×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116



DTP’li Biri Çıkıp da Dese ki

Yazan  31 Mayıs 2008
SABAHATTİN TALU* - "Ülkemizde yaklaşık 25 yıldır, adı konulamayan kanlı bir savaş yaşanıyor."

Bu süreç zarfında karşılıklı olarak binlerce kayıp verildi ve verilmeye de devam ediyor. Bir tarafta Devlet, diğer tarafta bir örgüt. Bu örgüte büyük çoğunluk "terör örgütü" derken, örgüt ve taraftarları ise kendilerine "Parti" diyor. Hal böyle olunca da bu savaş çözümsüz bir şekilde maalesef ki devam ediyor.

Peki, DTP içerisinden veya Kürtçü olarak bilinen kesim içerisinden, genel kabul görmüş, fikirlerine itibar edilen bir Kürt aydını veya siyasetçisi ortaya çıksa da, her iki tarafa yönelik ılımlı söylemlerle mesajlar verse, çözüm yolunda önemli mesafeler kat edebilecek açılımları yapsa neler olur?

Meselâ dese ki; "Dünyada hiçbir Devlet, terör örgütü olarak adlandırılan bir örgütü muhatap almaz, almıyor da zaten. Devlet, PKK'yı terör örgütü olarak tanıyor, bu nedenle muhatap almıyor ve hiçbir zaman da almayacak gibi görünüyor. Biz, Apo'yu ve PKK'yı sürekli öne sürer ve diretirsek, bu sorun asla çözülmez ve kan akmaya da devam eder. Bu nedenle, en baştan, Apo ve PKK diretmesinden, öne sürülmesinden en azından bir süreliğine vazgeçsek. Daha fazla kan akmasını istemiyorsak ve gerçekten kalıcı bir barış istiyorsak buna mecburuz. Bu kesin gibi görünüyor" dese ne olur?

Hemen arkasından; "Biz de biraz öz eleştiri yapalım. Anadilde eğitim diyoruz. Ancak, açılan tüm Kürtçe kurslar talepsizlik nedeniyle kısa sürede kapandı. Öcalan bile, vakti ve imkânı varken anadilini öğrenmedi, öğrenmiyor. Artık bu dayatmayı daha fazla sürdürmeyelim. Üstelik, Türkiye'nin her yerinde de rahatlıkla Kürtçe konuşulabiliyor. Hak ve özgürlük diyoruz. Legal hiçbir konuda kısıtlamayla karşı karşıya değiliz. İnkâr politikaları diyoruz. Artık bir Kürt gerçeği var ve bunu inkâr eden de yok. İmha politikası diyoruz. Oysa söz konusu olan savaş ve bu savaşta karşılıklı kayıplar yaşandı, yaşanıyor. Biz de karakollar bastık, yolları mayınladık, adam öldürdük, yuvalar yıktık. Her şey karşılıklı yaşandı. Bizim çocuklarımız öldüyse onlarınki de öldü. Artık, bir sınır çizsek, biraz sünger çeksek, yeni bir milat başlatsak, bazı olumsuzlukları toptan unutsak ve her şeye yeniden, en baştan başlasak" dese ne olur?

Devam etse; "Bizim bizden başka dostumuz yok. Herkes, işine geldiğinde bizi kullandı. Bunu Apo da söylüyor zaten. Tarih süreci içerisinde İngilizlerle, Ruslarla, Yunanlılarla işbirliklerimiz oldu. Menfaatleri sürecince bizi kullandılar, işleri bitince de sırtlarını döndüler. Son olarak ABD ve hatta Iraklı Kürt liderlerin durumu ortada. Bunu da Apo söylüyor. Artık çıkışı dışarıda aramayı, onlara ümit bağlamayı bırakalım. Sorunu, biz, içeride ve birlikte çözelim" dese ne olur?

Ve sonuç olarak dese ki; "Bu durum, bu yaklaşım, teslimiyet olarak algılanmamalı, tam tersine yeniden doğuş olarak görülmeli. Kürtlüğümüzden, kültürümüzden, toplumun diğer kesimlerine tanınan haklarımızdan vazgeçecek değiliz. Canlarını yitirenlerimizi de unutacak değiliz, ama daha çok, savaşın devam etmesi halinde, bundan sonra canlarını yitirecek olanları düşünmeliyiz. Gelecek nesillerin huzurlu ortamlarda insanca yaşaması adına, daha fazla geriye bakmadan, tamamen ileriyi, geleceği düşünmeliyiz. Artık yeter, herkes biraz sağduyulu olmalı ve taşın altına elini koymalı artık. Yaşanan acıları karşılıklı olarak gömmeli, umut tohumlarını ise yeniden ve en baştan ekmeliyiz. Bunu, bir insanlık görevi olarak görmeliyiz. Devlet de üstüne düşen görevi gönülden üstlenmeli ve her türlü fedakârlığı sonuna kadar büyük bir özveriyle yerine getirmeli" dese ve noktayı koysa ne olur?

Şimdi, insan olan, makul olan hiç kimsenin karşı gelemeyeceği son derece ılımlı bu söylemlerin, toplumu oluşturan farklı kesimler arasında nasıl tepki bulacağını irdelemek gerekiyor. Öncelikle belirtmek gerekirse, kanımca toplumun büyük, hem de çok büyük bir bölümü, bu ılımlı söylemlere tam anlamıyla katılıp, sonuna kadar da yürekten destek verecek.

Peki, kim bu farklı kesimler? Öncelikle Devlet, sonra örgüt ve daha sonra geniş yığınları oluşturan halk kitleleri. Devlet ve halk yığınlarının tavrının tartışılmasına dahi gerek yok. Çünkü, aksini düşünmek ve barıştan yana olmamak mümkün değil. Bu durumda tek tartışılması gerekenin, örgüt ve yandaşları olduğu anlaşılıyor.

Örgütü ve yandaşlarını da kendi arasında incelersek; "PKK üst düzey sorumluları ve PKK'lı diğer alt kadrolar, PKK yanlısı kemikleşmiş ve ılımlı siyasiler ve nihayet son olarak örgüt sempatizanı radikal ve ılımlı kitleler" şeklinde özetleyebiliriz. Bunların arasında çok muhtemel ki, savaştan bir şekilde nemalanan, beslenen, savaşı bir yaşam biçimi haline getirmiş ve yaşamını, geleceğini buna borçlu gören başta PKK üst düzey sorumluları olmak üzere, az sayıdaki kemikleşmiş siyasiler ve radikal PKK taraftarları, oldukça küçük bir azınlık olarak tek başlarına kalacak ve zaman içerisinde, gelişme ihtimali son derece yüksek olan barış ve huzur ortamında giderek azalıp, süratle yok olmaya yüz tutacaklardır.

(*) Global Yorum

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display