strateji Esad'in Moskova'ya sürgün gitmesi ve Baas rejiminin devam etmesidir. Moskova Mayıs 2012 başında yapılan bu Amerikan önerisine karşı olumsuz yaklaşmıştır. Esasen Putin'in önümüzdeki dönemde daha sert bir anit-Amerikan çizgi izleyeceğinin ipuçlarının geldiği bir ortamda Moskova'nın bir süre daha Esad'a destek vereceği görülmektedir. Öte yandan ABD'de Kasım'da seçimler gerçekleşmeden Suriye konusunda ciddi bir karar çıkması mümkün görünmemektedir. Suriye daha uzun süre kanamaya devam edecektir.

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display