Bu sayfayı yazdır

Böyle Çözüme Karşıyız

Yazan  23 Temmuz 2013

Çözüm: Büyülü bir sözcük…

                Ses özellikleri yönünden bakıldığında şunları görürüz: ç-z-m sesleri, sırasıyla, patlayıcı-sızıcı-akıcı ünsüzlerdir. ö-ü sesleri ise sırasıyla geniş-dar ve her ikisi de ince ünlülerdir…  Bu durumda ç-ö-z-ü-m’ün şöyle bir akustik değeri ortaya çıkıyor: Patlayıcı ve geniş bir tonlamayla başlayıp gittikçe düşen ve daralan zarif bir tonlamanın yarattığı müzikalitesi yüksek bir sözcük… Öyle ki, sözcük peşi peşine onlarca kez tekrar edilse neredeyse bir senfoni ahengi yakalanacak… Sızıcı ve akıcı seslerle elde edilen bir süreklilik; yani kalıcılık... “Çözüm” sözcüğünü sürekli söyleyen ve duyan bir insanın bilinçaltına, salt bu ses özelliklerinden dolayı güzel bir eylemin muhatabı olacağı algısının yerleşmesi mümkündür ve bundan sonra o kişi farkında olmadan bu sözcüğü duyduğunda olumlu bir tepki verecektir...  Çözüm… Çözzüümm… Çözzzüüüümmmm… Muhteşem bir rehavet…

Sözcüğün anlam yönüne gelince; “çözüm” TDK Sözlüğünde “Bir problemin çözülmesinden alınan sonuç, hal.” biçiminde anlamlandırılıyor. Divanü Lügat-it-Türk’te bile kökenine rastladığımız sözcük, günlük konuşma dilinde “yok etmek”, “ortadan kaldırmak”, “halletmek”, gidermek” gibi olumsuz bir durumu olumluya çevirmek anlamı içeren birçok sözcüğün de yerini alarak daha sık kullanılır olmuştur. Keşke bir imkân olsa da sözcüklerin kullanım sıklığı tespit edebilse… Eminim, son bir yılın en çok kullanılanları arasında “çözüm” ve türevleri birinciliği kimseye bırakmazdı…

Bu durum yukarıda açıklandığı gibi onun ses güzelliği yanında söyleyiş kolaylığı ve anlam genişliği ile izah edilebilir.

Bilincin “bilinç içi” işlevlerinden biri infiltrasyon, yani “sızma” işlevidir. Bu işlev sayesinde bireyin veya toplumun bilinçaltına istenilen sözcüğü, sembolü veya değeri yükleme imkânı vardır. Yüz yıla yakın bir zamandır (En azından psikiyatrist Carl Gustav Jung’tan beri) bilinen bu gerçek uzun zamandır istihbarat örgütleri ile küresel sermaye tarafından kullanılmaktadır. Görsel sanatlarda ve iletişim araçlarında 25. kare olarak bilinen, gözün saniyede 24 kare algılama gücünün üzerine çıkarak bilinçaltına istenilen sembolü yollamak bu tür bir sızma operasyonu örneğidir.

Aynı yöntemi kullanarak diğer duyularımız aracılığıyla da sızma operasyonları gerçekleştirmek mümkündür.

Misal olarak işitme duyumuzu alalım: İletişimin tek yönlü olduğu bir konuşma ortamındasınız; televizyonda, bir salon toplantısında ya da miting meydanında konuşmacısınız. Dinleyicilerin size soru sorma, anlattıklarınızı bütünüyle takip etme ve sorgulama şansı yok. Söylediklerinizin çoğu da uzmanlık bilgisi gerektiren konuları içeriyor ve dinleyicileriniz de hemen her kesimden insan… Elde etmek istediğiniz onları bilgilendirmek değil yönlendirmek ve beğenilerini kazanmak. Bu durumda belagatin yani hitabet sanatının “ethos “ yani erdem/ahlak ilkesini göz ardı ederek şöyle bir şey yapmanız mümkündür: Konuşmanın içine konuyla doğrudan bağlantılı olmasa da dinleyicinin duymaktan hoşlanacağı sözcükleri serpiştirirsiniz. Böylece o sözcükler hem bilinç düzeyinde ve bilhassa bilinçaltı düzeyinde dinleyiciyi avlayacaktır. İşte “çözüm” sözcüğünün şifresi de bu olguda gizlidir.

Türkiye 2001’de, maliyetinin Milli Mücadeleden bile ağır olduğu söylenen bir ekonomik kaosa sürüklenerek geniş kitlelerde büyük bir çöküş psikolojisi yaratıldı. Bunu takiben siyasette bir temizlik harekâtı başlatıldı. Kaos ortamları karizmanın putlaştırılmasına elverişlidir. Psikolojide “Ödip karmaşası” (Oidipus kompleksi) diye bilinen olgunun temelinde, Sophokles’in Kral Oidipus tragedyasında anlattığı öykü vardır. Bu öykünün kahramanı Oidipus de Thebai halkını ülkeye dadanmış bir canavardan kurtararak kral olmuştu; yani karizmasını kaosa borçluydu. Türkiye’yi 2001 krizinin yarattığı kaostan kurtaracak “karizma” da benzer bir yöntemle işbaşına getirildi. Şimdi “karizma”nın yolunun temizlenmesi gerekiyordu. Bu bağlamda şunlar gerçekleştirildi:

1.                            Partide mutlak egemenlik: Parti içinde potansiyel güç merkezi ve muhalefet oluşturabilecek kişiler tasfiye/pasifize edilerek; kifayetsiz muhterisler öne çıkarılarak parti “karizma”ya teslim edildi.

2.                            Yönetimde mutlak egemenlik: Erkler ayrılığı ilkesi üzerine inşa edilmiş bir ülkede hiçbir erkin mutlak egemenliğinden söz edilemezdi lakin bilhassa Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra baş döndürücü bir hızla yasama, yürütme ve yargı üzerinde “karizma”nın mutlak egemenliği tesis edildi. Bunu takiben, “siyasetin dışında olma ilkesi” bakımından sicili parlak olmayan Silahlı Kuvvetler üzerinde büyük bir operasyon başlatılarak “karizma”ya karşı duracak “illegal” oluşumlardan emin olundu.

3.                            Basında mutlak egemenlik: Devlet organları ve ekonomik güç kullanılarak medya üzerinde mutlak egemenlik tesis edildi. Eski Türkiye’nin muhalif medya ailelerinin yerini “karizma”nın çevresini tahkim edecek medya aileleri aldı.

4.                            Siyasi hayatta mutlak egemenlik: Muhalefet medya üzerinden linç ve huruç harekâtıyla marjinalleştirilip daima “iddia eden”, “karşı çıkan”, “cevap veren”, “kavga eden” taraf gösterilirken, “karizma” daima “açıklayan”, “anlatan”, “söyleyen”, “belirten”, “icraat yapan” olarak takdim edildi.

Uzun ve meşakkatli bu yol temizliği harekâtı tamamlandıktan sonra ilk aşamaya, yani büyülü sözcüğün aranmasına geçildi ve “çözüm” bulundu. Sözcük seçilirken, -“çözüm”ün mimarı ABD olduğuna göre- hem Türkçe hem de İngilizce bakımından yukarıda açıkladığımız ses ve anlam değerine özel bir önem verilmiş olmalı. Şayet sözcüğü karşılamak üzere İngilizce “resolation” sözcüğü seçilmişse –ki büyük bir ihtimalle öyledir- sözcüğün Türkçede pek kullanılmayan bir anlamının da “ayrışma” olduğunu aklımızın bir kenarına yazalım.

İkinci aşamada, çözülecek sorun adlandırıldı: “Kürt sorunu”

Üçüncü aşamada, sızma operasyonu başlatıldı: “Karizma”nın önderliğinde, akiller, liberaller, bölücüler, çıkarcılar, ortaokul kompozisyonu düzeyindeki yazıları ile binlerce dolar maaş olan köşe yazarları, en son kitabı lise edebiyat dersinde, özetinden okumuş televizyon yorumcuları hep bir ağızdan ve mutlaka öznesi, yüklemi ya da tümleci “çözüm” olan cümleleri peşi peşine sıralayarak konuşmaya başladılar:

Analar ağlıyor! Kandan besleniyorlar! Seksen yıllık inkâr politikası! Sivas’tan öteye gidemezsiniz! Diyarbakır cezaevinde yapılanlar! On yedi bin faili meçhul… İskilipli Atıf Hoca… Seyit Rıza… Dersim katliamı… Kürt, Laz, Arap, Çerkez, Süryani… Özerklik… Öz savunma güçleri… Kürdistan Eyaleti… Başkanlık… Federasyon… 2023… İleri demokrasi… %50…

Muhteşem bir KAOS ve büyülü bir sözcük ÇÖZÜM…

En küçük bir itiraz sesi yüz buruşturularak, dudak bükülerek, bütün beden dilinin orkestrasyonu içinde “çözüme karşı mısınız” aşağılaması içinde boğuluyor!

EVET, BU AŞAĞILIK ÇÖZÜME KARŞIYIZ!

Beş bin yıllık geleneği olan bir Devlet’in bir uyuşturucu ve fuhuş örgütü karşısında diz çöktürülmesine karşıyız…

Bin yıllık Türk yurtları; Artuklu’nun, Akkoyunlu’nun başkentleri Mardin’in, Diyarbakır’ın onursuz bir barışla terör örgütüne terk edilmesine karşıyız…

Sarıkeçili’nin, Karakeçili’nin yaylalarını, ovalarını, yalçın kayalıklarını terimizle, kanımızla bir kez daha sulama pahasına bayağı bir çözüme karşıyız!

Sınır dışına çıkacağı söylenen 800-1500 teröristin karşısında bir milyonluk Türk ordusunun yenilmiş gösterilmesi haysiyetsizliğine karşıyız…

Cizre’de, Lice’de uyuşturucu şebekesinin “polis okulları” açıp, mezuniyet törenleri düzenlemesi karşısında sessiz kalınması zilletine karşıyız…

PKK leşleri için “şehitlik” düzenlenmesi rezilliğine ses çıkarılmamasına karşıyız…

Irak’ta, Suriye’de PKK’nın ve tabii müttefiklerinin esaretine terk edilmiş 7 milyon Türkmen’in çığlıklarının kulak ardı edilmesi yüzsüzlüğüne karşıyız…

Velhasıl…

Amerikan/İsrail çıkarlarının bekçiliğini yapacak bir Kürdistan’ı inşa etme gayretkeşliğinde sınır tanımayan bir siyasi “karizma”ya sonuna kadar karşıyız…

Türk milleti önümüzdeki seçimlerde bu “karizma”yı yerle bir etme olgunluğunu göstererek bilinçaltını temizlemeli, Devletine, bayrağına, istiklaline sahip çıkmalıdır.

Mümtaz Sarıçiçek

Kayseri’de 1963 yılında doğdu. Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (1986) ve Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü’nde lisans eğitimi gördü (1993). Yüksek Lisans (1988–1990) ve doktora (1991–1995) eğitimimi Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalında tamamladı.

Elazığ Ortaokulu’nda öğretmenlik (1986–1994), Malatya İl Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde İlköğretim Müfettişliği (1994–1996) görevlerinde bulundu.

Muğla Üniversitesi (1996–1998) ve Erciyes Üniversitesinde (1998–2010) Yeni Türk Edebiyatı yardımcı doçenti olarak çalıştı. Halen, Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Yeni Türk Edebiyatı doçenti olarak görev yapmaktadır.

Kitapları:

1. Romantik Bir Toplumcu Gerçekçi Öncü: Reşat Enis Aygen, MEB Y, Ankara 2009.

2. Huzur’dan Yeni Hayat’a Çağdaş Türk Romanında Kahramanın Sonsuz Yolculuğu, Laçin Y., Kayseri 2009.

3. Safvet Nezihi, Kadın Kalbi, Yayına Hazırlayan: Mümtaz Sarıçiçek, Laçin Y., Kayseri 2009.

Uluslararası ve ulusal bilimsel çalışmalarından bazıları:

  1. Bahtiyar Vahapzade’nin Tiyatrolarında Arketipsel Benlik Kurgulamalarının Estetik Değeri, I. Uluslararası Bahtiyar Vahapzade Sempozyumu, Qafkaz Üniversitesi, Bakü, 2012.
  2. Mehmet Akif’in Şiirlerinde Ümmet, Millet, Irk, Kavim Kavramları, Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu, Kahire Üniversitesi, Kahire, 2011.
  3. Molla Nesreddin Mecmuası’nın Azerbaycan’ın Modernleşmesindeki Yeri,1. Uluslararası Nasreddin Hoca Sempozyumu (Bilgi Şöleni), 463-470, Akşehir, 6-7 Temmuz 2005.
  4. Kirkor Ceyhan’ın Öykülerinde Türk Ermeni İlişkileriHoşgörü Toplumunda Ermeniler, I. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Sempozyumu, Cilt III, 355-363, Kayseri, 2007.
  5. Yakup Kadri’nin Romanlarında Cumhuriyet İdeali ve Düş Kırıklıkları,Erdem, 54, 189–200, (2009).
  6. Ulysses ve Tutunamayanlar’ın Karşılaştırmalı İncelenmesiTurkish Studies, Yeni Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı4/1-I, 529–560, (Winter 2009).
  7.  Şehriyar’a Selam: Héydér Baba’ya Selam’ın Ontolojik Tahlili, Turkish Studies, Türkiye Dışındaki Türkler Dosyası, 3/7, 580–591, (Fall 2008).
  8. Schrödinger’in Kedisi’nde Yabancılaşma,Türk Yurdu, 257, 108–111, (2009).
  9. Huzur Romanının Kuruluşunda Yerli ve Yabancı Tesirler,Türk Yurdu, 153–154, 235–240, (2000).
  10. Türk Romanında Modernist/Postmodernist Yönelişler ve Ulysses’ten Aydaki Kadın’a Romanda Anlatma Problemi, Türk Yurdu, C: 31, S: 292, s. 103–115, Aralık 2011.