Bu sayfayı yazdır

Kan ve PKK (3)

Yazan  22 Kasım 2008
Terör örgütü PKK’nın ‘acındırma’ psikolojisi yürüttüğünü belirten Prof. Dr. Özdağ, “Örgüt tabanına özel psikolojik harekat önlemleri alınmalı. Çocuğunu PKK’ya kaptırmış ailelerle devlet iletişim kurmalı” diye konuştu.

Türkiye'nin 32 yıldır baş belası PKK terörünü tamamen yok etmeye yönelik önlem raporu kaleme alan Stratejist Prof . Dr. Ümit Özdağ, terör örgütünü ortadan kaldırma yönteminin önemli bir parçasını, 'psikolojik harekat'ın oluşturduğunu, bu doğrultuda devlete çok büyük görev düştüğünü söyledi. "Devlet, PKK'ya karşı verilen psikolojik savaşın doğasını anlasa dahi uygulamakta ne kadar başarısız ise, örgütte psikolojik savaşta o kadar başarılı olmuştur" diyen Prof. Dr. Özdağ, "Devletin halkı kazanmak için yaptığı girişimler büyük ölçüde amatörce kalmış, etkisiz 'halk dalkavukluğuna' dönüşmüştür. Bazı çok başarılı çalışmalar ise genellikle kişisel başarı olarak kalmış, kurumsal bir nitelik kazanmamıştır" açıklamasını yaptı. PKK'nın bölge halkını 'mağduriyet' ve 'mazuriyet' psikolojisini öne sürerek ikna ettiğini ifade eden Özdağ, "PKK'nın sosyal mühendislik yaklaşımının bir aracı olan seçilmiş travma mekanizmalarının kullanılarak oluşturulan 'mağduriyet" ve "mazuriyet" psikolojileri dikkate alınmadan yapılacak hiçbir çalışmanın, bunları dikkate almayan hiçbir stratejinin başarılı olma şansı yoktur" şeklinde konuştu.

'Terk edilmiş' hissediyorlar

Mağduriyet psikolojisinin kökenlerinin örgüt öncesine dayandığını, devlet tarafından bölgedeki üst düzey bürokratlarla görüşülerek yapılan görüşmelerde bölge halkının 'kendilerini terk edilmiş kişiler' olarak hissettiklerinin tespit edildiğini dile getiren Terör Uzmanı, Bundan dolayı, yapılacak çalışmaların temelinde bölgede 'mağduriyet' duygusunu kaldıracak önlemler olmalıdır. Bunu anlamayan hiçbir çözüm çabası sonuç alamayacaktır" dedi. Mağduriyet psikolojisini ortadan kaldıracak psikolojik önlemlerin alınmasının, söylendiği kadar kolay olmadığını açıklayan Prof. Dr. Özdağ, "Çünkü mağduriyet psikolojisi içinde olan toplum, çelişkili gibi görünse de mağduriyetinin ortadan kaldırılmasını talep etmez ve mağduriyetini ortadan kaldıracak önlemlere direnir. Örneğin cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımı olan GAP'taki bölge insanının mağduriyet psikolojisinin ortadan kalkmasına en ufak bir olumlu etkisi bulunmamaktadır. Aksine bölgenin Türkler tarafından sömürüldüğü düşüncesini uyandırmaktadır. Bu konuda örgütün çok yoğun bir psikolojik ve politik çalışma içinde oldukları görülmektedir" dedi. Özdağ'ın en can alıcı önerilerinden biri de bölgede çok sayıda psikolog, psikiyatrist ve sosyal-psikologların öncülüğünde mağduriyet-mazuriyet psikolojisini ortadan kaldırmak. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin rehabilitasyona ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Prof. Dr. Özdağ, "Güneydoğu Anadolu, 1978'den 2000'lere kadar sıkıyönetim ve olağanüstü hâl rejimleri altında yaşayan, yoğun çatışma ve katliamların yaşandığı bir bölge. Bölge, devlet memurlarının gitmek istemediği, ayrıldıktan sonra hatırlamak istemedikleri, bölgenin imkân sahibi ailelerinin terk ettikleri bir coğrafya oldu" dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü: "60 toplu katliamın yaşandığı Siirt ve Şırnak'ın, 58 toplu katliamın yaşandığı Mardin'in, 37 katliamın yaşandığı Diyarbakır'ın, özetle 300'den fazla katliamda 2 bin 133 silahsız insanın PKK tarafından yok edildiği, bu katliamlarda 309 kadının ve 368 bebek ve çocuğun katledildiği düşünülür ise bölgenin ne kadar yaralı olduğu anlaşılacaktır. Ayrıca bin 417 köy korucusu da PKK ile çatışmalarda hayatını kaybetti. Öte yandan altı bin güvenlik görevlisinin şehit edildiğini söylerken, çok daha dar bir nüfus içinden yirmi bin PKK'lının öldürüldüğünü ifade etmekteyiz."

DTP seçmeninin profili çıkarılmalı

Şehitlerin nasıl anne ve babaları başta olmak üzere yakın aile zeminleri var ise aynı şekilde ölen PKK'lılarda anne ve babaları ile birlikte yakın bir aile zeminine sahip olduğunu söyleyen Prof. Dr. Özdağ, "Devlet, bu ailelere sahip çıkmamış, onları PKK'nın eline terk etmiştir. Bu zeminin bugün örgütün en militan tabanını oluşturması tesadüf değildir. Eğer bu çekirdek gruba yönelik özel psikolojik harekât önlemleri geliştirilmez ise PKK'nın siyasi ve terörist zemininin ortadan kaldırılması mümkün olmayacaktır" açıklamasını yaptı. Özellikle PKK'lı gençlerin anneleri ve babalarının topluma kazandırılması gerektiğini vurgulayan Özdağ, "Çocuklarını PKK'dan geri almak üzere yönlendirilmelidir.Terörden ilk ve doğrudan mağdur olanın bölge halkının kendisi olduğu unutulmamalıdır. Hatta PKK'nın ürettiği yapısal şiddet altında ezilen halk, zaman zaman örgüt tarafından ezildiğinin farkında bile olamayabilir. Güvenlik bürokrasisi politika ve önlemlerini bu durumun bilinci içinde geliştirmelidir. Böyle bir uygulamanın başarılı olabilmesi için güvenlik bürokratlarının profesyonel bir politik-psikolojik destek alması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile rehabilitasyonun çift taraflı olması gerekmektedir" diye konuştu. Özdağ'ın, önemli bir önerisi de Güneydoğu'da ciddi bir seçmen oranına sahip DTP ile ilgili. "Mevcut DTP seçmeninin siyasal, kültürel ve ekonomik profilini çıkararak, Türkiye'ye karşı içinde bulunduğu tutumu tespit edecek bir araştırma gerçekleştirilmeli" diyen Stratejist, "Bu seçmenini tamamı düşman olarak görülmemelidir. Bu insanların büyük bir bölümü Türkiye Cumhuriyeti devletinden kopmuş olmak ile birlikte 'Türkiye fikrinden' kopmuş değildirler. Türkiye Cumhuriyeti'ne tekrar kazandırılmaları mümkündür" şeklinde konuştu.

Mehmetçik ile bölge halkı kaynaşmalı

Bölge halkı ile güvenlik güçleri arasında güçlü bir organik bağ oluşturmak gerekmektedir. Bunun için yapılması gerekenlerden birisi de dini bağın vurgulanmasıdır. Bir askeri birliğin bir köye girdiği zaman camide namaz kılması, Ramazan'da komutanların iftar vermesi, cuma namazlarına subayların katılması bu alanda olumlu bir örnek teşkil edecektir. Radikal dinciliğe karşı TSK tarafından zaman zaman sergilenen radikal laikçi uygulamalar sadece ve sadece radikal dincilerin zeminini güçlendirmekte, Türk Ordusu'nu olduğundan farklı göstermektedir. Diyanet İşler Başkanlığı teşkilatına da toplumsal rehabilitasyon sürecinde çok önemli görevler düşmektedir. Başkanlığın mevcut yapısı ve klasik görev zihniyeti ile böyle bir görevin üstesinden gelmesi mümkün değildir. Başkanlığın bu noktada, son iki yılda bazı girişimler gerçekleştirdiği görülmekle birlikte, devletin ilgili kurumları ile daha etkili bir dayanışma içinde olunması gerekmektedir.

Okul inşa edilmeli

Özellikle silahlı kuvvetler veya emniyet teşkilatın örgütlediği toplu sünnet düğünleri, gençlik şölenleri, toplu nikah şahitlikleri, Mehmetçik dershaneleri, okul inşa projelerine katkılar, spor karşılaşmaları sistemli hale getirilmelidir. Bütünleşmenin sağlanmasında en azından şimdilik mümkün olan yerleşim yerlerinde asker ve polis ailelerinin lojmanlardan halk ile iç içe oturacakları apartmanlara taşınmalarında büyük fayda olacaktır. Öğrencilerin Güneydoğu Anadolu'dan batıda Ankara, Bursa, Çanakkale ve İstanbul'a düzenlenecek, bazı kasaba ve köyleri de kapsayacak, tarihi ve sosyal gerçeklikleri görecekleri turlar, geleceğe yönelik olarak mağduriyet sorununun çözümüne yardımcı olacaktır. Bu konuda son yıllarda bazı memnuniyet verici sonuçlar ortaya çıkaran çalışmaların başlatıldığı görülmektedir. Bu çalışmaların sonuçlarının uzun vadede ortaya çıkacağı göz önünde tutularak, çalışmalara ısrarla devam edilmelidir.

Doğu illeri, Batı kentleri gibi olmalı

Mağduriyet psikolojisinin aşılmasında en önemli önlemlerden birinin güvenlikten taviz vermemek kaydı ile günlük yaşamı herhangi bir batı ilinde şekillendirmek olduğunu belirten Prof. Dr. Ümit Özdağ, bunun bazı ölçütlerinin olduğunu söyledi. Ern başta, hayatı olağanüstüleştirecek önlemler paketine gerek olduğunu vurgulayan Özdağ, "Alınan güvenlik önlemleri mümkün olduğunca istihbarati nitelikli olmalıdır. Asker ve polisin kamusal alanda görünümüne dayalı 'önleyici güvenlik anlayışı' terk edilmelidir" açıklamasını yaptı. İsimleri değiştirilen yerleşim yerlerine eski isimlerinin geri verilmesi gerektiğini vurgulayan Özdağ, bu önerinin nedenini şöyle açıkladı: "Esasen isim değiştirme işlemi daha ilk günden yanlış bir uygulamadır. İhtisası olmayan veya olduğu düşünülen kişiler Kürtçe zannettikleri yer isimlerini değiştirmişlerdir. Oysa yapılan bilimsel araştırmalar değiştirilen isimlerin Türkçe köklü isimler olduğunu göstermektedir. Esasen bu isimler değiştirmek bölgenin tarihi Türk karakterini değiştirmek demektir."

Yarın: PKK ve DTP üst düzey yöneticileri, gerçek etnik kimliklerinden haberdarlar mı?

Yazı Dizisi: Gülçin GÜNAY / Tercüman