MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ANKARA’YA GELİŞİNİN 102. YIL DÖNÜMÜ
 Bu sayfayı yazdır

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN ANKARA’YA GELİŞİNİN 102. YIL DÖNÜMÜ

Yazan  22 Aralık 2021

27 Aralık 2021, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 102. yıldönümü kutlu olsun.

27 Aralık 1919 tarihi, Türk Milleti’nin tarihi açısından son derece önemli olup, bu tarih Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye üyelerinin 16 Mayıs 1919’da İstanbul'da başlayan Anadolu yolculuğunun Dikmen sırtlarından Ankara’ya gelerek Milli Mücadele’nin seyri açıcısından önemli dönüm noktasını oluşturduğu, hazırlıklarının yapıldığı ve Cumhuriyetin temellerinin atıldığı bir süreçtir. Bu gün Anadolu yolculuğunun karakterinde ve sosyal dokusunda; bağımsızlığı, özgürlüğü, fedakârlığı ve dayanışmayı barındıran Ankara halkının, Ulu Önder’i 225 gün sonra 9 gün süren uzun yolculuk ile Dikmen-Keklikpınarı sırtlarında büyük coşku ve sevgiyle karşıladığı gündür.

Milli Mücadele; Anadolu’nun ortasında çorak, bakımsız, kerpiç evli, 20-25 bin nüfuslu, dış dünya ile tek bağlantısı bir demiryolu olan halkının çoğu Müslüman Türklerden oluşan dar sokaklı küçük bir şehir Ankara’da uygulamaya konmuştur. Bozkır halindeki bu kent önce Milli Mücadele’nin sonra yeni Cumhuriyetin ve devrimler devletinin başkenti olmuştur. 27 Aralık aynı zamanda Ankaralıların geleceğe bir mirası, Anadolu’nun sönmeyen bağımsızlık ve özgürlük ateşini taşıyan insanların kenti olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün, Ankara’nın önce Heyeti Temsiliye Merkezi ve Ulusal Kurtuluş Savaşının üssü, sonra da yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti seçmesi; kurtarmayı düşündüğü vatan Misak-ı Milli sınırları içerisindeki topraklarda Anadolu'nun merkezî konumunda bulunması, demiryolu ve telgraf şebekesi mevcut olması, tarihi ve sosyal dokusu, işgal altında bulunan yerlere yakın ve Karadeniz’de İnebolu, Akdeniz’de Antalya limanları ile bağlantı imkânına sahip olması, düşmanın ulaştığı Geyve Boğazı, Kütahya ve Afyon gibi stratejik yollar üzerinde bulunması ve önemli yerlerle demiryolu bağlantısına sahip olmasıdır.

Hükümet yanlısı Vali Muhittin Paşa işbaşından uzaklaştırılması ve güçlü bir Müdafaa-i Hukuk şubesi kurulması, Ali Fuat Cebesoy komutasındaki 20. Kolordu'nun Ankara'da bulunması etken oluşturmuş ve tartışmasız stratejik bir üstünlük sağlamıştır. İngiliz birliklerine ateş açma emrini vererek Kurtuluş Savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan olan Cebesoy; “Ankara her türlü teşkilata, birliğe ve hareket başlangıcına müsait stratejik bir mevki idi. İstanbul Hükümeti ve İngilizlerden evvel buranın tarafımızdan tutulması en büyük emelimizdi. Eğer İstanbul’da verdiğimiz karardan haberdar olsalardı, 20. Kolordu’nun nakline katiyyen yanaşmazlardı.” sözü ile açıklamıştır. Atatürk; Ankara’nın coğrafi önemini; "Vaziyet-i umumiyeyi idare ve sevk mesuliyetini deruhte edenler, en mühim hedefe en yakın tehlike, mümkün olduğu kadar yakın bulunur. Yeter ki yakınlık vaziyet-i umumiyeti nazardan mehcur bırakacak derecede olmasın. Ankara bu şeraiti cam'i nokta idi. Her halde cephelerle iştigal edeceğiz diye Balıkesir'e Nazilli'ye veyahut Karahisar'a gitmiyorduk. Fakat cephelere ve İstanbul'a şimendiferlerle merbut ve vaziyet-i umumiyeyi idare nokta-i nazarından Sivas'tan asla farkı olmayan Ankara'ya gelecektik. Garbi Anadolu için en büyük merkez ve merciin Ankara olması muvafıktır" sözü ile belirtmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya geldiği 1919 sonu Anadolu'daki manzara, oluşan koşullar ve zorunluluklar içinde değerlendirildiğinde; yabancı işgaller, iç isyanlar, İstanbul’un hükümetinin ihaneti, yokluk, ümitsizlik, bitkinlik, gerçek bir kaos, yani bir hiçlik olduğu görülmektir. Orta Anadolu'daki bir avuç toprak parçası dışında Anadolu, dönemin emperyalist güçlerince paylaşılmış ve Hükümet Merkezi İstanbul işgal edilmiştir. Yunan orduları, İç Anadolu’da ilerlemekte ve ülkenin her bir yanından işgalci güçlerin yaptığı zulme ilişkin acı haberler gelmektedir. Türk Milleti, yapılmış olan haksızlık ve zulüm karşısında işgalci emperyalist güçlere esir olmayacak kadar onurlu ve şanlı bir geçmişe sahip olması nedeniyle Batı Anadolu'da, Güneydoğu'da ve Doğu Anadolu'da yerel milisler işgalci güçlere karşı tüm güçleriyle direnmekte ve bu ağır cezanın hiçbir şekilde hazmedilemeyeceğinin işaretlerini vermektedir. Yunanlıların, Batı Anadolu’yu yakıp yıkarak Polatlı, Haymana dolaylarına kadar gelmeleri Ankaralıların içleri acıtmıştır. İngilizlerin Ankara’da “İngiliz Muhripleri Cemiyetini” kurma çalışmaları, İstanbul Hükümeti tarafından desteklenmiş ve bu oluşumlara rağmen Ankaralı gençler “Milli Azim Cemiyeti’ni” kurmuştur. Yaşanan olaylar, Ankaralının özlü sözüyle, “gari bıçak kemiğe dayanmıştı”, Milli Mücadele günlüğüne “Telgrafhane Vakıası” olarak geçen Anadolu’dan Padişaha karşı çekilen ilk isyan telgrafı ile Ankara halkının temsilcileri Padişahı tanımadığını resmen bildirmiştir. Bu olay, Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal Atatürk’e iletilmiş ve yapılan toplantıda; “Ankara Halkı gibi vilayet memurları da Sivas Kongresinin çizdiği esaslar dâhilinde hareket edeceklerdir. Bundan sonra İstanbul Hükümetiyle değil, sadece Temsilciler Heyetiyle temas edeceklerdir.”kararı alınmıştır.

Bu süreçte, ülkenin her neresinde olursa olsun ulusun isteklerini korkmadan dile getirecek ve savunacak ulusal örgüt “Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” kurulmuştur. Cumhuriyet kurulması ile Diyanet İşleri Başkanı olarak görev yapacak Rıfat Börekçi Cemiyet Başkanı seçilmiştir. Ankara Valisi Muhittin Paşa, milli kuvvetlerin gücüyle Ankara’dan çıkarılmış ve Ziya Paşa Ankara’ya vali olarak atanmıştır. Rıfat Börekçi, Ziya Paşa’nın Ankara’ya gelmemesi için uyarmış ve gelmeden Eskişehir’den geri dönmek durumunda kalmış, Yahya Galip Bey Vali Vekili olarak görevlendirilmiştir. Bu durum üzerine İstanbul Hükümeti Rıfat Börekçi’yi idama mahkûm etmiştir. Atatürk, Ankara’da güvenliğin sağlandığını bildirilmesi ile Müftü Rıfat Börekçi’ye geleceğini bildirmiştir. Yunan ordularının Orta Anadolu’ya doğru ilerlemesi ve ele geçirdikleri yerlerde halka zulüm yapmaları nedeniyle Ankara’daki Anadolu Müdafaai Hukuk Cemiyeti Rıfat Börekçi başkanlığında yapılan toplantıda, cepheye gönderilmek üzere 400 jandarma talebesi, Seymenlerden bir grup ve civardan gelen 3000 mahkûmdan “Kuvay-ı Milliye Müfrezesi” oluşturulmasına karar verilmiş ve Batı cephesine gönderilmiştir. Umutların tükendiği Anadolu’da, Ankara halkı Milli Mücadele ruhundan ödün vermeden, azimli bir biçimde Ankara’yı; Atatürk’e, Kuvay-ı Milliye hareketine ve Ulusal Kurtuluş Savaşı’na güvenilir bir merkez olarak hazırlamıştır.

Ülkenin en kötü günlerinde dahi Ankaralılar Milli Mücadele ruhlarını kaybetmemiş, Ahi organizasyonunun askeri kanadı olan, bugün de yaşayan ve Seymenlik geleneğinin biçimlenmesinde etkin olan “Ahi Alayları” diğer bir adıyla da “Yiğit Alayları” oluşturulmuştur. Ahilik, Selçuklular döneminden başlayarak Türklerin en güçlü sivil toplum kuruluşlarından biri olarak devlet ve toplum hayatında önemli roller oynamıştır. Ahilik felsefesinde ve örgütlenmesinde önemli bir yeri olan Kırşehir’de yaşadığı bilinen Ahi Evren'in felsefesi ve öğütlediği fikirler, Ahiliğin misyonu haline gelmiştir. Atatürk, başlangıçtan itibaren Milli Mücadele yanlısı olduklarını; "En acı ve felaketli günlerde millet her taraftan zehirlenirken Ankaralılar, memleket ve milletin gerçek kurtuluşuna yönelik girişimler hakkındaki iman ve itimatlarını bir an dahi sarsmamışlardır.” sözü ile belirtmiştir. 

Mustafa Kemal Atatürk ve Heyet-i Temsiliye üyeleri, 3 Ekim 1919’da Ankara’ya gitme kararı vermiş, ancak 2-3 Ekim’de Ali Rıza Paşa hükümeti ile görüşme, seçim hazırlıkları ve komutanlar toplantısı gibi etkenler bu kararın uygulamasını geciktirmiştir. Kazım Karabekir Paşa, Doğu'nun tek başına kalmasından yine karışıklığa düşmesinden korkmuş ve Heyet-i Temsiliye'nin değil Ankara'ya gitmek, Sivas'ın batısına bile geçmesini istememiştir. Ancak Ali Fuat Paşa, 13 Aralık 1919'da gönderdiği şifrede; “Yolların hava şartları nedeniyle kötü olduğunu, Rauf Bey'le Mustafa Kemal Paşa'nın Mucur'dan temin edilecek bir araba ile Hacıbektaş'a gitmelerini ve Çelebi Efendi ile görüşmelerini çünkü, tekke babaları ile bu zatın hareketi milliye lehinde olduklarını ve kendisine bu konuda yardım edeceklerini” belirtmiştir. Bu gelişmeler üzerine Mustafa Kemal Atatürk, 18 Aralık 1919'da yolculuğun gizli tutulmasını istemiş 3 araba ile sabah 9.00'da Sivas’tan yola çıkılacağını, güzergahın Kayseri-Hacı-Bektaş-Mucur-Kırşehir-Kaman-Beynam üzerinden yapılacağını Fahrettin Altay Paşa'ya mektup ile belirtmiştir.

Ali Fuat Cebesoy 19/20 Aralık 1919'da gönderdiği telgrafta, "Çelebi ile Babaların hareketi milliyeyi tasvip ve buna bütün mevcudiyetleriyle iştirak etmelerinin sebebi ziyaret olduğunu tekrar vurgulamıştır." Atatürk ve Heyet-i Temsiliye; 21 Aralık 1919'da Mucur'a, ertesi gün Hacıbektaş'a gitmiştir. Aleviler üzerinde etkili olan Çelebi Cemalettin Efendi ile Post vekili Niyazi Salih Baba ile görüşmüş ve Kuva-yı Milliye taraftarı olduğu söz alınmıştır. Atatürk, Ali Fuat Paşa'ya 23 Aralık 1919’da gönderdiği telgrafta; "Bir gün bir gece Çelebi Efendi ve Baba Niyazi Efendi ile müzakere eyledikten sonra bilumum Alevilerle Bektaşiyanın bütün mevcudiyetleriyle müzahir ve hadim olacaklarına dair vaat ve teminatta bulunduklarını" bildirmiştir. 23 Aralık'ta Hacıbektaş'tan Mucur'a geçen heyet, ertesi gün Kırşehir'de büyük bir halk tarafından karşılanmıştır. Atatürk ve Heyet-i Temsiliye üyeleri, Müdafaa-i Hukuk binasıyla birlikte Gençler Derneğini ziyaret etmiş ve gençlere;”En önemli kurtuluş ilkesi, halkın örgütlenmesidir. Örgütlenmeyi bilmeyen halk, saray karşısında, sömürgeciler karşısında yenilir, ezilir. Bu halk hareketini, bir ulusal devlet haline getireceğiz. Kırşehir gülü gibi toprağa, halka bağlı, yeni bir Türk Devleti”. Türk halkının Bağımsızlık savaşında örgütlenmenin ve birleşmenin gereği ve önemi üstünde durmuştur. Kırşehir'den hareket eden kafile Kaman'a, ertesi günü Beynam'a gelmiştir. Heyeti ilk olarak Gölbaşı’nda Vali Vekili Yahya Galip Bey ile büyük destek ve güç veren 20.Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy karşılamıştır. Cebesoy karşılamayı; “Biz tam, üçü on geçe Kızılyokuştan iniyorduk.Yolda Paşa’ya yetiştiğimizde Paşa, Rauf Bey’le beni otomobiline almıştı. Otomobillere binerek, bize tahsis edilen Ziraat Mektebine gittik.” Sözleri ile anlatmıştır.

102 yıl önce 27 Aralık 1919'da, Dikmen Keklikpınarı sırtlarında köylerden ve kasabalardan akın akın gelen yollara dizilen “Seymen Alayı” büyük bir sevgi, coşku ve itaatle bağrına basmıştır. Bu tarihi günde, Ulu Önder; "Merhaba Efeler! Niye zahmet ettiniz, neden geldiniz?" sorusuna Seymenler "Uğrunda Ölmeye, Millet yolunda kanımızı akıtmaya geldik Paşam!" cevabını vermişlerdir. Ulu Önder “Fikrinizde sabit misiniz?” sorduğunda Seymenler büyük bir kararlılıkla “Andolsun” sözü ile karşılık vermişlerdir. Bunun üzerine gözleri yaşaran Ulu Önder “Varolun Yiğitler!” sözü ile şükranlarını bildirmiştir. Uzun yıllardır semalarına kara bulutların çöktüğü, umutların tükendiği Anadolu'da, zeybekler yeniden dönülmeye başlamıştır. Ankara halkı ve “Seymen Alayı” basit bir karşılama töreninden öte, ülkeyi içinde bulunduğu karanlıktan kurtaracak, dağınık olarak sürdürülen Ulusal Kurtuluş Savaşı hareketini şahsında toplayacak ve önderlik edecek yeni önderi ve liderini seçmiştir. Bu sivil oluşum ve tarihte eşine az rastlanır bu halk desteği, Milli Mücadeleyi taşıyacak olan Ulu Önder’e ve Kuvayı Milliyecilere olağanüstü bir moral ve güç vermiştir. Atatürk ve Heyet-i Temsiliye üyeleri, halkla birlikte Hacıbayram'a kadar yürümüş, türbeyi ziyaret etmiş ve 15.30'da hükümet konağına girmiş, kendilerine tahsis edilen Kalaba'daki Ziraat Mektebi'ne yerleşmiştir. Ankara’ya gelen 19 kişilik heyette; Mustafa Kemal Atatürk, Hüseyin Rauf Orbay, Ahmet Rüstem, Yaver Yüzbaşı Cevat Abbas Gürer, Muzaffer Kılıç ve Yüzbaşı Bedri, Mazhar Müfit Kansu, Şeyh Fevzi ve Hakkı Behiç, Sivas Kongresi delegesi İbrahim Süreyya Yiğit, Dr.Binbaşı Refik Saydam ve Hüsrev Gerede yer almıştır. 

Mustafa Kemal Atatürk, Ankara’da karşılanışını; “Ankara’ya ilk kabul olunduğum gün 27 Aralık 1919, sadece bir vatandaş, ulusun bir bireyi idim. Hiçbir sıfatım, selahiyetim ve ünvanım yoktu. Böyle olmakla beraber Ankara ve havalisi tamamıyla çocuklarıyla, kadınlarıyla, ihtiyarlarıyla beraber Ankara şehrinden Dikmen Tepesine kadar bütün sahrayı doldurmuş ve beni karşılamıştır. İstasyondan Hükümet dairesine kadar uzayan caddenin iki tarafı eski Türk kıyafetine girmiş, bıçakları ve tabancaları ellerinde Ankara Seymenleriyle dolmuştu. Seymenler ve onlarla beraber bütün halk: “Vatanı ve milleti düşmandan kurtarmak için hepimiz ölmeye hazırız, emrinizi bekliyoruz” diye bağırıyorlardı. O zaman Ankara İstasyonu işgalci subay ve askerlerin işgali altında bulunuyordu. O güne kadar Ankaralılar’ı ölü ve Ankara’yı bir harabe zanneden bu yabancılar, bu yüce tezahür karşısında kaygılarını belirtmekten kendilerini alamamışlardır.” Sözü ile Ankaralılardan övgü ile bahsetmiştir. Ankara’ya gelişi ve Heyet-i Temsiliye'nin geçici merkezinin Ankara olduğu yayımlanan bildiri ile bütün teşkilata 27 Aralık 1919’de yapılan tebliğ ile duyurulmuştur. Heyet-i Temsiliye adına Atatürk; “Sivas’tan Kayseri yoluyla Ankara’ya hareket eden Heyet-i Temsiliye, yol boyunca ve Ankara’da büyük milletimizin çok sıcak ve samimi vatanseverlik gösterileri içinde, bugün şehre geldi. Milletimizin gösterdiği bu birlik ve azim, memleketimizin istiklali hakkındaki kanaatleri sarsılmaz bir surette güçlendirici mahiyettedir. Şimdilik Heyet-i Temsiliye’nin merkezi Ankara’dır”. Milli mücadelenin hakiki merkezi Ankara olmuş, artık bir Merkez ve bir Şef vardır.

Ankara, yüzyıla damgasını vuracak olan ve dünyadaki bütün ezilmiş halklara bir model oluşturacak Ulusal Kurtuluş Savaşının merkezi durumuna gelmiştir. Atatürk, Ankara halkı ile tanışmak amacıyla 28 Aralık'ta şehrin ileri gelenlerini Ziraat Mektebine davet etmiş, ülkenin askeri ve siyasi durumunu anlatmış ve Müdafaa-i Hukuk'un amacını belirtmiştir. Daha sonra güvenlik ve şehre yakınlık açısından daha uygun görülen istasyondaki "Direksiyon Binasına" taşınmıştır. Bu okul, Milli Mücadele ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk'ün düşünmek ve dinlenmek için yalnız kalabildiği, özel toplantılarını yaptığı bir yer olmuştur. Ülkeyi kurtarmak için kişisel kararlılığı kitlesel direnişe dönüştürebilecek ortamı ve özledikleri toplumsal dayanışmayı burada bulmuştur. “Ankara’nın ve Ankaralıların benim gönlümde bambaşka bir yeri vardır” sözü ile Atatürk, Ankara’nın Milli Mücadele’deki tutumunu; “İstiklal Mücadelesi tarihinde Ankara namı en aziz bir mevkii muhafaza edecektir. Bazılarımız göğüs germeyi hemen gayrimümkün zannedilen bu müşkilat karşısında sizler bir dakika tereddüt etmediniz. Üç sene önce Sivas’tan Ankara’ya ayak bastığım zaman bir misalini geçen gün dahi göstermiş olduğunuz samimi ve kalbi tezahürat ile beni kollarınız arasına aldınız. O zaman gösterdiğiniz bu vatani cesaret sayesinde ecnebi müdahalesiyle İstanbul’da kapatılmış olan Meclis-i Mebusan’ın daha geniş bir salahiyet ve şanı milliyet layık bir istiklal ile Ankara’da açmak mümkün oldu. Büyük Millet Meclisi sizin muhiti hamasetinizde korkusuzca istiklal mücadelesine devam edebilmiştir. Binaenaleyh, Ankara, hemşerilerimizin bu istiklali vatan mücadelesinde ayrı bir hissei şerefi vardır.” Mazhar Müfit, Ankara’ya gelişi; “O sabah ajanslar ile Mustafa Kemal Paşa’nın geldiği haberi herkesi bildirildiği gibi, bir taraftan da sabahtan itibaren davullar ve zurnalarla bütün Ankara halkı karşılamaya hazırlanmıştı. Çankaya ve Dikmen tepelerinden güzel sesli hafızlar ezan ve salat okuyorlardı. Ve köylerden birçok atlı ve kağnı arabalarıyla binlerce halk Ankara’ya gelmiş, Ulucanlar’dan Hacıbayram Camii’nin önünde toplanarak dini tören yapılmış; 700 piyade, 3000 atlıdan teşekkül eden bir seymen alayını Ankara’da bulunan dervişler takip ediyor. Okul öğrencileri İstasyon Caddesi’ne, seymen alayının bir kısmı Dikmen bağlarına, bir kısmı Çankaya bağlarına, Kızılyokuş eteklerine ve diğer bir kısmı da istasyon yoluna dizilmişti. Halkın bir kısmı Namazgah tepesine ve diğer kısmı Yenişehir’in bulunduğu yerlere ve İstasyon yoluna sıralanmışlardı.“ sözleri ile anlatmıştır.

Ankara, yalnız bir il, bölgesel bir merkez ve başkent değil, aynı zamanda Cumhuriyet’in sembolü ve ülkenin geleceğinin simgesi olmuştur.  Ankara'nın merkez olarak seçilmesinin doğru bir karar olduğunu Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın gelişimi göstermiştir. Özellikle Sakarya Meydan Muharebeleri, yer seçiminin başarısını kanıtlamış, bu nedenle Heyet-i Temsiliye'nin geçici merkezi olmaktan, Türkiye'nin başkenti durumuna yükselmiştir. Tarihi yürüyüşü gerçekleştirerek Türk Milleti’nin kurtuluşu sağlayan ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran başta Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Heyet-i Temsiliye üyelerini rahmet, sevgi, saygı ve minnetle anıyorum. Ruhları Şad olsun. 

 

KAYNAKÇA;

ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal, “NUTUK  (1919-1927)”, 2006.

ATAY, Falih Rıfkı, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul.

AYDEMİR, Şevket Süreyya, Tek Adam 1919-1922, Remzi Kitapevi,C-II, 1987, İstanbul

AYDOĞAN, Metin, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaş, İnkılap Yayınevi, 2017, İstanbul.

MÜTERCİMLER,Erol, Fikrimiz Rehberi, Gazi Mustafa Kemal, Alfa Yayınları, 2008, İstanbul. 

ÖZDEMİR, Hikmet, Savaşta ve Barışta Kemal ATATÜRK, Doğan Egmont Yayıncılık, 2019, İstanbul.

Doç. Dr. Oğuz AYTEPE, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S 29-30, Mayıs-Kasım 2002, s. 31-38

 

 

 

 

 

 

 

 

Dr. Cengiz Tatar

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı