Türkiye’de Liberallerin Zihniyet Koordinatlarının Şifresini Çözmek

Yazan  31 Mayıs 2011
Türkiye’de liberallerin en bariz vasfı, abartısız, demokrat oluşu anlamlandıran kavramlarla maskelenmiş bir totaliter-otoriter zihniyete içkin olmalarıdır.

Genel Hatlarıyla Türkiye Liberallerinin Özellikleri

Türkiye'de liberallerin en bariz vasfı, abartısız, demokrat oluşu anlamlandıran kavramlarla maskelenmiş bir totaliter-otoriter zihniyete içkin olmalarıdır. Bu cümledeki her bir ifade özenle seçilerek kullanılmıştır. "Türkiye'deki liberal" tanımlaması, öykündükleri AB ve ABD'deki liberal aydınlardan kesin çizgilerle ayırmak içindir. "En bariz vasfı" derken liberallerin herhangi bir konudaki düşünce ve yaklaşımlarından ziyade olayları değerlendiriş biçimlerindeki hakikatçi, tek doğrucu tavır ve üsluptur. Bu tavır ve üslubun varacağı nokta doğal olarak "totaliter-otoriterlik"tir. Maskeleme büyük ölçüde efsunkâr ve evrensel kabul görmüş değerlerin göstergesi olan kavramlardır. Yani son derece olumlu ve kimsenin itiraz edemeyeceği ilkeler: Demokrasi, demokratlık, hukukun üstünlüğü, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğü, eşitlik, çok kültürlülük gibi.

Türkiye'de liberallerin konjonktüre göre dillendirdikleri bazı özgürlük alanları demokratik norm ve değerlere göre değil, salt etnik ve dini kimlikler ekseninde belirlenmektedir. Liberal tartışmalar terör ve şiddet olgusunun ince sınırında yer alır. PKK'ya olan bağlılıkları ve bu terör örgütü ile olan ilişkileri açık ve net olarak ortadayken ısrarla BDP'yi demokrasinin olmazsa olmazı bir parti statüsü kazandırma gayreti içindedirler. Yani terörü tavizsiz bir biçimde dışlamazlar. Bölücü ve şiddet yanlısı örgütler demokrasi adına dolaylı yollardan desteklenmektedir.[1] Düşünce özgürlüğü bağlamında özerkliği ve bölünmeyi savunabilirsin, özgürlük adına KCK-PKK'nın yan kuruluşları ve DTK faaliyetlerini destekleyebilirsin. Hatta bu eksende PKK'lılar bile gelip siyaset yapmalıdırlar. Mücadelelerini silahsız yürütebilirler ve yürütmelilerdir de. Çünkü onlarda bu vatanın evladıdır ve onlara terörist, bölücü, katil, bebek katili dememelidir. Bu şiddetin dilidir. Hiçbir yurttaşı, mensup olduğu aidiyeti dolayısıyla yani Kürt, Alevi, Ermeni olduğu için dışlayamazsın herkes anayasa önünde eşit olmalı; bu yüzden Türk, Türk milleti anayasadan çıkarılmalıdır. Çoğulculuk demokrasinin olmazsa olmazıdır (Bu çoğulculuk elbette Türkiye'deki liberal yaklaşımda etnik, kültürel, dini çoğulculuk olarak yerini bulmuştur.)

Liberallerin kendi belirledikleri bu kuralları yine kendilerinin çiğnemesi artık yadırganmamaktadır. Sadece bu ilkelerin bile kayıtsız şartsız savunucusu olunamamaktadır. Tavır siyasi bağlılıklar doğrultusunda belirlenmektedir. Yani temel amaçlar için bir maskelemedir. Aşağıdaki örnekle bu araçsallaştırma daha doğrusu istismarı somut olarak göstereceğiz.

Türkiye liberallerinin bir başka özelliği de mutlak doğrularının ve yargılarının gerek Türkiye ve gerekse dünyanın toplumsal ve siyasal gerçekliğinden tamamen kopuk olmasıdır. Örneğin neredeyse (sahnedeki) bütün liberallerin üzerinde ittifak ettikleri bir konu devletin ve anayasanın kimlikten, ideolojiden arındırılması gerektiğidir. Bu yargı o kadar çok tekrar ediliyor ki artık tek hakikat haline gelmiştir. Oysa dünya siyasal sistemleri hakkında genel bilgiye sahip olan herkes tarafından bilinen gerçek, ideolojisiz, kimliksiz ne bir anayasa ne de devlet söz konusudur. İbn-i Haldun'dan beri bilinmektedir ki, devletin bir asabiye tarafından kurulması zorunlu bir "sosyolojik yasa"dır. Her devleti bir asabiye kurar.

Liberaller, devletin Türk karakterinin silinmesini isterken bu karakterin en bariz tezahürü olan resmi dil olarak ne kullanılacağı konusunda fikir beyan etmezler. Çünkü Türkçenin bir millet dili olduğu gerçeğini göz ardı edecek kadar yabancılaşmış ve Türk kimliği karşıtı hale gelmişlerdir. Fakat buna mukabil Kürt kimliğinin tanınması için büyük gayret içerisindedirler.

Başka bir deyişle, liberallerin Türklük, Türk milleti, Türk devleti, Türk milliyetçiliği yani Türk kimliği ile olan ilişkileri sorunlu bir konumda bulunmaktadır. Bu olgulara olan yaklaşımı "karşı çıkma-reddetme" üzerine kuruludur. Bu devleti kuran milleti anayasadan çıkarılması gerektiği yönündeki yoğun çaba liberallerde demokratikleşmenin temel sorunu haline gelmiştir. Türkiye'de demokratikleşmenin nesnel koşulları yanında birey temelli gerek hukuki-siyasal ve gerekse bilişsel sorunların göz ardı edilerek bütün enerjinin "Türk kimliği" üzerine yoğunlaştırılması üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir olgudur. Çünkü hangi ülkenin anayasasında millet adı yoktur ki Türkiye'de "Türk" anayasadan çıkarılsın? Kısacası liberallerin Türk kimliği ile olan sorunlu ilişkileri daha doğrusu karşıtlıkları batılı anlamda bir liberal düşüncenin yokluğunun ana sebebidir. Ayrıca bu liberal düşüncenin toplumsal bir karşılığının veya tabanının olmaması ise ayrıca bir tenakuzdur. Türk kimliği ile sorunlu bütün kişi, kurum ve kuruluşlar "doğal bir müttefik" düzeyinde görülmektedir ki AKP ile bağlarda bu noktada temayüz etmektedir.

Liberallerin totaliter vasıflarının belirgin bir özelliği de kendi dışındaki düşünce akımlarını "tanımlayarak" bu noktadan hareketle yargılamalarıdır. Farklılıklar kendilerine bağlı olduğu müddetçe hoşgörüye layıktır. Aksi takdirde hayat hakkı tanınmaz. Gündelik siyasi pratikte bu tavrın yansıması AKP'ye, başka bir deyişle "iktidara" olan bağımlılıklarıdır. AKP hükümetinin yaptığı her bir icraat demokratik tercihlerden biri olarak değerlendirilmez. Aksine AKP'ye kayıtsız şartsız bir bağlılık söz konusudur ve bunun gerekçesi statüko ve darbe karşıtlığı, demokratikleşme, özgürlük olarak meşrulaştırılmaktadır. Bu tavrı doğallıktan çıkaran ise söz konusu niteliklerin hükümetle özdeşleştirilmesi ve muhalif düşüncelere bu çerçeveden bir atıf sistemi ile hayat hakkının tanınmamasıdır. Daha da ileri gidilerek bu muhaliflik "derin devletçi", "Ergenekoncu" gibi mistik kavramlarla suçlanabilmektedir.[2] Örneğin liberalizm kuramsal düzeyde kolektif varoluşları tanımaz. Fakat Türkiye'de demokrasinin temelindeki sorunun etnik temelli "Kürt sorunu" olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir. Sorunun teşhisi etnik yani grupsal temelde koyulurken çözümünü "bireyselliğin" dışlandığı bir kolektif-etnik haklar eksenli olarak belirlenmiştir. Bu retorikte artık Kürt açılımı bir demokratlık ölçüsü haline gelmektedir. Desteklenip karşı çıkılması demokrasiden yana bir taraflık ölçüsü haline gelmiştir.

Liberaller kimliklerini, gerçekliğin bütün olumsallıklarını kendilerinde görerek, özdeşleştirerek tanımlarlar. Bu tanımlamaya bağlı olarak liberalizmin bir ideoloji olmadığını iddia ederler. Çünkü bütün olumsallıklar kendilerinde birleşince aslolan-töz kendileridir. Bunun anlamı ise tek hakikat liberalizmdir. Başka bir deyişle, liberalizm tarih-dışı, zaman ve mekan üstü bir konumdadır. Bütün tartışmalarında münezzehliğin bir ifadesi olan bu tutum gerçekliklerden-taraflardan biri değildir artık. Tek hakikattir, mutlaktır, tözdür ve bu sebeple bütün tartışmaların esas alındığı merkezi referans kaynağıdır. Tarih-dışı bir düzlemde kendilerini konumlandırdıkları için varoluşun değerlendirilmesinde tek başvuru referansı haline gelmiştir.

Türkiye'de liberalizme karşı geliştirilen eleştirel retoriğin nasıl bir siyasi tavır alışın sonucu olduğu üzerinde düşünmek gereklidir. Liberal düşünce mi yoksa bu düşüncenin temsilcisi olarak algılanan aktörler-seçkinler mi bu eleştirinin merkezinde yer almaktadır? Bizimde dahil bulunduğumuz yaklaşımda liberalizmden ziyade liberaller bir tartışmanın odağında yer almaktadır. Bu kişilerin fikri ve fiili tutarsızlıklarından tecessüm eden liberalizm eleştirisi göz ardı edilemeyecek bir sorun alanı teşkil etmektedir. Liberalizm gibi dünyada saygın ve kapsayıcı bir ideolojinin Türkiye'deki temsilcilerinin (veya pazarlamacılarının) yeteneksizliği ve yetersizlikleri ile bu sorun ortaya çıkmaktadır. Devlete, hükümetlere aşırı bağımlılığı, dışlayıcı, ötekileştirici, hegemonyacı karakterdeki zihniyet dünyası ile liberaller liberalizmi temsil etmekten uzaktır.

Türkiye Liberallerinin Demokratik Halleri (!)

İhsan Dağı, Zaman'da "MHP Bildiğiniz Gibi Değil!" başlığında bir makale yayınladı. Yazının geneline hakim olan ruh MHP'li bir bakış açısı tarzında. Açıkça ifade edilmese de "Bir ülkücü olarak MHP'den neden rahatsız oluyorum ve oy vermeyeceğim?" sorusunun cevabını aramış. Elbette Dağı gibi liberal olduğunu iddia ederek AKP'yi her durumda destekleme zorunluluğu duyan birinin MHP'liymiş gibi yazı yazarak bir "sorgulama" gerçekleştirmesi ve "akıl vermesi" dıştan bir bakış açısının daha doğrusu totaliter bir zihniyetin en banal örneğini bize sunuyor. Başka bir deyişle liberal zihniyetin tutarsızlıklarının tipik bir yansıması. Şayet yazar partiler karşısında tarafsız olsa ve iyi niyetle bir eleştiri gerçekleştirse ciddiye alınır. Ama sonuçta Dağı[3] söylem ve davranışlarıyla bir AKP'li ve bu kimlikle MHP tabanına hitap etme gereği duymuş. Ve doğal olarak "MHP sizin bildiğiniz MHP değil siz AKP'ye verin" mesajı iletiliyor. Peki MHP'ye yaptığı suçlamalarda kullandığı ölçüden AKP azade mi? Hayır. Sorunda zaten burada ortay çıkıyor. Onlara göre AKP, bir Türkiye partisi-kitle partisi ve her şey olabildiği gibi hiçbir şey olmayabilir de. "iyi" ve "kötü" ilkelerine göre AKP değerlendirilmez. Bilakis AKP'ye göre "iyi-kötü" değer ölçüsü belirlenir. Zihinsel bir hegemonyanın yansıması olarak bu noktada AKP sorgulanamaz. Ama MHP sorgulanır. Çünkü MHP, AKP'nin değer ölçüsüne göre daire dışında kalıyor. Mesela AKP sahile-ulusalcılara-endişeli modernlere hitap edebilir. Çünkü AKP bir Türkiye partisidir. Ama MHP edemez çünkü milliyetçi-muhafazakardır!. Etmemelidir.

Dağı'da temel doğrular bile ters yüz edilerek eleştirilebilmektedir: "MHP bildiğiniz gibi değil; ne Türkeş'in MHP'sine benziyor ne de Bahçeli'nin on yıl önceki MHP'sine... Tepe yöneticileriyle, duyarlıklarıyla ve tabanıyla bambaşka bir siyasal hareket var karşımızda. Sorun şu ki, bu 'yeni' MHP marjinalleşme eğilimleri göstermekle kalmıyor, toplumun ana gövdesiyle de iletişimini kesiyor; ayrıca, sözcülüğünü üstlenmeye çalıştığı yeni kitlelerin de zaten 'sahipleri' var." Tepe yöneticileriyle taban arasında duyarlılıkları arasında fark olması demokratik bir ülkede ve demokratik yaklaşıma göre zaten olması gereken bir özellik. Çünkü bir ülkeyi yönetmeye talip olan her parti sadece kendi partililerinin değil ülkedeki bütün siyasi, fikri, ekonomik, kültürel farklılıkların duyarlılıklarını paylaşır veya paylaşmak zorundadır. Toplum hakkında "sözcülüğünü üstlenmeye çalıştığı yeni kitlelerin de zaten 'sahipleri' var" demek tam anlamıyla dışlayıcı, ötekileştirici, sınırlayıcı bir zihniyet örüntüsünün yansımasıdır. Her kitlenin bir sahibi varsa partilerin oy oranlarını artırmak gibi bir mücadeleye girmesi gereksiz olurdu. Siyaset bilimci bir entelektüelin bu analiz biçimini nasıl değerlendirmek gerektiği üzerinde düşünmek gerekmektedir.

"MHP hakkında bildiklerimizi gözden geçirmemiz gerekiyor," derken Dağı'nın zihni bir bulanıklık yaşamakta olduğu ve düşünme melekelerinde ciddi sorunlar ortaya çıktığı görülmektedir. Ona göre, "MHP hakkında yazanlar hâlâ 'eski', gençlik çağlarında bildikleri MHP'yi yazıyorlar. Oysa bütün Türkiye gibi MHP de değişti. Sadece tepe yöneticileri, Meclis grubu değil MHP'ye oy verenler de artık geçmiştekilerden çok farklı." Yargısının dayanağı budur. MHP değişmiş, oy verenler ve yöneticileri de değişmiş. "Hâlâ 'eski', gençlik çağlarında bildikleri MHP"nin hep aynı kalmasını, değişmemesini istemek değil midir bu yazılanlar. Bir "entelektüel" kalemini "iktidara" devredince ne düşündüğü ve yazdığını değerlendirememesi kadar doğal bir durum yok. Ayrıca hemen soralım, MHP'ye oy vermeye başlayanlar "yurttaş" değil mi? Onların istedikleri partiye oy vermesi demokrasinin gereği değil midir?

MHP'nin varlığını "yok edilmesi gereken bir düşman"a bağlama alışkanlığı zihinsel tembelliğin bir yansımasıdır. Büyük umutlar bağlanan ve ülkeyi yıllarca yöneten partilerin yok olduğu bir ülkede MHP'nin hâlâ bütün canlılığı ve etkinliğiyle varlığını sürdürüyor olması üzerinde düşünülmesi gereken bir olgudur. Dağı belki farkında değil ama bütün olumsuz değer yüklemelerinin yanında "Aslında MHP 'milliyetçiliği' yeniden yorumlamaya devam ediyor," diyerek önemli bir tespitte bulunmuş. Bunu da kendince olumsuz bir biçimde yorumlamaya çalışmış. "Bir zamanlar, Soğuk Savaş yıllarında milliyetçilik anti-komünizmdi. 1990'larda PKK'ya karşı siyasal ve toplumsal direnişin adı, adresi haline getirilmeye çalışıldı MHP. Ancak son yıllarda Kürt sorunundan beslenen bir milliyetçilik de işlevsiz hale geldi. Ardından, muhafazakâr hareketlerin yükselişine karşı kendini yeniden tanımlayan laikçi-ulusalcı bir milliyetçilik çıktı karşımıza." Öncelikle yazarın anlayamadığı veya ideolojik bakışın körleştirdiği zihniyeti komünizmin sadece milliyetçiliğin değil gazetelerinde yazdığı cemaatin liderinin de, AP, DP, MSP gibi partilerin de anti-komünizm üzerinde kendilerini konumlandırdıkları gerçeğidir. Ama bir farkla ki diğer dini ve siyasi hareketler "dinsiz komünistler" düzleminden hareket ederken Türk milliyetçiliği önceliği Türkiye'nin varoluşuna yönelen saldırıya karşı motive olmuştu.

İkincisi, muhafazakar hareketlerin yükselişi derken MHP'yi bunun dışında tutarak kendince bir tutarlılık sağlıyor herhalde. MHP zaten muhafazakar bir partidir. Muhafazakarlığı çok önemsiyorsa bir siyaset bilimci olarak kendisi, savunduğu AKP'nin mi yoksa MHP'nin mi muhafazakar olduğunu öğrenmek için temel siyaset bilimi sözlüklerine bakması yeter.[4] MHP karşıtlığı, akademisyenliğin vasfı olan rasyonel düşünce ve sağduyuyu bu kadar mı körleştirir diye düşünmemek elde değil. Ayrıca milliyetçiliğinde aynı liberalizmdeki gibi karşı olduğu düşüncelerin, tezlerin olması kadar doğal bir durum olabilir mi?

Dağı, Muhafazakarlık-MHP ilişkisini anlatırken o kadar iddialı ki, "MHP, muhafazakârlıkla bağlarını önemli ölçüde kesti, ulusalcı bir içeriğe büründü. Muhafazakârlık artık neredeyse bir 'tehdit' olarak görülüyor." MHP'nin muhafazakarlıkla bağlarının kesmesinin göstergesi nedir? AKP hükümeti eşcinsellere örgütlenme hakkı tanırken, zina suç olmaktan çıkarken, PKK meşru bir zemine oturtulmaya çalışılırken, milli ve üniter yapı dönüştürülürken, Türklük'ü anayasadan çıkarmak için planlar yaparken muhafazakarlığı sorgulanmamakta aksine Türkiye'yi dönüştüren ve demokratikleştiren parti olarak yansıtılmakta iken MHP hangi icraat ve görüşü ile muhafazakar olmaktan çıkmış hatta muhafazakarlığı tehdit görmeye başlamıştır. AKP anayasadan Türk milleti kavramını çıkarmak için uğraşırken muhafazakarlığın bir gereğini mi yerine getirmektedir? MHP, Anı'da namaz kılınca AKP'li liberaller tarafından din istismarcısı olarak suçlanıyor kılmayınca muhafazakarlıktan uzaklaşma oluyor. Aslında bu çelişkiler liberallerin totaliter zihniyetinin ve parti merkezli düşünme biçiminin bir yansımasıdır. MHP hakkında bu zorlama yorumların amacı açık açık ifade etmeseler ve perdeleyerek konuşsalar da AKP çıkarlarını meşrulaştırmaktır. MHP'ye bu öfke demokrasiye ve liberal değerlerle olan uyumsuzluk değil aksine AKP'ye olan muhaliflik ve bölücülük karşısındaki duruşudur.

Şu yargı ise MHP'nin kendisine biçilen şablonun dışına çıkmış olmanın verdiği statükocu yaklaşımın bir ürünüdür: "Parti seçmeni üzerinde yapılan araştırmalardan... Bugünkü MHP'nin ana gövdesini ulusalcı, laik kitleler oluşturuyor. MHP'ye oy vereceğini söyleyenlerin yarısı 'laik yaşam tarzı'nın tehdit altında olduğunu düşünüyor. İç Anadolu'dan sahil şeridine doğru geçiş yapan MHP'nin sosyolojik tabanı artık eskisi gibi dindar ve muhafazakâr değil. Tabanda ve de tavanda asıl baskın olan unsurlar 'laik, anti-Kürt, cumhuriyetçi' duyarlılık taşıyanlar. Kim ne derse desin, MHP tabanıyla ve tavanıyla hızla CHP'ye benziyor. MHP'li seçmenin üçte biri MHP'den sonra oy verebileceği partinin CHP olduğunu söylüyor." Post-modern bir zamanda ideolojilerin keskinliğinin azalması kadar doğal bir durum söz konusu değilken ve AKP bile merkez partisiyiz diyerek dindarından dinsizine, komünistinden "özgür ülkücüsüne", "endişeli modernden" eşcinsele ve Kürtçüsüne kadar her kesimi davet eder ve tabanını genişletmek için çabalarken Dağı'nın MHP'nin tabanının değiştiğinden şikayet etmesi kelimenin tam anlamıyla bir akademisyenin partizanlığının geldiği durum açısından kayda değerdir. Liberallere göre PKK'lılar bile insan hakları zemininde bir değerlendirmeye tabi tutulur ama CHP'liler değil. Velev ki CHP tabanı MHP'ye sıcak baksın. Bir parti için bu kapsayıcılıktan büyük bir mutluluk ve başarı olur mu? PKK ve DTP'lilere gösterilen hoşgörü neden ulusalcılar, Kemalistler, CHP'lilere gösterilmediği ayrıca üzerinde durulmalıdır. Demokrasi sadece bir kesimin mi malıdır ki şu şu demokrat olabilir bu bu olamaz denebilmektedir. AKP bütün kesimlerin sesi olmalı ama MHP sadece milliyetçi-muhafazakar kesime hitap etmelidir. İşte bu zihniyet ve banal tavır Türkiye liberalinin temel, belirleyici bir özelliğidir.

"Şimdi bu kitleye 'Kanımız aksa da zafer İslam'ın', 'Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman'ız', 'Nereye dense Türk beldesi, gözüm albayrak arar kulağım ezan sesi' sloganlarını attırabilir misiniz? Bilmezler bile bunları. Parti yöneticileri bile unutmuştur bu ifadeleri..." Anı'da namaz kıldı diye MHP'yi nasıl eleştirdikleri ortada iken ve kilise açmayı demokratikleşme kabul eden bir zihniyet için bu sloganlar ne ifade eder? Bu sözlerin anlamı nedir ki?

Fazla uzatmaya gerek yok. Bir noktayı daha belirtelim. Diyor ki Dağı, "Kısaca son yıllarda, MHP'nin 'ekseni kaydı'. Devlet Bahçeli'nin Gülen hareketi üzerine yaptığı son açıklama bunun bir göstergesi; 'yeni' MHP'nin hangi çevrelerin sözcülüğünü üstlendiğinin somut bir örneği. Sadece bu değil; Balyoz sanığı Engin Alan'ın adaylığında ısrar etmesi, 'derin devlet'le ilişkileri bilinen bazı isimlerin partiye davet edilmeleri de tamamlayıcı ve açıklayıcı başka örnekler." Rasyonellik üzerine kurulmuş olan liberalizmin bütün düşünce biçimlerinin "derin devlet" ve "Ergenokon"dan öteye gidememesi entelektüel kapasitelerindeki derinlikten kaynaklanıyor herhalde. Paranoyak bir ruh hali artık yadsınmamaktadır. Hukukun üstünlüğüne bağlı bir liberal (!) nasıl olurda daha suçları sabitlenmemiş, ispatlanmamış kişileri kendini hakim yerine koyarak "Ergenekoncu" (iddiaya göre bir terör örgütü) olarak suçlayabilmektedir. Liberal hukuk anlayışı bu olsa gerek.

Sonuç Olarak

Türkiye'de liberalizm değerlendirilirken yukarda ki özgün şartları göz önünde bulundurulmalıdır. Bu sebeple liberalizmin ABD ve Avrupa'daki entelektüel başarılarının Türkiye'de de başarı olarak sunulması Türk siyasi ve entelektüel yaşamının değerlendirilmesinde ciddi sorunlara sebep olabilir. Abartısız diyebiliriz ki, Türkiye liberalleri ile Batı liberalleri zıt zihniyetleri temsil ederler.

Bu çerçevede Türkiye liberallerinin mütebariz vasfı, iktidar ile olan bağımlılık ilişkisidir. Bu ilişki özgür düşünce ve farklılıkların kendilerini ifade etmesi noktasında ciddi sıkıntılar doğurmaktadır. Demokrasi, eşitlik, özgürlük, demokratlık, hukukun üstünlüğü gibi ilkelerin üzerinde kurulan liberal hegemonya bu iktidar ilişkisinin niteliği ile bir araya gelince otoriter ve totaliter bir zihniyet ortaya çıkmaktadır. Bu durum sadece liberal düşüncenin sağlıklı bir gelişimini değil aynı zamanda Türk düşüncesinin çeşitlenmesi noktasında da, ideolojik hegemonyadan kaynaklanan, düşünsel kısırlaşmayı ortaya çıkarmaktadır. Farklı düşünce ve yaklaşımların iktidara olan mesafeleri doğrultusunda demokratikliklerinin sorgulanması hegemonyacı olgunun bir göstergesidir. Farklı çıkarların rasyonel bir tartışmasından ziyade kendilerince ilkeleri ve sınırları belirlenmiş bir demokrasi anlayışı egemendir. Çünkü liberal akıl yıllarca en iyi olanın zaten düşünülmüş olduğunu ve kendilerinde temsil edildiğini telkin etmektedir.


[1] Örneğin Ali Bayramoğlu tipik bir liberaldir. MHP ile AKP arasındaki Bozkurtlar tartışmasında anti demokratik bir söylemin dillendiricisi olan AKP Genel Başkanına itiraz etmezken buna cevap veren MHP Genel Başkanı ekseninde milliyetçilere itham ve hakaret edebilmektedir. Bir gün sonra yazdığı makale de ise terörün destekleyicisi ve bölücü BDP'yi demokrasinin vazgeçilmezi görebilmektedir. Bayramoğlu gibi liberallerin PKK ve bölücü örgüt yandaşı kişi ve gruplar karşısında ki tavrı demokrasi adına belirlendiği ifade edilse de kimlik bağlamında Türk kimliği karşıtlığı ana belirleyicidir.

[2] Mehmet-Ahmet Altan kardeşler, Cengiz Çandar, İhsan Dağı, Kürşat Eser vb. "liberaller" bu tavrın sahiplerinden sadece birkaçıdır.

[3] İhsan Dağı, "MHP bildiğiniz gibi değil!", Zaman, 05/04/201

[4] Bu konuda Ümit ÖZDAĞ'ın şu makalesine bakılabilir: "AKP muhafazakâr demokrat mıdır, oynak merkez mi?", Yeniçağ, 3 Mart 2011.

İkbal Vurucu

Eğitim

2006 -2009 Selçuk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Bölümü Yüksek Lisans Mezunu.

2000-2005 Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi, Hukuk-Felsefe Fakültesi, Sosyoloji Bölümü.

 

 İş Deneyimi

- Türk Dünyası Sosyologlar Birliği I. Kurultayı Bildirilerinin Yardımcı Editörü.

- Dünya Gençleri Dostluk ve Dayanışma Derneği (Türk Dünyası Gençlik Topluluğu) Danışmanı.

- 2006-2009 arasında Serhat Kitapevi Yayın Editörü.

-01.09. 2010-15.06.2011 arasında 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Sosyal ve Politik Araştırmalar Merkezi Koordinatörü

- 01.10.2012- … 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Sosyal Bilimler Dergisi Yardımcı Editörü

 

Yabancı Dil

İngilizce,

Kazakça, Özbekçe, Kırgızca gibi Türk lehçeleri

 

Aldığı Ödüller

- Hoca Ahmet Yesevi Uluslar Arası Türk-Kazak Üniversitesi Rektörlüğünce Türk Dünyası Öğrencileri ile ilişkilerindeki başarıları ve kütüphane çalışmaları sebebiyle “Teşekkür Belgesi”.

- Türk Ocakları Genel Merkezi’nin düzenlemiş olduğu "Ekonomik, Siyasi ve Kültürel Alanların Türk Dünyasında Yakınlaşmayı Artırma Bakımından Önem ve Öncelik Sıraları" konulu makale yarışmasında “Türk Dünyasında Ortak Tarihin Tasarımında Bazı Zihinsel Perspektifler Üzerine”, isimli çalışma ile üçüncülük. 15.5.2008.

 

YAYINLAR

1. Kitaplar

1. A- Basılanlar

Çokluktan Birliğe: Türk Kimliğinin Yeni Boyutları,  Serhat Kitapevi, Konya, 2010.

Nominalist Aydınların Soykütüğü1: Terörizm Üzerine Bir Analiz, Gençlik Kitapevi, Konya, 2011.

Nominalist Aydınların Soykütüğü 2: Türk Kimliği Üzerine Bir Analiz, Gençlik Kitapevi, Konya, 2011.

Kamu Ruhu: Post-modern Kimliksizliğe Karşı Duruş, Ed: İkbal VURUCU-Mustafa YİĞİT, Palet Yayınları, Konya, 2011.

Doğu Raporu: Bölgede Türk Kimliği ve Türklük Algısı, Ümit Özdağ/ İkbal Vurucu/ Ali Aydın Akbaş, Kripto, Ankara, 2011.

Faili Meçhuller Dosyası, Ümit Özdağ/ İkbal Vurucu, Kripto, Ankara, 2011.

Sona Doğru Kürt Açılımı, Sarkaç Yayınları, Ankara, 2012.

Türkiye’de PKK Terörü Neden Bitmez?: Kan ve Kalem İlişkisi Üzerine Araştırmalar, Altınpost Yayınları, Ankara, 2013.

 

1. B- Basım Aşamasında ve Basıma Hazırlananlar

Türk Milliyetçilerinde Turancılık Algısı, (Yayına Hazır).

Arafta Bir Kimlik Türklük: Milli Kimlik ve Çokkültürcülük Üzerine, 2 Cilt, (Yayına Hazır).

Yurttaşlık ve Kimlik: Doğudan Batıya Örneklerle, (Ed. Gürsoy Akça-İkbal Vurucu), (Basım Aşamasında)

Türk Milliyetçiliği’nin 100 Yılı: Tarih, Hal, Gelecek, 2 Cilt, (Basım Aşamasında)

Çeviriler

- Ahmet DOĞAN, Bulgaristan: Soya Dönüş ,(Çev: Akif ŞABAN-İkbal VURUCU), [Yayına Hazır].

- Sabit ŞİLDEBAY, Kazak Bağımsızlık Hareketi, (Kazak Türkçesinden), 210 s. [Yayına Hazır]. 

- Ordalı KONIRATBAYEV, Turar Rıskılov, (Kazak Türkçesinden), 472 s. [Yayına Hazır].

- M. S. AJENOV- D. E. BEYSENBAYEV, Sotsialnaya Stratifikatsiya v Respublike Kazahstan, (Rusçadan) 160 s. [Yayına Hazır].

 Kitap İçinde Makaleler

- “Bir Bilinç Kırılması: Milli Tarih’ten Yerel Tarih’e”, Prof. Dr. Nimetullah HAFIZOĞLU’na Armağan içinde. BAL-TAM, Prizren-KOSOVA, 2012.

- “Türk Birliği Perspektifinden Kaşgarlı Mahmud’u Yeni Bir Okuma Denemesi”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Uluslar arası II. Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu “Kaşgarlı Mahmut ve Dönemi”, 28-30 Mayıs 2008, Ankara-TÜRKİYE. Türk Dil Kurumu Yayınları, 2009, Ankara, s.717-761.

- Prof. Dr. Dr. Kâzım Yaşar Kopraman Armağanı içinde “Milli-Tarih, Çok-Kültürcülük ve Endoktrinasyon Üzerine”, (Ed. Doç. Dr. Altan Çetin), Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, 2012.

 

Uluslararası Hakemli Dergilerde Yayımlanan Makaleler

- “Türkoloji Üzerine Düşünceler”, BAL-TAM Türklük Bilgisi Dergisi, sayı: 2, Mart 2005, Prizren-KOSOVA, s. 248-252.

- “Sovyetlerden Kazakistan’a Etnik İlişkiler Sistemi”, BAL-TAM Türklük Bilgisi Dergisi, sayı: 7, Eylül 2007, Prizren-KOSOVA, s. 36-54.

- “Türk Dünyasında Kimlik ve Kavramlaştırma Sorunları”, BAL-TAM Türklük Bilgisi Dergisi, sayı: 9, Eylül 2008, Prizren-KOSOVA, s. 12-22.

-“Türk Dünyasında Demokrasiyi Anlamaya Giriş, Kazakistan Merkezli Bir Çözümleme”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türkiyat Araştırmaları, Sayı: 8, BAHAR 2008, Prof. Dr. Cihat Özender Özel Armağanı.

- “Kaşgarlı Mahmud ve Türk Birliği”, Felsefe ve Sosial-Siyasi Elmler Jurnal, Sayı: 4 (21), Bakı 2008, s. 2-10.

“Selahaddin Halilov, Türk Birliği, Felsefe”, Felsefe ve Sosial-Siyasi Elmler Jurnal, Sayı: 5 (22), Bakı 2009.

- “Prof. Dr. Hüseyin Ayan: Türklük Bilimine Adanmış 60 Yıl”, BAL-TAM Türklük Bilgisi Dergisi, sayı: 10, Mayıs 2009, Prizren-KOSOVA, s. 120-125.

- “Türk Dünyasında Ortak Tarih Tasarımı ve Bazı Zihinsel Perspektifler”, TURAN Dergisi, 2010, Sayı: 9, s. 7-15.

- “Çok Kültürlülük Tartışmaları, Toplumsal Bütünlük Kaygısı ve Yeniden Milletleşme (Kazakistan Halkı Asamblesi Örneği”), Gürsoy Akça-İkbal Vurucu, Manas Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 12, Sayı 24 (2012)

- “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Tevarüs Edemeyen Bir Düşünce: Turancılık”, BAL-TAM Türklük Bilgisi Dergisi, Sayı: 17, Prizren, Eylül-2012, s. 105-131

- “Kimliklerin Çatıştığı Bir Alan: Ulus-Devlet ve Vatandaşlık”, Yeni Türkiye Dergisi, [Yeni Anayasa Tartışmaları Özel Sayısı], Sayı:50, Ocak-Şubat, 2013, s. 444-478.

- “Başkanlık Sistemi ve Kürt Sorunu Tartışmaları”, Yeni Türkiye Dergisi, [Başkanlık Sistemi Özel Sayısı], Sayı: 51, Mart-Nisan, 2013, s. 886-897.

- “ ‘Ulus-Devlet’ Polemiği: İbretlik Bir Panorama”, 21. Yüzyıl Sosyal Bilimler Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2013, Sayı: 3, s. 1-17. 

 

 Ulusal Dergilerde Yayımlanan Makalelerden Seçkiler

- “Sosyolojik Bir Olgu Olarak Çok Kültürlülük”, 2023 Dergisi, 15 Kasım 2007, sayı:79

- “Bir Ortaçağa Dönüş Projesi: Anayasal Vatandaşlık”, 2023 Dergisi, 15 Kasım 2008, Sayı: 91

-“Türk Dünyasında Sivil Toplum Üzerine Düşünmek ve Bir Sosyoloji Kurultayı”, Jeopolitik Dergisi, Temmuz 2008, sayı: 56

-“SovyetlerdenKazakistan’a Etnik İlişkiler Sistemi”, AsyaAvrupa, AYSAM, Temmuz 2005, sayı: 3

- “Türk Kimliği Karşısında Aydınların Bilişsel ve Sosyolojik Dünyası”, 2023 Dergisi, 15 Ocak 2009, Sayı: 93

- “Turancılık ve Türk Milliyetçiliği Arasındaki Bağ Üzerine Mülahazalar”, 2023 Dergisi, Sayı: 95.

- “Bir Orta Çağa Dönüş Projesi Olarak Anayasal Vatandaşlığı Anlamaya Giriş”, 2023 Dergisi, 15 Temmuz 2009, Sayı: 99

- “Küreselleşen Dünyada Kimliğin Yükselişi”, Konya Ticaret Odası İpek Yolu Dergisi, Şubat 2010, Sayı: 264.

- “Türkiye’de Etnik Çatışmayı Kitleselleştiren Dinamikler”, 2023 Dergisi, Kasım 2009, Sayı: 103

-  “Türk Aydını ve Kendinin Ötekileştirilmesi”, 2023 Dergisi, Aralık 2009, Sayı: 104, s. 58-69.

-  “Türk Kimliği ve Nominalist Aydınlar”, 2023 Dergisi, Şubat 2010, Sayı: 106, s. 38-47.

- “Nevruz ve Ergenekon Üzerine Düşünceler”, 2023 Dergisi, Nisan 2010, Sayı: 108, s. 76-79.

-  “Terörün Gözardı Edilen Boyutu: Aydınlar”,  2023 Dergisi 2010, Sayı: 111, s. 32-41.

- “Etnik ve Tek Tipleştirici Suçlamaları Karşısında Türk Milliyetçiliğinin Doğuşunu Yeniden Düşünmek”, 2023 Dergisi, 2011, Sayı: 122

-  “İlk Türk Milliyetçilerinde “Türk” Algısı”, Türk Yurdu, Şubat 2011, Cilt: 31, Sayı: 282

- “Anadolucu Türk Milliyetçilerinde Turancılık”, Türk Yurdu, Eylül 2011 Cilt: 31, Sayı: 289

- “Türk Milliyetçiliğinin Güncel Sorunları Üzerine”,Türk Yurdu, Mart 2012, cilt 32, sayı: 295.

- “Türk Sorununa Giriş: Ayrılmanın Psikolojik Temelleri”, 2023 Dergisi, Kasım 2011, Sayı: 121.

- “Tarihin Kötüye Kullanımına Örnek: ‘Dersim Katliamı’ ”, 2023 Dergisi, Aralık 2011, Sayı: 128.

- “Türklük”ten “Türkiyeli”liğe Bireyin Temsil İmkânı”, 21. Yüzyıl Türkiye Dergisi, 01.07.2011, Sayı: 31

 

Uluslararası Bilimsel Toplantılarda Sunulan ve Bildiri Kitabında Basılan Bildiriler

- “Sivil Toplum ve Devletin İdeolojik Bir Aygıtı Olarak Kazakistan Halkları Asamblesi”, Türk Dünyası Sosyologları Birliği’nin düzenlediği II. Türk Dünyası Sosyologları Kurultayı, 23-25 Nisan 2008, Almatı-Kazakistan.

- “Türk Birliği Perspektifinden Kaşgarlı Mahmud’u Yeni Bir Okuma Denemesi”, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Uluslar arası II. Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu “Kaşgarlı Mahmut ve Dönemi”, 28-30 Mayıs 2008, Ankara-TÜRKİYE.

- “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Tevarüs Edemeyen Bir Düşünce: Turancılık”,Türk Ocakları Genel Merkezi, "Gençlerin Gözüyle Türkiye"Sempozyumunda, 28 Mart 2009, Ankara- TÜRKİYE.

- “Türkiye’de Anayasal Vatandaşlık Tartışmaları”, Türk Ocakları Konya Şubesi, “Türk Ocakları’nın 100. Yılında Türk Milliyetçiliği ve Çok-kültürcülük” Sempozyumu, 17-20 Kasım 2012, Konya-TÜRKİYE

- “1991-2013 Yılları Arasında Balkanlar ve Ortadoğu Türklüğü Üzerine Türkiye’de Yapılmış Sosyolojik Çalışmalar”, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü “1991’den 2013 Türkiye’de Türk Dünyası Araştırmalarının Durumu Sempozyumu”, 24-26 Mayıs 2013, Manisa-TÜRKİYE

 

Kendisiyle Yapılan Söyleşiler

- “Türk Dünyası ve Türkiye-Ermenistan İlişkileri”, Söyleşiyi Gerçekleştiren: Bekir FUAT, GERÇEK HAYAT Dergisi, 9.3.2008.

- KANAL 24, “Keşke Olmasaydı Belgeseli”, “1944 Turancılık-Irkçılık Davası”, 16. 05.2010.

-KANAL 24, “Unutulan Manşetler” 08.12 2011.

- “Türk Kimliği, Aydınlar ve Milliyetçilik”, Söyleşiyi Gerçekleştiren: Afşin Selim, www.haberiniz.com, 15.12.2010.

- “Kavramlar ve Türk Milliyetçiliği Üzerine”,Nisan-2012 Gencay Dergisi, Sayı: 5

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display