Seçimin Ardından Kıbrıs

Yazan  19 Nisan 2010
Kıbrıs, 19 Nisan 2010 sabahına sadece yeni Cumhurbaşkanı ile değil, geleceğine de yeni bir bakış açısıyla uyandı.
Bu seçimler, üç önemli sonuca imza attı.

Birincis AB tarafından; "Eğer Talat`ı desteklerseniz, sizi Avrupa Birliği`ne alır, Dünya vatandaşı yaparız" siyasi rüşvetinin işe yaramadığı, ikincis ise, Kıbrıs`ta Talat`ın izlediği politikların kendi politikası olarak kabul eden AKP Hükümetinin 2002`den sonra ki ilk seçim kaybı, olarak görülebilir. Üçüncüsü ise, başta AKP Hükümeti olmak üzre, AB, ABD ve BM ile hatta Kıbrıs Rumları ve Yunanistan tarafından her türlü desteği alan Talat`ın yerine, sadece "halkın" desteğini alan Eroğlu`nun zaferidir.

Talat neden kaybetti? Bu sorunun cevabı, Sayın Talat`ın seçim sloganında gizliydi aslında "Ya dün, ya Dünya". Hiç kimse yüksek sesle söylemese de, Talat`ın tekrar seçilmesi ile seçmenlerine, çözümle birlikte Avrupa Birliği kapılarının ardına kadar açılacağı, dolayısıyla "Kıbrıslı" olarak bir "Dünya Vatandaşı" olma rüyasını vaat ediyordu.

Oysa Kıbrıs Türkü, bundan tam altı yıl önce sayın Talat`ın "Yes be Annem" sloganın peşine takılarak, Annan Planına "Evet" demiş, sonuçta bu barışçıl ve iyi niyetli davranışını ödüllendirilmesini beklerken, oylamanın hemen ardından Rumlar AB`ye üye olarak alınmış, Türkler cezalandırılıştı.

Avrupa`nın bu iki yüzlü davranışına karşı KKTC Halkı, çözüme en yakın gördükleri ve AB`nin ve AKP Hükümetinin hatta Rum tarafının bile desteklediği Mehmet Ali Talat`a kendilerini temsil etmesi için beş yıl önce güvenoyu vermişler ve bu güvenlerinin karşılığında Talat`dan, yüzlerce yıldır yaşadıkları vatanlarında azınlık değil, ortak ve gelecekleri güven içinde olacak bir çözüm bulmasını beklemişlerdir.

Bu seçimle Kıbrıslı Türk, tarihinde ilk kez Anavatan`da bulunan Hükümetin politikalarının aksine karar vermiştir. "Ben kaybedersem AKP politikaları kaybeder" diyen M.Ali Talat`ın siyasi tehdidi bile seçmeni tedirgin etmemiş, neredeyse memurların maaşlarını bile Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinden alan KKTC için, AKP Hükümetine rağmen tercihini Sayın Eroğlu`dan yana kullanmıştır.

Çünkü beş yıllık süreç içinde Rum ve Yunan parlementeleri ve propagandası etkisi altında olan Avrupa Parlementosu aldığı kararlar, Kıbrıs Türkünü gelecekte güven içinde onurlu bir yaşam sürme güvencesi verme konusunda yetersiz olduğunu göstermişti. 1974`den önce yaşadıkları "yok" sayılarak, kendi güvenliğini sağlamak için adada bulunan Türk Ordusu işgalci olarak görülmüş, birbiri ardına açılan davalarla ellerinde bulunan ve "Vatan" olarak kanlarıyla sahip oldukları topraklar Rumlara verilmeye başlanmıştır.

Sayın Talat, beş yıllık süreç içinde, çözüm adına oturduğu müzakere masasından her seferinde tavizler vererek kalkmasına rağmen bunu, bir kazanım olarak halka anlatmaya çalışmış, izlediği tüm politikaları "Kıbrıslı" olarak AB`ye girme hesaplarının üzerine kurmuştur.

Bu politik yaklaşım, maalesef, Anavatan Türkiye Hükümetince de de sürdürülerek, Sayın Talat`ın izlediği yöntem desteklenmiştir. Bu yaklaşımın altında AB`nin "Kıbrıs Müzakereleri ile adayı yeniden birleştirme için çaba sarf eden Talat`ın kaybetmesi ile Türkiye`nin AB`ye katılımının olumsuz etkileneceği" görüşü yatmaktadır. AP Komitesi sözcüsü Richard Howitt; "Yeniden birleşme müzakereleri sadece Kıbrıs için önemli değil, Türkiye`nin AB umutlarını sürdürmesi açısından da önemli" diyerek, Kıbrıs`ın tamamın bir Yunan adası haline dönüştürmesi karşılığı, Türkiye`nin AB`liğine üyeliğine sıcak bakılacağı mesajını açıkça dile getirmekten çakinmemişlerdir.

Bu seçimlerde dikkati çeken diğer önemli bir nokta ise, 1974 sonrası adaya yerleşen Türklerin, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti politikalarının aksine bir tercih ortaya koymalarıdır. Bu güne kadar seçimlerde "kime" oy verileceği işareti genelde Türkiye`nin tavrıyla belirlenirken, bu seçimde özellikle Türk Yerleşimcilerin çoğunlukta olduğu İskele ilçesinde ki sonuçlara bakıldığında tavrın, milli iradeden yana olduğunu görmek ilginç olmuştur.

Talat dönemi sona ermiştir. Beş yıllık süreci milli olarak değil, AB aktörlerinin istekleri yönüde "çok kötü" yönetmiştir. Kıbrıs halkının geleceğini, milli yapısını ve güvenliğini tehlikeye sokmuş, bu güne kadar elde edilen tüm kazanımları tehlikeye atmıştır. Cumhurbaşkanı olarak ülkede milli bir politika geliştirememiş, halk arasında milli bir konsensus tesis edememiş, Kıbrıs Davasını iç siyaset malzemesi olarak kendi siyasi akibeti için kullanmıştır.

Kıbrıs Halkı ise sağduyusunu görmemezlikten gelenlere bu seçimlerle hak ettikleri cevabı vermiş, sahip oldukları topraklarda sığınmacı, azınlık olmalarını önlemiş, altlarından kayıp giden vatanlarına sıkı sıkıya sarılmışlardır.

Batılıların gözüyle "sertlik yanlısı kanat oyuncu" olarak görülen KKTC`nin 3. Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu yeni dönemde beş yıllık süreci Kıbrıs Türk halkının beklentisi yönünde yönetemezse, 2015`e gelindiğinde bu gün Sayın Talat`ın akibetinden daha kötü bir sonuç alacağı açıktır. Çünkü halk artık, bu sürecin doğru yönetilerek bir an evvel hak ettikleri huzur ve güven ortamında Dünya ile entegre bir yaşam sürmek istemektedir. Oturulan müzakere masasından Kıbrıs Türkünün, çoğunluğun bir parçası değil adanın gerçek sahipleri olarak kalkılmasını, bir daha 1974 öncesinde ki Rum ve Yunan EOKA`cılarının hayatlarını cehenneme çevirmemesinin garantisi beklemektdir. Siyasi söylemleri ve davranışlarına bakıldığında Anadolu Türkü`nün desteğini alan Sayın Derviş Eroğlu bu istekleri rahatlıkla yapabilecek iradeye sahip olduğu gözükmektedir. Yeterki istesin.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display