Hafıza tazeleme…

Sosyal akıl bazen “es” geçebilir veya bir süreliğine “kör” olmuş olabilir ama zaman asla.

"Terörizm" teriminin meali sorunlu ve zordur. Her ne kadar bir takım uluslararası kuruluşlar bu kelimeyi çeşitli şekillerde tanımlamış olsalar da, bugüne kadar bu tanımların hiç biri üzerinde uluslararası toplum tarafından ortak uzlaşı sağlanamamıştır.

"Terörizmin dini, ırkı, dili, coğrafyası ve ideolojisi" yoktur. Terörizm her ne ad altında olursa olsun bir insanlık suçudur ve kesinlikle tolere edilmemelidir. "Terör" ise kısaca, "Bir ideoloji etrafında örgütlenen birden fazla kişinin şiddet eylemleri temelinde mevcut siyasal iktidarı ve rejimi hedef alan faaliyetleri" şeklinde tanımlanabilir. Terör çok boyutlu, bertaraf edilmesi son derece zor asimetrik bir tehdittir. Bu yüzden silahlı mücadele yanında ekonomik, psikolojik, sosyal ve eğitim boyutlarını da içeren geniş kapsamlı bir çalışmayı gerekli kılar. Terör, toplumun bütün kesimlerini etkiler, dolayısıyla ancak toplum ve devletin bütün unsur ve katmanlarının desteğiyle başa çıkılabilir. Bu nedenle, terörle mücadele sadece bazı kurum ve kuruluşlar ile özellikle güvenlik güçlerinin değil, esas olarak devletin sorumluluğunda olan ulusal bir mücadeledir ve ancak bu şekilde sonuç alınabilir.

Bu bağlamda, Terörle Mücadeleyi; "Teröristlerle güvenlik güçleri arasında, halka yönelik bir alan kazanma mücadelesi" olarak tanımlamak mümkündür. Terörle mücadelede etkinliği sağlamak, inisiyatifi, elde tutmak ve başarılı olmak için; temel hak ve özgürlüklerin mutlaka belirli bir süre kısıtlanması gerekmemektedir. Temel hak ve özgürlüklerin bulunmadığı anti demokratik ortamlar aslında terörün beslenmesine neden olmaktadır. Ancak, demokratik toplumlarda temel hak ve özgürlükler toplumsal yarar doğrultusunda belirli ölçüde ve sürede sınırlanabilir. Terör ve terör örgütleri ile mücadelede adi suçlarla mücadele yöntemleri kullanılarak başarılı olunamayacağı unutulmamalıdır.

Terörizmle mücadelede, terörist eylemleri tamamen sona erdirmek çok zor, hatta imkansızdır. Önemli olan terörist eylemleri asgari seviyeye indirmek, yani inisiyatifi büyük ölçüde teröristlerin elinden almaktır. Diğer bir önemli konu ise, terörist örgütlere, terörle bir yere varamayacaklarını kararlılıkla göstererek, terör örgütünün başarı umudunu kırmak ve yok etmektir. Başarı umudu devam eden bir örgütün tamamen ortadan kaldırılması çok zordur.

Teröristler saldırılarını yaparken güvenlik birimlerini maksimum seviyede tahrik etmek ve onları hata yapmaya sevk etmek isterler. Nefretin doruğa ulaştığı, toplumda kamplaşmaların artırılmak istendiği, duyguların aklın gerisinde kaldığı bir manzara, teröristlerin tam da istediği bir ortamdır. Yapılacak her yanlış hareket teröristlerin yeni eylemlerinin mazereti ve yeni propagandalarının ana kaynağını oluşturur. Bu; "Terörizmin kendini büyütme ve ifade etme felsefesindeki en önemli propaganda alanı ve stratejisinin temelidir".

Dünden Bugüne….. T,…..P,….K,.…K,…C,…K,….B,…D,…P,…..Ö…..vs.

Terör ülkemizin en öncelikli sorunlarının başında gelmektedir. Yıllardır için için kanayan, alınan yama tedbirlerle bugüne kadar gerçekçi bir çözüme kavuşturulamayan, Silahlı Kuvvetlerimize ihale edilen ancak siyasi anlamda desteklenmeden bırakılan, kamburlaşarak taşınması güç bir yük haline dönüşen, özellikle de ekonomik anlamda çok büyük kayıplara yol açan terör sorunu ancak "siyasi tedbirlerle" sonlandırılabilir.

Türkiye'de uzun yıllar süren terörist eylemlerde en büyük yıkımı bölücü terör örgütü PKK/KONGRA-GEL meydana getirmiştir. 1984'ten günümüze kadar 30.000'in üzerinde asker ve sivil vatandaşımız yaşamını yitirmiş, milyarlarca dolarlık ülke kaynağı terörle mücadelede açıkça heba edilmiştir.

PKK terör örgütü, başlangıçta Bekaa Vadisi ve Suriye'yi üs olarak kullanmış, Suriye'ye yapılan baskı nedeniyle, Suriye'nin terörist başını sınır dışı etmesi ve Türkiye ile iş birliğine yanaşması neticesinde, örgüt değişik isimler altında silahlı grubu için Irak'ın kuzeyini, siyasi ve diğer faaliyetleri için ise; Batı Ülkelerini üs olarak kullanmıştır.

PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün yabancı ülkelerdeki legal-illegal yapılanması ve bağlantıları bilinmesine rağmen, bertaraf edilmesine yönelik olarak yapılan işbirliği girişimleri sonuçsuz kalmıştır.

Terör örgütünün faaliyetleri birçok ülke tarafında müsamahayla karşılanmakla birlikte, bazı ülkeler tarafından da desteklenmiştir. Terörist başının yakalanarak Türk adaleti önüne çıkarılması sonrasında terör olaylarında kısmen azalma meydana gelmiştir. Ancak örgüt giderek ağırlaşan iç ve dış sorunlarını bertaraf edebilmek ve siyasallaşma sürecini hızlandırmak amacıyla 01 Eylül 1998 tarihinde başlattığı tek taraflı ateşkes kararını 01 Haziran 2004 tarihinde sona erdirmiştir.

Bu sözde ateşkes süreci içerisinde terör örgütü, Kuzey Irak alanında bulunan kamplarında "PKK KONGRA-GEL Özel Kuvvetleri" adı altında oluşturulan eylem gruplarına "bomba yapımı, sabotaj, istihbarat, suikast, baskın, pusu, sızma, adam kaçırma ve rehin alma" gibi konularda eğitim vermeye devam etmiştir.

2004 baharı ile zinde bir şekilde tekrar ortaya çıkan ve sadece 22 Temmuz seçim döneminde nedeni bilinmez kısa bir suskunluk molasından sonra, tekrar başlatılan ve son dönemde "açılım" rahatlığıyla kılık ve kabuk değiştiren ve hatta kabadayılaşarak, hükümete, TSK'ne, medyaya, STK'lara kadar her kesime meydan okuyan terörist faaliyetler maalesef birçok vatandaşımızın canını fena halde yakmakta, sıkmakta ve ulusumuzu derin üzüntülere boğmaktadır.

Demokratikleşme sürecinin ve demokrasinin arkasına saklanarak Türkiye Cumhuriyetine, Cumhuriyetimizin felsefe, kazanım ve değerlerine büyük zararlar veren mevcut siyasi iradenin yaklaşımları kapsamında buldukları taviz ile inanılmaz ahlaksızlıklar yapan PKK, onun taşeronluğunu yapan BDP ve sözde sivil örgütlenmesi KCK, Kürt vatandaşlarımızın sözcüsü ve temsilcisi değildir, olamaz, olmamalıdır.

Bugüne kadar siyasi iktidarların günü kurtarmaya yönelik yarım yamalak tedbirleri ve ABD'ne endeksli politikasızlıklarıyla terör sorununun çözülmesi veya ortadan kaldırılması mümkün olmamış ve köklü bir siyasi kararlılık ortaya konmadığı takdirde önümüzdeki süreçte de ihtimal dâhilinde görünmemektedir.

Özellikle 1990 sonrası hükümetlerin terör sorununun çözümüne yönelik doğruluğu tartışmaya açık siyasi eğilimleri sonucu Türk Milletine kader olan bu talihsiz yazgı bakalım 12 Haziran sonrası Türkiye'nin başına ne gibi sürprizler getirecek, çoraplar örecek ve ne gibi sorunları beraberinde getirecek, hep birlikte göreceğiz. Irak'ın Kuzeyinde kurulan devlet kendini toparlayıp güçlenene ve bize iyiden iyiye meydan okumaya başlayınca sanırım Türkiye'nin "terör açmazı", "terör çıkmazına" dönüşecek….

Kastamonu'da yaşanan son PKK saldırıları kapsamında seçim öncesi korku, gerginlik ve seçim yatırımı gereği zorunlu cılız bir çıkış yapan, PKK sorununu ortadan kaldırmada doğru adresin ne ve/veya neresi olduğu konusunda hala ikilem ve şüphe yaşayan mevcut siyasi irade, halkımızın bu konudaki beklentilerini görmezlikten gelmeye devam etmektedir. Aksine, toplumsal talepleri karşılamak yerine bir takım yama tedbirlerle sorun ötelenmeye ve zamana yayılmaya çalışılmakta ve yanlış alışkanlıklar devam etmektedir.

Seçim sonrası Türkiye'nin kan gölüne döneceğini ifade eden terörist başı bu cesareti kimden bulmaktadır. Bu ülkede savcılarımız, güvenlik güçlerimizin başındaki asker ve diğer bürokratlar, siyasi irade nerededir? Bu ağır ve cüretkar meydan okumayı nasıl hazmetmektedir, bu bir rüya mıdır, yoksa iyi niyet midir, ya da uyku hali midir? Anlamak, inanmak mümkün değildir.

Başta ülkemizi yönetenler olmak üzere herkes aklını başına almalıdır. Türkiye hem ilahi hem de sosyolojik imtihandan geçmektedir. Kuzey Afrika ve Orta Doğu hamaseti yaparak oradaki yöneticilere ahkam kesip akıl vermeye çalışanlar kendilerine boy aynasından bir bakmalıdır.

Sosyal akıl bazen "es" geçebilir veya bir süreliğine "kör" olmuş olabilir ama zaman asla. Zamanın 4 fonksiyonu vardır;

- Zaman tadil eder,

- Zaman tahsil eder,

- Zaman tamir eder,

- Zaman tahrip eder, bunu akıldan çıkarmamak gerekir.

Usame Bin Ladin filminin fragmanı tüm açıklığıyla dünyanın gözü önünde oynamaya ve insanlar göz göre göre uyutulmaya çalışılırken, emri verenlerin kendisine olduğu zaman kendi senaryosunu kendi yöntemi ile istediği gibi ve rahatlıkla dünyanın gözü önünde açık açık oynatabildiği oyundan bile ders çıkaramayan ve sahnelenen ÖCALAN filmini seyretmeme/oynatmama cesareti gösteremeyen Türkiye ve bu sorumsuzluğun sorumluları acaba hiç vicdan azabı duymuyorlar mı? Duymayacaklar mı?

Herkesin artık özellikle Türkiye'yi terör konusunda da bu hale getiren geleneksel siyasi duyarsızlığı iyi okuması, iyi anlaması gerekir. Hele bu seçim arifesinde konu daha da önemli hale gelmiştir, özellikle seçecek olanlar için...

Kimse ülkemizin bölünmesine prim vermemelidir…

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display