Bu sayfayı yazdır

PKK-AKP Müzakereleri Üzerine Düşünceler

Yazan  23 Ocak 2013

Aralarından PKK'nın kurucularından birisi de olan üç kadın Paris'te öldürülmüş ve cenazeleri Türkiye'ye getirilmesine AKP hükümeti izin vermiştir. Öldürülen kadın teröristlerden birisi Tunceli, diğeri Kahramanmaraşlı ve üçüncüsü de Mersin doğumluydu. Hükümet bu kadın teröristlerin hiç birinin doğum yeri Diyarbakır olmamasına karşın Diyarbakır'da tören yapılmasına izin vermiştir.

Başbakan Erdoğan, PKK'lıların cenaze töreni öncesinde, törenin Habur'a benzememesi için İçişleri Bakanı'na "Provokasyonlara izin verilmemesi, katılımcılara müdahale edilmemesi ve emniyet görevlilerinin gerilerde durması" talimatın verir. BDP'li yetkililer de "katılımcıların kontrolü için partililer görev yapacak" açıklamaları yapar. Medya olanı biteni göstermez ve kamuoyu da bilgilendirilmez.

Sürecin "samimiyet testi" olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan ile yazar/çizer taifesi Diyarbakır'daki cenazelerde olay çıkmamasını barışın zaferi olarak nitelendirmişlerdir. Halbuki, cenaze töreninde PKK bayrak çıkarmış, güç gösterisinde bulunmuş ve devlete de meydan okumuştur.

Diyarbakır'da Devlet BDP'ye Teslim Edilmiştir!

Diyarbakır'da düzenlenen törenin düzenini 1000 BDP'linin sağladığı, emniyet güçlerinin duruma müdahil olmadığı ve olanı biteni uzaktan seyrettiği medyaya düştü. Gönderden Türk Bayrağı indirilip PKK paçavralarının çekildiği, cenazelerin tabutlarının üzerine PKK bezlerinin örtüldüğü, uygulanan karartmaya rağmen medyaya yansıdı.

AKP, Diyarbakır'daki cenaze töreni sırasında devletin otoritesini temsil eden güvenlik güçlerini meydandan çekmiş, BDP'nin militanlarına alanı terk etmiştir. Devlet geçici bir süre de olsa bir anlamda otoritesini BDP'ye teslim etmiştir.

Diyarbakır'daki Törenin Verdiği Mesaj

Diyarbakırlı olmayan üç PKK'lı için Diyarbakır'da cenaze töreni düzenlenmesine niçin izin verilmiştir?

Tören alanının güvenliği neden BDP'lilere terk edilmiştir? PKK'lı teröristlerin tabutlarının üzerine PKK bezlerinin örtülmesi nasıl seyredilebilmiştir?

Türk Bayrağının gönderden indirilmesi ne anlama gelmektedir?

Medyanın olanı biteni "Görmedim... Duymadım... Bilmiyorum" türünden üç maymunu oynayarak vermemesi ne anlama gelmektedir?

Bunlar acilen cevapları verilmesi gereken sorulardır.

Diyarbakır'da tören özünde devlete meydan okuyan bir güç gösterisiydi.

Esasında Diyarbakırlı olmayan teröristler için Diyarbakır'da tören düzenlenmiş olması, sokağa büyük kitleleri toplamak amacını taşıyordu.

Dahası bu törenin amacı bölge halkının hem BDP'nin hem de Öcalan'la yapılan görüşmelerin arkasında olduğu mesajını vermekti.

Böylece AKP, doğru bir muhatap bulduğunu ve İmralı'daki caniyle yaptırdığı görüşmelerin isabetli olduğunu Türk kamuoyuna göstermiş oldu.

İmralı'daki Öcalan'ın bir talimatıyla ölüm oruçları bitiyor, bir başka talimatıyla Diyarbakır'daki yüzbinlerce insan bir araya geliyor ve olaysız bir biçimde töreni gerçekleştiriyor. Bu manzara Öcalan'ın liderliğini tartışmasız kılmak, onu güçlendirmek ve muhataplığına gerekçe yaratmak operasyonuydu. Bunu bizzat AKP iktidarı yapmaktadır.

Aslında Paris'te öldürülen bu üç kadının da –Sakine adlı teröristin Öcalan karşıtı olduğu biliniyor- Öcalan'ın karşıtlarına yönelik bir göz dağı mesajı olduğu açıktır. Paris cinayetleri de bu yönü itibarıyla Öcalan'ın nüfuz ve otoritesini kökleştirme operasyonuydu. Öcalan'ın Diyarbakır'da düzenlenen cenaze töreninde poster ve afişlerinin açılmaması da tamamen bu cinayeti afişe eden sessiz bir mesajdı. Paris katliamı, Kandil ile İmralı arasındaki hesaplaşmanın sonucu olduğu açıktır.

Ancak işin bu tarafı üzerinde her ne hikmetse kimse durmamıştır. Öcalan öldürte, öldürte kendisini AKP hükümetine muhatap kıldırmıştır. Muhataplığını sürdürebilmek için de örgüt içindeki muhaliflerini tasfiye operasyonu düzenletmesi kaçınılmaz bir durumdur.

Başbakan'ın Samimiyet Testi!

Başbakan Erdoğan'ın, "Bu süreç samimiyet testi. Her türlü kışkırtma, tahrik, provokasyon karşısında soğukkanlı olacağız" sözleri de cenaze töreninde takınılan tavırla somut olarak anlamını bulmuş oldu.

Devletten, milletten ve egemenlikten taviz vererek, sözde devleti, milleti ve egemenliği korumak AKP'ye özgü postmodern bir gelenektir.

Diyarbakır'da olanı biteni yanlış okuyan, yanlı anlam yükleyen ve amaçlı bir biçimde yorumlayanlar kısa sürede yanıldıklarını anlayacaklardır!

PKK'lı üç kadın teröristin cenaze töreni özünde bir güç gösterisiydi. PKK/KCK/BDP üçlüsünün bölgede "kontrol bizde" mesajını vermeye yönelikti. Amacına da ulaşmıştır.

PKK'lıların istediği gibi hareket eder, kontrolü sessizce bölücülere devreder, törendeki her türlü yasadışı ve devlet düşmanı görüntüyü sineye çeker, gerçeklerin kamuoyuna yansıtılmasını engellerseniz törenlerde hiçbir provokasyon da olmamış olur!

Diyarbakır'da düzenlenen törende olay çıkmamasını Kandil, İmralı ve BDP'nin katkısı ve "halkın barış" istediği sonucu çıkarıldı. Halkın savaş istediği hiçbir zaman görülmemiştir. Halk, PKK terör örgütünün baskısı altında kepenk kapatıyor.

Öyle görülüyor ki Başbakan Erdoğan'ın başlattığı süreç de "samimiyet testi"nden geçmiştir!

Nitekim Diyarbakır mitinginin hemen ardından, AKP'li yetkililer "ana dilde savunma hakkı"nı öngören yasa tasarısının TBMM'ye getirileceğini açıkladılar.

Terör örgütü yarattığı fiili durumlarla AKP hükümetiyle kedinin fareyle oynaması gibi oynamaktadır.

BDP ile AKP Arasındaki Danışıklı Dövüş!

BDP, Öcalan ile AKP'nin başlatmış olduğu pazarlığı büyük bir sevinçle karşılamasına karşın taktik icabı gelişmelerden yakınıyormuş gibi görünüyor. AKP'nin Öcalan ile devleti muhatap etmesine halkın tepkisini azaltmak için BDP, AKP'yi eleştiriyor gibi yapıyor. Başbakan Erdoğan da teröristin İmralı'daki başını sevimli ve çözüme yakın görürken TBMM'deki uzantısı olan BDP'lileri ise yerden yere vuruyor.

Başbakan Erdoğan, BDP'lileri hem yerden yere vuruyor gibi yapıyor hem de BDP'li milletvekillerini İmralı'yla görüşmesine izin veriyor.

BDP'li vekillerin fezlekelerini beklemeye alıyor…BDP'lileri İmralı'ya gönderiyor… Sonra da BDP'ye sizin iradeniz yok mu? Diye sataşıyor. Adeta AKP, BDP'liler İmralı'nın muhatabı biziz, siz de kim oluyorsunuz? Demiş oluyor. Başbakan Öcalan'ı BDP ile paylaşmaya razı olmuyor.

AKP ile BDP arasında danışıklı dövüş süreci bütün hızıyla sürüyor. Türk milletine karşı hem BDP hem de AKP var gücüyle büyük bir psikolojik harekât sürdürüyor.

Çelişkiler İçinde Bir Başbakan!

Başbakan Erdoğan'ın söylediklerine inanılacak olsaydı Rasmussen'in Nato'ya genel sekreter olmasına Türkiye izin vermemesi gerekirdi.

Başbakanın söylediklerine gerçek olsaydı, Türkiye Nato'nun Libya'ya müdahalesine karşı çıkması gerekirdi.

Başbakan Erdoğan'ın yüksek sesle ifade ettiklerine inanılacak olsaydı Türk ceza yasasında zina suç olmaya devam edecekti.

Başbakan Erdoğan'ın ilk söyledikleri doğru olsaydı Kürecikte ABD füze kalkanı kurulmaması gerekirdi.

Başbakan Erdoğan'ın söyledikleri ciddiye alınacak olsaydı AKP'nin memurları İmralı'da Öcalan'la görüşmemesi gerekirdi.

Başbakanın Konuşmalarına Değil Yaptıklarına Bakmak Gerekir

Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en çelişkili ve tutarsız bir yönetimi tarafından idare edilmektedir.

"Komşularla sıfır sorun" gibi bir hayali strateji Türkiye'nin kavgalı olmadığı bir komşu bırakmamıştır.

"Bir adım önde olmak" stratejisi Türkiye'yi bölgede Yunanistan karşısında geriletmiştir.

Çözümsüzlük çözüm değil diyerek Başbakanın başlattığı Ermeni ve Kıbrıs sorunundaki yaklaşımlar yüzde yüzlük bir başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Başbakanın PKK terörü konusunda "Otuz yıldır çözülmeyen sorun" diyerek başlattığı müzakere ve teslimiyet politikasının geleceği yer de bellidir.

Katillerle görüşerek katliam sona erdirilecek olsaydı, Fatih Sultan Mehmet Drakula'nın üzerine gitmez, onunla görüşerek sorunu çözerdi. Kandan beslenen sülüklerden kanın durdurması için yardım dilemek çaresizlik ötesi gaflet ve saflıktır.

Sahte ve Sanal Barış

Başbakan Erdoğan iktidarı, sanal, sahte ve yalan bir barış uğruna ülkenin varlığını ve geleceğini tehlikeye atıyor.

AKP iktidarı uzlaşma dilinden uzak, kamplaşma ve katılaşmanın iktidarıdır. İktidar, terör örgütünün eli kanlı ele başısından başkasıyla uzlaşma diliyle konuşmuyor. Başbakan Erdoğan son zamanlarda bütün umudunu ve iktidarını Öcalan'ın iki dudağı arasına yerleştirmiş durumdadır.

İşbirlikçi ve sindirilmiş medya da İmralı'dan gelecek sözlere güzelleme yapmakla meşguldür.

Katili makbul, savaşı barış, teslim olmayı başarı olarak sunan bir iktidarla Türkiye karşı karşıyadır.

Tayip Erdoğan, barış lafları altında gerçek de savaş çığırtkanlığı yapıyor. Bu ülkenin kırk bini aşkın insanını katletmiş bulunan kan emici vampir niteliğindeki Öcalan ile sözde barış yapmaya çalışıyor.

PKK'nın döktüğü insanların kanları tam anlamıyla yerde kalmıştır. Bu iktidarı Halk da Hak da ve ülke uğruna hayatını feda etmiş olan şehitler de affetmeyecektir.

İktidar terör örgütünün başını muhatap alarak, terör örgütüne devlete diz çöktürmenin yolunun namlunun ucundan geçtiğini göstermiş bulunmaktadır.

Hele hele Hükümet, İmralı ile vardığı mutabakat gereği bir takım yasal düzenlemeler yapar, adımlar atar ise silahlı terör örgütlerinin silah bırakması asla mümkün olmaz. Zira bu durumda silahlı cinayet örgütleri yasal ve yapısal düzenlemenin yolunun cinayet, şiddet ve katliamdan geçtiğini fiilen öğrenmiş olacaklardır.

Başbakan Erdoğan, Türk milletinin gözünden olup/biteni saklamak için çelişkili açıklamalar yaparak halkın dikkatini dağıtıyor. İmralı'yla hükümet değil devlet görüşüyor; Kürt sorun hem vardır hem yoktur sözlerini rahatlıkla kullanabiliyor.

Başbakan Erdoğan'ın söylediklerini meydana gelen olgular yalanlamaktadır. İnsanları göz ve kulaklarını birlikte kullanmaya davet ediyorum. İnsanlar artık algıya değil olguya daha fazla ağırlık vermelidir.

Başbakan söylediklerinin tersini yapmakta hiçbir yanlış görmemektedir. Söylemi başka eylemi başka bir Başbakanlar Türkiye karşı karşıyadır.

Başbakanın yaptığı en iyi iş matematikte bölme, fizikte atomu parçalara ayırma, Türkiye'de ise milleti etnik, mezhep ve bölge temelinde dilim dilim ayrıştırmaktır.

Milletvekillerini Yeminlerinin Gereği Olarak Ayağa Kalkmaya Davet Ediyorum!

PKK/KCK bölgede vergi toplayan, yargılama yapan, insanları dağa kaldıran, yer yer bayrak asıp, kimlik kontrolü yapan bir konuma gelmiştir.

AKP iktidarının başka çare yok, denenmeyeni denemek, ezber bozmak adına İmralı'daki eli kanlı caniyle yaptığı görüşmeler ve TBMM'de bu pazarlığın sonucu olarak geçirmeye çalıştığı düzenlemeler ülkenin varlığın, bağımsızlığını ve bölünmez bütünlüğünü tehdit eden haldedir.

Hükümet ana dilde savunma hakkı adı altında getirdiği ve ana dilde kamu hizmetlerine erişim adı altında da getireceği düzenlemeler milli ve üniter yapıyı bozucu niteliktedir. Bütün bu düzenlemeler doğrudan T C Anayasasına aykırıdır.

Devletin kuran irade Amasya Kongresinden Erzurum'a oradan Sivas'a; Oradan da Lozan'a kadar, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini esas almıştır. Bugün devlette, varlığı da, bölünmez bütünlüğü de tehdit altındadır.

T. C Anayasası ve yukarıda ifade edilen esaslar üzerine yemin etmiş milletvekillerine yeminlerinin gereğini yerine getirmeye ve ayağa kalkmaya davet ediyorum.

Özcan Yeniçeri

1954 yılında Gümüşhane'nin Şiran ilçesinde doğdu. İlk ve orta tahsilini Gümüşhane'de, yüksek tahsilini Ankara'da tamamladı. 1987 yılında Uludağ üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-tüsü'nde Yüksek Lisansını tamamladı. 1991 yılında ise Erciyes üni-versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Yönetim Organizasyon dalında “örgütlerde çatışma ve Yabancılaşmanın önlenmesinde Yönetime Katılmanın Rolü” adlı tezinin kabul edilmesiyle de doktor unvanını aldı.

1998 yılında doçent, 2004 yılında da profesör oldu.

Prof.Dr. özcan Yeniçeri, Niğde üniversitesi'nde çeşitli aralıklarla Kamu Yönetimi Bölüm Başkanlığı, Meslek Yüksek Okulu Mü-dürlüğü, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü yaptı.

1999 yılında Kazakistan'daki Ahmet Yesevi üniversitesi'nde görev aldı. Bu üniversitede “Uluslararası İlişkiler Bölümü”nü kurdu ve bir yıl süreyle de başkanlığını yaptı. 2004 yılında AYSAM (Ahmet Yesevi Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanlığına getirildi. İki yıl bu görevi yapmış olup halen Niğde üniversitesi'ndeki görevine de-vam etmektedir.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri'nin yazdığı eserlerden bazıları şunlardır: Yeniden Türkleşmek, örgütsel Değişmenin Yönetimi, Küre-selleşme Karşısında Milliyetçilik ve Kimlik, Küresel Kıskaç ve Türkçülük, Bilgi Yönetim Stratejileri ve Girişimcilik, Dokunanlar, İtirazlar, Bugünden Yarına Türk Dünyasına Stratejik Bakış, Yönetimde Yeni Yaklaşımlar. ölüler Nefes Almaz (Roman), örgütlerde çatışma ve Yabancılaşma Yönetimi

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, 2003 yılı “Prof. Dr. Osman Turan Kültür Araştırmaları” ödülünü almıştır.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, Ortadoğu, Ayyıldız, Millet, Hergün ve Siyaset Ekseni gazetelerinde çeşitli aralıklarla köşe yazarlığı yapmıştır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde köşe yazarlığına devam etmektedir.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri ile Milliyetçi Hareket Partisi Ankara milletvekili olmuştur. Ankara Milletvekili Yeniçeri aynı zamanda TBMM Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesidir.