Türk Dünyası Zirvesi Bodrum’da Toplanırken

Yazan  04 Haziran 2014

Önce ajanslardan gelen aşağıdaki habere bir bakalım:

Türkiye,  Azerbaycan, Kırgızistan ve Kazakistan’dan oluşan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, Türkmenistan’ın da katılımıyla 4’inci Devlet Başkanları Zirvesi’ni 5 Haziran günü Bodrum’da gerçekleştirecek.”

3 büyük bölgesel merkez

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ev sahipliği yapacağı Zirve’ye, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, Kırgızistan Cumhurbaşkanı Almazbek Atambayev, Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev ve Türkmenistan Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhammedov da katılacak.

Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi Genel Sekreteri Büyükelçi Halil Akıncı, Bodrum’daki Zirve’de, Türk Dünyası adına tarihi kararlar alınacağını açıkladı.   Zirve’de, dünyaya yayılmış olan Türk diasporasının uluslararası konumunun iyileştirilmesi ve yaşadıkları ülkelerdeki etkilerini artırmak için, Diaspora Merkezleri kurulması kararı alınacak. Nüfus açısından, Türk diasporasının 20’de 1’i kadar olan birçok diasporanın, dünyada çok daha etkin olduğuna dikkat çeken Akıncı, “Zirvede, ortak faaliyet stratejisi geliştireceğiz. Adrese dayalı nüfus sayımı yapılacak. Sonra da Washington, Paris ve Berlin’de olmak üzere  3 bölgesel merkez açılacak” diye konuştu.

Kültür için ortak fon kurulacak

Akıncı, Türk dünyası eğitim müfredatının da Zirve’de ele alınacak önemli gündem maddelerinden biri olduğunu söyledi. Köroğlu gibi ortak değerlerin, Türkçe konuşan ülkelerde birbirinden farklı müfredatlarda okutulduğuna işaret eden Akıncı, “Ortak Tarih Kitabı ve Ortak Edebiyat Kitabı” yazılması konusunda adımlar atılacağını söyledi. Akıncı, ayrıca, ortak Türk kültürel mirasının geliştirilmesi için de bir fon kurulacağını anlattı.

İpek Yolu canlandırılacak

Zirvede Türk Konseyi üyelerinin ekonomik işbirliği için de önemli kararlar alınacak. Konsey Genel Sekreteri Akıncı, gümrük işbirliği kapsamında üye ülkelerin tarihi İpek Yolu’nun ihyası için de çalışacaklarını söyledi. Türk Konseyi’nin çok sayıda projesi olduğunu söyleyen Akıncı, ortak televizyon kurulacağını da açıkladı.”  

Türk dünyası üzerine yaptığım bir değerlendirmede Türkiye’nin Türk dünyası ile ilgili politikalarını ve kadrolarını değerlendirirken şu tespitlere yer verdim “Türkiye’de garip bir durum var, özellikle milli sağda herkes kendini Türk dünyası uzmanı zanneder. Ciddi bir vehimdir. Bir şeyi sevmekle sempati duymakla onun hakkında uzmanlık bilgisine sahip olmak apayrı şeylerdir. İhtisasa saygı gösterilmeyen toplumlar kategorik olarak bilim ve tefekkür açısından gelişmemiş toplumlardır. Türkiye’de Türk dünyasına ilişkin bilimsel bilgi henüz orta seviyededir. Çok az sayıda nitelikli uzmanımız vardır. Ama doğaçlamacılardan bu uzmanlara ve onların görüşlerine bir türlü sıra gelmez. İlgili kurumların yönetiminde de, devlet politikalarında da (bu hükümet dönemine özgü değil) öteden beri bu esnaf ağzı bilgi dolaşımdadır. “…ben gittiğimde gördüm, komşumdan duydum, Azerbaycan’da, , “kabak” ön demek, kırk yıl önce öğretmen okulunda okudum” la gider sohbet.”

O yüzden konunun uzmanlarına saygısızlık edilir. Uzmanlar konuşurken birden lafa dalıp yüksek bir ses tonuyla şiir okuyup slogan atarlar.

(http://odatv.com/n.php?n=basbakan-erdogan-guvenc-abdal-ocagini-bilir-mi-2805141200)

Dışişleri Bakanlığımızda halen bu meseleleri bilen bir Türk dünyası uzmanı Türkolog yoktur. Oysa kiTürk kültür havzası ve Türkiye’nin nüfuz alanındaki coğrafyalarda büyük devletlerin elçilerinin çok büyük bölümü Türkoloji eğitiminden gelmişlerdir. Farkımız bu.

Türk devleti, 1993 yılından beri bu meseleye ciddi bir ekonomik kaynak ayırmasına ve gayret sarf etmesine rağmen bir arpa boyu mesafe alınamıyor. Hâlâ konuya yaklaşımımız çiğ duygusallık ve doğaçlamadan ibaret. Kısa, orta, uzun vadeli a,b,c seçenekleri olan bir feylesofiden ve yönteme dayanan bir programdan söz edemiyoruz…

Kurulan kurumlar ehil, donanımlı liyakatli kadrolara teslim edilmediği için (öteden beri)donanımsız kadroların aldığı uygulanması güç afakî kararlarla da bir hedefe yürünemiyor. Ortak tarih, dil, kültür meselesi için çok önce kurulan Türksoy teşkilatı ne yapıyor? Türk Akademisi, hangi somut ortak Türk dünyası projeleri ile uğraşıyor? Türkiye’nin diğer cumhuriyetlerin bu akademide daimi konsey olarak birer temsilcisi, bir gündemi programı var mı?

Sonuç,  koca bir hiç!

Bu ekipler ortak Türk dünyası tarihini nasıl yazacak? Hikâyeniz, senaryonuz nedir?

Türk milleti tabirine bu kadar muvazaalı bakarken, Türk dünyasının geleceğini (millet-i İbrahim formasyonlu kadrolarla),  Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk dünyasının karşısına “hem dalcı hem kabakçı” ne dediği belli olmaz, sefil ve sığ bir slogan ve jargondan ibaret kerameti kendinden menkul, Türk dünyası ile ilgili son yazıyı öğretmen okulunda veya Ocakta dinleyip sonradan “ adamınım ağbi limanına” dümen kıran garip adamlarla mı tasarlayacaksınız?

Mütekait Sefir-i Kebir Halil Akıncı Bey bu söylediğiniz konular çok daha geniş TÜDEV’in vaktiyle düzenlediği Türk Dünyası Kongrelerinde ihtisas komisyonlarında ayrıntılı tartışıldı, raporlara bakmanızı tavsiye ederim. Türkoloji toplantılarına nadiren katılıp not tutmayan, sadece mesaj telgrafınızı okuyan sekretaryanıza bu ödevi veriniz. Bu yansıyan profille, Gaspıralı’nın 120 yıl önce çizdiği ufku bile kavramaktan acizsiniz.

Lobi ve dernekçilik bu soğuk savaş dönemi mantalitesi ile yapılamaz. Dünyanın dört bir tarafında Türkiye’nin misyonları var. Onlardan her birinde, bulundukları ülkede Türk dünyası sivil toplum örgütleri ile temas kurmak, ortak bir iklim yaratmak için en azından yılda bir resepsiyon ve faaliyet takvimi planlamanız lazım. Mesela İran böyle yapar bizimle rekabet içinde olduğu coğrafyalarda bu işleri nasıl yürüttüğüne hiç mi dikkat etmediniz. Elçiniz oradaki Türk dünyası misyon şefleri ile ortak bir sosyal ve kültürel gündemi koordine edebilecek. Elçiliğinizde, bu coğrafyalarda konuyu bilen Türkologlar danışman olarak görev almalı. Bunun için elçiliğinizinbu iletişim çağında Macaristan’da muhalefet partisi lideri, Türk dostu Vona Gabor’un temas için iletişim bilgileri sorulduğunda o kim? diye afallamayacak, kadroları olması lazım? Berlin,Paris ve Washington’da temsilcilik açıp sonra Türk kelimesinden habersiz bir bürokratla orada sivil toplumculuk yapamazsınız…

Siz var olan sivil toplumu dünyadaki örneklerdeki gibi yönlendirin.

Alaturka “NGO” culuk olmaz.

Almanya, ABD, Fransa nüfuz alanlarında, “mesela ülkemizde”  sivil toplum kuruluşlarını sizin gibi mi yönlendiriyor. Ne kadar ilmi, insani, bilimsel, çevreci, olduklarına dikkat etmediniz mi?

 İnsan bu ufuksuzluk karşısında ürperiyor.

Harcayacağınız bizim vergiler beyler!

Ey siyasiler; lütfen Türklüğün önüne bin yılda bir çıkan bu fırsatı sığ ve donanımsız danişmentlerinizin basit, haris, köylü ihtirasları ile perdelemeyin. Emaneti ehline teslim ediniz”.

Türk dünyası için bir ihtisas dairesi olan TİKA’yı Afrika İşleri Başkanlığına dönüştürerek bu gündemi takip edemeyiz, olmaz.Oraya ayrı bir başkanlık ve birim tahsis etmek icap eder.

Kültür için bize lazım olan öncelikle fon mudur? Atatürk’ün mirasından İş Bankasından gelen para bu iş için yeter de artar bile. Nitekim Türk dünyası ile ilgili kuruluşların yılda kullandıkları bütçe bunun 1 milyar doların üzerinde.

Öncelikle bir kültür perspektifimizin kavrayışımızın ortaya konulması icap eder. Yoksa Türk dünyası Başkenti Eskişehir’de ortaya konulan profil, performans ve icraat ile siz herhangi bir kültürel iktidar ve prestij elde edemezsiniz. Türk dünyasına “bilgelik” eden birikimden bile habersiziz. Yüzyılımızda ilk defa uygarlık tarihinde kültürel sermaye finans kapitalin önüne geçti…Nitelikli bir kültürel sermaye her şeyden önde.

Yakın kara havzamızda olağanüstü değişimler oluyor.Rusya Gümrük birliği anlaşması ile son derece hayati bir hamle yaptı.Bu hamle Türk dünyasının geleceği açısından son derece önemlidir. Bir aşama sonra Ermenistan ve Kırgızistan’da bu işe dâhil olacağı haber verildi. Türk dünyasının ana eksenlerinden Kazakistan’ın bu birlik içerisinde yer almasının yaratacağı politikstratejik durum ayrıntılı olarak değerlendirilmelidir.

Öte yandan ABD Karadeniz Havzasını (onların tabiriyle Wider Black Sea=Geniş Karadeniz) Romanya Deşt-i Kıpçak, Kafkasya, Hazar ve Orta Asya eksenini tek bir hat olarak mütalaa etmektedir. Kafkasya artık ABD stratejik tahayyülünde birinci derecede hayati menfaat alanı olarak tanımlanıyor. Uzun vadede ABD, AB ve Çin’in Enerjiye kolay, ucuz ve güvenli bir şekilde erişimini kısıtlamak Rusya’yı ana karasına hapsetmek istiyor…Lakin on bin mil öteden bu coğrafyanın ve havzanın dinamiklerini bilmeden onunla hemdem olmadan, duygudaşlık kurmadan bu stratejik tahayyül uygulamaya konulamıyor. Bütün bu denklemde Türkiye’nin bölge ve havzayla ilgili tahayyülü ne olmalıdır? Türk dünyası liderleri ile konuşulması gereken budur? Türkiye, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan bloku ile İran’ı kuzeyden Rusya’yı güneyden çevirmek isteyen ABD -Atlantik tahayyülü gelecek yıl Ermenistan ve Türkiye’ye yapmayı planladığı kuvvetli telkin üzerinde düşünmek lazım.  Türkiye birinci kademede bir bölge gücü olabilecek bilgi temelli, havzanın dinamiklerine hâkim yeni bir vizyonu ortaya koyup derinleştirilmelidir. Bu yaklaşım iyi çalışıldığı takdirde, Türkiye’ye 1993’de SSCB’nin dağılmasından sonraki büyük stratejik avantaj gibi yeni bir imkân sağlama potansiyeli aşikârdır.

Alfabe, tarih, kültür ihtisas komisyonlarının ve kültür adamlarının gündemi olmalıdır.

TİKA, Yurtdışı Türkler, TDK, TTK, AtatürkDil TarihYüksek Kurumu, Manas ve Yesevi üniversitesi, Türk kültürü ve Türk dünyası ile ilgili kelime yazmamış insanlara “âlimlere” teslim Bodrum’da “çıhış edecek” “Kalın Oğuz Beylerinin” dikkatine, Zirveye yanaşarak kurt, kımız, kopuz hay huy ederek “numero” yapacak zevat-ı kirama arz ederim.

Prof. Dr. Kemal Üçüncü

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display