< < İdlib’den Radikal Grupları Tasfiye Etmek
 Bu sayfayı yazdır

İdlib’den Radikal Grupları Tasfiye Etmek

Yazan  27 Mart 2020

İdlib’in Kara Kedileri

İdlib’i elde bulundurmanın veya kaybetmenin;Suriye’nin geleceğine dair söz sahibi olmaya fırsat yaratan yada Suriye sahasında daha önce elde bulundurulan alanların kaybedilmesi olarak bakılmaktadır. Ayrıca Türkiye; İdlib sahasından çıkmanın bedelinin, savaşın/çatışmanın yurt içerisine aktarılmasına kadar giden bir seyir izleyebileceği endişesini taşımaktadır.

Esasen İdlib’de kritik olan konulardan birisi de;radikal terör örgütlerinin varlığının yarattığı denklem ve bu denklemin;sahanın askeri dinamiğine, sahada bulunan ülkeler arasındaki siyasal denkleme olan etkisidir.Yani radikal grupların,sahada karakedi rolünü oynuyor olmalarıyla ilgilidir. Bu örgütlerin görevinin, Türkiye-Rusya ilişkilerini sahada baltalamak olduğunu da unutmayalım.

İdlib sahasındaki bu cihatçı örgütler;başta Heyet Tahrir el-Şam(HTŞ),Türkistan İslam Partisi(TİP) ve Hurras El Din (Dinin Muhafızları)gibi altlarında irili ufaklı grupları da barındıran çatı örgütlenmesine sahip,El Kaide tabanlı / çizgisinde / bağlantısında olan terörist gruplardır. Türkiye’nin bunlarla temas edebileceği hiçbir şeyi olamaz.

Bu gruplar, kendi aralarında ve kendi içlerinde; geçimsizlikleriyle, uyumsuzluklarıyla, geçişkenlikleriyle, rekabetleriyle, güvensizlikleriyle bir arada yaşayan ve insani duygularını yitiren örgütlerdir.

Son günlerde bu gruplardan, özellikle HTŞ terör örgütünün kendisini lağv veya değişime/dönüşüme uğratarak ılımlaşacağı ya da mevcut konumunu korumaya devam edeceği yönünde tartışmalar yürütülmektedir.

İdlib’de Sıkışan HTŞ’nin Zihinsel Savrulması

HTŞ başta olmak üzere buradaki radikal unsurlar; Türkiye ile Rusya arasında ABD’nin yönlendirdiği düşünülen karakedi rolünü oynarlarken, bir taraftan da alanda bir sıkışmışlık yaşıyor olmalarının yarattığı çaresizlik, sahadaki sosyolojik değişkenlik,demografik hareketlerin etkisigibi parametreler,bu örgütleri yeni arayışlara sevk etmektedir.

Bu sıkışmışlığın içerisinde; tabanda görünen kıpırdanma riski, yerel halkın yüksek itirazları, lojistik sürdürülebilirlik, konjonktürün yarattığı denklem gibi örgüt aleyhine gelişebilecek faktörlere karşı HTŞ’nin; kendisini alanda yeniden konumlandırma isteği veya sahadan kaçış/tasfiye ikilemi arasında bir süreci yaşıyor olduklarını söylemek mümkündür.

HTŞ’nin yanı sıra sahadaki diğer radikal unsurlarında önümüzdeki süreçte benzer bir tutum sergileyeceklerini, ikilemler zinciri arasında savrulacaklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak tüm bu zihinsel savrulmanın yaşanması, bu örgütlerin esas zihniyetlerinde/ideolojilerinde bir değişikliğe neden olmayacağı gibi, aksine daha keskin yapılar haline gelerek akrep misali yok edilişleri gözlemlenecektir.

HTŞ’nin Dönüşümü Terör Örgütü Vasfını Ortadan Kaldırmaz

HTŞ terör örgütü ve türevleri; sözde küresel olmadıkları, bölgesel vasıfta oldukları, cihatçı anlayışı terk ettikleri, küresel örgütlerine biat etmedikleri gibi söylemler üzerinden gerçek yüzlerini saklayarak, esas amaç ve niyetlerini kamuoyundan gizlemek suretiyle kendilerine alan yaratan vekalet örgütlerdir.

Zaman zaman El Kaide bağlantısı veya bağlantısızlığı olduğu tartışılan bu örgütler; liderlik meselesi, ideoloji, dünyevi bakış, stratejik eğilim, hedef ve amaçlardaki yöntemler gibi sığ felsefi laflarla, sözde bilimsel metodoloji içerisinde hareket eden bir grup imajı yaratmaya çalışan, aslında örgütsel derinlikleri olmayan, daha çok anti-sosyal kişilik bozuklukların hâkim olduğu, papağan ezberi ideolojik kalıplara sahip grupların bir araya gelmesinden başka bir şey değildirler.

Tüm bu gerçekliklerin ışığında; söz konusu örgütlerin kaçınılmaz kaderleri kapıda beklerken, bazı çevrelerce bunların aslında masumane birer örgüt oldukları söylemleriyle korunmaya ve kurtarılmaya gayret edildiği, hatta ABD mahreçli dil kullanılarak örgüte legal kılıf giydirilmeye çalışıldığı bir zihniyetin hafifliğini de görmekteyiz.

Aslında El Kaide bağlantısı olsun veya olmasın, önemli olan bu örgütlerin El Kaide veya benzeri türevlerin cihatçı düşüncelerini taşımaları veya formlanmış ılımlı düşüncelere sahip olmaları bunların terör örgütü vasıflarını ortadan kaldırmayacaktır.

Söz konusu terör örgütlerine yönelik son günlerdeki söylem ve yaklaşımlara bakıldığında; HTŞ başta olmak üzere radikal grupları,başlangıçta bu alana getiren iradenin kullanışlı aparatı olarak başka bir sahaya aktarılması, olası bir hareket tarzı olarak kendisini gösterebileceğidir.

Bu örgütler, Türkiye ve Rusya arasında bir şekilde sıkışıp kalmışlığı yaşamaktadırlar,işte bu noktada ABD’nin özellikle HTŞ’ye can simidi ile yaklaşması sürpriz olmayacaktır.Benzer bir uygulamayı, Türkiye’nin de alandan tasfiyesi noktasında yapabilecek kapasitesi vardır. Bu anlamda Türkiye’nin de ABD’den önce inisiyatif alması beklenebilir.

Radikal Grupları Çözmek Türkiye’ye Kalacak

İdlib sahasındaki radikal cihatçı grupların arkasında ABD’nin olduğu yönünde kamuoyunda kuvvetli bir inanç bulunmaktadır. Hatta ABD’nin isteği üzerine buradaki radikal örgütlerin finansmanlarını BAE’nin sağladığı yönünde iddialar mevcuttur. Öte yandan, son dönemde bu örgütlerin mali kaynaklarının kısıldığı yönünde tespitlerin olduğunu ve bunun da sahada lojistik ihtiyaçlarını etkileyebileceğini ifade edelim.

Bu tip örgütleri destekleyen iradelerin, genellikle kurtarma hamlelerini de maharetle yapmak isteyeceklerini unutmayalım. Kaldı ki, ABD’nin; daha önce Suriye sahasından IŞİD’i, değişik yollarla Afganistan’a aktardığı konusu/iddiası hafızalarımızda tazeliğini korumaktadır.

Tüm bunları düşündüğümüzde, ABD’nin yine benzer bir hamleyle HTŞ başta olmak üzere bu grupları, muhtemelen bu defa Afrika sahasına aktarma iradesi sürpriz olmayacaktır. Bu mümkün olmadığı takdirde, yukarıda vurgulandığı gibi Türkiye’nin de inisiyatif alması olasıdır.

Radikal Grupların İdlib’den Tasfiyesi İçin Seçenekler

BirinciSeçenek: Afrika Sahel Bölgesi’ne Tasfiyeleri

Sahel Bölgesi; Kuzey Afrika ülkelerinin hemengüneyinde bulunan Moritanya, Burkino Faso, Mali, Nijer ve Çad’dan oluşmaktadır. Radikal cihatçı örgütlerin cirit attığı sahalardan birisi olduğunu burada hatırlatalım.

 

 

Sahel Bölgesi, özellikle Fransa için uzun zamandır baş ağrısı bir bölge durumundadır. Ancak, Fransa bu bölgede bir taraftan terörle mücadele fırsatıyla varlığını tahkim ederken, bir taraftan da buranın bakir yer altı zenginliklerine kapı açmaktadır. Fransa aynı zamanda Libya’nın güneyindeki enerji havzasında da benzer etkinlik göstermekte ve Avrupa’nın gaz ihtiyacı için bir pencere açmanın peşindedir.

Buna mukabil Rusya; Fransa’nın Libya’da ki bu enerji havzasını Avrupa’ya yönlendirmesini istemezken, Avrupa’nın gaz ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılamak ve daha da bağımlı hale getirilmesi noktasında durumunu güçlendirmek istemektedir.

Radikal grupların Sahel sahasına nakliyle birlikte; buradadönüşüme uğratılarak hem Fransa’nın oradaki diğer radikal gruplara karşı geniş yelpazede inisiyatif sahibi olmasınınyolu/mazereti açılacak, hem de Libya’da ki aktivitesindenkoparılmış olacaktır. Yani bu durumkarşılıklı olarak;Türkiye’nin, Fransa’nın, ABD’nin ve de Rusya’nın işine gelecektir.

Ayrıca, ABD’de; Fransa’nın NATO üzerinden yürütmeye çalıştığı ABD’yi yalnızlaştırma ve AB üzerindeki etkisini kırma girişiminin karşılığını, Libya ve Sahel’de vermiş olacaktır. Bu durum, Türkiye’nin Rusya ile Doğu Akdeniz’de iş birliğinin de yolunu açacaktır.

Böyle bir gelişme, Türkiye ile Rusya için Libya stratejik uzlaşma sahası olacaktır. Buradaki uzlaşma, Akdeniz’de; Türkiye-Rusya-Lübnan-Libya gaz formunun yolunu da açacaktır. Elbette böyle bir form, aynı zamanda İsrail’i dengeleyecek ve Türkiye’ye inisiyatif sağlayacaktır.

İşte yukarıda sunulan senaryo çerçevesinde; İdlib sahasından radikal grupların tasfiyesi, birçok ülkenin yolunu açarken, stratejik hamlelere fırsat sağlayacağından, senaryonun; siyasi, askeri ve ekonomik çıkarlar açısından tüm taraflara avantajlar sunması bakımından tatbik kabiliyeti yüksek görünmektedir.

İkinci Seçenek: Örgütlerin Kendilerini Tasfiye Etmesi/Dönüştürmesi

Bu seçenek, ilk bakışta; hedefe giden en kısa yol, en az maliyetli ve uygulanabilirliği pratik bir yol gibi görünse de, teröristlerin tasfiyesi/dönüştürülmesi sonrasında Türkiye’nin desteklediği ılımlı muhaliflerin arasına karışmaları gibi bir riski de beraberinde taşıyacağından, aslında en kötü senaryolardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çünkü, tüm dünya ülkeleri; Türkiye’nin radikal unsurları maskeleyerek gizlediği veya iş birliği yaptığı gibi suçlamalarda bulunabileceği, bu suçlamalarla birlikte ılımlı muhaliflerin de aynı yaklaşım ile eleştirilebileceği ve hatta bunlarında terörist unsurlar listesine dahil edilmesine yol açabileceği düşünülmektedir.

Buradaki örgütler; aynı eksende olmalarına rağmen, farklı bakış açıları nedeniyle, değişim/dönüşüm için atılacak adımlarda aynı sonuçları doğurmaları da pek mümkün görünmemektedir.

Bu senaryoyu, örgütlerin kendi inisiyatifleriyle tatbikleri mümkün ise de, tasfiye/dönüşüm sonrasında Türkiye’nin önünde sorun olarak kalmaya devam edeceğinden, Türkiye’nin dahil olmayacağı bir seçenek olabilir.

Üçüncü Seçenek: Türkiye-Rusya-Suriye Ortak Operasyonu

Bu seçeneğin gerçekleşmesi, siyasal tercihler üzerinden okunduğunda, birlikte harekât yapılması pek mümkün görünmemektedir. Eğer başarıla bilindiği takdirde, Türkiye-Rusya ilişkilerinin hızlı gelişmesine yol açabileceği gibi, ABD’nin aleyhine birçok saha enstrümanlarının da elinden alınmasını kolaylaştıracağı düşünülmektedir.

Aynı zamanda Akdeniz üzerinde; Rusya ve Türkiye’nin ağırlığının daha da hissedilir hale gelmesini de sağlayacaktır. Kaldı ki Libya meselesi üzerinde birlikte hareket etme ve az evvel yukarıda sıralanan faydaların da kazanılmasına fırsat yaratacaktır.

Bu seçenekte, Suriye’nin denkleme dahil edilmesi ihtimali zayıf olmakla birlikte, belki bunun yerine sadece Türkiye-Rusya ortaklığı şeklinde gerçekleştirilebilir. Ancak, Rusya faktörü nedeniyle, muhalif unsurlar arasından bazı grupların, Türkiye ile birlikte hareket etme rızasında sıkıntılar yaşanabilir ve radikal gruplara doğru geçişkenlikler yaratabilir. Bu durum, senaryonun tatbik kabiliyetini elbette ki zorlaştıracaktır.

Bir diğer hareket tarzı; Türkiye aradan çekilmek suretiyle, sadece Rusya-Suriye rejimi tarafından etkisiz hale getirilmesine fırsat sağlanması, Türkiye’nin de istihbarat desteği vermesi olabilir. Bu seçenek; Adana Mutabakatının ve Soçi-Moskova Mutabakatının ruhunada da uygun. Aksi takdirde bu radikal gruplar sahada bumerang etkisi için fırsat kollayacaklardır.

Dördüncü Seçenek: Türkiye Tarafından Etkisizleştirilmesi

Bu seçeneğin gerçekleştirilmesi Türkiye’nin kapasitesi dahilindedir. Böyle bir operasyon, Türkiye’nin Cenevre’de siyasi sürece giden yolda ağırlığını hissettirebilecek önemli avantaj sağlayabilir, bununla birlikte, hiçbir avantaj elde edememe ile de karşı karşıya kalınabilir.

Buradaki teröristler; Rusya başta olmak üzere, Çin dahil, ilgili ülkeleri nasıl rahatsız ediyorsa, taşın altına birlikte ellerin sokulması mümkün olabilecek iken veya olması gerekirken, niçin Türkiye tek başına böyle bir harekâta girişsin ki sorusuna cevap aranırsa,sıralanan seçeneklerden hangisinin uygulanması gerektiğibize işaret edilecektir.

Sonuç Olarak;

Birinci seçeneğin gerçekleşmesi halinde; bölgesel istikrara olabilecek etkileri, sahadaki ülkelerin düğümlenen ilişkilerinin açılması, söz konusu ülkelerin hedef ve amaçlarının ortak noktada-eşit şartlara kavuşması adına, İdlib sahasındaki radikal grupların Sahel bölgesinde kendiliğinden dönüşüme uğramasına fırsat sağlayacak şartların yaratılmasının önemli bir adım olacağı düşünülmektedir.                 

Ünal Atabay

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Terörizm ve Terörizmle Mücadele Araştırmaları Merkezi Başkanı