Tek Devlet Yolunda Self-Determinasyon

Yazan  12 Nisan 2012
İnsanlar ancak kendi ülkelerini kendileri kurduğunda bağımsız ve egemen olabilirler.

Kosova, iktidarıyla, kurumlarıyla ve halkıyla Batı'ya bağımlı yeni duruma alışmaktayken Vetëvendosje- Self Determinasyon Hareketi ve lideri "sabıkalı protestocu" Albin Kurti'nin duruşu her geçen gün daha dikkat çekici bir hal alıyor. Vetëvendosje, BM yönetimi, Ahtisaari Planı ve EULEX'e yönelik sert muhalif tutumuyla biliniyor. Bir anlamda Gürcistan ve Ukrayna'da yaşanan Turuncu Devrimleri modelliyor. Ancak Kosova'ya yerleşmiş ve dolayısıyla "Kosova'nın gerçek bağımsızlığını engelleyen" uluslararası güçlere karşı olmaları nedeniyle onlardan farklılaşıyorlar. Vetëvendosje, kendi misyonunu "Siyasi kutuplaşma ve şiddete başvurmayan demokratik çatışma" olarak tanımlıyor. Hareketin liderleri de şiddete başvurmayan aktivistler olarak biliniyorlar. UNMIK'e atfen hazırladıkları "UNMIKistan" ve "UNMIKolonialism" gibi "esprili" pankartlarının yerini son dönemde EULEX'in araçlarını hedef alan zarar verici eylemlerin aldığı da bir gerçek. Ancak Kurti'nin bu eylemlerin sorumlusu olarak yargılanması, Vetëvendosje'ya duyulan sempatiyi arttırdı. 12 Aralık 2010'da yapılan parlamento seçimlerine ilk kez giren Vetëvendosje yüzde 12.66 oranındaki oyla Kosova meclisine 3. parti olarak girdi. Kamuoyu yoklamalarına göre de halk desteği her geçen gün ciddi oranda artıyor.

Self Determinasyon Hareketi'nin ayırdedici özelliği, Ahtisaari paketinin tamamen yürürlükten kaldırılmasının ve bir referandumla "geleceğin tayin edilmesi"nin siyasi ajandasında bulunmasıdır. Vetëvendosje'nın dikkat çekici bir diğer özelliği de neredeyse her gün ayrı bir köyde, farklı bir mahallede bazen aynı saatte üç ayrı noktada, halkla bir araya gelecekleri toplantılar düzenlemeleri. Bu toplantılar, bir yandan Kosova Hükümeti'nin politikalarını ve arkasındaki çıkar hesapları ile yarın ülkeyi taşıyacağı konumu tahlil etme bir yandan uluslararası güçlerin denetimi altındaki bağımsızlığın gerçek bağımsızlık sayılamayacağı fikrini paylaşma bir yandan da Arnavutluk kimliğini güçlendirme ve geleceğini "tüm diğer Arnavutlarla" birlikte inşa etme bilincini aşılama toplantıları şeklinde olmaktadır. Nitekim Vetëvendosje'nın hedefinin iktidara gelmek değil Kosova'yı baştan bir Arnavut ülkesi olarak inşa etmek olduğunu söylemek mümkün. Gerek zeki ve dikkat çekici protesto ve grafitleriyle gerek halkla sürekli ve gerçekten temas içinde kalmasıyla ve gerekse de günlük yaşamın koşturmacısına dalmış Arnavutlara "özgürlük" hedefini unutturmama çabasıyla Vetëvendosje, "kendi geleceğini tayin" hedefinin alt yapısını oluşturuyor. Bunun için de gerçekten büyük efor sarfediyor.

Vetëvendosje, oyununu Sırbistan karşıtlığı üzerinden kuran, Kosova'nın gerçek bağımsızlığı üzerinden tüm Arnavutların tek devlet çatısı altında birleşmesi hedefine ulaşmaya çalışan bir hareket. Albin Kurti ise sadece yapmak istedikleri nedeniyle değil teoriyi pratiğe geçirmedeki başarısı, organizasyon yeteneği ve milliyetçi anlayışa kazandırdığı yeni ifade yöntemleri ve felsefesi nedeniyle her halükarda dikkatle takip edilmesi gereken bir isim ve bunu da "tam bağımsızlık" söyleminin cazibesine borçlu.

Burada, Lëvizja Vetëvendosje (Kendin Karar Ver/ Kendi Kaderini Tayin / Self Determinasyon) Hareketi'nin lideri Albin Kurti ile gerçekleştirilen röportajdan Kurti'nin Sırbistan-Kosova ilişkileri, UNMIK, EULEX, KFOR gibi aktörlerin rollerine, Batı'nın Kosova sorununa yaklaşımına ilişkin görüşleri derlenmiştir :

Gözde Kılıç Yaşın: Sizce Miloseviç Kosova için daha demokratik bir ortam yaratsa ve Arnavutlara çok daha fazla hak tanısaydı; yani sadece eğitim konusunda değil başka konularda da daha fazla taviz verseydi, savaşı engelleyebilir miydi? Savaşın başlamasında Kosova'nın rolü yok muydu?

Albin Kurti: Tam olarak bunu diyemeyiz çünkü Miloseviç aynı zamanda bir rejim savaşı yürüttü. Burada şöyle bir durum var: Miloseviç Hırvatlara ve Boşnaklara karşı savaşırken Sırbistan içinde birlik vardı. Ne zaman ki dışarıdaki savaşlar bitti içeride karışıklık başladı. 1996'da Belgrad'da öğrenci gösterileri başlamıştı. Tam sebebi Hırvatistan ve Bosna'daki savaşların sona ermesiydi. Kosova'da da işler yavaş yavaş karışmaya başlamıştı. 1997, Belgrad açısından iç çalkantıların yaşandığı yıl oldu. Yani Miloseviç dışarıya karşı savaş yürüttüğü müddetçe içeride barışı sağlamıştı. Ama mesela 1996'da Belgrad sokaklarında olaylar olduğunda muhalefete nasıl sert davrandığını herkes gördü. Kendi muhaliflerine karşı polis gücünü kullandı. Herkes Belgrad'da kendi muhaliflerine ne yaptığını, tutumunu ve pozisyonunu gördü. Ama aslında aynı zamanda Kosova'da bize yaptıkları orada yaşananların on katıydı. Bu sebeple insanlar Miloseviç'in sırf kendi nezaketinden ve bonkörlüğünden özgürlük, eşitlik adalet vereceğine inanmıyordu. Kimsenin böyle bir hayali de yoktu. Ne Arnavutların ne de uluslararası diplomatların… 1997'den itibaren insanlar artan şekilde sabırsız hale geldiler. Diğer taraftan da Miloseviç panik havasına girdi, rejim savaşı uzun sürmüş, kuvveti azalmıştı. Savaş yürüttüğü müddetçe elinde daha çok güç toplayabiliyordu.

Gözde Kılıç Yaşın: Miloseviç ve Sırbistan'ın bugünkü Cumhurbaşkanı Boris Tadiç arasındaki farklar nelerdir? Miloseviç yerine başka bir isim olsaydı, durum değişir miydi?

Albin Kurti: Şartlar farklı. Bugün iktidarda olsaydı Miloseviç'in Tadiç'ten daha farklı davranabileceğini zannetmiyorum. Farklı araçları, farklı metotları vardı çünkü farklı zamanlarda yaşadılar ve farklı koşullar söz konusuydu. Ama amaçlarına baktığınızda ben arada bir fark görmüyorum. Sırbistan geleneksel şekilde bir askeri teokrasiye sahiptir. Bunun saç ayaklarından birisi Sırp İlim ve Sanat Akademisi'dir; planlamayı o yapar. İkincisi Sırp Ortodoks Kilisesi'dir; planı kutsar, üçüncü ayağı ise askeriye ve polis oluşturur ve tüm bunları uygulamaya geçirir. Politika da tüm bunları bir araya getiriyordu, kuşatıyordu. Burada politika şuna yaradı: Tüm onaylamalar ve kurumların ortak hareketleri bunların bir devlet politikası olduğu yani tüm bunların devlet ve sistem tarafından yapıldığı imajını vermek için kullanılıyordu. Fakat işin başlangıcından bu yana bu işin asıl sacayakları ya da direkleri Kilise, polis-asker ve Akademidir. Bu üç sacayak Sırp politikasını anlamak için çok önemlidir. Tadiç bunlardan çok farklı değildir, bunun dışında değildir.

Gözde Kılıç Yaşın: 1997'de ilk protestolara başladığınızda ve sonra Kosova'nın bağımsızlık deklarasyonunun yayınlandığı 2008'de sokağa çıkma ve eylem yapma amacınız neydi? Şimdiki protestolarınızın amacı nedir?

Albin Kurti: Rugova tarafından başlatılan hareket, bir çeşit pasif direnişti fakat 1992-1997 arasındaki beş yılda bu pasif direniş hareketi o kadar pasifti ki çok da bir direniş olarak addedilemez. Ve biz de direnişi daha aktif hale getirmemiz gerektiğini düşündük. Bu yüzden de öğrenciler tarafından protesto ve gösteriler başlatıldı. İlk protestolar üniversitelerde başladı çünkü altı yıl boyunca oralara sokulmamıştık, özgür eğitim istiyorduk, bunu elde edemiyorduk. Ve bu Kosova tarihinde öğrenci ve öğretim görevlilerinin beraber sokaklara indikleri ilk gösteriydi.

Gözde Kılıç Yaşın: Siz çoğunlukla UNMIK ve EULEX'i protesto ediyorsunuz. Vetevendosia'nın ana amacı nedir? Müzakereleri durdurmak istiyorsunuz ama sonrası için planınız ne?

Albin Kurti: Bizim iki ana hedefimiz var: Devlet kurmak ve bu devleti gelişmiş bir devlet yapmak. Devlet kurmak dediğimizde "bağımsızlık" ve "toprak bütünlüğü"nü sağlamayı kastediyoruz. Kosova, egemenlikten yoksun bir formda bağımsızlık ilan etmiştir. Egemen bir bağımsızlığı hedefliyoruz. Toprak bütünlüğü ile Kosova'nın bazı bölgelerinde Sırbistan'ın denetiminde kurulan paralel yapıların kaldırılmasını ve bu bölgelerin bir bütün olarak Kosova içine entegrasyonunu kastediyoruz. Gelişmek dediğimizde ise yerel üretime dayanan bir ekonomik gelişmişliği kastediyor ve hedefliyoruz. Kosova kurumlarını yeniden düzenleyerek ekonomik kalkınma ve planlamayı aktifleştirecek mekanizmaların oluşturulması gerektiğine inanıyoruz.

Gözde Kılıç Yaşın: Konuşmalarınızda, Kosovalıların alım gücünün düşük olduğuna, sosyal yardımların, eğitim ve sağlık hizmetlerinin kötü ve yetersiz olduğuna, işsizlik oranlarının arttığına vurgu yapıyorsunuz ve gerçek sorunun bu olduğunu söylüyorsunuz. Halkın üç temel sorunun sürekli derinleştiğini söylüyorsunuz: Yoksulluk, işsizlik ve memnuniyetsizlik. Konuşmalarınızın merkezinde yer alan ekonomik sorunlar ile UNMIK,[1] EULEX ve Kosova Hükümeti'ni hedef alan protestolarınızı nasıl bağdaştırmak gerekir? Tespitlerinizle protestolarınız arasında nasıl bir bağ var?

Albin Kurti: Bence fakirlik ve işsizlik, doğal felaketler değillerdir. Bazı politikalar yüzünden insanlar fakir olurlar ve işsiz kalırlar veya bu fasit durumdan bir türlü kurtulamazlar. Bunlar, insanları baskı altında tutan ve yeni türüyle inşa edilen koloniyal politikaların sonucudur.

Gözde Kılıç Yaşın: Peki bu vakıada sömürgeciler kim?

Albin Kurti: Bence burada kolonizatör ülke Sırbistan'dır. Çünkü bizi zorla işgal ettiler. EULEX sayesinde Sırbistan yeni bazı koloniyal özelliklere sahip oluyor. EULEX dedikleri şey, ülkede idareyi elinde tutuyor, uygulamayı kontrol ediyor, yürütme gücünü elinde tutuyor. Burada sadece gözlemci değiller. Her kurum üzerinde yürütme güçleri var. Diğer taraftan da Kosova idaresinden ve Kosova yargı sisteminden dokunulmazlıkları var. Kosova kanunlarından dokunulmazlıkları var. Bu nedenle bizi bir arada tutan hukukun gücü değildir, bunlar hukukun üzerindeler.

Gözde Kılıç Yaşın: Protestolarınız en temel özelliği barışçıl olması. Açıkçası tamamı da son derece akıllıca yöntemlerle gerçekleştirilen zeka ürünü protestolar. Dışarıdan takip edenler, örneğin Türkiye'den sizi izleyen bir analist sizin gerçekten bağımsızlık ve egemenlik için mücadele ettiğinizi düşünüyor. Benim için de öyleydi. Protestolarınız gerçekten de UNMIK ve EULEX'ten kurtulmaya yönelik. Uluslararası güçlerin "böl-yönet politikası" uyguladığını da söylüyorsunuz. Peki neden protestolarınızda ABD'nin adı geçmiyor? Neden protestolarınız hiçbir zaman ABD'yi hedef almıyor?

Albin Kurti: Bence NATO'nun müdahalesinin gerçekleşmesinde ABD'nin çok büyük bir etkisi oldu. ABD olmasaydı Kosova'da bir NATO müdahalesi yaşanmazdı. Miloseviç güçlerine karşı yapılmıştır ve bu nedenle de doğruydu. NATO müdahalesi aslında çok sınırlıydı, hiç kara kuvveti kullanılmadı. Havadan gerçekleştirilen bombardımanla sınırlı kaldı. Ve bu bir eksiklikti. Ancak eksiklik NATO müdahalesi ile ilgili değil, yetersiz ve az almasıyla ilgili. Her ne kadar NATO çok kuvvetli olsa da Amerika'nın katkısı olmasaydı, müdahale gerçekleşmezdi. Bununla birlikte biz UNMIK'e karşıyız ama BM'ye değiliz; EULEX'e karşıyız ama AB'ye karşı değiliz. Benzer şekilde Amerikan Büyükelçisi'nin işlemlerini onaylamadığımız da oluyor.

Gözde Kılıç Yaşın: UNMIK ve 1244 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı hakkında sadece Rusya'yı mı sorumlu görüyor ve sadece Rusya'yı mı suçluyorsunuz? Sizce Rusya'nın veto tehdidi olmasaydı, 1244 sayılı karar farklı bir dille mi yazılırdı? Rusya olmasaydı, "Kosova, Sırbistan'ın parçasıdır" ifadesi 1244 sayılı kararda yer almaz mıydı? Nitekim bugün sorunun devam etmesine neden olan da bu ifade.

Albin Kurti: Gerçek şu ki Rusya, her zaman için veto gücüyle gözdağı veriyor. Ama söz sahibi olması gereken insanların istekleridir, Rusya'nın emelleri ve iştahı değil. Halkların kendi kaderini tayinine ilişkin irade zamanla değişti. BM, kolonize edilen ülkelerdeki insanlara özgürlüklerini verme kararını 1960'larda benimsemişti. Bu sömürge altındaki halkların muazzam mücadelesi ile olmuştu. Uluslararası kurallar ve uluslararası hukuk kendiliğinden değişmez, araştırma ya da analizlerle, fikir yürütmelerle değil mücadelelerle değişir. Bu nedenle hukuku değiştiren genel menfaatleri çerçevesinde halklardır, insanlardır. Burada neyin iyi, neyin kötü veya neyin doğru ya da yanlış olduğuna dair hakim olan kanaat önemlidir. Dolayısıyla genel ahlakın ya da etiğin siyasete nüfuzu devrededir.

Gözde Kılıç Yaşın: O zaman insanların bir şeyleri değiştirebileceğini düşünüyorsunuz.

Albin Kurti: Ben halklara insanlardan daha çok inanıyorum.[2] İşin içine insan girdiği zaman iş biraz muğlaklaşıyor o nedenle ben halklar terimini daha çok benimsiyorum.

Gözde Kılıç Yaşın: Vetëvendosje, Kosova'daki Arnavutları, isterlerse değişim yaratabilecekleri fikrine inandırabildi mi?

Albin Kurti: Vetëvendosje sadece halkların haklarını savunmuyor. Vetëvendosje bir şeyler yaratır, bir şeyler ortaya koyar, üretir. Aksiyonla ve hareketle müdahil olduğu olayların yapısını değiştiriyor. Bu yaratıcı bir süreçtir. Bu anlamda bir politik harekettir. Her tarafta teşkilatımızı kurduk. Zaten olmakta olan olaylara tepki göstermek için değil bir politika yapıcı olarak kendi varlığımızı ortaya koymak için çalıştık. Vetëvendosje, tartışmalar için bir forum aracı oldu. Politikaların oylandığı, tartışıldığı bir platform oldu. Sadece bir organizasyon değil müdahale etmek, hareket geçmek için bir kapasiteydi. Süreç içerisinde taraftarlarımız arttı. Taraftarımız dediklerimin her biri aktivist, onlar bizim düşünce ve konseptimize destek veren ve aktif olarak eylemde olan insanlar.

Fikrimce siyasi partiler oldukça siyasetin dışındalar. Bizim hareketimizinse o kadar siyasi bir karakteri vardı ki siyasi partilerin önündeydik. Sırbistan'la müzakerelerin başlaması bizim için bir basamak, bir geçiş anıydı. Her toplumun sorunları olabilir ama Kosova toplumunun ana sorunu özgürlüktür ve bu özgürlük sorununa sahip çıkan Vetëvendosje idi.

Biz zeminin "Kosova bir sorundur; Sırbistan sorunun çözümüne katkıda bulunacak olanlardan biridir" olmasına karşıyız. Biz, Sırbistan sorundur ve anti-demokratik UNMIK bunun parçasıdır; Kosova insanı da çözümdür, diyoruz. Bu en önemli farkımız. Öte yandan Miloseviç, 1980'lerin sonunda Sırbistan'ın diğerlerine karşı gittikçe güçlenen ve artan şovanistliğinin ve milliyetçiliğinin (ırkçılığının) dışa vurumuydu. Sırp Ortodoks Kilisesi, ordusu, polisi ve Sırp Akademisi. Miloseviç sadece Sırp toplumundaki bu politik, sosyolojik, kültürel dinamiklerin yansıması, sonucuydu. Bence Miloseviç bir şey üretmedi, Miloseviç'in kendisi bir üründü. Uluslararası toplum da nedenlere değil, sonuçlara odaklandı; sonuçların yarattığı durumdan kurtulmaya odaklandı. Biz Kosova'nın değil, Sırbistan'ın bir sorun olduğu ve çözecek olanın Kosova insanı olduğu anlayışı çerçevesinde çalışıyoruz.

Gözde Kılıç Yaşın: Batı basınında Tadiç, Sırbistan'ın demokratik yüzü olarak tanıtılıyor; Sırbistan'da ve Balkanlar'da bir şeyleri değiştirebilecek yegane insan olarak gösteriliyor. Sizce Batı, bunu umduğu için mi yoksa Boris Tadiç'in ajandasını okuyamadığı için mi bu şekilde yorumluyor?Yoksa Tadiç, Sırbistan'dakiler arasındaki en iyi lider mi?

Albin Kurti: Biliyorsunuz Boris Tadiç'in partisinin ismi Demokratik Parti; Miloseviç'in partisinin ismi de Sosyalist Parti idi. Miloseviç sosyalist değildi, faşistti; Tadiç de demokratik değil, milliyetçi. Miloseviç, kendine verdiği ismin özelliklerini taşımıyordu, Tadiç de öyle. Brüksel geçmişte Koştunitsa ve Miloseviç arasındaki farkları gereğinden fazla önemserdi şimdi de aynısını Tadiç ve Koştunitsa arasındaki farklar için yapıyor. Avrupa ama özellikle Arnavutlar ve Kosova bu küçük farklılıklar yüzünden bedel ödeyebilir. Benim endişem bu, küçük farklılıklar, büyük bedeller ödememize neden olacak.

Gözde Kılıç Yaşın: Ahtisaari Planı dersem?

Albin Kurti: Athisaari Planı'na karşıyız çünkü Kosova halkının iradesini yansıtmayan, onlara kendi ülkelerini oluşturma ve yönetme konusunda söz hakkı tanımayan bir plandır. Kosova'ya bağımsızlık getirdiği de doğru değil: İnsanlar ancak kendi ülkelerini kendileri kurduğunda bağımsız ve egemen olabilirler. Athisaari Planı tüm egemenlik yollarını kesiyor.

Ropörtajın tamamı için bkz: Gözde Kılıç Yaşın, Bağımlı Bağımsızlıktan Tam Bağımsızlığa Kosova: Lëvizja VETËVENDOSJE!, 2023 Dergisi, Ocak 2012, Y.11, S. 129, ss 64-76


[1] UNMIK- UN Interim Administration Mission in Kosovo (BM Kosova Misyonu); EULEX-European Union Rule of Law Mission (AB Kosova Misyonu)

[2] Mücadelenin bireysel değil toplumsal olduğunda anlamlı ve başarılı olacağı, kastediliyor.

Gözde Kılıç Yaşın

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display