Bu sayfayı yazdır

Suriyeli Sığınmacılar ve Türk Sağlık Sistemi

Yazan  27 Haziran 2020

Göç olgusu tarihin eski döneminden bugüne büyük açlık, savaş, kıtlık sebebi ile kitlesel nüfus hareketleri ile olmuştur. Göç eğer kontrolsüz olursa büyük imparatorlukları, medeniyetleri yıkan, devletleri çökerten bir afete sebep de olabilmektedir.

Roma İmparatorluğu’nun yıkılışında diğer nedenlerle birlikte Kavimler Göçü’nün de büyük etkisi olmuştur(1).  Bu yüzyılda açlık, kıtlık, büyük işgaller ve savaşlar yaşayan toplumlardan kaçış kitlesel göçün en önemli sebebidir. Diğer sebebi iklim değişikliği ile toprak azalması, temiz su kaynaklarında azalma ve nüfusu besleyemiyor olmasıdır. Afganistan savaşının en ağır bedelini Pakistan ödemiştir. Pakistan şimdi iç savaşın eşiğine kadar giden sürekli bir terörist başkaldırı ile uğraşmaktadır. Böyle giderse Türkiye’nin de Suriye’den gelen sığınmacılar nedeniyle aynı sorunla karşılaşması muhtemeldir. Bu arada cihatçılar batıya saldırılar düzenleyebilecekleri yeni bir terör üssü bulmuş oldu. Bunların hepsi Suriye savaşı başlarken öngörülebilirdi; hatta Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad bu uyarıyı yapmıştı. Pakistan’ın yaşadığı tecrübeyi hatırlatan İngiliz The Telegraph gazetesi yazarı Peter Oborne, ülkemizi uyarmıştı.

Göçler toplumsal sorunlar, ekonomik sorunlar yanında toplum sağlığını da olumsuz yönde etkilemektedir. Eski çağlarda ticaret yapan, çok gezen tacirler yolu ile kültürel etkileşim sonucunda düşünce, fikirler ve dinler yayıldığı gibi mikroplar da yayılmaktadır. Örneğin Avrupa’yı kasıp kavuran büyük veba salgının sebebi Ukrayna'da ticaret yapan Cenevizli tacirler tarafından Avrupa’ya taşındığı gerçeğidir. 1347-51 arasında Avrupa'da 25 milyon kişinin ölmesine yol açan salgın... Çin ve Orta Asya'da başlayan veba, Kırım'daki bir Ceneviz ticaret merkezini kuşatan Kıpçak ordusunun, vebalı cesetleri mancınıkla kentin içine atmasıyla Avrupa'ya taşındı.  Bu salgın hem ekonomik hem de psikolojik bir çöküşe sebep olmuştur. Hastalığın en çok Batı’da ilerlemesinin sebebi ise hem kıtlık döneminden çıkılmış olması hem de o dönemde batıdaki insanların çok fazla yıkanmıyor olmasıdır. Sokakların insan pisliği ve çöplerle dolu oluşu hastalığın bölgede yayılmasını kolaylaştırmıştır(2).

İşgal ile gelen işgalciler Amerika kıta’sını işgal ettiklerinde savaş gücü organizasyon gücü yanında daha önce karşılaşmadıkları yeni mikroplardan dolayı kitlesel ölümler yaşamış ve eski medeniyetleri tarihten silmiştir. Avrupalılar Aztek, Maya ve İnka medeniyetlerini sadece silah değil, taşıdıkları mikroplarla da yok etmişlerdir. 1521’de Aztek İmparatorluğu'nun başkenti Tenochtitlan’ı işgal eden İspanyollar'ın şeytanca bir planı vardı; Avrupa’dan getirdikleri mikrop: Tifüs, grip, kızamık ve çiçek...

Daha önce böyle bir "mikropla" karşılaşmamış olan Aztek, Maya ve İnka Medeniyetleri bu hastalıklara karşı hiçbir tedavi yöntemini bilmiyorlardı. Grip hastalığının yanı sıra kabakulak ve çiçek salgınlarını da beraberinde bu topraklara taşıyan Avrupalılar, söz konusu medeniyetleri soykırıma uğrattı. Onlara, çiçek salgınından muzdarip hastaların yatmakta olduğu bir hastaneden yastık, çarşaf, battaniye ve kıyafet hediye ettiler. Dostlarından hediye aldığını düşünen yerliler hiç tereddüt etmeden hediyelerini kullanmaya başladılar.

Önce bebekler sonra çocuklar ve yetişkinler...

Mikropların öldüremediği yerlileri ise kılıç ve silahla katlettiler.

Bu tarihte salgın hastalıkların birer “biyolojik silah” olarak kullanılmasının örneklerinden sadece biriydi.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)’ne göre Türkiye’ye yapılan dış göçler en çok Suriye, Afganistan ve Irak’tan olmaktadır(3). Suriye’de 2010 yılından beri yaşanan savaş, milyonlarca insanı etkileyerek ciddi bir nüfus hareketine neden olmuştur. Savaştan kaçanların önemli bir kısmı ülkemize sığınmışlardır(4). Türkiye’deki Suriyeliler 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu 91. Maddesine göre geçici koruma statüsü altında bulunurlar yani iltica başvurusu bulunmayan misafir statüsündeki zorunlu göç mağdurlarıdır. T.C. İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne göre 2017 yılı Ekim ayı itibariyle 3,22 milyon Suriyeli, geçici koruma kapsamında ülkemizde bulunmaktadır. Bu sayı Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturmaktadır. Kayıtsız olan ve Türkiye üzerinden başka ülkelere gidenlerle birlikte yaklaşık 4,5 milyon Suriyeli olduğu resmi rakamlarca tahmin edilmektedir(3). Suriye harici ülkelerden gelen mülteci ve sığınmacıların sayısı ise 30 Haziran 2017 itibariyle 315,643’tür(5).

Suriyeliler ilk başta sadece sınır illerinde kamplarda yaşamakta iken savaş süresi uzadıkça ve gelen Suriyeli sayısı arttıkça kamplardan çıkarak diğer illere de giderek kendi imkânlarıyla buldukları yerlerde yaşamaya başlamışlardır. Suriyeli sığınmacıların yaklaşık 230 bini kamplarda, geri kalan büyük kısmı kamp dışında yaşamaktadır.  Suriyeli sayısı 2019’un ilk 11 ayı içerisinde 81 bin 226 kişi azaldı. Suriyelilerin yalnızca %1,69’u kamplarda yaşıyor.

Şehirlerde Yaşayan Suriyelilerin Sayısı:

21 Kasım 2019 tarihi itibarıyla şehirlerde yaşayan Suriyeli sayısı 3 milyon 624 bin 909 kişi oldu. Şehirlerde yaşayan Suriyeli sayısı geçen aya göre 6 bin 979 kişi arttı. Suriyelilerin %98,31’i şehirlerde yaşıyor.

Ülkemize gelen bu insanlar vize işlemleri yapılarak sağlık raporu ile bulaşıcı hastalığı bulunmadığına ait sağlık rapor ile kontrollü içeri alımı yapılmadı. Örneğin Suudi Arabistan umre veya Hac vazifesi için gideceklere bulaşıcı hastalığı olmadığına ait sağlık raporu istiyor. HbsAg ,. Anti-Hbs ,.Anti-HİV,.Anti HCV

.PA Akciğer Grafisi

Zatüre (Pnomokok), Menenjit (meningokok), Grip(influanza) aşı istiyor.

Bunlardan pozitif olması durumda tedavi olma ve kontrol altında olduğuna dair enfeksiyon uzmanı raporu istiyor.

Fakat biz bunu aynı prosedürle yapmadığımız için sonrasında mikrobik hastalıklarda artış yaşanmıştır. Göç idaresi bulaşıcı hastalığı olanlara tahdit kararı alınmasına sebep olan bulaşıcı hastalığı ile birlikte herhangi bir bulaşıcı hastalık (Hcv- Hbs-Ag, Tüberküloz, Hiv vb.) taşımadığına ilişkin, tam teşekküllü devlet hastanesinden alınan sağlık raporu ile giriş yasağı kararını normalde değerlendiriliyor. Türk ceza kanununda(TCK)  5237 sayılı kanun 54.maddesi d bendi kamu düzenini veya kamu güvenliğini ya da kamu sağlığı açısından ciddi risk oluşturanlar sınır dışı edilir. Fakat bu pratikte suç işleyenlerin sağlık taraması sonucu bulaşıcı hastalığı saptandığında, şüphelenirse asayiş kontrolü sırasında o zaman sağlık kuruluşuna sevk ediliyor. Genelde bulaşıcı hastalığı olup fuhuş suçu veya adli suça karışanlar sınır dışı ediliyor.

Türkiye’ye Giriş Yasağı Türkiye Cumhuriyeti Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı tarafından gerekli görülen bazı durumlarda Türkiye’ye giriş yapmak isteyen yabancı ülke vatandaşlarına ve Türkiye’den sınır dışı edilen kişilere Türkiye’ye giriş yasağı uygulanmaktadır. Kamu sağlığı açısından tehdit oluşturma ihtimali açısından ülkeye girmesi tehlikeli bulunan kişiler hakkında ülkeye giriş yasağı kararı verebilir. Girişinin yasaklanması durumu Göç İdaresi Genel Müdürlüğü ve valiliklerin yetkisinde bulunmaktadır. Ülkeye girişin yasaklanması işlemi bu kurumların kararları doğrultusunda uygulanır.  Yasağı en fazla 5 yıl sürelidir. Ancak hakkında ülkeye giriş yasağı kararı bulunan kişi ya da kişiler Türkiye’nin kamu düzeni, kamu sağlığı veya kamu güvenliği açısından ciddi tehdit yaratma potansiyelindeyse, Göç İdareleri Genel Müdürlüğü bu kişiler hakkındaki ülkeye giriş yasağı süresini en fazla 10 yıl daha uzatabilir.

Sığınmacıların nufus özellikleri oldukça önemlidir. Yaş aralığı tablosuna göre 0-18 yaş aralığında 1 milyon 733 bin 34 Suriyeli bulunuyor. 10 yaşın altındaki Suriyeli sayısı ise 1 milyon 72 bin 244 kişi (%29). 0-18 yaş aralığında olan çocuklarla, Suriyeli kadın nüfusunun toplamı ise 2 milyon 594 bin 371. Bu sayı toplam Suriyeli sayısının %70,36’sına denk geliyor. Türkiye’deki Suriyelilerin %47’si 0-18 yaş aralığında.

Suriyeli Genç Nüfus Oranı

Genç nüfus olarak tanımlanan 15-24 yaş aralığında 831 bin 341 kişi bulunuyor. Suriyeli genç nüfusun toplam Suriyeli sayısındaki oranı %22,55. Türkiye’nin genç nüfus oranı ise %15,8. Yaş ortalaması 22,54. Türkiye nüfusunun 2018 verilerine göre yaş ortalaması ise 31,7. Suriyeli Erkeklerin Sayısı Kadınların Sayısından Fazla, 55 üzeri yaş aralıklarında kadınların sayısının erkeklerden fazla olduğu görülüyor.

Suriyeli sığınmacıların yüzde %98,31’i kentlerde yaşamaktadır. Geçici barınma merkezi denilen sınırdaki kamplarda sadece %1,69'ü yaşıyor. Geçici barınma merkezlerinde yaşayan sığınmacıların sayısı ise 87 bin 464. Ülkemize gelen sığınmacıların 79 bin 894 Türkiye cumhuriyeti vatandaşlığı verilmişti, şimdi ise 110 bine yükselmiş(son 4 ayda 17 bin 720), zamanla artacağı anlaşılıyor.. En fazla sığınmacı İstanbul’da, sonra sırası ile Gaziantep, Hatay, Şanlıurfa ve Mersin olarak tespit edilmiş. En yoğun Kilis’te nüfusun yüzde 82'sini Suriye’den gelen sığınmacılar oluşturuyor.

Kamplarda kalanların durumu genelde kamp dışındakilere göre daha iyi. Kamp dışında yaşayanlar barınma, sağlık hizmetlerine ulaşma, beslenme, hijyen gibi pek çok konuda sıkıntı çekmektedir ve büyük oranda sosyoekonomik düzeyi düşük semtlerde, metruk binalarda, derme çatma çadırlarda yaşamaktadır. Bazı evlerde birkaç aile birlikte yaşamaktadır. Hanelerde yaşayan birey sayısının ortalaması Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) verilerine göre 8,6’dır.

Konutlarda rutubet önemli bir sorundur ve astım, bronşit, alerji, kronik ağrı gibi hastalıklarla ilişkilidir. Kalabalık yaşam hava yolu ile ve temas ile bulaşan iltihap hastalıklarının ortaya çıkması ve yayılması için de bir risk oluşturmaktadır. Kamp dışında yaşayanların beslenme bozuklukları, temiz suya ulaşma problemi ve temizlik malzemelerine ulaşım zorluğu gibi problemleri de kampta yaşayanlara göre fazladır. AFAD kamplarında yaşayan Suriyeli sığınmacıların yüzde 27’si içme suyuna zor ulaştığını fakat sabun, bebek bezi, kadın hijyenik malzemeleri ve diğer malzemelere ulaşmada daha az zorluk çektiklerini belirtmişlerdir. Kamplarda vektörlere karşı ilaçlama ve su klorlaması yeterli düzeyde olmasına rağmen gastroenterit olgularının fazlalığı ve bit gibi paraziter hastalıkların yaygınlığı kişisel hijyen ve gıda hijyeni sorunlarını akla getirmektedir.

Yaşlı ve kadın mültecilerin olması gerekirken, genç ve çocuk mülteci sayısı çok fazla. Çocuk nüfus bulaşıcı hastalıklardan çok fazla etkilenmektedir. Kötü hijyen, yetersiz beslenme ve yoksulluk nedeni ile enfeksiyon hastalıkları artmaktadır.

Suriye savaş öncesi aşılanma oranı sağlık durumu ülkemize yakın iken savaşla hızla bozulmuş. Suriye’de 5 yaşın altında 3,2 milyon çocuk malnütrisyon (besin yetersizliği) riski taşımaktadır ve 8 bin 600’ü akut malnütrisyondan muzdariptir. Nüfusun üçte ikisinin temiz suya erişimi bulunmamaktadır. Savaş öncesinde bulaşıcı hastalıklara yönelik bağışıklıma oranı yüzde 80 eşiğinin üstünde seyretmekteyken savaş ile birlikte bağışıklıma oranı yüzde 45’e düşmüştür. Bu haliyle Suriye, DTP ve kızamık gibi en temel bağışıklama alanlarında yüzde 50’nin altında seyreden Somali, Ekvator düzeyine düşmüştür.

Uluslararası sığınmacıların geçiş yeri en fazla enfeksiyon riski olan ülkeyiz, buna bir de aşı karşıtlığı eklenince risk katlanarak artıyor. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) çocuklarına aşı yaptırmayan aile sayısının 2010'da sadece 183 iken, 2017'de 23.000'e çıktığını duyurmuştur.

Avrupa bulaşıcı hastalıklara yönelik bazı önlemler aldılar. İtalya da her çocuğun devlet kararı ile aşılanması kararı alındı, aşısı tam olmayan ve aşı kartı olmayan çocukların kreş ve okullara kayıt yapmaları yasaklandı. Almanya da parlamento herkese mecburi aşı yapılması için kanun çıkardı. Avrupa da kızamık çocuk felci eradike edilmişti fakat bu mülteci göçleri nedeni ile aşı takvimlerini yenilediler değiştirdiler yeniden vurulması kararını aldılar.

2011’de Suriye’de yüzde 90 olan Polio (çocuk felci) aşılanma oranı 2012’de yüzde 68’e düşmüş. Mülteciler kötü hijyen, beslenme yetersizliği, kalabalık ortamda yaşama nedeni ile salgın hastalıklar için uygun ortam oluşturuyor. Kendi ülkelerinde aşı takviminin gerisinde kalmış, kimliksiz, sağlık güvencesi olmayan çocuklar salgın hastalıklara karşı açık savunmasız oluyor. Sonuç olarak aşı ile önlenebilir hastalıklarda gözle görülen bir artışla sonuçlanmaktadır. Enfeksiyon hastalıklarında artış göçle birlikte artmakta hem sığınmacıları hem de toplum sağlığını tehdit etmektedir. AIDS, Kızamık, Tüberküloz ve Sıtma hem yerli hem yabancıda yıllık artış yaşanmaktadır(6).

Aşılanma Suriye'de, geçici barınma merkezi denilen göçmen kamplarında ve Türkiye de uluslar arası kuruluşların teşviki gönüllü sağlık çalışanlarının özverisi ve Türkiye’de sağlık bakanlığını yaptığı çalışma ile aşılamada güzel sonuçlar alınmaya başlanmıştır. Suriye’de 2 yılda 3 milyon çocuk aşılanmış POLİO bağışıklık tekrar yüzde 85’e çıkmış. Kampların olduğu illerde ve İstanbul bazı ilçelerinde 5 yaş altı her çocuğa çocuk felci (Polio) aşısı yapılması kararlaştırıldı. Sınırdan geren 0-15 yaş arası herkese polio, sınıra giden herkese Polio aşısı önerilmektedir. Suriye’den gelen 9 ay -15 yaş arası herkese, salgın olan bölgede 6-12 ay arası olan çocuklara Kızamık ek doz aşısı yapılmaktadır.

Bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklarda kayıtsız tedavisiz daha fazla olduğu düşünülmekte resmi kayıtlı vaka sayılarında dahi artış mevcut. 2018 yılında bildirimi yapılan vak'alardan 25-29 yaş grubu, diğer yaş gruplarına göre daha fazla sayıda bildirilmiştir. Yıllar itibarıyla hastalık trendinde artış izlenmektedir. 2011 yılında HIV pozitif kişi sayısı 676 iken, 2018 yılında bu sayı beş katından daha fazla artış göstererek HIV pozitif kişi sayısı 3 bin 678 olmuştur. Tedavi edilmeyen tespit edilmemiş vakalar resmi sayının üzerinde olduğu düşünülmektedir.

İstanbul özellikle kontrolsüz sığınmacı nüfusun en fazla olduğu ilimiz. İstanbul Çapa Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zeki Kılıçarslan verem hastalığının özellikle İstanbul’da patlama yaptığını söylemiştir.

‘’Bunlar çok kötü koşullar altında yaşıyorlar. Kötü koşullarda yaşayan insanların verem olma ihtimali daha yüksek ve Türkiye'de ise İstanbul başta olmak üzere yeni bir durum ortaya çıkarttı. Son 30 yılda ilk defa İstanbul'da veremli hasta sayısı arttı. Halbuki son 30 yılda sayı olarak her geçen yıl azalıyordu. İstanbul'da hastalarımızın içinde yabancıların oranı yüzde 0,5'ten yüzde 8,7'ye çıktı. Bu son yılda artıştaki birinci neden, Suriyeli sığınmacılar oldu. Göçmenlerin Türkiye'ye gelmesi bir politikadır, bunu insani nedenlerle destekliyoruz ama burada sosyoekonomik ve sağlık açısından özel önlemler alınması gerekir. Eğer bunları alamazsak bu insanların hem kendileri hem de o insanlarla temasta bulunan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları aynı şekilde risk altına giriyor" (Zeki Kılıçarslan). Kentlerde çok kötü koşullarda yaşayan sığınmacıların, o kötü koşullar nedeniyle verem olduğunu söylemiş. Eski Sovyet cumhuriyetlerinden gelenlerde ise tüberküloz (verem) ve HIV AIDS görüldüğünü söylemiştir.

18. Türk Toraks Kongresi'nde ele alınan en önemli konulardan biri de Suriyeli sığınmacıların yaşadığı sağlık sorunları olmuş. Kongrenin basın toplantısında konuşan İstanbul Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Zeki Kılıçarslan önemli uyarılarda bulunmuş.

"Türkiye verem konusunda 100 binde 20 oranıyla Avrupa'nın orta düzeyindeki bir ülke. Ancak son 10 yılda yapılan araştırmalar Suriyeli sığınmacılardaki verem sıklığının arttığını gösterdi. 2005 yılında binde 5 olan tüberküloz sıklığı yüzde 3,6'ya çıktı. İstanbul'da  bu oran çok daha yüksek. İstanbul tüberküloz kontrolü açısından zaten en sorunlu ve kritik ilimizdir, Yabancı göçmen artışı ile birlikte bu durum yeni zorluklar yaratmaya başlamıştır. İstanbul ilinde tüberküloz olguları içinde binde 0,5 olan yabancı doğumlu hasta oranı 2014 yılı verilerine göre yüzde 8,7’ye yükselmiştir. Bu hastaların çoğu daha önce eski Sovyet Cumhuriyetlerinden ve Afrika ülkelerinden gelirken son iki yıl içinde bu durum değişmiş ve Suriyeli sığınmacılar birinci sırayı almıştır. Veremli bebek doğma oranı ise yüzde 8,7'i buldu. Bu artışı sağlayacak insani bir organizasyona ihtiyacımız var. Bu vak'alar arasında dirençli tüberkülozlular da var. Bu artış Türkiye'nin halk sağlığını da etkileyecek."

Kadın Sağlığı

Sığınmacılar genellikle maddi yetersizlik, sağlık güvencesine sahip olmama ve gidilen yerin dilini bilmeme nedeniyle sağlık hizmeti alma da sıkıntı yaşamaktadır. Ayrıca göç alan bölgedeki sağlık kuruluşu eksikliği ve sığınmacılara yönelik sağlık politikalarının yetersiz oluşu sağlık hizmeti sunumunu olumsuz etkilemektedir. Sığınmacı kadınların doğum öncesi bakım alma, sağlık kuruluşunda doğum, doğum sonu vitamin desteği ve bakımı gibi üreme sağlığı hizmetlerinden daha az yararlandıkları tespit edilmiştir. Doğum öncesi bakım dahil üreme sağlığı hizmetlerine erişimi olmayan ve bu hizmetler konusunda bilgi sahibi olmayan kayıt dışı sığınmacı kadınlar da önemli bir sorundur.

Sığınmacı kadınların doğum öncesi bakım alma, aile planlaması hizmetlerinden ve kadın sağlığını geliştiren, koruyucu hizmetlerden yararlanma gibi sağlık arama davranışını geliştirmek için bilinçlendirme çalışmaları yapılması gerekmektedir. Şiddet ve istismar mağdurları başta olmak üzere, sığınmacı kadınlar için ruh sağlığı konusunda danışmanlık, destek ve iyileştirme hizmetleri sunulmalıdır. Sağlık hizmetlerinden yararlanacak sığınmacı kadınların mahremiyetine saygı gösterilmesi ve bu süreçte gelmiş oldukları ülkelerin kültürel farklılıklarına duyarlı bakım verilmesi hizmetlerden etkin yararlanmayı sağlayacaktır(5).

Yetersiz ve dengesiz beslenme dolayısıyla vitamin eksiklikleri, anemi, çocuklarda büyüme gelişme geriliği ve hatta ölümcül olabilen malnütrisyon gibi ciddi sorunların görüldüğü bildirilmiştir. Çoğunlukla karbonhidrat ağırlıklı beslenme dolayısıyla obezite, ileriki dönemlerde de diyabet ve kalp hastalıkları gibi sağlık problemlerinin artacağı düşünülmektedir. Beslenme bozuklukları bulaşıcı hastalıkların yayılmasında da rol oynar. Ayrıca temiz suya ulaşamama durumunda da bulaşıcı hastalıklar başta olmak üzere pek çok hastalığın görülme sıklığı artar. Beslenme sorunları açısından bütün mülteciler risk altında olmakla beraber bebekler, çocuklar, yaşlılar, gebeler ve kadınlara bu konuda daha fazla dikkat edilmelidir. Örneğin, 2012 yılında kamplarda yaşayan sığınmacılar arasında akut malnütrisyon en fazla beş yaş altı çocuklarda görülmüştür. Bu durum, çocuklarda görülen yüksek mortalite ile de yakından ilişkilidir. UNICEF’in 2016 verilerine göre Suriyeli 2200’den fazla çocuğa beslenme taranması yapılmış ve 45 çocukta orta düzeyde akut malnütrisyon tespit edilmiştir. Şimşek ve arkadaşları tarafından 458 Suriyeli kadın arasında yapılan çalışmada 15-49 yaş grubundaki kadınların yüzde 93,4’ü öncelikli sorunlarının beslenme ile ilgili olduğunu ifade etmiştir. Aynı araştırmacı tarafından kadınların yüzde 50’sinde demir eksikliği, yüzde 45,6’sında B12 vitamini eksikliği ve yüzde 10,5’inde folik asit eksikliği olduğu saptanmıştır.

Suriyeliler ilk başta sadece sınır illerinde kamplarda yaşamakta iken savaş süresi uzadıkça ve gelen Suriyeli sayısı arttıkça kamplardan çıkarak diğer illere de giderek kendi imkânlarıyla buldukları yerlerde yaşamaya başlamışlardır. Suriyeli sığınmacıların yaklaşık 230 bini kamplarda, geri kalan büyük kısmı kamp dışında yaşamaktadır.

Mülteci Kadınlardaki sağlık sorunları:

  • Beslenme bozuklukları
  • Anemi
  • Sıtma
  • Solunum yolu enfeksiyonları
  • HIV/AIDS dahil, CYBE(cinsel yolla bulaşan enfeksiyon)
  • Fiziksel ve cinsel şiddet
  • İstenmeyen gebelikler, riskli gebelikler
  • Düşükler, doğum komplikasyonları
  • Hastalıkların komplikasyonları
  • Depresyon, kaygı bozuklukları
  • Uyku bozuklukları ve post-travmatik stres bozukluğu…

Sağlıktan yararlanma sistemi

Tedavi Sağlık Bakanlığına bağlı hastanelerce ücretsiz yapılmaktadır. Aşıları ve rutin takipleri de sağlık ocakları tarafından ücretsiz yapılmaktadır. Türk vatandaşları muayene olduğu zaman katkı payı ödüyor, ilaca para ödüyor veya emekli ise maaşından otomatik kesiliyor. Türk vatandaşları için her aşamada ücret alınırken sığınmacılara ücretsiz, en pahalı aletler cihazlar kalp pili, bypass, karaciğer ve böbrek nakli, ilik nakli dahi, diyaliz tamamen ücretsiz olarak kamu hastanelerinde yapılmaktadır. Türk vatandaşları her eczaneden ilaç alabilirken Suriyeli anlaşmalı olan AFAD ile protokol imzalamış eczaneden ilaçlarını alabiliyorlar. Muadili yerine orijinal ilaç almak isterse fark ücretini ödüyor. Eczanelere AFAD ödeme yapıyor 3-4 ay geriden geç ödeme yapıyormuş ödeme öncesi vergi borcu yoktur belgesi şart koşuyor. Fatih Kıztaşı'nda sahibi ve çalışanlarının Suriyeli olduğu bir poliklinik ve bir de eczane, Akdeniz caddesinde diş poliklinikleri var. Zeytinburnu da Suriyeli doktorların çalıştığı poliklinik var.

Nufus cüzdanı şekline göre sağlıktan hizmet almak farklılık arz ediyor. 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa göre 6 aydan az süreli ikamet tezkeresi sahibi yabancılara yabancı kimlik numarası verilememektedir. Kimlik kartı Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olmuşsa bizim kimlikle aynısı. Pembe kimlik kartı: 99 başlıyor ikamet izni var fakat çalışma izni olmayan geçici koruma altındaki sığınmacı sadece kamu hastanelerinden ücretsiz olarak hizmet alabiliyor. Mavi kimlik kartı(Mavi Kart) :çalışma izni olanlar SGK veya özel sağlık sigortası yaptırabiliyor özelden hizmet alabiliyor.

Özel hastaneye sadece acil durumlarda müracaat ederse İl Sağlık Müdürlüğü fatura inceleme komisyonuna fatura elden (manuel) gönderiliyor. Komisyon uygunluk verirse ilde belirlenmiş kamu hastanesinden birine fatura ödenmek üzere gönderiliyor. Devletten özele sevk olursa faturayı sevk eden hastane ödüyor. Acil hayati durum giderilerek kamu hastanesine sevk tercih ediliyor özel hastanede.

Sağlık bakanlığı otomosyon sistemi medulla sistemi üzerinden işler yürütülüyor. TDMS sistemine 120.01.53 koduyla göç idaresine tahakkuk kaydı yaptırılıyor. Ek ödenek planlaması bu kod üzerinden yapılıyor. Takip(provizyon) alınamazsa ücretli kayıt yapılıyor. Kamu hastanesi AFAD’a fatura ediliyor, Sağlık Bakanlığından ek bütçe talep ediliyor ödemeler bazen yapılıyor bazen size ayrılan global bütçeden karşılanıyor ek ödenek vermiyor.

Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi'nde ve Zeynep Kamil Kadın Doğum Hastanesindeki  doğumların %40 ve çocuk hastaları poliklinik toplam hasta içerisinde sığınmacılar yaklaşık yüzde 20-30 oluşturmaktadır. Süleymaniye doğum evinde %90 doğum Suriyeli sığınmacılardan, Esenler doğum evinde %70 oranında doğum yapanlar geçici koruma altındaki Suriyeli bayanlardan oluşuyor.

Hastalıklar benzer olmakla beraber beslenme yetersizliği ve çevre koşularının etkisi nedeni ile yoğun bakımda bakılan çocuk hasta oranları (%30) daha yüksek oranda tedavi edilmektedir. Tedavi sağlık bakanlığına bağlı hastanelerce ücretsiz yapılıyor. Aşıları ve rutin takiplerini sağlık ocakları tarafından ücretsiz yapılmaktadır. Türk vatandaşları muayene olduğu zaman katkı payı ödüyor, ilaca para ödüyor veya emekli ise maaşından otomatik kesiliyor. Türk vatandaşları için her aşamada ücret alınırken sığınmacılara her şey bedava hatta en pahalı aletler cihazlar kalp pili, bypass, karaciğer ve böbrek nakli, ilik nakli dahi, diyaliz tamamen ücretsiz olarak kamu hastanelerinde yapılmaktadır. Türk vatandaşları her eczaneden ilaç alabilirken Suriyeli anlaşmalı olan AFAD ile protokol imzalamış eczaneden ilaçlarını alabiliyor. En ucuz muadil ücretsiz orijinal ilaç almak isterse fark ücretini ödüyor. Eczanelere AFAD ödeme yapıyor 3-4 ay geriden geç ödeme yapıyormuş. Fatih Kıztaşı'nda sahibi ve çalışanlarının Suriyeli olduğu bir poliklinik ve bir de eczane var.

Hatay Antep Şanlıurfa kadın doğum ve çocuk hastanelerinin çoğunluk sığınmacılarda, diğer Anadolu illerinde kamuda sıra geç verilmesi sağlığa ulaşımın gecikmesi Suriyeli sığınmacılardan önce davranıp randevu almaları gerekiyor. Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi'nde doğumların %40, Süleymaniye, esenler doğum evinde %70 ve çocuk hastaları toplam hasta içerisinde sığınmacılar yaklaşık yüzde 30 oluşturmaktadır. Hastalıklar benzer olmakla beraber beslenme yetersizliği ve çevre koşularının etkisi nedeni ile yoğun bakımda bakılan çocuk hasta oranları daha yüksek oranda tedavi edilmektedir. Sağlığa erişmeyi zorlaştırıyor yoğunluğu artırıyor acil poliklinik yükü artırıyor. DOĞUM evleri sığınmacı doğum hanesine dönüşmüş durumda.

Sığınmacılara sağlık hizmeti ücretsiz olduğu için çok sık müracaat mükerrer ilaç yazdırma acile ve polikliniğe gereksiz müracaat ediyorlar. Kayıtsız kimliksiz gebe geliyor ret edemiyoruz. Gebe takibi adrese dayalı adres bilgileri olmadığından aşı yapılamıyor, doktor performans ücretlerinin kesilmesi maddi kayba sebep oluyor. Türkçe bilmiyorlar, açlık tokluk alerji sorgusu ameliyat sezaryen öncesi doktor zorlanıyor. Röntgen Tomografi MR çekiminde gebeliğini gizleyenler nefes tutamayanlar nedeniyle mükerrer çekim gerekiyor.

Dil sorunu iletişimi zorlaştırmakta kamu ve özel hastanelere Arapça bilen tercüman istihdam edilmekte. AFAD Arapça İngilizce bilen Suriye uyruklu tercüman görevlendiriliyor, devlet hastanelerinde memur olarak ücreti AFAD ödüyor iletişimi sağlıyor. Özel hastanede ve Suriyeli müşterisi olan eczanelerde Arapça bilen eleman bulunduruluyor.

Arapça bilen eleman ilanları iş ilanlarında artış mevcut. Arapça bilen sağlık danışmanı-satış elemanı Arapça bilen Yardımcı eczacı-eczane çalışanı Arapça bilen teknisyen, Müşteri temsilcisi Arapça bilen Hasta Danışmanı Turizm Acentesinde rehber. Arapça bilen satış elemanı AVM-Büyük emlak satış ofislerinde Arapça bilen eleman Büro memuru.

 

Kaynakça:

  1. ÇAPAN F, GÜVENÇ B. Kavimler Göçü ve Batı Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü.21.Yüzyılda Eğitim ve Toplum Dergisi.2017.Sayfa 629-40.
  2. İSTEK E. AVRUPA’DA VEBA SALGINI VE SALGINDA DİN FAKTÖRÜ (VİYANA ÖRNEĞİ). TAD, C. 36/ S. 62, 2017, s. 173-204.
  3. Haziran 2017 İtibariyle UNHCR Türkiye İstatistikleri. Birleşmiş Milletler Mülteciler YüksekKomiserliği. http://www.unhcr.org/turkey/uploads/root/tr(71).pdf (erişim tarihi: 08.08.2017).
  4. Türk Tabipler Birliği Yayınları (2016). Savaş,Göç ve Sağlık. Ankara. https://www.ttb.org.tr/kutuphane/siginmacilar_rpr.pdf (erişim tarihi: 08.08.2017).
  5. Mülteci Kadınların Üreme Sağlığı 59, Dokuz Eylül Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Elektronik Dergisi http://www.deuhyoedergi.org ) DEUHFED 2018, 11 (1),56-60.

 

 

 

Prof. Dr. Atilla Bitigen

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü 
Misafir Yazar