< < Verilerle Türk Cumhuriyetleri ve İlişkilerimiz


Verilerle Türk Cumhuriyetleri ve İlişkilerimiz

Yazan  05 Ağustos 2020

Türkler; tarih boyunca mazlumu koruyan, zalimin karşısında duran tavırlarıyla, onlarca etnisite, din ve mezhebe mensup toplulukları bir arada tutarak, sömürmeden, adaletle yönetmenin en iyi örneklerini yüzyıllardır veren gani gönüllü bir millettir.

Ancak, ne yazık ki zaman zaman kendi içerlerinde birliği sağlamakta sıkıntı yaşamışlardır. Bunun tarihte en bariz örneği orta Asya'da hanlıklar arasında ve batıda İran ve Anadolu Türklüğü arasındaki rekabetten doğan savaşlardır. Tarih boyunca genellikle bu nedenle başımıza büyük sıkıntılar açılmıştır.

Tarihin tehlikeli dönemlerinden birisini yaşadığımız günümüzde, Türkiye olarak soydaşlarımız arasındaki birlik ve dayanışma ruhunun geliştirilmesi için elimizden gelen azami çabayı göstermek ve en azından ekonomik, teknolojik entegrasyonu sağlamak zorundayız.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan başlayarak Dünya’da taşlar yerinden oynamıştır. Türkiye; Suriye ve Irak’ta darda kalan herkese karsı takip ettiği açık kapı ve yardım politikasıyla başta bölge halklarının olmak üzere Dünya’da vicdanıyla hareket eden her ülke ve toplumun sempatisini kazanmıştır. 

Ancak, başaramadığımız tek şey; yurdumuzu, evimizi açtığımız göçmenlerin üzerinde emperyal güçlerin oynayabileceği oyunlara karşı tedbir alamayışımızdır.

Ancak, koronayla birlikte Dünya’nın yeniden dizaynının hızlandırılacağı anlaşılmaktadır. Moğolistan’dan doğu Avrupa’ya kadar doğu ile batının geçiş yolu üzerinde olan Türk vatan toprakları da Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan başlayan bu dizayndan nasibini alacaktır.

Ermenistan’ın Azerbaycan’a sardırmasıyla başlatılan askeri hareketlenme, dizayn çalışmalarının Kafkasya ve orta Asya’ya da taşınabileceği sinyali olabilir.

Türkiye ve diğer 5 Türk cumhuriyeti, işaretleri verilen ve emperyal güçlerce planlandığı görülen muhtemel gelişmeleri akıllıca  yönetebilmelidirler. Gelişmeler karşısında her Türk cumhuriyeti kendi gücüyle tek başına direnme gücüne sahip olamayabilir. Bu nedenle; akıllı yönetmenin ilk adımı da aralarındaki işbirliğini güçlendirerek somut sonuçlara  taşımaktır.

AB benzeri bir birlik kurulmalı ve bu birlik; ekonomik, askeri, siyasi vb işbirliği hızlandırılmalıdır.  İşbirliği; Türk coğrafyasında yaşayan her ferdin Türk devletleri sınırları içinde serbestçe seyahat etmesi, ikamet etmesi, girişimde bulunması, yatırım ve ticaret yapması, ülkeler arasında; teknolojik, dijital, bilişim ve güvenlik alanında en ileri düzeyde işbirliği yapılması ve ortak güvenlik teşkilatı kurularak savunma sanayi alanında müşterek üretimler yapılması, tüm Türk cumhuriyetlerinde müşterek yatırım ve üretimi destekleme kararlarının bir an önce uygulamaya konulması, orta Asya’yı Avrupa’ya bağlayacak demiryolu, petrol ve doğalgaz boru hatları, rafineri, kimyasal gübre, sulama,  tarımsal üretim, dijital projeler vb. gibi dev üretim ve taşıma tesislerinin müşterek imkanlarla mümkün olan en kısa sürede tamamlanmasını hızlandırmalıdır

Türkler, tarh boyunca, hiçbir etnik ve dini ayrım yapmadan herkese; merhametle, şefkatle, adaletle hizmet ettikleri dönemlerde yüksek medeniyetler kurmuşlar, sapma gösterdiklerinde de gerilemiş yada dağılmışlardır. Öncelikle, bu fıtratlarından sapmadan, bütün mazlum halklara bağırlarımızı açmaya devam edilmelidir. Bu binlerce yıldır Türk milletinin en büyük gücü olmuştur. Unutulmamalıdır ki; zalimlik daima kaybeder.

Ancak, yapılan insani yardımlar, Dünya kamuoyuna  çok iyi anlatılmalı, Türk milletinin, insani erdemlerin hakim olduğu nasıl bir gelecek tasarladığı her ülkede her renkten, siyasetten, etnisiteden, dinden, mezhepten insanlarla doğrudan ilişki kurularak izah edilmelidir.

Bunların başarılabilmesi için öncelikle,.Türk cumhuriyetlerinin tek tek veya topluca coğrafi, demografik, ekonomik ve sosyal gücü bilinmeli, işbirliğinin nasıl bir yapı üzerine bina edileceği görülmelidir. Ekonomik entegrasyon sağlanması halinde Türk Cumhuriyetlerinin ekonomik büyüklüğü Türkiye’nin büyüklüğünden %50 daha fazla olacaktır. Bu büyüklüğe göre, birlikte, gelecek hesaplar, planlamalar, yatırımlar yapılabilir.  Aksi halde, coğrafyamızda geçmişte yaşanılan güvenlik ve bağımsızlık mücadeleleri ile enerjimiz tüketilebilir.

Bu mütevazi çalışma, en azından ekonomik entegrasyonu sağlamak ve güç birliği yapmak zorunda olan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkiye, Türkmenistan ve Özbekistan’dan oluşan altı Türk devletinin halihazırdaki ekonomik, sosyal, demografik, coğrafi yönleriyle daha yakından tanımak amacıyla yapılmıştır.

Bağımsız oldukları günden itibaren, Türk cumhuriyetleri arasındaki ilişkiler daha çok duygusal düzlemde gelişmiştir.  Ancak, bu kısa yazımızda da görüleceği üzere ilişkilerimizin; ekonomik,  sosyal, ticari, teknolojik ve bilim gibi somut alanlarda metnin ileriki paragraflarında da verilerle görüleceği üzere duygusal alanlar kadar gelişmiş olduğunu söylemek son derece güçtür.

Türk cumhuriyetleri arasındaki İlişkilerin seviyesini bazen dünya ve/veya başka ülkelerle de kıyaslayarak önemli temel alanlar halinde ayrı ayrı izah etmeye gayret edeceğiz.

Konuya tam olarak girmeden önce  belirtmek gerekir ki, Türk Coğrafyası; sanayinin en temel girdilerinden olan petrol, doğalgaz, kömür, altın, bor, demir, bakır, alüminyum gibi yeraltı kaynakları açısından çok zengin durumdadır.

Coğrafyamız; sanayileri sahip olduğumuz bu zengin girdilere  çok ihtiyacı olan, Batılı ülkeler ile Çin arasında geçiş yolu üzerinde bulunması nedeniyle de sürekli ilgi ve rekabet alanı olan bir bölgededir. Söz konusu ilgi, uygun zaman ve projelerle iyi değerlendirildiğinde zenginleşmemize, aksi halde emperyal güçlerin işgal hayallerini kamçılamaya yol açabilir.

Coğrafyalar üzerinde barındırdığı milletlerin kaderidir. Bizim coğrafyamız da bize bir yönüyle belalı, ama iyi değerlendirildiğinde de çok yönlü avantajlar sunan bir kader belirlemektedir.

Bu nedenle, yaklaşık 158 milyon nüfusla, 140 milyon nüfuslu silah ve enerji ülkesi Rusya, üretim devleri 1,5 milyar nüfuslu Çin ile 750 milyon nüfuslu  AB arasında, rekabete konu olan bölgede ayakta kalabilmek ve yaklaşık toplam 4,8 milyon km2’lik vatan coğrafyalarımızı koruyabilmek için güçlü olmaya, çok çalışmaya, yüksek teknolojiyi yakalamaya,  katma değeri yüksek üretimler yapmaya ve bunun içinde aramızda somut, güçlü ilişkiler geliştirmeye mahkumuz. Ticari, savunma, endüstriyel, bilişim, kültürel ve altyapı alanlarında; gümrük birliği, teşebbüs ve oturma hürriyeti, ortak yatırım teşvik sistemi ve tesisler kurulması, ortak alfabe ve eğitim sistemi, ortak yayın yapan yazılı ve görsel basın yayın kuruluşları gibi entegrasyonu hızlandıracak adımlar atmak için gerekli siyasi kararlar alınabilir, kurumsal altyapı geliştirilebilirse  sahip olunan zenginlikleri değerlendirecek endüstriyel ve tarımsal üretimler çok daha hızla artacaktır. Aksi taktirde, bulunulan bölgenin stratejik önemi ve sahip olunan zenginlikler nedeniyle bu coğrafyanın güvenliğini tam olarak sağlamak güçleşecektir.

NÜFUS, TOPRAK VE SU

IMF kaynaklarına göre; Dünya nüfusu son 20 yıldır 1,26 katına çıkarken 6 Türk Cumhuriyeti’ndeki nüfus 1,32 katına yükselmiştir. Ancak, Türk Cumhuriyetlerindeki nüfus artış hızı Dünya ortalamasının üzerinde seyretmesine rağmen dünya da km2 başına düşen  nüfus 57 kişi iken, Kazakistan’da 7 kişi ve Türk coğrafyasında ortalama 34 kişi düşmektedir.

Dünya’da genel kabul gören kanaate göre ekosistemin sürdürülebilmesi için orman varlığı kara parçasının minimum 1/3’ü olması gerekmektedir. Bu kabule göre; Türk coğrafyasında 158 milyon hektar olması gereken orman alanları 25 milyon (%6) hektardır. Ekosistemin sürdürülebilmesinin diğer bir unsuru da iç suların kara toprak varlığına oranıdır. Bu oran Türk cumhuriyetlerinde %2, Dünya’da bunun iki katına yakındır.

Türk cumhuriyetlerinde toplam 463 milyon hektar olan kara alanının ancak 59 milyon hektarı (%13) ekilebilmekte, ekilebilen arazilerimizin ise sadece 15,6 milyon hektarı (%25) sulanabilmekte, bu nedenlerle de tarımda verim ve toplam üretim, tarım alanlarının büyüklüğüne göre yetersiz kalmaktadır. Ekilen alan oranı  çoğu gelişmiş ülkenin gerisinde olmakla birlikte dünya ortalamasının üstündedir. Orman alanlarımızın artırılması ve meralarımızın ıslah edilip verimliliklerinin yükseltilmesi gereklidir.

Türk coğrafyasına, düzensiz ve yetersizde olsa yıllık ortalama 1,5 trilyon m3 yağış düşmektedir. Buharlaşma ve kayıplar çıktıktan sonra minimum 330 milyar m3 kullanılabilir su varlığı  olduğu tahmin edilmektedir. Su kullanımında israf azaltılır ve etkinlik artırılırsa Türk cumhuriyetlerinde ekilen arazilerin tamamından fazlası sulanabilecektir. Bu durumda, Türk coğrafyası yeraltı zenginliklerine ilave olarak, ikliminde avantajları ile birlikte dünyanın en zengin ve en sağlıklı- lezzetli bitkisel üretim depolarından birisi haline gelebilecektir.

Sahip olunan 264 milyon hektar çayır ve mera alanının mümkün olduğunca sulanıp ıslah edilmesi ve verimli şekilde işletilebilmesi halinde ise minimum 200 milyon büyükbaş hayvan birimine denk hayvan varlığına ulaşılabilecek olup hayvancılıkta dünyanın en iddialı bölgesi haline gelinebilecektir.

Toprağı geniş, nüfusu az bir ülke olan Kazakistan’la Türkiye arasında hayvancılık, tarım alanlarında yapılacak büyük işbirliği boşlukları vardır.

Diğer taraftan 5 Türk cumhuriyeti ile de tekstil girdisi  olan pamuğa dayalı tekstil sanayi ve yetiştirilen diğer bütün tarım ürünleri ile gıda sanayiinin geliştirilmesi ve ticareti konusunda işbirliği yapılması imkanı artar .

EKONOMİK BÜYÜKLÜKLER, ENFLASYON, BÜTÇE DENGELERİ, İÇ TASARRUF YATIRIM VE KALKINMA ORANLARI

Makro açıdan, ekonomilerde cari açık benzeri dış dengesizlik sorununun altında yatan temel sebep iç tasarruf yetersizliğidir.

Kısacası, iç tasarrufları yatırımlarını karşılayacak seviyede olmayan ekonomilerde kaçınılmaz olarak cari ödemeler dengesinde açık sorunu yaşanır. Dış ödemeler ve yaşanan dış ticaret açığı iç dengedeki tasarruf açığından kaynaklanmaktadır. Düşük tasarruf düzeyi aynı zamanda bir ekonominin yatırıma ayırabileceği kaynakların da yetersiz olmasına neden olacağı için, tasarruf açığı sorununun ekonominin büyüme oranı üzerinde de negatif bir etki bırakacağı görülebilir. Bir ekonomideki tasarruf, yatırım, büyüme ve cari denge değişkenleri arasında anlamlı bir nedensellik ilişkisi olduğu da görülmektedir.

Söz konusu dengelerin gerisinde yatan bir başka gerçekte tasarrufların, katma değeri yüksek, doğru yatırım alanlarına harcanması mecburiyetidir.

Ekonomiler cari fazla veriyor olsa da katma değeri yüksek üretim yapan, döviz getirisi sağlayarak kendisini geri ödeyemeyen projelere dış borçlarla yatırım yapılmaması gereklidir.

Yeterli kapasiteyle kullanılamayacak; altyapı vb sosyal ve ticari projeler, ekonomiye katkı sağlamadan boş duran, AVM’ler, yollar, köprüler, ihtiyaçtan fazla konut gibi projeler dış kredilerle finanse edilip ekonomi darboğaza sokulmamalıdır. Böylesi yatırımlar; yapıldığı süre boyunca ekonomileri canlandırır, kalkınma oranı suni olarak şişer. Ancak, işletme döneminde kullanılamaz durumda kalırsa kendisini geri ödeyemeyeceği için kullanılan krediler batık duruma girer, büyüme durur, ödenemeyen krediler kamu kaynaklarını ve bankalarını zorlar, bütçe dengeleri bozulur, faizler ve enflasyonu artırır, spekülatif verimsiz ekonomik modelin önünü açar.

Türk cumhuriyetleri ekonomileri iç tasarruf, yatırım, dış ödemeler dengesi açısından irdelendiğinde;

Sahip oldukları imkanlar, bulundukları kalkınmışlık seviyeleri kıyaslandığında Türk cumhuriyetleri arasında  işbirliğine çok ihtiyaç duyulduğu görülmektedir.

Türkiye dışındaki cumhuriyetlerde küçük ve orta ölçekli sanayi henüz yeterince gelişmemiş olup Türkiye bu alanda bir hayli birikime sahiptir.

Diğer taraftan; demir çelik, bakır, alüminyum, petrol, doğalgaz rezervleri,  kimyasal gübre ve petrokimya alanları ile başta pamuk olmak üzere  tarım ve hayvancılık alanlarında Türk cumhuriyetlerinin potansiyeli büyüktür, ancak üretime ve katma değere dönüştürülememiştir.

5 Türk cumhuriyetinin bağımsızlığını ilan ettiği 1992 yılından 2019 yılına kadar satın alma gücü paritesine (SAGP) göre Dünya ekonomisi 4,29 kat büyüyerek 136 trilyon dolara, Türk Cumhuriyetleri ekonomisi 5,33 kat büyüyerek 3,54 trilyon dolara ve böylece Dünya ekonomisinin %2,6’sına ulaşarak, büyüklük sıralamasında 7. Sırada yerini almıştır. SAGP’ne göre kişi başına milli gelir; Türk Cumhuriyetlerinde 22.300, Dünya ortalaması ise 18.000 USD’dir.

Türkiye ekonomisi büyüklük sıralamasında SAGP’ne göre 2,3 trilyon dolarla 12. Sıradadır.

Türk cumhuriyetleri nüfusu 7,674 milyar olan dünya nüfusunun 158 milyon ile  %021’dir.

Dünya bankası 2019 verilerine göre; cari kurla Dünya GSYH’sı yaklaşık 88 trilyon dolara, Türk cumhuriyetleri GSYH’sı ise toplam 1,1 trilyon USD’ye ulaşmıştır. Kişi başına gelir de Dünya ortalaması 11,500 USD, Türk cumhuriyetlerinde 6.900 USD’dir.  Türk cumhuriyetleri cari kurla ekonomik büyüklük sıralamasında  17. Sıraya, Türkiye ekonomisi ise 754 milyar dolarla 19. Sıraya gerilemiştir.

 Türk Cumhuriyetleri cari kurla GSYH’sının %70’u Türkiye, %16’sı Kazakistan, %5’i Özbekistan, %4’ü Azerbaycan, %4’ü Türkmenistan ve %1’i Kırgızistan’a aittir.

1993-2019 arasında altı Türk Cumhuriyeti ekonomisi, ortalama yıllık; %4,8, 39 gelişmiş ekonomi %1,88, gelişmekte olan ve az gelişmiş 155 ekonomi %4,86 ve Dünya ekonomisi ise  %3,44 oranında büyürken gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamı %2’nin altında büyümüşlerdir.

Dünya Bankası verilerine göre Türk cumhuriyetlerinde iç tasarruf  oranı 2019 yılı GSYH’nın %27,75’idir, Dünya ortalaması ise %25,3’tür. Aynı oran, Çin’de %45, gelişmiş ülkelerin çoğunda %20-30 arası, AB %25,5, Rusya’da %31, petrol zengini ülkelerde %40’ın üzerinde, İngiltere %16,2, Japonya %24,6, Pakistan %5,4 çok fakir ülkelerin çoğunda ise ortalama %-3 ile 5 arasındadır.

Türk cumhuriyetlerinde, geometrik ortalama olarak brüt toplam yatırım GSYH’nın %26,9’u, Türkiye’de %25’i, Dünya’da %24,37’si, Çin’de %044’ü (önceki yıllarda dünya ortalamasının çok üzerinde yatırım yapan Çin yıllardır aşırı yatırım nedeniyle yatırım yorgunu duruma gelmiş ve 2018 krizi nedeniyle yatırımlarda  fren yapmış görünüyor) Rusya’da %23’ü,  AB’DE %22, kalkınmış ülkelerin çoğunda %17-30 arasıdır.

Doğrudan yabancı sermaye girişleri Türkiye ve Türk cumhuriyetlerinde Dünya ortalamasının 3 katından fazladır.

Yatırımların tasarrufu geçtiği ülkelerde fark yabancı sermaye girişi ve/veya dış borçlarla  kapatılmaktadır. Türk cumhuriyetlerinden, Türkiye ve Kırgızistan cari dengelerinde  sürekli kronik açık verirken diğerlerinde durum cari fazlaya dönüşmektedir.

Gelişmiş ülkelerde, altyapı vb yatırımlara daha az ihtiyaç duyulduğu için daha çok AR-GE ve yüksek teknolojiye yatırım yapılmakta olup, bu nedenle  hem yatırımlara büyük kaynak ayırma ihtiyacı azalmakta, hem de yaptıkları yatırımların daha çoğu yüksek teknoloji alanlarına yapılmaktadır. Bunun yanında, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerin çoğunda sosyal sektörlere ve diğer altyapı yatırımlarına hala çok büyük tutarlarda yatırıma ihtiyaç duyulduğu için döviz getirici, cari ödemeler dengesini pozitife çevirici, ihracatı artıran, yüksek katma değerli yatırımlara nispi olarak daha az kaynak ayrılabilmektedir.

Türk cumhuriyetleri de bu durumda olup iç tasarruf oranı dünya ortalamasının üstünde olduğu halde, diğer sosyal  harcamalara ve altyapı yatırımlarına  harcama fazla olduğu için verimliliği yüksek alanlara nispi olarak daha az kaynak ayrılması ile  durum dezavantaja dönüşmektedir.

Ekonomik göstergeler, teknolojik seviye, nüfus yoğunluğu, toprak büyüklüğü, yeraltı zenginlikleri gibi verilerden de anlaşılacağı üzere, Türk Cumhuriyetleri’nin sürdürülebilir, somut, gelişmeci, birbirini tamamlayıcı, karşılıklı kazanca dayalı işbirliği alanları ve ihtiyaçları vardır.

Makalenin dış ticaret bölümünde verilerle izah edileceği üzere; işbirliği yapıldığında birbirlerini tamamlayacakları  çok alan vardır. Mevzu bahis işbirliği; hayalcilik üzerine bina edilmeden, gerçekçi bir anlayışla, AB benzeri tam olarak ekonomik entegrasyonu hedeflemelidir.

 Bu hedefe; gerekli alanlarda, başta AB ülkeleri olmak üzere ekonomileri ham madde ve enerji temininde sorun yaşayan gelişmiş ülkelerle işbirliği yapılarak, sürdürülebilir çıkar ilişkileriyle daha kolay ulaşılacaktır. Ancak söz konusu ilişkilerin kalıcı olabilmesi; Türk cumhuriyetlerinin kendi içinde tam demokratik kurum ve kuralları geliştirmeleri, şeffaf, hesap verebilir siyasi sistemlerini kalıcı hale getirmeleri, güçler ayrılığını netleştirerek denge denetim sistemini tam olarak tesis etmeleri, öncelikle kendi vatandaşlarına sonrada Dünya’ya güven verecek kalıcı yargı ve siyasi sistemlerini tesis etmeleri gerekmektedir.

Türk Cumhuriyetlerinin sürdürülebilir kalkınmayı sağlayabilmeleri için siyasi sistemleri dışında,  yenmesi gerekli  başka problemleri de vardır. Bunlardan ilki kronik enflasyondur.

IMF verilerine göre 1993 yılından 2019 yılına kadar 6 Türk devletinin geometrik ortalama olarak yıllık enflasyon oranı %53, gelişmiş 39 ekonomi ve G7  ülkelerinin %2,  AB ülkelerinin %3 ve  geri kalmış ve gelişmekte olan 155 ülkenin %15, Dünya’nın ortalaması ise %7’dir.

Son 10 yılda aynı oran, Türk cumhuriyetlerinde ortalama; %9,22, gelişmiş 39 ve G7 ülkelerinde yine %2, AB’de %1, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerde %5’tir.

Yıllardır hemen hemen bütün Türk cumhuriyetlerinde adil paylaşımın, yeterli tasarruf ve yatırımın, sürdürülebilir kalkınmanın önünde büyük engellerden birisi olan enflasyonun, önce yarıya sonra da %3’lere mutlaka indirilmesi gereklidir.  Bunun için; yatırım ve diğer harcama tercihlerinin gözden geçirilmesi, bütçe gelir ve gider kalemlerinin bu hedefe dönük olarak tekrar dizaynı ve israfın mutlaka önlenmesi şarttır. Aksi taktirde istikrarlı büyüme ve Türk cumhuriyetleri arasında tutarlı sürdürülebilir işbirliği zorlaşır.

Görüleceği üzere gerek kuruldukları günden 2019 yılına, gerekse son 10 yıldır enflasyon oranlarında Türk cumhuriyetleri Dünya’da açık ara öndedir. Enflasyonist ortamlarda ki  ekonomiler sürdürülebilir büyümeyi tutturamazlar. Planlı, programlı, sağlıklı kalkınma yerine dengesiz, çarpık ve inişli çıkışlı gelişme içinde olup gelir dağılımı adaletsizliğini, sosyal denge ve barışı normal değerlere dönüştüremezler. Bu nedenle gelir dağılımında adaletli dağıtım seviyesini gösteren GINI katsayısı gelişmiş ülkelerin çoğunda %20-25 civarında iken, ülkelerimizde %35-45 arasında seyretmektedir.

Dengeli, sürdürülebilir ve yeterli kalkınmayı sağlamanın en belirgin verilerinden biriside bütçe gelir ve harcama kalemlerinde saklıdır.

Vergi gelirleri GSYH’nın yüzdesi olarak ortalama, Türk cumhuriyetlerinde; 16,44, Türkiye’de 17,9, Kazakistan’da 18, diğerlerinde 12-15 arasında iken, AB’de 19,8, Almanya’da 11,5, Çin’de 9,4, Japonya’da 11,90, ABD’DE 9,6, Dünya’da ortalama 15 dolayındadır. Türk cumhuriyetlerinde vergi yükü Dünya ortalamasından yüksektir.

Vergi gelirleri incelendiğinde; genellikle yüksek katma değerli üretim yapabilen ve vergi toplamakta problem yaşanmayan ülkelerde vergi yükü düşük, aksi halde yüksektir.

Vergi toplamada problem yaşanılan ülkelerde, vergi toplamanın kolay yolu tercih edilerek ithalatta ve tüketimde vergi yükü artırılmaktadır. Türk cumhuriyetlerinde de ithalatta alınan gümrük vergisi, KDV, ÖTV ve bazı işlem harçları fazladır. Toplam vergi gelirlerinin yüzdesi olarak sadece gümrük vergi oranları karşılaştırıldığında; Türkiye’de %2,50, Türk cumhuriyetlerinde 2,50-17 arasında olup ortalama 3,46’dır. Gelişmiş ülkelerde otalama %1-3, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerde %25’e kadar ulaşmaktadır.

Ancak, tahsilat kolay olduğu için ithalatta alına KDV ve ÖTV oranları çok yüksektir. Bu nedenle de Türkiye’de toplam vergi gelirlerinin %21’inden fazlası ithalatta alınan vergilerden oluşmaktadır.

Türkiye’de 2019 yılı bütçe gerçekleşmelerinin GELİR ve GİDER ana kalemlerini irdelemek gerekirse;

Bütçe gelirlerinin yaklaşık %80’i vergi gelirleri olup bunun %09’u kurumlar vergisi, %21’i çoğu kaynağında ücretlilerden kesilen  gelir vergisi, %53’ü dolaylı vergilerden oluşmaktadır.

 Yaklaşık 1 trilyon lira olan bütçe gelirlerinin; 294 milyarı personel giderlerine, 306 milyarı lira emekli aylığı ödemelerine, 110 milyarı SGK’na katkı olarak, 60 milyarı da merkezi bütçeden yatırımlara toplam 770 milyar lira harcama yapılmış olup, kalan 210 milyarı da diğer bütün giderlere kalmaktadır.

Dikkat edildiğinde,  gelir ve harcama kalemleri dağılımının;  ne sağlam ve toplumsal kesimler arasında adil olarak toplanabilen, üretime dayalı, sürdürülebilir ve tutarlı kalkınmayı sağlayabilir, nede gider kaynakları adil bir dağıtıma ve sosyal barışa sebep olacak kaynaklardır.

 Vergi gelir kaynaklarımız büyük oranda tüketime ve ücretlilere dayalı vergi kaynakları olup, hanehalkı tüketim harcamalarında ve ithalatta oynamalar olduğunda bütçe gelir kalemleri kolaylıkla etkilenebilecek durumdadır.

Bütçe gelir ve gider kalemleri; vergi tahsilatının da, ekonominin üretim yapısının da, giderlerin dağıtımının da sağlıklı olmadığını göstermektedir.

Türk cumhuriyetleri; Dünya bankası verilerine göre 2019 yılında GSYH’lalarının %26’sı oranında toplam 290 milyar dolar toplam yatırım yapmışlardır. Bu tutarın 189 milyarı Türkiye, 49 milyarı Kazakistan, 23 milyarı Özbekistan’a 29 milyarı da diğerlerine aittir. Aynı yıl Dünya toplam yatırım tutarı GSYH’sının %24,37’sidir.

DIŞ BORÇ, TOPLAM DÖVİZ GELİRİ, VE DOĞRUDAN YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI VE CARİ DENGE

Türkiye’nin dış ticaret ve cari açığı uzun süreleredir kronik hale gelmiştir. Aynı problem  petrol, doğalgaz ve katma değeri yüksek ürün üretip ihracatını yapan Rusya, Arabistan, Japonya, Çin, Güney Kore, Almanya vb sınırlı sayıda ülke hariç ülkelerin büyük çoğunluğunda  kronik seviyede sürekli yaşanmaktadır.

IMF verilerine göre ülkemizde,  Son 10 yılın cari işlemler açığı yıllık ortalama GSYH’mızın %4,3’üdür.  Türkiye bu açığı giderecek kadar doğrudan yabancı sermaye yatırımını çekecek sürdürülebilir, istikrarlı, güven veren bir ekonomik iklim,  hukuk sistemi vb ortamı oluşturamamıştır. Cari işlemler dengesini Türk cumhuriyetlerinin 6’sı için birlikte değerlendirirsek açık %-0,55 gibi neredeyse sıfıra gerilemektedir.

Aynı dönemde GSMH’larının yüzdesi olarak; Almanya 7,23, Japonya 3,49, Malezya 4.71, Hollanda 9, Rusya 3,6, Çin 2,27, Tayland 4,5,  cari  fazla, İngiltere -3,9, ABD -2,4  ve belli başlı diğer ülkeler de ortalama -2-3  cari açık vermektedirler.

Türk cumhuriyetleri, 1997-2019 arsında 5,1 trilyon  mal ve servis ihracatı, 5,16 trilyon mal ve servis ithalatı, 508 milyar doğrudan yabancı sermaye girişi, 139 milyar çıkışı sağlamış ve toplam 23 yılda 310 milyar dolar cari denge fazlası vermişlerdir. Aynı dönemde Türkiye 280 milyar dolar cari açık, Dünya da  11,8 trilyon dolar cari fazla verilmiştir.

2019 yılı IMF verilerine göre; Türk cumhuriyetlerinin 134 milyarı kısa vadeli, 503 milyarı uzun vadeli olmak üzere yaklaşık 636 milyar dolar toplam dış borç stoğu vardır. Bu borcun 125 milyarı kamu kurum ve kuruluşları ve MB, kalan 511 milyarı özel kesim borçlarından, ancak sadece 343 milyar doları da garantisiz özel borçlardan, 168 milyar dolar da özel kesime ait olmakla birlikte kamu garantisi verilerek alınan borçlardan oluşmaktadır. 

Türk cumhuriyetlerinde borçlanma faizi ortalaması  %3’ün üzerinde olup, en yükseği %5’e yaklaşan oranla Türkiye’nin kullandığı borç faizleridir. Faiz oranı gelişmiş ülkelerin çoğunda %1-2 civarındadır.

Dünya toplam dış borç tutarı  Dünya GSMG’inin  %100’ünden fazla iken, Türk cumhuriyetleri toplam dış borcu GSMG’in; Kazakistan’da ve Kırgızistanda %100’ün üzerinde Türkiye’de %58,  toplamda ise  %60’ı seviyesindedir. 

Türkiye’de toplam borç miktarında oran makul seviyelerde olsa dahi kısa vadeli borçlarımız net döviz akışımızda darboğazlar yaşandığında ödeme sıkıntısı yaşanabilecek ve rezervlere müracaat edilecek durumdadır. ABD, İngiltere, Fransa, İtalya gibi kalkınmış  ülkelerin tamamının dış borcu GSMG’lerinin %100’ünden fazladır.

Dış borç miktarı limitleri aşsın yada aşmasın; Çin, ABD gibi bazı ülkelerin kamu, özel sektör ve/veya hanehalkı iç borçlarının miktarı çevrilebilir limitleri zorlamaktadır.

Türk cumhuriyetleri birlikte değerlendirildiğinde hem iç hem de dış borçları henüz ekonomilerinin taşıyamayacağı noktalara gelmemiştir. Ancak, sürdürülebilir, dengeli kalkınma için alınan borçların verimli alanlarda kullanılması gerekmektedir.

Yapılacak uzun süreli kalkınma politikalarına uygun olmayan ve katma değeri yüksek üretim yapılmayacak alanların dışında dış borç hatta yabancı sermaye yatırımı dahi kabul edilmemelidir. Örneğin Perakende zinciri, bankalar … vb kuruluşları en azından çoğunluk hisseleri, stratejik madenler de hiçbir şekilde yabancılara satılmamalıdır.

Cari dengenin sağlanmasında iç tasarruf ve yatırım oranları yanında bütçe gelir ve harcama kalemlerinin payları da çok önemlidir. Türkiye bütçesi gelir ve harcama kalemlerinden örneklerle açıklarsak;

  • Cumhurbaşkanlığı SBB’nın 2019 yılı verilerine göre; Türkiye’de, toplam 203 milyar dolar iç tasarruf ve 222 milyar dolarlık yatırım yapıldığı görülmektedir. Bu durumda 19 milyar dolar yatırım tasarruf açığı oluşmaktadır. Kronik hale gelen iç tasarruf açıkları fazlasıyla cari açık olarak ortaya çıkmaktadır.
  • Yatırımlara ayrılan kaynakların sektörel dağılımına bakıldığında; tarım, madencilik, enerji, imalat, turizm gibi kendisini geri ödeme kabiliyeti olan sektörlere %17, hizmet sektörüne %33, ulaştırma %37,6 ve sosyal sektörlere %17 kaynak ayrıldığı görülmektedir.
  • Böylesi bir yatırım kaynak tahsisi; döviz getirisi ve kendisini geri ödeme kabiliyeti olan, katma değeri yüksek üretim yapıp, ihracat potansiyelini artıran sektörler lehine mutlaka değiştirilmelidir.
  • Diğer Türk cumhuriyetlerinin bu açıdan Türkiye’ye göre daha akılcı kaynak tahsisleri yaptığı söylenebilir.
  • Bir diğer önemli hususta; kaynak toplama ve harcama da daha etkin ve demokratik olunabilmesi için, mahalli idarelerin projelerinin karar organlarınca daha yüksek oranda dikkate alınması gereklidir.

ÇALIŞMA HAYATI, İSTİHDAM İŞSİZLİK

Türk Cumhuriyetlerinin bir diğer kronik problemi ise çalışma hayatının verilerindeki tutarsızlıklar ve işgücü israfı olup, buda ağırlıkla Türkiye’den kaynaklanmaktadır.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)  2019 verilerine göre;

Türk cumhuriyetlerinde toplam nüfus 158 milyon, 15-64 yaş nüfusu 105 milyon, işgücüne katılım sayısı 62 milyon (%59), Dünya’da işgücüne katılım 3.07 milyardır (%60,7).

İşgücüne katılım ortalaması Türkiye’de %52,8, diğer 5 Türk cumhuriyetinde ise %60-69 arasıdır.

56 milyon 15-64 yaş arası nüfusa sahip ve genç nüfus oranı dünya ortalaması ile gelişmiş ülkelerin tamamından çok yüksek olan Türkiye’nin, işgücü sayısı (33,4 milyon) ve işgücüne katılım oranının  Dünya ortalamasından %8 daha düşük olması,  Türkiye gibi orta büyüklükte bir ekonomi için üretim faktörlerinin en önemlisi olan işgücünde çok büyük bir israftır.  Kadınların işgücüne katılımında bu oran daha olumsuz bir görünüm arz etmektedir. Türkiye de her 3 kadından 2’si, Türk cumhuriyetlerinde 0,56’sı, Dünya’da ise iki kadından yaklaşık biri işgücüne katılmamaktadır.

Diğer 5 Türk cumhuriyetinde hem genel işgücü katılım oranı,  hem de kadınların katılım oranı (%51-63), Türkiye (%34) ve Dünya (47 ) ortalamalarından yüksektir.

 Türkiye’de benzer olumsuzluk genç nüfusun işgücüne katılımında ve işsizlik oranında da  kendini göstermekte olup genç işsizlik oranı 15-64 yaş ortalamasının iki katına yakındır.

İşşizlik oranları hususunda kıyaslama yapılırsa;  Türkiye işsizlik oranı %13,5, altı Türk cumhuriyetleri geometrik ortalaması %9,4, diğer 5 Türk cumhuriyetinde (%4-6), Dünya ortalaması %5,4, gelişmiş ülkelerde ise ortalama  %3 dolaylarındadır.

Türk cumhuriyetlerindeki genç nüfus ve nüfus artış oranının yüksekliği yanında, eğitim sisteminin sürekli değişken hali ve meslek edindirme, sorgulama, inovasyon başarısının düşüklüğü, özellikle kadınların işgücüne katılımı konusundaki geleneksel yaklaşımlar vb nedenlerle çalışma hayatındaki israfın arttığı görülmektedir.

Kadının işgücüne katılım oranı düşük olan İslam ülkelerinde, benzer durum işsizlik oranlarında da gözlenmektedir. Özellikle gelişmiş ülkelerde kadın işsizlik oranı toplam orandan çok büyük farklılıklar göstermemesine rağmen, genel olarak İslam ülkelerinde kadının işgücüne katılım oranı düşük, ama buna rağmen kadın işsizlik oranı da daha yüksektir. Genç işsizlik oranı ise; ortalama işsizlik oranından daima yüksek seyretmektedir.

İstihdamla ilgili verileri incelerken; işgücüne katılacak durumda olup katılmadığı için çalışmayan nüfusu da makro ekonomik kayıp açısından işsizlerle birlikte değerlendirmek gerekmektedir.

Türk cumhuriyetlerinde, 68 milyon işgücüne katılabilecek nüfus olmasına rağmen 62 milyon katılımın olması, 56 milyon istihdam edilen nüfus yani işsizlerin dışında 12 milyon nüfusun işgücü dışında kalması sonucu ortaya çıkar ki  2019 ortalama çalışan başına minimum rakamlarla 16.000 dolar gelir üzerinden kaba bir hesapla Türk dünyası bu yolla GSYH’nın yaklaşık %20’si kadar (192 milyar dolar) gelir kaybına uğranılmaktadır.

Türkiye’de çalışma hayatında en belirgin olumsuzluklardan biriside kayıtlı istihdam oranının çok düşük olmasıdır.

Türk Cumhuriyetlerinde çalışan nüfusun ortalama %25’i tarımda, %28’i sanayide, %51’i hizmetlerde çalışırken, gelişmiş ülkelerde aynı oranlar  tarımda %3-7, sanayide % 20-27 ve hizmetlerde %66-71 civarlarındadır.

Türk cumhuriyetlerinde çalışan nüfusun %5’i günlük 1,9 dolardan az, %9’u 1,9-3,10 USD arası ve %18’i  3,10-5 USD arası  gelirle geçimini sağlamaktadır. Kısaca, Türk cumhuriyetlerinde nüfusun %33’ü günlük 5 dolar, yıllık 1.825 dolardan daha az gelir elde ederken, gelişmiş ülkelerin çoğunda işsizlik ücreti dahi  yıllık 12.000 dolardır. Böylesi bir Dünya’da barışın ve güvenliğin sağlanması mümkün değildir.

TÜRK CUMHURİYETLERİ DIŞ TİCARETİ

Dünya Bankası (IBRD) ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO)  2019 verilerine göre Türk cumhuriyetlerinin toplam yıllık mal ve hizmet ihracatı 359 milyar, ithalatı ise 330,4 milyar dolardır. Son 23 yıllık toplam mal ve hizmet ihracatı 5,1 trilyon, ithalatı 5,16 trilyon dolardır. Türk cumhuriyetlerinde 23 yıllık mal ve hizmet dış ticaretinde  yaklaşık 60 milyar dolar açık verilmiştir. Aynı dönemde Türkiye dış ticaret açığı 450 milyar dolardır. Türkiye bu açığını aynı tutarda dış borç alarak kapatmıştır. Türk cumhuriyetleri mal ve hizmet dış ticaret hacmi Dünya’nınkinin %1,4’ü kadardır.

IBRD 2018 yılı verilerine göre Dünya mal ve hizmet dış ticaret hacmi 51 triyon dolar olup doğal olarak fazla veya açık verilmemekte, denge sağlanmaktadır.

Öncelikle bilinmelidir ki; Türk cumhuriyetleri arasında işbirliği potansiyeli çok fazla olmasına, duygusal manada yakınlığın çok ilerlemiş bulunmasına rağmen, dış ticaret hacmi Türk cumhuriyetleri toplam dış ticaret hacminin %2’si civarında olup yok denecek kadar azdır.

Yine 23 yıllık dönemde Türk cumhuriyetlerine doğrudan yabancı sermaye yatırım girişi 508 milyar, çıkışı 139 milyar , net giriş ise 370 milyar dolar olmuştur cari denge ise 310 milyar dolar fazla vermiştir. Aynı dönemde ülkemize 225 milyar yabancı sermaye girişi, 48 milyar çıkışı, 3,2 trilyon  mal ve hizmet ihracatı, 3,7 trilyonluk ithalat gerçekleştirmiş ve 323 milyar dolar cari denge açığı vermiştir.

Görüleceği üzere; Türkiye’nin dış ticaret veya dış ödemeler dengesi açığını diğer Türk cumhuriyetleri dengeleyerek açığı kapatmakta ve neredeyse dengeye getirmektedir. Bu husus işbirliği gereğinin açık göstergelerindendir. Türkiye ise dış ticaret hacminin nispi bakımdan fazla olma ve diğer Türk cumhuriyetleri ile birbirini tamamlayacak ticari alanın fazla olması nedeniyle dış ticarette işbirliğini artırmaları halinde birbirlerine çok alanda katkı sağlayacaklardır.

Eğer Türk cumhuriyetleri dış ticaretini mal ve hizmet grupları itibariyle yakından incelersek, işbirliğinin Türk dünyasına faydaları daha yakından görülecektir.

1. TARIM ÜRÜNLERİ VE GIDA

Tarım ürünleri grubunda sulama potansiyelinden tam olarak faydalanıldığında başta Kazakistan, Türkiye ve Özbekistan olmak üzere Türk cumhuriyetlerinin tarımda dış ticaret fazlası verme potansiyeli çok fazla olacaktır. Bu nedenle, bulunulan iklim kuşağının avantajları rantabl olarak değerlendirilebilirse korona sonrası tarımın stratejik öneminin artmasıyla ve dünyanın yeniden dizayn çalışmalarının hız kazandığı günümüzde, ülkelerin kendi kendilerine yeterli olmak zorunda kalabileceği açıktır. Sulama ve tarım teknolojilerinin geliştirilmesi, verimliliğin artırılması ve finansmanı hususlarında acilen işbirliği gerekmektedir.

Tarım ve gıda ürünleri dış ticaretinde;  Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan 3,8 milyar dolar açık, Türkiye ve Özbekistan 9,4 milyar dolar fazla vermekte olup, açık veren cumhuriyetlerin fazla verenlerle dış ticarette işbirliğini artırıp grup olarak dış ticaret açığını azaltmanın çaresi kolaylıkla bulunabilir. Ancak coğrafi büyüklük tam olarak değerlendirilebilmesi için; başta Kazakistan ve Özbekistan’da olmak üzere  verimliliği artırıcı müşterek yatırımlarla üretimde işbirliği tarımda potansiyeli hızla artıracaktır.

2. YAKITLAR VE MADENCİLİK ÜRÜNLERİ

Türk cumhuriyetleri, tam olarak değerlendirilemeyen ve ciddi oranlarda kömür, demir, bakır, alüminyum, altın, mermer vb madenlerle, doğalgaz, petrol gibi enerji kaynakları potansiyeline sahiptir. Bu alanda, Kazakistan, Özbekistan ve Azerbaycan 125 milyar dolar fazla, Türkiye ve Kırgızistan 68 milyar dolar açık vermektedir.  Ortak çıkarma, taşıma ve işleme projelerine daha fazla ağırlık verilerek aralarındaki maden ve enerji dış ticareti ve ortak üretim tesislerinin artırılması gereklidir.

Türk cumhuriyetleri arasında, maden ve enerji alanındaki işbirliğinin potansiyeline uygun şekilde değerlendirilmesi, çıkarılıp, işlenip ekonomiye kazandırılması zenginliğe sebep olacağı gibi emperyal güçlerin bölgemizdeki dikkatinin azalmasını da sağlayacağı için bölgesel barışa ve huzura yol açılacaktır.

3. İMALAT SANAYİ

Türk cumhuriyetlerinin; toplam ithalat ve ihracatlarının içinde 326 milyar dolar gibi önemli bir ağırlığa sahip imalat sanayii alanında Türkiye başabaş noktasında iken diğer 5 Türk cumhuriyeti 35 milyar dolar açık verilmektedir. Dış ticaret hacmi içinde ağırlığı çok yüksek olan imalat sanayii alanında kullanılan hammadde ticareti ve üretimde işbirliği potansiyeli de yüksektir.

Özel işbirliği projeleri ile takip edildiğinde çok yüksek bir ekonomik potansiyele sahip imalat sanayi alanında üretim safhasından başlayarak işbirliğinin artırılması gereklidir.

4. DEMİR ÇELİK

Endüstriyel gelişimin en temel girdisi olan sektörde, Türkiye ve Kazakistan’ın 3,2 milyar dolar fazla, diğerlerinin 2,3 milyar dolar açık verdiği demir çelik dış ticaretinde Kazakistan’daki demir cevheri madenlerinin istihraç edilip üretilip ekonomiye daha fazla kazandırılması gereklidir.

5. ULAŞIM MAKİNA VE EKİPMANLARI, OFİS-HABERLEŞME, ELEKTRONİK – VERİ İŞLEME, ENTEGRE ELEKTRONİK MAKİNE, EKİPMAN VE DEVRELERİ

Sektörlerinde Türk cumhuriyetleri toplam 52 milyar dolar açık vermektedirler.

Elektronik, haberleşme, veri işleme makina, ekipman ve devreleri katma değeri yüksek ve Türk dünyasının halihazırda iddiasız olduğu ürünlerdir. Bu alanda işbirliğinin AR-GE safhasından başlayarak özel planlama ve projelendirmelerle üretim safhasında geliştirilmesi gerekmektedir.

6. OTOMOTİV VE TAŞIMA EKİPMAN VE ÜRÜNLERİ

Bu alanda  Türkiye 17 milyar dolar fazla, diğer Türk cumhuriyetleri 11 milyar dolar açık vermektedirler. Üretim ve dış ticaret bu seviyede kalsa dahi Türk cumhuriyetleri arasında işbirliğine açık henüz toplam 6 milyar dolarlık değerlendirilemeyen bir ticari potansiyel bulunmaktadır.

7. TEKSTİL VE GİYİM

40 milyar dolarlık bir dış ticaret hacmine sahip sektörde Türkiye üretimde, Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan başta pamuk olmak üzere girdilerde potansiyel sahibidirler. Türkiye ve Özbekistan 20 milyar dolar fazla verirken, diğerleri 1,65 milyar dolar açık, toplamda da 18 milyar dolara yakın dış ticaret fazlası verilmektedir.

Sektörde diğer Türk cumhuriyetlerinin ticarette, Türkiye’nin üretimde yapabilecekleri işbirliği potansiyeli fazladır.

8. HİZMETLER

Türk cumhuriyetleri; 85 milyar doları Türkiye’ye ait olmak üzere toplam 125 milyar dolarlık hizmet dış ticareti yapmaktadır.

Hizmet dış ticareti alanında; turizm, ulaştırma, sulama vb projelendirme ve inşaat alanlarında faktör ve üretim verimliliğini artıracak işbirliklerine işbirliğine açık alan çoktur.

SONUÇ

Sonuç olarak, ekonomik, coğrafi ve demografik gücünü izah etmeye çalıştığımız Türk cumhuriyetleri ile ilgili kısa sunumdan da anlaşılacağı üzere; israfı ve verimsiz harcamaları  dengeye oturtarak tasarruf-yatırım dengesini oluşturamayan ekonomiler, kısa süreli manipülatif tedbirler dışında uzun vadede  kronik dış açığı, enflasyonu normal oranlara çekemez, kesintisiz sürdürülebilir kalkınmayı sağlayamaz, adil gelir dağılımını ve sosyal barışı sağlayamazlar.

Yaşadığımız coğrafyanın jeopolitik konumu, tarihimizden devraldığımız miras ve sorumluluklar, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz rasyonel değerlendirilebildiği, faktör verimliliklerini artırabildiğimiz taktirde kısa sürede zenginleşmek kolaylaşacaktır.

Askeri bakımdan çok güçlü ve caydırıcı olmak zorunluluğumuz vardır. Ancak saldırgan devletler görüntüsü vermemek çok önemlidir.

Siyasi sistem, diplomatik ilişkilerle güven verilmesi halinde, mevcut bağlantılara zarar verilmeden İran ve Rusya dahil bölge ülkelerinin tamamıyla işbirliği yapılabilir.

Evrensel, milli ve manevi değerleri akılcı şekilde yorumlayarak demokratik değerleri içselleştirmiş, iç barışını güçlendirmiş, ilmi bakımdan yükselmiş, hukukun tam olarak işlerlik kazandığı, siyasi sistemini kalıcı olarak kurumsallaştırmış, güçler ayrılığı ve denge denetim sistemini billurlaştırmış ülkelerden oluşan birlik olabildiğimiz taktirde;  Dünya milletler camiası içinde daha saygın, daha sözü dinlenir, daha öngörülebilir, dost ve düşmanlarının saygı duyduğu veya korktuğu ama herkesin güvendiği, geleceğinden daha emin bir entegrasyon haline gelebiliriz. Bu taktirde; bu büyük ve bayındır hale getirildiğinde kıymetli daha kıymetli hale gelecek olan coğrafyanın korunmasında ve iç barışının sağlanmasında, sıkıntılarla karşılaşma ihtimali azalan, sosyal, teknolojik, ekonomik, savunma, kültürel  entegrasyonu sağlayacak işbirliği yapılması halinde daha hızlı ve kolay kalkınan ülkeler haline gelinebilecektir.

Yaşadığımız tehlikeli coğrafyada boru hatları, demiryolu, büyük sulama yatırımları, rafineriler, yüksek kapasiteli kimyasal üretim tesisleri, petrokimya tesisleri, limanlar, kıymetli metal üretim tesisleri, bazı maden işletmeleri vb büyük stratejik yatırımlar Türk cumhuriyetlerinin kendi aralarında güçbirliği yaparak oluşturduğu imkanlarla gerçekleştirilmelidir.

 Kalkınma yolunda elbette yabancılarla da ortaklıklar yapılmalıdır. Ancak; stratejik yatırımların finansmanı daha hızlı kalkınacağız düşüncesiyle coğrafyamız için tehlikeli sayılabilecek ülkelere ve/veya firma gruplarına bırakılmamalıdır.

Yabancılara; oturum izni, vatandaşlık verme, mülk satışı, yabancı sermaye yatırımları, çevrilemeyecek oranlarda dış borç alma gibi  hususlarda dikkatli olunmalı ve yabancıların ekonomik ve demografik bakımdan ülkelerimize hükmedecekleri noktalara gelmelerine izin verilmemelidir.

 

Mehmet Yalburdak

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display