Müslüman Kardeşler İktidar İçin Ne Kadar Hazır?
 Bu sayfayı yazdır

Müslüman Kardeşler İktidar İçin Ne Kadar Hazır?

Yazan  02 Temmuz 2013

Müslüman Kardeşler muhalif bir güç olarak doğdu ve kuruluş tarihi olan 1928 yılından 2011 Arap Baharı’na kadar geçen seksen üç yıllık sürede hep muhalif bir güç olarak varlığını sürdürdü. Müslüman Kardeşler başta Mısır olmak üzere Arap Orta Doğusu’nda tüm engellere ve baskılara rağmen rejime muhalif en güçlü, organize ve geniş bir ağa sahip güç olarak toplum içinde varlığını korudu. Bu uzun süreçte, iktidar sorumluluğundan uzak, muhalif bir hareket olma özelliğini pekiştirdi. Arap Baharı’nın getirmiş olduğu rüzgârla birlikte başta Mısır olmak üzere Arap Orta Doğusu’nda iktidar olma fırsatı yakaladı. Muhalif bir hareket olarak doğan ve gelişen Müslüman Kardeşler’in değişen Arap Orta Doğusu’nu yönetmeye hazır olup olmadığı başta Arap Orta Doğusu olmak üzere bölge için oldukça önemlidir. Bu çerçevede, Müslüman Kardeşler’in dünü ve bugünü göz önünde bulundurularak “yeni Orta Doğu”yu yönetmeye hazır olup olmadığı ele alınacaktır.

Bir Muhalif Hareket Olarak Müslüman Kardeşler

 

Müslüman Kardeşler’in kurulduğu yıllar hem Mısır’ın hem de İslam dünyasının ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğu yıllardır. Söz konusu dönem Arap Orta Doğusu’nun siyasi coğrafyasının şekillendiği dönemdir. Birinci Dünya Savaşı sonunda kaderlerini ellerine alacaklarını düşünen Araplar, Batı (İngiliz-Fransız) emperyalizminin farklı bir formatıyla karşılaştılar. Aynı zamanda, dönemin yükselen popüler ideolojisi milliyetçilik bölgenin yönetici elitinin temel meşruiyet dayanağı olarak kabul gördü. Hem Batı’nın bölgedeki hegemonik varlığı hem de yeni elitin seküler milliyetçi bir yol belirlemesi İslamcıları farklı arayışlara sevk etti.

            Henüz genç yaşta olan Hasan El-Benna bir grup arkadaşıyla beraber 1928 yılında Müslüman Kardeşler teşkilatını kurdu. Müslüman Kardeşler’in kurulmasının ana sebeplerini Benna yazılarında açıkça belirtmektedir.[1] Benna, yazılarında bir taraftan Müslümanların karşı karşıya olduğu iç sorunlara çare aramayı diğer taraftan Batı’nın bölgedeki hegemonyasına karşı mücadeleyi hedeflemektedir.  Söz konusu hedeflerine ulaşabilmek için, Müslüman Kardeşler yerel mevcut seküler siyasi yapıyı ve Batı emperyalizmi ve tabiî ki Filistin meselesini mücadelesinin odağı olarak belirlemiştir.

           

İç politikaya Yaklaşımları

           

Bir muhalefet hareketi olarak doğan Müslüman Kardeşler ona göre bir mücadele dili geliştirdi. Müslüman Kardeşler’e göre, dönemin seküler milliyetçi yöneticileri Müslümanların sorunlarını anlamaktan ve çözmekten acizdirler. Mevcut yönetimler Müslümanlar üzerindeki otoritesini kaybetmişlerdir. Yönetim, bir taraftan rüşvet ve iltiması görmezden gelirken diğer taraftan her geçen gün halktan uzaklaşmaktadır. Yönetimi gasp edenler, Batı’ya ait düşünce ve hayat tarzını benimseyerek taklitçi bir yol izlemektedirler. Seçtikleri yol itibariyle, yerel seküler milliyetçi yöneticiler “Cahiliye Dönemi”ni temsil etmektedirler ve meşru değillerdir. Müslüman Kardeşler’e göre, İslami esaslara dayanmayan her düşünce ve uygulama “Cahiliye Dönemi”ne ait olarak nitelendirilmiştir. “Cahiliye” kavramını kullanarak dönemin mevcut otoriter, seküler, milliyetçi yönetimlerinin meşruiyetinin olmadığını vurgulamaya çalışmışlardır. Aynı zamanda, dönemin yöneticileri Müslüman Kardeşler tarafından Batı işbirlikçisi olarak görülmektedir. Her fırsata, yönetimlerin halkı temsil etmedikleri, Batı’nın işlerini yaptıkları ve taklitçi bir anlayışa sahip oldukları yönünde bir söylem Müslüman Kardeşler’de hep var olagelmiştir.

           

Filistin Meselesine Yaklaşımları

           

Müslüman Kardeşler’in siyasi söyleminin gelişmesinde Filistin meselesi de önemli belirleyici faktörlerden biri olmuştur. Filistin meselesini sadece bir Filistin, Arap sorunu değil, bir İslam/Müslüman sorunu olarak görmüşlerdir. 1930’lardan 1948’e kadar Filistinlilerin yaşamış olduğu sorunlardan dolayı hem dönemim Mısır yönetimine hem de İngiltere’nin Kahire Büyükelçiliği’ne baskı uygulamışlardır. Mısır’daki yönetimi Filistin meselesine sahip çıkmamak, Filistinlilerle ilgilenmemek ve onların haklı davasını dünyaya duyurmamak ve maddi ihtiyaçlarını karşılamamakla itham etmişlerdir. Kısaca, dönemin Mısır yönetimini Filistin/Filistinliler konusunda pasiflikle suçlamışlardır.

            1948 yılında Filistin topraklarında kurulan İsrail devleti Müslüman Kardeşler tarafından kabul görmemiştir. İsrail’i tanımama ve onu karşı mücadele Müslüman Kardeşler’de çok belirgin bir özelliktir. Filistin için İsrail’e karşı mücadele vermek her Mısırlı ve Müslüman için dini bir vecibe olarak görülmektedir. Müslüman Kardeşler’e göre, Filistin toprakları İslami bir vakıf olarak kabul edilmektedir. İslami bir vakfın işgali ise mücadeleyi gerekli kılmaktadır. 1948’den sonra İsrail’le yapılan savaşların kaybedilmesi ve 1979 yılında İsrail’in bölgedeki meşruluğunun önünü açan Mısır ile İsrail arasında imzalanan Camp David Barış Anlaşması Müslüman Kardeşler’in şiddetli tepkisiyle karşılaşmıştır. Barış anlaşmasından sonra her geçen gün artan Mısır-İsrail yakınlaşması bir taraftan Müslüman Kardeşler’in tepkisini çekerken diğer taraftan onları güçlendirici etki yapmıştır. İsrail’e karşı Arap yönetimlerinin başarısız olmaları Müslüman Kardeşler’in itibarını her geçen gün artırmıştır.

            Müslüman Kardeşler’in siyasi literatüründe emperyalizm karşıtlığının önemli bir yeri vardır. Baştaki İngiliz karşıtlığı daha sonra ABD/Batı karşıtlığına dönüşmüştür. Bu durumun oluşmasında, ilk başta İngiltere’nin bölgedeki varlığı ve Siyonizm yanlısı olması daha sonra artan ABD varlığı ve ABD’nin İsrail yanlısı politikaları Müslüman Kardeşler’in siyasi yaklaşımlarını şekillendirmiştir.

Bir muhalif hareket olarak doğan ve gelişen Müslüman Kardeşler dönemin her önemli meseleleriyle ilgilenmişlerdir. Başta Mısır olmak üzere bölgenin devasa iç ve dış sorunları Müslüman Kardeşler’in ilgi alanı içinde olmuştur. Dönemin yönetimlerinin sorunlar karşısında başarısız olmaları Müslüman Kardeşler’in toplum içinde her geçen gün güç kazanmasını sağlamıştır.

Müslüman Kardeşler ekonomik meselelerle de ilgilenmişlerdir. Kuruluşu dönemlerinde Mısır’daki İngiliz varlığını ülkenin kalkınmasının önünde en büyük engel olarak görmüşlerdir. Mısır’ın önemli sanayi ve iktisadi tesislerinin yabancıların elinde olmasına karşı çok güçlü bir duruşları vardır. Mısır ekonomisindeki güçlü yabancı görünürlüğünü emperyalizmin bir sonucu olarak gördüklerinden, bunun terk edilerek yerine yerli/milli üretim geçmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Bu bağlamda yabancı yatırıma hep şüphe ile bakılmıştır. Mevcut ekonomik düzen Benna tarafında faiz ekonomisi olarak adlandırılmıştır. Milletin gelirini yok eden söz konusu düzenin değiştirilmesi, faizin yasaklanması ve devlet bankalarının faiz almaktan vazgeçmesi savunulmuştur.[2]

 

Arap Baharı Sonrası Müslüman Kardeşler

 

2010 yılının Aralık ayında Tunus’ta Muhammed Buazizi’nin kendini yakmasıyla başlayan halk hareketinin kısa bir zamanda başta Mısır olmak üzere Arap Orta Doğusu’nu saran geniş çaplı bir harekete dönüşmesi Müslüman Kardeşlere iktidar olma fırsatı verdi. Halk ayaklanmalarıyla birlikte bugüne kadar Müslüman Kardeşler tarafından “Cahiliye” kalıntısı olarak adlandırılan yönetimler bir bir düşmeye başladı. Diktatörlerin gitmesi sonrasında yapılan seçimleri bugüne kadar Muhalif olarak varlığını sürdürmek zorunda kalmış İslamcı akım açık ara kazandı. Mısır’da yapılan ilk meclis seçimlerinde Müslüman Kardeşler tarafından kurulan Hürriyet ve Adalet partisi yüzde 47 oy alarak birinci parti oldu. Yüzde 27’lik oy oranı ile onu takip eden parti ise Selefilerin Nur Partisi oldu. Yine 2012 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimini yüzde 51’lik oy oranı ile Müslüman Kardeşler’in adayı Muhammed Mursi kazandı. Söz konusu seçimlerin sonucu şunu net bir şekilde ortaya koymuş oldu: Müslüman Kardeşler Mısır’ın geleceğinde en önemli hareket olacaktır ve onun aldığı tavır Mısır’ın geleceğini belirleyecektir. Daha sonra 2012’nin sonlarında tartışmalı da olsa Müslüman Kardeşler’in güçlü olduğu bir komisyon tarafından hazırlanan Anayasa taslağı halkoyuna sunuldu. Katılımın çok düşük (yüzde 30) olduğu bir referandumda yüzde 64 gibi bir oy oranıyla yeni anayasa kabul edildi.

 

İktidardaki Müslüman Kardeşler

 

Hiç kimsenin hazır olmadığı/beklemediği bir zamanda ortaya çıkan ve Arap Orta Doğusu’nu kasıp kavuran halk hareketleri sonucu artık Orta Doğu eski Orta Doğu değil, Müslüman Kardeşler de muhalif bir hareket değil. 1928 yılından 2012’ye kadar seksen dört yıldır muhalif hareket olan Müslüman Kardeşler artık iktidar gücü haline geldi. Elbette, muhalif bir güç olarak doğan, gelişen ve olgunlaşan bir hareketin hiç beklenmedik bir zamanda iktidar olma fırsatı yakalaması ve yeni pozisyona kendini uydurması kolay olmayacaktır. Bugün, Müslüman Kardeşler’in önünde çok ciddi engellerin olduğu apaçık ortadadır. Müslüman Kardeşler muhalif güç olarak başta Mısır olmak üzere tüm Orta Doğu’da

gösterdikleri etkiyi iktidar olarak gösterebilecekler mi? Bu sorunun cevabının olumlu veya olumsuz olması sadece Mısır için değil, tüm Orta Doğu için önem arzetmektedir. Müslüman Kardeşler özellikle Mısır’da bir “başarı hikâyesi” yazmak zorundadırlar. Fakat, bunun önünde çok ciddi engellerin olduğu açıkça görülmektedir.

            İlk olarak, yıllarca birikmiş acil çözüm bekleyen Mısır’ın devası iç, dış ve ekonomik sorunlarının varlığı Müslüman Kardeşler için en önemli engellerin başında gelmektedir. Yıllardır eleştire geldikleri sorunları hiç beklenmedik anda kucaklarında bulan Müslüman Kardeşler geniş halk kitlerinin güvenini ve desteğini alabilmek ve bunu sürekli kılabilmek için çözme iradesini ve gücünü ortaya koymak zorundadırlar. Fakat, son iki yıldır Mısır’da yaşananlar göz önüne alındığında, bunun hiç de kolay olmayacağı görülmektedir. Nüfus artış hızının yüksel olduğu (yüzde 2), 84 milyonluk nüfusa sahip bir ülkeyi kısa zamanda düzlüğe çıkarmanın zorluğu, acil cevap bekleyen temel konular dikkate alındığında ne kadar zor olduğu kabul edilmelidir. Son iki yıldır güvenlik dahi tam olarak sağlanamamıştır. İşsizlik, yoksulluk gibi temel konular devrimden/değişimden yarar bekleyen çoğunluğun sabrını tüketmektedir. İsyana sebep olan iki temel beklentiye şöyle veya böyle olumlu yönde bir gidişin olduğu halka hissettirilmelidir. Söz konusu iki temel konu, demokratik bir düzen ve sürdürülebilir bir ekonomik yapı oluşturulmasıdır.

            İki yıllık süreçte maalesef bu beklentinin tam olarak cevaplandırıldığını söylemek zordur. Bugüne kadar, Mısır’daki eski sistemin özelliklerinden olan yolsuzluk, kayırmacılık, hesap vermeme gibi kapalı yapılar hala varlığını korumaktadır. Toplumun çoğunluğunun desteğini kazanabilmek için önemli işaretler verilmelidir. Kısa zamanda, iki seçim bir referandum gibi önemli işler yapılsa da bunun yansımasının toplum tarafından hissedilmesi desteğin sürekliliği açısından önemlidir.  Siyasi istikrarın tam olarak sağlanamadığı bir yerde, topluma ekonomik anlamda işlerin iyi gittiği mesajını vermek çok kolay olmayacaktır.

            İkinci olarak, Müslüman Kardeşler’in Mısır’da siyasi istikrarı da kolay sağlayamayacağı görülmektedir. Özellikle, cumhurbaşkanlığı seçim sürecinden sonra gelişen olaylar bu durumu ortaya koymaktadır. Hüsnü Mübarek’e karşı Tahrir Meydanı başta olmak üzere sokaklarda birlikte olan muhalif güçler arasında ciddi bölünmeler oldu. Müslüman Kardeşler diğer devrimci güçlerin güvenini kısa zamanda kaybetmiş gözükmektedirler. Bu durum iktidar olan Müslüman Kardeşler’in muktedir olmasını zorlaştıracaktır/zorlaştırmaktadır. Nitekim, geçiş sürecinde yapılan hatalar, tepkilerin Müslüman Kardeşler’e yönelmesine neden olmuştur. Müslüman Kardeşler tarafından devrimci grupların güveninin tekrar kazanılması kendileri ve Mısır’ın geleceği açısından önem taşımaktadır. Elbette bu çok kolay olmayacaktır. Siyasi ve toplumsal grupların beklentilerinin faklılığı ortak hedef etrafında bir araya gelmeyi zorlaştırmaktadır. İktidar partisi olarak Müslüman Kardeşler’in her siyasi, dini ve toplumsal her grubu kısa zamanda tatmin etmesi beklenmemelidir. Selefi, seküler, solcu, liberal, Hıristiyanlar, devrimci gençlik grupları ve tabiî ki kendileri açısından tatmin etmesi gereken tabanları göz önüne alındığında, Müslüman Kardeşler’in işinin ne kadar zor olduğu anlaşılmaktadır.

            Üçüncü olarak, Müslüman Kardeşler’in muhalif dönemde edindikleri siyasi söylem de önemli bir engel önlerinde durmaktadır. Neredeyse seksen dört yıldır “Cahiliye” adeti diye eleştire geldikleri yöntemleri savunmak ve uygulamaya çalışmak kolay olmasa gerek. Muhalif dönemde, İslami bir yönetim kurmak için çaba harcarken, iktidar olunca Batı icadı(!) demokratik bir düzeni savunmak zorunda kalmak kolay olmayacaktır. Geneli kazanayım derken tabanı kaybetme durumuyla karşı karşıya kalınabilir ve muhalefet dönemindeki söylem değişikliğinin oluşturduğu boşluğu ilk seçimlerde kayda değer bir oy oranı yakalayan Selefiler doldurabilir.

 

Sonuç Yerine

 

            Son iki yılda yaşananlar göz önüne alındığında, Müslüman Kardeşlerin rejimle, toplumla ve kendi tabanı ile ilişkilerini yeniden yapılandırmasının gereği ortaya çıkmaktadır. Müslüman Kardeşleri, muhalefetteki duruşu ve söylemi bir tarafa bırakıp, iktidar olmanın verdiği sorumluluğu takınarak Mısır’ın iç, dış ve ekonomik sorunlarına dünya gerçekleri çerçevesinde yeniden değerlendirmeleri Mısır, bölge ve Arap Baharı’nın geleceği açısından önem taşımaktadır. Bir hareketi/cemaati yönetmekle, bölgenin geleceği açısından çok önemli olan büyük bir devleti yönetmenin arasındaki fark dikkate alınmalıdır.

            Arap Baharı diye tanımlanan Arap halk hareketleri şunu açıkça ortaya koymuştur; Harekete geçen kitlenin beklentisi “dini tecdit” değil, “siyasi ve ekonomik tecdit”tir. İktidar sorumluluğuna sahip Müslüman Kardeşlerin dikkate alması gereken durum budur. Son iki yıldır Müslüman Kardeşlerin ortaya koyduğu performans tam olarak Mısırlıların güvenini almış gözükmemektedir. Son aylarda yaşanan Mursi/Müslüman Kardeşler karşıtı hareketin anlamı özellikle iktidarda olan Müslüman Kardeşler tarafından iyi okunmalıdır.

 

 


[1]Hasan El-Benna, Risaleler, Nida Yayıncılık, İstanbul, 2010.

[2]Hasan El-Benna ve Müslüman Kardeşler Uluslar arası Sempozyumu, Tepliğler 5-6 Mayıs 2012, Cilt I, Ankara, s. 37.