Bu sayfayı yazdır

Türk Milliyetçiliği Ve Avrupa Birliği

Irak’ın başkenti ABD ve İngiliz uçakları tarafından bombalanırken, Basra kenti İngiliz tankları tarafından kuşatılmış ve bombardıman altına alınmış iken AB Türkiye’den Kuzey Irak’a girmesinin AB’ye tam üyelik sürecini durduracağı uyarısını yapmıştır.

Danimarka, şu, Türkiye'nin önüne iki de bir daha yerine getirmediği söylenerek konulan kriterlere başkentinin ismini veren ülke, Irak'a savaş ilan eder ve Basra Körfezi'ne denizaltı yollarken, AB, Ankara'ya Kuzey Irak'a girmesi durumunda tam üyelik sürecinin sona ereceğini söylüyordu. AB, tam üyesi olacak olan Polonya, ABD ve İngiltere ile birlikte, Irak'a savaş açıp elli komando yollarken, Türkiye'nin Türkmenleri katliamdan korumak gerekçesi ile bile Irak'a girmesi AB üyelik sürecini sona erdirecek bir eylem olarak nitelendirilmiştir Brüksel tarafından.

Sadece son bir haftada Türkiye ile AB arasında, Irak bağlamında gerçekleşenler, AB'nin Türkiye'ye karşı çifte standart uygulamaktan asla vazgeçmeyeceğini bir daha ortaya koymuştur. AB'nin Türkiye politikasını belirleyen hala 19. yüzyıl "Doğu Sorunu" mantalitesidir. AB, Türkiye'yi gelecekteki eşit üyesi değil, iç ve dış politikası üzerinde hegemonik bir tahakküm kurarak etkisiz, zayıf, parçalanmanın eşiğinde bir ülke olarak görmektedir. Bunu, Türk siyasetinin değişik uçlarında yer alan siyasi oluşum ve partilerin halen görememeleri veya gördükleri halde ses çıkarmayıp şu veya bu nedenle işbirliği yapmalarının birçok izahını bulmamız mümkündür.

Çünkü, onlar, açık bir şekilde AB'ye şu ya da bu şekilde girmeyen bir Türkiye'nin üçüncü sınıf bir ülke olacağına, bir Orta Doğu diktatörlüğüne dönüşeceğine inanmaktadırlar. Çünkü, bu politik duruşlar, Türk milletine, onun tarihine, yeteneklerine, özetle Türk milletinin temsil ettiği hiçbir şeye inanmamaktadırlar. Çünkü, başarısız, üçüncü sınıf, Türkiye'yi bir iç sömürge olarak gören politikacılar, Türk milletine layık olduğu seviyeye ulaştıramadıkları için Türk halkının önüne sanal bir çözüm olarak AB'yi koymak dışında bir şansa sahip değildirler.

Ancak, "onurlu" Türk milliyetçilerinin neden Avrupa Birlikçi olduğunu anlamak mümkün değildir. Avrupa Birliğini Türk milliyetçilerinin dış dünyaya açılması olarak nitelendirmelerini anlamak mümkün değildir. Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye dayattığı Katılım Ortaklığı Belgesini "mahcup" bir tavırla hazırlamalarını anlamak mümkün değildir.

Türk milliyetçileri, Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ulus-devleti idealine bağlı olanlar, Türk halkının aşağılanmasına karşı olanlar, artık Avrupa Birliği ile ilgili tavırlarını netleştirmek zorundadırlar. Medyatik AB terörünün baskısı altında "evet-ama", "onurumuzla gireriz" söylemlerinin Türk milliyetçiliği, ile hiç bir uzlaşır tarafı yoktur.

Nihai hedefi Avrupa Birleşik Devletleri olan bir siyasi yapının içinde değil Türk milliyetçilerine Türkiye Cumhuriyeti'ne bile yer yoktur. Ancak Türk milliyetçilerinin kararsızlıkla geçirdikleri her gün Türk milletinin, Türk dünyasının ödemesi imkansız maliyetleri önüne koymaktadır.

Türk milliyetçileri modern mandacılar gibi veya iyiniyetli ancak yanlış analiz yapan AB'çiler gibi Türk insanının kendine yetersiz, tembel olduğu için ancak AB'ye girip çalışkan üretken olabileceğine ve Türkiye'nin ancak AB'den alınacak mali yardımlarla mı kalkınacağına inanmaktadırlar yoksa Atatürk'ün bu ulusa inandığı gibi bu milletin büyük, çalışkan, üretken, dürüst bir millet olduğuna ancak tarihsel sürecin bir aşamasında bazı tali faktörler ile bozulduğuna ancak bunları aşmanın hiçte zor olmadığına inanmaktadırlar.

Özetle, Türk milliyetçileri Kızıl Elmalarını değiştirip değiştirmediklerini Türk ulusuna, dünya Türklüğüne söylemek zorundadırlar. Türk milliyetçileri, Avrasya'da bir birliği mi politik proje olarak savunmaktadırlar yoksa artık bu ideali artık gerçekçi bulmayıp Türkiye'nin Avrupa Birleşik Devletleri'ne bağlı bir konfederal veya federal devlet olmasını mı politik proje olarak desteklemektedir.

Türk milliyetçilerinden Türk halkının beklediği onların önüne sanal çözümler, uyduruk, "onurlu" AB'cilik koymaları değil, daha fazla ahlak, daha fazla çalışma, daha fazla, güven, daha fazla Türkiye'ye inanç gereğini koymalarıdır. Türk milletinin onuru ile her gün oynayan bir AB'ye onurla girmeye hiç kimse inanmıyor. Türk milliyetçileri de artık kendilerini ve bu milleti kandırmaktan vazgeçerek, adam gibi, "AB'ye Hayır" diyebilmelidirler. AB tam üyelik sürecini derhal durdurarak, Türkiye'nin üzerinde Kıbrıs, Ege, Irak ve yarın Ermeni meselesi vesair hususlarda emperyalist bir tahakküm kurma çabalarına karşı çıkmayanları Türk milliyetçiliğinin ilahi vicdanı yargılayarak, mahkum edecektir. Aslında etmiştir de.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü