PKK’yı Yıkama ve Yağlama Dönemi Elbirliği Devam Ediyor

Yazan  14 Eylül 2007
Demokrasiye âşık aydınlarımız ve gazetecilerimiz DTP’nin meclise girmesinden o kadar mutlu oldular ki anlatamam. Sarıldılar kalemlerine başladılar methiyeler düzmeye.

Bölücülük felsefesinden bazıları habersiz, bazıları bilinçli, bazıları da yağdanlık aydınlar ve de gazeteciler ülkeyi aydınlatmak adına girdikleri bu çabada DTP'yi masum göstermeye çalışarak kendi istikballerini aydınlatsalar da bazı yüksek makamlar nezdinde itibar kazansalar da son tahlilde millet nazarında hiçleşmektedirler.

Dünyanın hiçbir demokrasisinde bir terör örgütünün siyasi kanadı meclise girememiştir, Türkiye hariç. Demokrasiyi sadece oy zannedenler tarafından 1991 denenmiş maskaralığı demokrasi adına yeniden yaşıyoruz. Allahı var, DTP'liler de bizim gibi düşünenlerin haklılığını ortaya koymak için her gün bir şeyler yapıyorlar. Benim için asla sürpriz olmamakla birlikte PKK terör örgütüne kardeşlerimiz diyerek onlara asla terörist diyemeyiz diyorlar. Temsil ettikleri örgüte, nasıl ve neden terör örgütü desinler?

Sen PKK terör örgütüne yardım ve yataklıktan tutuklu birini tutup demokrasi adına milletvekili yaparsan daha başka ne bekleyeceksin ki?

Terör örgütü elemanları Türk Devletinin ve de Türk milletinin ve de başta TSK olmak üzere Türk Güvenlik güçlerinin düşmanlarıdır. Benim düşmanlarımın kardeşleri ile neyi nasıl çözeceğiz? Demokrasi adına devlet terör örgütü ile pazarlığa mı oturacak?

Şimdi demokrasi adına DTP'lileri 30 Ağustos resepsiyonuna çağırmayan Genelkurmay Başkanlığını kınayan demokratlarımızın yüzlerinin kızarmayacağını biliyorum da demokrasi adına yalancıktan da olsa bir şeyler söylemelerini boşuna olduğunu bilerek bekliyorum.

Genelkurmay Başkanlığı sırf milletvekili oldular diye onları resepsiyona filan çağırmaz, çağıramaz. Çağırdığı gün orada kanlarını bu vatan için toprağa dökenlerin öldüğü gündür. Çağırdığı gün bu devletin çöktüğü gündür. Çağırdığı gün 1918 Başkomutanından farklarının kalmadığı gündür. Artık o gün emir verenlerin emirlerinin bir anlam ifade etmeyeceği millet nazarında itibarlarının sıfır sayısı ile bile ölçülemeyeceği bir gündür. Ama ben o günün asla olmayacağına inanıyorum. Eğer öyle bir gün olursa da o gün bu milletin küllerinden yeniden kendini yaratmaya başladığı gün olacaktır.

Her gün DTP'yi dolaylı olarak PKK terör örgütünü yıkama yağlama işini üstlenen binlerce yazı ve makale bu ülkenin günlük gazetelerinde dergilerinde ve televizyonlarda yer alıyor, onların sesini duyurma imkânı kadar maalesef bizler aynı imkânı bulamıyoruz.

En son olarak da Sayın ÇEKİRGE Sayın Cumhurbaşkanının en büyük hedefinin akan kanın durması huzur ve refahın oraya gitmesi olduğunu belirterek Cumhurbaşkanı bu sorunu çözebilir diyor. Makalenin devamında da Sayın Gül'ün Dışişleri Bakanı olarak bu konuda yaptığı katkıları anlatarak, halkı anlayabilen eski Diyarbakır Valisi olan Sayın Efkan Ala'nın Başbakanlık müsteşarı olduğunu belirttikten sonra "Cesaret sadece savaş cephelerinde değil tutuculuğun siperlerinden çıkıp zihniyet devrimlerini göğüslemek içinde lazım" diye konuyu bitiriyor.

Aslında Sayın Çekirge bu fikirlerinin, eğer bölücü terörün amacını anladıysa ne kadar bölücülüğe de hizmet ettiğini anlaması lazım. Nedir tutuculuğun siperlerinden çıkamamak vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü savunmak bu tutuculuksa yazıklar olsun o köşeleri onlara emanet edenlere.

Sayın Efkan Ala'nın halkla ilişkiler kurması onun bir üstünlüğü değil, yerine getirmesi gerekli bir görevidir. Ancak bu bölücü terör örgütünün gösterilerine cana zarar geleceğine mala gelsin diyerek güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlıyorsa, aslında görevini yapmamıştır. Valinin görevlerinden birisi de ilde huzur ve güvenliğin sağlanmasıdır. Kanunsuzluğa müsamaha ne zamandan beri halkla ilişkiler oldu, düşünmek lazımdır. Acaba Sayın Ala'nın Başbakanlık Müsteşarı olmasında Atatürk posterlerini toplatmasının ne kadar etkisi oldu, bilmiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanın sorunu çözeceği meselesine gelince keşke demek lazım, ama acaba olay bu kadar basit mi? Her şeyden önce akan kanın durdurulması terör örgütünün siyasi kanadının kullandığı bir terminoloji olup neyi kastettiklerini sağır sultan bile öğrendi. Ama üzerinde durmak istediğim konu bu değil. Bu ülkede bu tür konularda yetki makamı Cumhurbaşkanı değil, hükümet ve Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Terör örgütünün siyasi kanadına Sayın Erdoğan'la Sayın Gül'ün farklı baktığına dair geçmişten de örnekler verebiliriz. Başbakan Irak'a bir operasyona daha olumlu bakarken Sayın Gül onu frenlemiştir. Başbakan AB baskısı ile serbest bırakılan Leyla Zana ve arkadaşlarına randevu vermezken Sayın Gül onları Dışişleri konutunda ağırlamıştır. Sayın Erdoğan randevu isteyen DTP genel başkanına, önce "PKK'yı terör örgütü olarak tanıyın" diyerek randevu vermezken, Sayın Gül ilk resmi kabulüne davet etmiştir. Artık uyanalım, DTP'nin ne istediği bellidir. Bunu zaten saklamıyorlar da. Dolaylı yollara sapmadan öyle tutuculuğun siperlerinden çıkalım falan diye kulağa hoş gelen sözlerle değil, açık açık ne istediğimizi yazalım ki millet perdenin arkasındaki zihniyeti görsün. Yeter artık PKK'yı yıkayıp yağlayıp onların siyasi kanadının millete yutturulma hikâyelerine.

Son bir söz, İsrail Suriye gibi bir ülkeyi baştanbaşa geçerek Türk Hava sahasına kadar gelirken, burnumuzun dibindeki kamplara Türk Hava Kuvvetlerini yollayamayanlara ne diyelim?

Alaettin Parmaksız

1951 yılında Karaman Ermenek kazasında doğdu. İlk ve orta öğrenimi orada tamamladıktan sonra o dönemde Ermenek kazasında lise olmadığı için Liseyi EDİRNE'de okudu. 1970 ylında Kara Harp Okulu'na girerek, 1973 yılında Kara Harp Okulu'ndan, 1974 yılında Piyade Okulu'ndan mezun oldu. 1975 yılında Komando İhtisas Kursu'nu bitirdikten sonra tayin olduğu Erzurum'da 1980 yılında Kara Harp Akademisi'ni kazanarak, 1982 yılında Kara Harp Akademisi'ni bitirdi. 1992–1993 yılında NATO Savunma Koleji'ni, 1996 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi'ni bitirdi.

Kara Harp Akademisini bitirdikten sonra1982–1984 yıllarında KIBRIS'ta, 1984–1990 yıllarında Genelkurmay Karargâhı Harekât Başkanlığı'nda görev yaptı 1990–1992 Yıllarında HAKKARİ'de Dağ ve Komando Tabur Komutanlığı, 1992–1993 Yıllarında Genelkurmay Karargâhı Anlaşmaları İzleme Şubesi'nde proje subaylığı, 1993–1995 yıllarında Güney Kore Askeri ataşeliği, 1995–1996 Dağ Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı Kurmay Başkanı ve AZERBAYCAN 887 Tugay Eğitim Komutanlığı, 1996–1997 Kara Kuvvetleri Psikolojik Harekat Şube Müdürlüğü, 1997–1999 Gökçeada 5. Komando Alay Komutanlığı görevlerinde bulundu.

1999'da Tuğgeneralliğe terfi ederek Dağ ve Komanda Tugay Komutanlığına atandı. Hakkâri'de iki yıl tugay komutanlığını müteakip, 2001 yılında Edremit'te bulunan 19. Piyade Tugay Komutanlığı'na atanarak, iki yıl bu görevi yaptı. 2003'te Tümgeneralliğe terfi eden ve Genelkurmay İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Daire Başkanlığı görevine atanan Emekli Tümgeneral Parmaksız, 2004 yılında Tümgeneral rütbesindeyken istifa ederek emekli oldu. 

4 yıl boyunca görev yaptığı Hakkari anıları ile bitirilemeyen terörün nedenleri, çözüm için uygulama modelleri ve terörle mücadelenin analizinin yapıldığı “BURASI HAKKARİ ANKARADAN GöRüNDüĞü GİBİ DEĞİL” adlı kitabı yayınlanmıştır. Parmaksız, evli ve iki erkek çocuk babasıdır.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...