On iki Eylül öncesine dönmek!

Yazan  01 Temmuz 2009
Bilenler bilir. 1980 öncesi toplum her anlamda kesin hatlarıyla birbirinden ayrılmıştı. İnsanlar, bölge bölge, sokak sokak ayrışmış ve karşıt hale getirilmişti.

Her yerde ve her ortamda yalnız "biz ve onlar" vardı. Her şey, iyi olan bizler ile kötü olan onlar arasında gerçekleşiyordu. Polis teşkilatı, sendikalar, öğretmenler ama her şey ayrışmıştı. Ayrışma yalnız sokaklar ya da meslek kuruluşlarında değil mekânlarda ve simgelerde de kendini göstermişti.

Eğlence yerleri, nikâh salonları, kahveler, sokaklar, mahalleler, apartmanlar, sinemalar, kitaplar, sigaralar, pantolonlar, parkalar, pardesüler, sakallar, favoriler, okullar, meslekler, kelimeler, gazeteler, dergiler, şairler her şey ve her yer bölünmüştü. Kişi neyi okuyorsa, nereye gidiyorsa, neye bakıyorsa ya da neyi seviyorsa ondan ibaret sayılıyordu. Herkes gördüğü, okuduğu, gezdiği, inandığı, sevdiği, nefret ettiği, üzerinde taşıdığı, giydiği, içtiği her şeyden sorumlu tutuluyordu. Örneğin kot pantolon, uzun saç, birinci sigarası tamı tamına bir ideolojik simgeydi. Buna karşılık kumaş pantolon, sarkık bıyık, uzun pardösü, Maltepe sigarası da bir diğer ideolojik gurubun simgesiydi.

Bu ayrışmanın bedelini toplum, çok ağır bir biçimde ödedi. Annesini, babasını, kardeşini bu anlamsız ayrışmada kaybeden insan sayısı on binlere ulaşmıştı. Bugünlerde bütün kötülüklerin anası diye ilan edilen 12 Eylül'e böyle gelinmişti. Unutulmasın ki o dönemler, soğuk savaşın bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü yıllardı.

1990'larda bütün dünyada ideolojik guruplar arasında ne savaş kaldı ne de soğukluk. Ama Türkiye'de bölünme ve ayrışma bütün şiddetiyle devam ediyor. Bunu iyi düşünmek gerekir. 2009 yılında Türkiye'de toplum bölünme, ayrışma ve ötekileşme konusundaki çeşitliliği ve derinliği itibarıyla 12 Eylül öncesine fark atmış gibidir. 80 öncesi, yalnızca sağ/sol ayrıştırılması üzerine kurulmuştu. Günümüzde ise mezhep, etnisite, bölge ve kurum ayrıştırmalarıyla bu bölünme daha da çeşitlenmiştir. Bu bağlamda kutuplaşma, farklılaşma ve gerilim zirveye vurmuştur. Bu dönemdeki ayrışma oniki eylül öncesinden nitelik olarak da hem daha derin hem daha boyutlu bir hale gelmiştir.

Yarın çok geç olabilir!

On iki eylül öncesinde farklılaşma ve ötekileştirme simgelere özgüydü. Günümüzdeki ayrıştırma ve ötekileştirme kurumları, etnisiteyi, mezhebi, bölgeyi ve yaşamın hemen hemen her alanını kapsam içine almıştır. 12 Eylül öncesinde sokaklarda çatışan tarafların tamamı "Türkiye'yi kurtarmak" için mücadele ettikleri iddiasındaydılar. Bugünkü Türkiye'de tarafların böyle bir iddiaları yoktur. 80 öncesinin onca hoyratlığına ve vahşiliğine rağmen o dönemde hiç kimse bağımsızlık, egemenlik ve vatanın bütünlüğü aleyhine kimseye söz söyletmezdi. Günümüz Türkiye'sinde tarih, inanç, bağımsızlık, egemenlik, kimlik ve ülkeye sahip çıkma iradesi konusunda dahi birliktelik yoktur. Türkiye'de herkes kendisi için, herkese göre bir demokrasi ve toplum algısı nüksetmiştir. Günümüz Türkiye'sinin "Vatanı bir kadın memesine satarım", "önemli olan bizi kimin yönettiği değil, nasıl yönettiğidir" diyen itibarlı (!) insanları vardır.

Siyasetin durumu, kurumların pozisyonları ise çok daha acıklıdır. İktidar partisi kendisine komplo kurulduğunu, TSK ise kendisinin yıpratılmaya çalışıldığını söylüyor. 12 Eylül öncesinde Demirel ile Ecevit arasındaki ilişkilerin benzeri bugün Erdoğan ile Baykal arasında vardır. Mahkemeler "sizin mahkemeniz-bizim mahkememiz" olarak nitelendirilir olmuştur.

Durum vahimdir. Karşıt saflaşma ve ayrışmalar Türkiye'yi bölünme tehlikesiyle yüz yüze getirmiştir. Her türlü ayrıştırıcı ve bölücü söylemi bir kenara bırakmanın tam zamanıdır. Yarın çok geç olabilir.

Özcan Yeniçeri

1954 yılında Gümüşhane'nin Şiran ilçesinde doğdu. İlk ve orta tahsilini Gümüşhane'de, yüksek tahsilini Ankara'da tamamladı. 1987 yılında Uludağ üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-tüsü'nde Yüksek Lisansını tamamladı. 1991 yılında ise Erciyes üni-versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Yönetim Organizasyon dalında “örgütlerde çatışma ve Yabancılaşmanın önlenmesinde Yönetime Katılmanın Rolü” adlı tezinin kabul edilmesiyle de doktor unvanını aldı.

1998 yılında doçent, 2004 yılında da profesör oldu.

Prof.Dr. özcan Yeniçeri, Niğde üniversitesi'nde çeşitli aralıklarla Kamu Yönetimi Bölüm Başkanlığı, Meslek Yüksek Okulu Mü-dürlüğü, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü yaptı.

1999 yılında Kazakistan'daki Ahmet Yesevi üniversitesi'nde görev aldı. Bu üniversitede “Uluslararası İlişkiler Bölümü”nü kurdu ve bir yıl süreyle de başkanlığını yaptı. 2004 yılında AYSAM (Ahmet Yesevi Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanlığına getirildi. İki yıl bu görevi yapmış olup halen Niğde üniversitesi'ndeki görevine de-vam etmektedir.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri'nin yazdığı eserlerden bazıları şunlardır: Yeniden Türkleşmek, örgütsel Değişmenin Yönetimi, Küre-selleşme Karşısında Milliyetçilik ve Kimlik, Küresel Kıskaç ve Türkçülük, Bilgi Yönetim Stratejileri ve Girişimcilik, Dokunanlar, İtirazlar, Bugünden Yarına Türk Dünyasına Stratejik Bakış, Yönetimde Yeni Yaklaşımlar. ölüler Nefes Almaz (Roman), örgütlerde çatışma ve Yabancılaşma Yönetimi

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, 2003 yılı “Prof. Dr. Osman Turan Kültür Araştırmaları” ödülünü almıştır.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, Ortadoğu, Ayyıldız, Millet, Hergün ve Siyaset Ekseni gazetelerinde çeşitli aralıklarla köşe yazarlığı yapmıştır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde köşe yazarlığına devam etmektedir.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri ile Milliyetçi Hareket Partisi Ankara milletvekili olmuştur. Ankara Milletvekili Yeniçeri aynı zamanda TBMM Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesidir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display