MİLLİ MÜCADELE’DE EFELER


MİLLİ MÜCADELE’DE EFELER

Yazan  01 Şubat 2023

Efeler, kimilerine göre Anadolu’nun en eski halklarından biri, kimilerine göre ise göç ederek Anadolu’ya gelmiş Türkmen gruplarının bir koludur. 

Osmanlı Devleti çatısı altında yaşayan efeler yüz yıllar boyunca eşkıyalık yapmışlar ve bu şekilde hayatlarını sürdürmüşlerdir. Eşkıya olarak anılmaları Osmanlı Devleti’nin içinde yaşanan çarpık düzene karşı vermek zorunda oldukları mücadeleden kaynaklanmıştır. Günümüzde kahraman olarak anılan efelerin neden kahraman oldukları sorusunun cevabı milli mücadele döneminde göstermiş oldukları kahramanlıklarda gizlidir.  Mondros Mütarekesi’nin ardından ordularını dağıtan Osmanlı İmparatorluğu çok uzun zamandır unuttuğu Anadolu’nun işgale uğramasına da sessiz kalmış, Anadolu coğrafyası bir bakıma sahipsiz bırakılmıştır. Ülkenin içine düştüğü bu durum ve halkın çektiği acılar efeleri bir kez daha yüreklendirmiş ve efeler milli mücadeleyi başlatan Kuvâ-yı Milliye birliklerinin esas güçlerini oluşturarak, Anadolu’yu işgal eden devletlerin korkulu rüyası olmuşlardır. Göstermiş oldukları yiğitliklerle cumhuriyetin kurulmasına yardım etmişler ve arkalarında kendilerine karşı duyulan çok büyük bir sevgi ve saygı bırakmışlardır.  Bu araştırmanın amacı, efelerin Osmanlı Devleti içerisindeki konumundan başlayarak, günümüzde kahraman olarak anılmaları konusundaki sebepleri araştırmak, efelerin kültürleri ve gelenekleri hakkında bilgi sahibi olmaktır.

Anahtar Kelimeler: Efelik ve Zeybeklik, Eşkıya, Kuvâ-yı Milliye, Milli Mücadele, Yiğitlik, Kültür. 

I.BÖLÜM: ZEYBEK ve EFE SÖZCÜKLERİNİN KÖKENİ

XVIII. yüzyıl sonlarından XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Batı Anadolu’da var olan, dağlık yerlerde yaşayan ve “iyi savaşçı” olarak tanımlanan, kendi içinde gelenek, töre ve hiyerarşisi bulunan Türk eşkıyalara “Zeybek” denir. Bu Zeybeklerin başında bulunan kişiye ise “efe” ve yardımcılarına da “kızan” denmektedir.[1] Zeybek sözcüğünün kökeni üzerinde oldukça farklı görüşler bulunmaktadır. Onur Akdoğu, bu konu üzerinde yazdığı geniş eserinde sözcüğün kökeni ile ilgili olarak zeybek kavramının eski Türkçe’ de zırh anlamına gelen ‘’say’’ ve ‘’sağlam’’ anlamına gelen ‘’bek’’ sözcüklerinden oluştuğunu ileri sürmüştür. Mahmut Ragıp Gazimihal’e göre zeybek sözcüğü ‘’saypak’’ ya da başka bir söyleyiş olan ‘’salbak’’ sözcüklerinden türemiştir. Şeref Üsküp ise bu sözcüğün ‘’civa’’ anlamına gelen Arapça ‘’zibak’’ kelimesinden geldiğini ileri sürmüş[2], Yanko Hloros ise Rumca sözlüğünde   ‘’ İzmir civarında yaşayan bir Türk aşiretinin adıdır.” demiştir.[3]

 Zeybek çetelerinin liderlerine verilen isim olan ‘’efe’’ sözcüğünün ise Orta ve Batı Anadolu halk ağzında yaygın olarak “ağabey” anlamına geldiği, Aydın bölgesinde efendi veya bey sıfatı olmayan ağaların unvan olarak aldığı, evli kadınlar tarafından da “kocam” manasına kullanıldığı söylenmektedir. [4] Aynı zamanda Enver Behnan Şapolyo ise, “efe” nin, “devlet, kudret manasına gelen “Aka” kelimesinden geldiğini söylemektedir. Bedros Keresteciyan ise “efe” kelimesi eski Türkçede amca-dayı anlamına gelen “ebe” sözcüğünden gelmiş olduğunu dile getirmektedir.[5] Günümüzde ise ‘’efe’’ sözcüğü Türk Dil Kurumu’nda ‘’yiğit’’, ‘’özellikle Batı Anadolu yiğidi’’, ‘’zeybek’’ anlamlarına gelmektedir.

Tüm bu ifadeler incelendiğinde zeybek kültürü çok eski dönemlerden beri yerleşmiş bir Türk geleneği sayılmış ve oldukça önemli bir araştırma konusu haline gelmiştir. Zeybek gruplarının özellikle göçebe Türklerden oluşmuş olması bu görüşü destekler niteliktedir. Osmanlı Devleti’nin çatısı altında yaşayan konar- göçer Türkler, kendilerini efe olmuş durumda bulmuşlardır. Bu durumun esas nedeni, devlet içerisinde gördükleri davranışlar olmuştur.

II. BÖLÜM: OSMANLI DEVLETİ ve EFELERİN YORUMLANMASI

Zeybeklerin tam olarak ne zaman ortaya çıktığı ve ne zaman faaliyetlerine başladıkları konusunda net bir veriye ulaşamamış olsak da Osmanlı Devleti içerisindeki varlıkları ve faaliyetleri, devlet raporları tarafından desteklenmiştir. Bu dönemde efelerin başlarında olduğu zeybek çeteleri Osmanlı Devleti’nin özellikle uğraştığı ve baş belası olarak nitelendirdikleri bir yapıya sahiplerdi. Zeybeklerin ortaya çıkışında elbette düzende bulmuş oldukları eksiklikler oldukça büyük bir rol oynamıştı. Zeybeklerin ortaya çıkışında etkili olan bu durumda devletin eksiklikleri şu şekilde açıklanabilir.

Bu dönem içerisinde Osmanlı Devleti’ndeki toprak yapısı Avrupa kıtasındaki toprak sisteminden oldukça farklıydı.  Osmanlı topraklarının neredeyse tamamına yakını belli bir gelir ve hizmet karşılığında, has, tımar ve zeamet olarak ayrılmıştı. Ve bu ayrım halka güven vermek yerine güvensizlik meydana getiriyordu. Bu yapıdan dolayı köylüler toprağına bağlı olarak hareket etmiyor, çok kolay bir şekilde isyan[6] çıktığında topraklarını bırakıp bu isyanlara katılabiliyorlardı. Aynı zamanda yerleşimin tam olarak gerçekleşmemiş olması ve konar-göçerlerin devlet tarafından kontrolünün zor olması zeybeklerin oluşumunda etkili olan durumlardı. Köy halkı yol sıkıntısı nedeniyle birbirinden haberdar olmakta zorlanırken, bu açığı zeybeklerin kurduğu köy dernekleri, kahvehaneler, ya da dayanışma birlikleri kapatmıştı. Bu süreçte elbette düzendeki karışıklıklara baş kaldıran bir sosyal isyancılık geleneği başlamıştı. Sosyal isyancılar, Osmanlı Devleti’nin ilgilenmekte geri kaldığı Anadolu’da ortaya çıkmıştı. Bu isyancılar genellikle dağlarda göçebe yaşayan konar-göçerlerden oluşmuştu. Genel olarak kendilerine ya da çevrelerine yapılan haksızlıklar veya eziyetler nedeniyle başkaldırmak durumunda kalmışlardır ve bu duruma karşı kendi açıklamaları ise ‘’düzen kaygıları’’dır. Zalimlerin, mütegallibenin düşmanı, mazlumların ve kimsesizlerin koruyucu olmuşlar, her zaman her yerde zor durumda olanları ya da ezilenleri korumuşlardır.[7] Halkı ezenden hesap sordukları gibi, zenginden tefeciden, halkı soyan ve sömürenlerden mal ve paralarını alarak yoksullara dağıtırlar, bu davranış bize 14. yüzyılda ortaya çıkan bir efsanevi karakterin davranışını hatırlatır. ‘’Robin Hood.’’

Anadolu’da sosyal isyancılığın en belirgin özelliklerini, 1829-1930 yıllarında Aydın İhtilali’nin yaşanmasına neden olan Atçalı Kel Mehmet Efe’de, Batı Anadolu dağlarında 1897-1912 yılları arasında on beş yıl hüküm süren ve ‘’Osmanlıya güven olmaz’’ sözünü sıklıkla yineleyen Çakırcalı Mehmet Efe’de ve ardından Milli Mücadelenin başlatıcısı olan Demirci Mehmet Efe, Yörük Ali, Gökçen Efe gibi isimlerde görmek mümkündür.[8] Osmanlı Devleti, dağlarda oluşan bu zeybek çetelerine hep düzen bozucu ve uğursuz olarak bakmış ve onların etkilerinden kurtulabilmek için belirli dönemlerde anlaşmalar yapmak zorunda kalmıştır. Bu anlaşmalara ‘’yüze inme’’ denmiştir. Yüze inme olayı, şimdiki hükümetin T.B.M.M Kararı ile yaptığı ‘’genel af’’ veya reisicumhurun gerektiğinde yaptığı ‘’ferdi af’’a benzemekteydi.[9] Bunun dışında efeler, kurulmuş olan özel komisyonlarla takip ediliyorlar, yatak noktaları tespit ediliyor ve faaliyetleri engellenmeye çalışıyordu. Ancak devlet yine de oluşan çeteleri engelleme konusunda netice alamıyordu. Bu nedenle ‘’yüze inme’’ anlaşmalar arasında en göze çarpanlardan birisi Çakırcalı Mehmet Efe’yle yapılan anlaşmadır. Çakırcalı Mehmet Efe’nin babası bir ‘’yüze inme’’ olayında öldürülmüştü ölen yalnızca Ahmet Efe değildi bu durum kaynaklara zeybek katliamı olarak geçmişti. Yaşanan bu katliam efelerin ‘’yüze inme’’ olayına tereddütlü yaklaşmalarına neden olmuş ve kendilerini koruma istekleri daha da üst düzeyde olmuştur.

 Çakırcalı tam üç kez Osmanlı Devleti ile anlaşma yapmışlardır. Bu anlaşmalarından birini incelediğimizde;

  1. Çakıcı ve avânesi şahsi ve umumi bilumum haklardan istifade edecek.
  2. Çakıcı ve adamları silahlarını muhafaza edecek.
  3. Çete, Çine’nin Akçaova köyünde oturacak. Bu köye hiçbir sebeple jandarma, asker, tahsildar ve hükümete mensup kişiler giremeyecek.
  4. Haklarında geçmiş için hiçbir takibat yapılmayacak.
  5. Vergileri Çakıcı toplayıp devlete teslim edecek.
  6. Yüze çıkma olayı Birgi’de olacak.
  7. Bütün bunlar için irade-i seniyye istihsal edilecek.[10]

Yüze inme olayı, Mayıs 1904 tarihinde gerçekleşmiş, fakat bir süre sonra aralarındaki anlaşmanın seyri değişmiş ve Çakırcalı Mehmet Efe yeniden dağa çıkmıştır. İkinci yüze inme antlaşmasının şartları ise çok daha ağırdır. Ve Osmanlı Devleti bu antlaşmayı kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu durum Osmanlı padişahı karşısında efenin ne kadar kuvvetli olduğunun başlıca bir göstergesidir.

‘’İnayet ve merhametli binihâyeti hazreti melukhaneden olmak üzere bu defa vaki istimanı ve af talebi üzerine zatı hazreti şehriyari Çakırcalı Mehmet Efe ve arkadaşları keremi bihududu şahanelerini ibzal buyurarak kendilerini affettiklerini devletlu inayetlu serkâtibi şehriyari İzzet Paşa hazretleri delâletiyle beyan ve tebşir etmişlerdir. Fevkalâde rahmüşevkatle memlu olan kalbi hümayunlarına iltica edenler ol çeşmei atıfetin âbı revanından müstefit olageldikleri cihetle işbu misalde zatı cihanbânilerinin hasleti mümtazelerine bir delil teşkil etmektedir. Asayiş ve huzuru memleketi ihlâle cesaret edeceklerin akıbetleri vahim olup diğer erbabı şekâvetin de işbu atıfeti mülükhâneden bilistifade atebi felekmertebei hazreti şehriyâriye dehalet ve talebi merhamet eylemeleri ve aksi takdirde şiddetle tenkil edilecekleri tebliğ ve ilân olunur.’’[11]

 İzmir Valisi Kâmil

Yalnızca Çakırcalı Mehmet Efe değil, Aydın İhtilali’nin gerçeklemesine neden olan Atçalı Kel Mehmet’te devletle mücadeleye girişmişti. Aydın ve çevre kazaları ele geçirip Aydın’da vali koltuğuna oturan Atçalı Kel Mehmet, buraları Ekim 1829’dan Aralık 1829’a kadar idare etmiş olmakla birlikte o dönem yörede bulunan yabancı seyyahların eserlerinde ve vesikalarda geçenlere bakılırsa Aydın ve çevre ahalisi Kel Mehmet idaresinden gayet memnundu. Çünkü Kel Mehmet, bölge ahalisinin rahatsızlık duyduğu iltizamı kaldırmış, Aydın halkı ile merkezi yönetim arasında doğrudan bir vergi bağlantısı sağlamak istemişti.[12] Aydın ihtilalinin neticesinde Atçalı Kel Mehmet öldürülmüştü. Osmanlı Devleti çetecilerin hatırlanmasını önlemek adına zeybek kıyafetlerinin giyilmesini yasaklamıştı. Efe kıyafetlerini çıkarmak istemeyen pek çok zeybek bu dönemde devlete karşı gelme suçuyla karşı karşıya kalmış ve yakalandıkları yerde öldürülmüşlerdi. Tüm bu olanlara rağmen ne efeler dağa çıkmaktan vazgeçmişler ne de kıyafetlerinden vazgeçmişlerdi. Öncelikle I. Dünya Savaşı Dönemi’nde ardından da milli mücadele döneminde efeler oldukça önemli görevler üstlenmiş, düşmana karşı koyan birliklerin başında gelmişler ve kıyafetlerinin taşıdığı gösterişi, efe adında yaşatmışlardı.

III. BÖLÜM: EFELERİN GELENEKLERİ, TOPLUM YAPILARI ve SAHİP OLDUKLARI ÖZELLİKLER

Genel olarak zeybek coğrafyası olarak anılan Batı Anadolu’da hayatlarını sürdüren zeybekler toplum tarafından ‘’yoksul savaşçılar’’ olarak değerlendirilmiş, baskıya, yolsuzluğa ve var olan adaletsizliğe karşı tepki göstermişlerdir. Sözü edilen zeybek çetelerinin oluşumunda kurallar vardır ve bu kuralların dışına çıkan veya bu kurallar haricinde hareket eden bir efe varsa diğer düzen koruyucuları tarafından ortadan kaldırılırlar. Bu doğrultuda oluşan zeybek çetesi altı kısımdan oluşur,

  1. Efe
  2. Başzeybek ya da başkızan
  3. Kızanlar ya da yaygın deyimle zeybekler
  4. Yardımcı ya da muavin çeteler
  5. Haberci ve istihbarat ağı
  6. Yatak ve barınma ağı.[13]

Efe, bir çetenin başı yani yöneticisidir, boyunduruğu altında bulunan kimseler efeye bağlı olmak zorundadırlar ve efeden bağımsız hareket edemezler. Töre gereğince eğer efe ‘’Öl’’ derse ölür, ‘’ Kal’’ derse kalırlar.[14] Başzeybek, efenin birinci yardımcısıdır, efenin olmadığı zamanlarda çeteyi çekip çevirmekle yükümlüdür. Efelerin en önemli yardımcıları yatakçılardır, bu yatakçılar çeteye ikmal sağlarlar herhangi bir tehlike altında yol gösterici görevi üstlenirler. Bu nedenle bir efe ve çetesi asla güvenmediği kimseleri yatakçı olarak benimsemez ve güvenmediği evden su içmezdi. Zeybeklerin nerede konaklayacaklarını kendilerinden başka kimse bilmezdi bu durum her an tehlikede olduklarından kaynaklanmaktaydı. Bir gün Teke Yarımadasında, bir gün Toroslar’da bir gün, Murat Dağları’nda, Bozdoğan’ da görünürlerdi. Bu kadar sık yer değiştirmelerinin temel nedeni ise yerlerinin ezberlenmemesiydi. Efenin gönderdiği kızanlar yataklar yoluyla en son haberleri işitirler ve bu haberlere güvenerek hareket ederlerdi. Durum görüşüldükten sonra hızlıca planlar yapılır bu planlar bazen acımasız bir hal alırdı. Takip ve baskın durumlarında özellikle karanlık saatler seçilirdi ki, iz kaybetmeleri kolaylıkla gerçekleşebilirdi. Az kaybetme tekniği olarak ateş yakma tekniği sıklıkla kullanılırdı, ilerledikleri istikametin tam tersi yönünde ateş yakılır ve hedef şaşırtılırdı. Herhangi bir çatışmadan sıyrılmak istediklerinde ise ‘’üçleme’’ yaparlardı. Üç kola ayrılarak düşmana üç yerden hücum ederlerdi.[15] Bununla birlikte çok hızlı kimselerdi, ayakları çok hızlıydı. Yörük Ali Efe, sırf bu hızdan dolayı 1950 yılında yapmış olduğu bir görüşmede, ‘’ Ayaklarımı İzmir’de tramvay kazasında kaybetmemi ben, Cenabı Allah’ın bu kazayı bana bir köşeye oturtup uslanmam için verdiğine inanırım.’’ demiştir.[16]

Bir efenin ölümünde zeybekliğe özgü bir yas töreni düzenlenir. Baş ve ayak uçlarında büyük ateşler yakılırdı. Belirli bir süre bağlamayla hüzünlü, yas ezgileri çalınarak ağlar, ağıtlar yakar, türküler söyler ve yas oyunu dedikleri bir zeybek oyunu oynarlardı. Tören bitiminde efenin cenazesi hiç bulunmayacak yalnızca kendilerinin bildikleri bir yere gömülürdü. Efenin ölümünden sonra zeybekler isterlerse çeteden ayrılabilir ya da yeni bir çete kurabilirlerdi. Efenin ölümünün ardından eğer onun özelliklerini taşıyan biri varsa o efe olabilirdi ancak genelde oğulları özelliği devam ettirdiği için oğulları arasından efe seçilirdi. Bu törende geleneksel bir konuşma yapılır ve yeni efe çetenin efeliğini üstlenirdi. Efeler evlenecekleri zaman eşlerini, yetenekli, güzel, kendisini iyi ifade eden kadınlardan seçerlerdi. Çünkü kendi aralarında var olan atasözlerinde ‘’ Kadın vardır vezir eder, kadın vardır rezil eder.’’, ‘’ Gül dalından odun olmaz, görgüsüz erden kadın olmaz.’’ gibi ifadeler yer almaktadır.[17] Bu nedenle efenin evlendiği kadın efeyi efe yapan temel unsurdur. Namus konusunda oldukça hassas bir yapıları vardır. Bu duruma en güzel örnek:

 Çakırcalı Efe’nin Veli adındaki bir kızanı çetesine almasıyla birlikte, Veli’nin bir gün dağ başında bir kadın görmesi ve Mehmet Efe’ye ‘’Şunu çağırıp bir oynatsak mı?’’ sorusunun üzerine Veli’ye ‘’ Al da gel’’ demesi ve ardından Veli’nin kadına koştuğu anda onu arkasından vurup öldürmesidir. Ardından çetesine dönüp ‘’ Irz düşmanları bizimle gelemez, ırz düşmanlarının bizdeki sonu budur.’’ demiştir.[18] Kıyafetlerine baktığımızda ise kıyafetlerine oldukça özen gösterdiklerini görmekteyiz. Kıyafetlerin bu denli özel ve özenli olmasının nedenini efeliğin gereği olarak görmüşlerdir. Kendileri ve kızanları için en iyi ustalara kıyafetlerini ısmarlatırlar, kızanların giysilerinin göz alıcı olmasını isterlerdi. Kıyafet ne kadar görkemli ise efenin ünü o kadar büyük demekti. Sosyolojik açıdan bakıldığında kıyafetlerin bu denli görkemli olması belirli sebeplerle anlaşılabilir.

Öncelikle, topluma karşı bir ötekileştirmeyle karşı karşıya kalmışlardır. Kendilerine karşı olan dışlanmışlık ve ezilmişliğe karşı kendilerini daha büyük ve görkemli göstermek istemiş olabilirler ve aynı zamanda bulundukları coğrafyada saygı görmek adına kendilerini göz alıcı bir hale getirmek istemiş olabilirler ve aynı zamanda bu kıyafetleri onur meselesi haline getirerek onurlarını korumak istemiş olabilirlerdi. Bu kıyafetlerle ünlerine ün katan zeybeklerin kıyafetleri Osmanlı yönetiminin de canını sıkan bir unsur olmuş bu kıyafetlerin engellenmesi dahilinde efelerin bulundukları faaliyetlerden vazgeçeceği düşünülmüştü ve zeybek kıyafetlerinin yasaklanmasıyla, pek çok zeybek bu duruma karşı koyarak hayatlarını kaybetmişlerdi. Ancak yine de kendilerinden sonra yetişen kuşak dahi kıyafetlerine ve kimlik bilincine sahip çıkarak, kıyafetlerini giymekten asla vazgeçmemişti. Bugünse hala bu kültürel özellik unutulmamış durumdadır zeybekler Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle birlikte Cumhuriyet ve değerlerine saygı duymuş, yeni rejimle birlikte dağa çıkma alışkanlıklarından vazgeçmiş ve erken cumhuriyetin demirbaşı görevini üstlenmişlerdir. Ancak var olan kültürlerini kıyafetlerini giyerek oyunlarını oynayarak yaşatmışlardır bu gayeyle şanları da onlarla birlikte devam ederek kuşaktan kuşağa birer kahraman oldukları elbette ki aktarılacaktır.

IV. BÖLÜM: MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİN’DE EFELER

Kuva-yı Milliye direnişi ‘’Biz yürüyelim, millet arkamızdan gelir.’’ diyen, Yörük Ali Efe ile başlamış, ‘’Efeler yolumuzu kesmeselerdi, Ankara toparlanmaya vakit bulamazdı.’’ diyen Yunan İşgal Komutanlığı ile bitmişti. Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı Devleti fiilen yok sayılmış ve ardından maddeler gereğince Anadolu’nun işgal süreci başlamıştı. Bununla da yetinmeyen İtilaf Devletleri, anlaşma gereğince orduların terhis edilmesini, var olan silahların teslimini istemişti. Halk başına geleceklerden habersiz olarak hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Haksızlıklara ve zulmün karşısında olmaya yemin eden efeler bu dönemde halka yapılan zulme karşı ve Rum çetelerinin faaliyetlerine karşı daha da öfkelenmiş ve bu doğrultuda meydana gelen işgalleri durdurabilmek ve düşmanla vuruşabilmek için Kuvâ-yı Milliye adı verilen halkın meydana getirdiği direniş hareketini başlatmışlardı. Kuvâ-yı Milliye düzenli bir ordu şeklinde değildi. Aralarında alay, tümen, tabur, bölük gibi bölümler yoktu. Genellikle birbiri ile temas içerisinde olan çeteler birbirlerini bu direnişe davet etme suretiyle hareket etmişlerdi.  Yaklaşık bütün efeler, 1919 yılının bahar aylarında henüz Mustafa Kemal’in direnişi başlamadan önce dağlarda kendi birliklerini kurarak düşmanla vuruşmaya başlamışlardı. Tüm bu süreç içerisinde Osmanlı Devleti’nin içerisinden yapılan bu işgallere karşı koymayı seçen subaylar çıkmış ve efelerle temas kurarak bu direnişe katılmışlardı. Bu isimlerin en önemlisi, Osmanlı mebusu olan Celal Bey’di.[19] Celal Bey, Gökçen Efe’nin daha önceki ‘’yüze inme’’’sine yardım etmiş ve aralarındaki irtibat hiç kopmamıştı. Celal Bey, Gökçen Efe ile haberleşip, direniş gerektiğini söylemişti. İzmir’in işgalinin ardından yapılan zulme karşı koymak isteyen halkın tepkisi de ölçüldükten sonra Gökçen Efe direnişe katılacağını bildirmiş ve Ödemiş halkı ve efeleri ilk milli cepheyi kurmuşlardı. Hacı İlyas (İlkkurşun) Tepeleri direnişin ilk noktasıydı.[20]  Yine Yörük Ali Efe’nin gerçekleştirmiş olduğu Malgaç Baskını ile otuz kadar köprüyü korumaya çalışan düşman askeri telef edilmiş, makineli tüfek ve silahlar ele geçirilmiştir. Aynı zamanda düşman askerine mühimmat gelmesini engellemek amacıyla Teğmen Zekai Bey köprüyü havaya uçurmuştur.[21] Aydın’ın tekrar alınmasında efelerin rolü oldukça büyüktür. Milli mücadelenin ilk büyük taaruzu olan bu taaruzda Yörük Ali Efe kumandanlık görevini üstlenmiştir. Aynı zamanda bu cephede Türk kadınının üstlendiği görevleri unutmak mümkün değildir. Yörük Ali’nin çetesine katılan Ayşe Hatun büyük yararlılıklar göstermiştir. Bu dönemde milli mücadeleye duyulan güven arttıkça efelerin kuvvetleri de gün geçtikçe artıyordu. Demirci Mehmet Efe’nin kuvveti 2000, Yörük Ali’nin kuvveti 1000, Gökçen  Efe’nin 100, Poslu Mestan Efe’nin 60 kadar kuvveti mevcuttu.[22] Aynı zamanda bu dönemde Çerkes Ethem’de milli mücadeleye destek veriyordu. Mustafa Kemal ile Demirci Mehmet Efe’nin milli mücadeleye katılma isteğinin ardından aralarında geçen yazışmalara bakıldığında Kuvâ-yı Milliye’nin milli mücadelenin en büyük destekçisi olduğu gözler önündedir.

Belge 1:

Nazilli, 10. 3. 1336 (1920)

Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine,

Mahsus selam ile gözlerinizden öperim. Fevkalâde ihtiyaca binaen üç bin esliha ve cephanenin on güne kadar Nazilli'ye irsalini ve mezkur esliha ve cephanenin buraya vürûduyla biraz emniyet ve sükûn içinde bulunacağından bu suretle Zat-i Samileriyle görüşmek üzere nezd-i âlilerine geleceğim. Cevab-1 âlinize intizardayım kardeşim.

Aydın ve Havalisi Kuvâ-yı Milliye Umum Kumandanı Demirci Mehmet Efe

Nazilli Mevki Kumandanlığına Demirci Mehmet Efe'ye,

Cevap: Esliha ve cephane ihtiyacınızın mümkün mertebe teminine gayret olunacaktır. Refet Beyefendi ile bu hususu görüştük. Bizzat sizinle görüşmeyi ben de arzu ederim. Fakat sizin bugünkü meşguliyetinizin ehemmiyeti cepheden ayrılmanıza müsait değildir. İnşallah memleketimiz için mes'ut günler yaklaşsın ve tehlike zail olsun, o zaman görüşürüz Efendim.

Mustafa Kemal

Belge 2:

Nazilli'de Umum Kumandan Demirci Mehmet Efe Kardeşime,

Ankara, 17 Mayıs 1920

Usât (âsiler) ile şimdiki halde Mudurnu ve Geyve boğazı havalisinde şiddetli müsademeler yapıyoruz ve inayet-i Hakla ve Aydın'ın kahraman efe süvarilerinin arslan gibi hücumlarıyla âsileri tepelemekteyiz. Bu müsademat için cephaneye şiddetle ihtiyacımız olduğundan eldeki bütün cephaneyi bu işi bitirinceye kadar ihtiyat saklamağa mecbur olduk. Ankarip (yakında) ve inşallah cephane hakkındaki arzu-yi biraderânelerini de yerine getireceğiz. Gözlerinizden öperim kardeşim. Diğer paşalar ve meb'us biraderleriniz ve Refet Beyefendi takdim-i hürmet eylerler Efendim.

Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal

Ankara, 11 Haziran 1920

Aydın ve Havalisi Kuvâ-yı Milliye Umum Kumandanı Demirci Mehmet Efe Kardeşime,

Kahraman efelerinizi size gönderiyorum. Aydın'ın bu doğru özlü ve fedakâr evlâtları, Bolu ve Düzce havalisinde memleketimizi gâvurların esaretine düşürmeye çalışan hainleri pek kahramanca ve fedakârca bastırdılar. Vatanımıza büyük hizmetler ifà ettiler. Allah iki cihanda aziz etsin. Kendilerine ve Umum Kumandanları olan zat-1 âlinize, Büyük Millet Meclisi'nin kalb-i ve samimi teşekküratını takdim eder, gözlerinizden öperim. Kardeşim Efendim.

Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal

Tüm bu yazışmalara bakıldığında efelerin milli mücadele için canlarını vermekten bir kez dahi şüphe duymadığını anlayabildiğimiz gibi bu süreçte pek çok baskın gerçekleştiğini görmemiz mümkündür. Köşk Cephesi’nin kurulmasıyla birlikte Birgi Baskınları, Fata Baskını, Üçyol Muharebesi gerçekleşmişti. Bu dönemde düşmana karşı mücadele edilen yerleri tutan efeler ve yerleri şu şekilde listelenmiştir;

  1. Demirci Mehmet Efe’nin Karargahı Umurluda, Yörük Ali Efe'nin karagâhı Dalama'da, Bozdağ- Gölcük cephesi, Postlu Mestan Efe, Mürselli İsmail Efe, Kara Yiğit Mehmet Efe, Alim Efe, Hüseyin Efe.
  2. Balyonbolu Çaylı cephesi, Keleş Mehmet Efe.
  3. Keles cephesi, Kelesli Murat ve Musa Beyler ve Kara Ahmet Efe. Bademiye cephesi, Hasan Hüseyin Efe, Kör Bayram Efe. Adagide - Tire - Odemiş arası, Gökçen Efe.
  4. Beydağ - Emirli cephesi, Koca Mustafa Efe, Zülamoğlu, Çaylılı Keleş Efe.
  5. Halkapınar cephesi, Mursallı İsmail Efe
  6. Aydın cephesi, Sökeli Ali Efe, Mesutlarlı Mestan Efe, Salavatlı Halil İbrahim Efe, Arslan Yürek Ismail Efe, Sancaktarın Ali Efe, Tekeli İsmail Efe, Ibrahim Efe (Ibrahim Çavuş), Dokuzun Mehmet Efe, Kara Durmuş Efe, Dokuzun Hasan Hüseyin Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe, Zurnacı Ali Efe, Hacı Ahmet Efe, Sinekçili Hacı Hüseyin Efe, Saylarlı Ali Efe, Ispartalı Mahmut Efe, Çallı Kör Mehmet Efe, Karpuzlulu Kâmil Efe.
  7. Germencik cephesi, Sökeli Cafer Efe.
  8. Köşk cephesi, Durmuş Ali Efe, Tavaslı Köpekçi Nuri Efe.
  9. Kestanecik cephesi, Danişmendli İsmail Efe.
  10. Köşk Cephesi - Umurlu'dan sonra oluşturulan ikinci Karargâh, Demirci Mehmet Efe.
  11. Dalama Cephesi - Karagâh, Yörük Ali Efe. İkizdere Cephesi, Durmuş Ali Efe.
  12. Üçyol cephesi, Çamlıcalı Hasan Hüseyin Efe. Tire Civari, Mehmet Efe.
  13. Balyonbolu - Alaşehir arası, Koca Mustafa Efe.
  14. Alaşehir'e yakın bölgeler, Kara Ahmet Efe.
  15. Kozak Cephesi, İbişoğlu İsmail Efe.
  16. Ayvalık - Edremit tarafı, Dalkıran Mehmet Efe.
  17. Aydın'a yakın bölgeler, Osmanbüklü Nazım Efe, Aydınlı Ali Efe.
  18. Nazilli - Ovacık tarafı, Sökeli Ali Efe.
  19. Odemiş - Bayındır tarafı, Kayıkçı Hüseyin Efe.
  20. Çivril tarafı, Memiş Efe.
  21. Salihli-Soma tarafları, Tuzcu Efe.
  22. Bergama bölgesi, Adalı Mehmet Efe, Ali Osman Efe, Molla Mehmet Efe,Köprülü Şerif Ali Efe
  23. Manisa - Akhisar, Kula, Kırkağaç, Demirci, Gördes, Sındırgı tarafları, Ali Osman Efe, Bakırlı Ahmet Çavuş, Aslan Ağa, Recep Pehlivan, Bakırlı Saçlı Mustafa Efe, Kulalı Mehmet Efe, Halil Efe, Kabakçı Efe, Arap Kadidağlı Parti Pehlivan tarafından tutulmuştur.[23]

Düzenli ordunun kurulduğu güne kadar Kuva-yı Milliye grupları ve efeler görevlerini sürdürmüş, düzenli ordu göreve gelince ise düzenli ordunun emrine girerek vatan savunmasını gerçekleştirmeye devam etmişlerdi. Bunların içinde sadece bir isim vardı ki düzenli orduya katılmak yerine, isyan etmeyi seçmiş ve Yunanlılara sığınmıştı.[24] Kurtuluş Savaşı’nın ardından milli mücadeleye katılan efelerin tamamı istiklal madalyası ile ödüllendirilmişlerdi. Kimsenin kendilerine hatırlatma yapmasına izin vermeden zeybekliği bırakarak köylerine ve evlerine çekilmişler, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmışlardır. Konu açıldığında ve araştırmacılar araştırma yapmak için efelerle temasa geçtiğinde ise ‘’ Biz görevimizi yaptık.’’ diyerek konudan çekilmişlerdir.[25] Bu dönemde Mustafa Kemal’e de halk tarafından Mustafa Kemal’e ‘’Sarı Zeybek’’ dendiği ve Mustafa Kemal’i kendilerinden gördükleri apaçık ortadadır.

 SONUÇ

Osmanlı Devleti’nden itibaren, mazluma yardım etmeyi, düzen sağlamayı, acımasızlıklara göğüs germeyi ilke edinen efeler ve onlara bağlı olan zeybekleri kendilerini toplumun adalet sağlayıcısı ilan etmiş ve bu amaç uğruna yaşamışlardır. Bu süreçte kimi zaman ötekileştirilerek cezalandırılmışlar, kimi zaman ise gelenekleri unutturulmaya çalışılmıştır. Bu dışlanmaya rağmen kültürlerine sahip çıkmayı başaran efeler, varlıklarını ilkelerini bozmadan devam ettirmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte ülkenin düşmüş olduğu zor durumdan oldukça rahatsız olmuşlar, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın yıkıcı etkileri karşısında gerçekleşen işgallere boyun eğmeyerek, milis kuvvetler oluşturmuş ve düşmana karşı koymuşlardır. Milli Mücadele’nin tek elde toplanması ve Ankara Hükümeti çatısı altına girmesiyle birlikte efeler vatanı kurtarma görevini bu çatı altında düzenli orduya girerek devam ettirmişlerdir. Milli Mücadele’ye olan katkılarından ötürü istiklal madalyalarıyla ödüllendiren efeler, vatanın kurtuluşunda oldukça önemli bir yere sahiptir. Kültürleri gereğince kıyafetlerine ve edep adaba önem veren efeler Cumhuriyet’in ilanının ardından yeni hükümete saygı duyarak görevlerini tamamlamış ve dağlardan inerek, tarım-hayvancılık ile uğraşmışlar, kültürlerini ise kıyafet ve danslarında yaşatmaya çalışmaktadırlar.

BİBLİYOGRAFYA

AVCI, A. Haydar, Zeybeklik ve Zeybekler (Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Almanya, Verlag Anadolu Yayınları, 2001.

BAYAR, Celal, Ben de Yazdım, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019.

COŞKUN, Alev, Kuvayi Milliye’nin Kuruluşu, İstanbul, Kırmızı Kedi Yayınları, 2019.

KOÇAK Berkay, Milli Mücadele’de Zeybekler, İstanbul, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2019.

TAÇALAN, Nurdoğan, Ege’de Kurtuluş Savaşı Başlarken, Ankara, Bilgi Yayınevi, 2007.

ÜSKÜP, Şeref, Milli Mücadele’de Efeler, İzmir, Hür Efe Gazete ve Matbaası, 1992.

[1] Berkay Koçak, ‘’Milli Mücadele’de Zeybekler’’, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019, s. 1.

[2] A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.29.

[3] Berkay Koçak, ‘’Milli Mücadele’de Zeybekler’’, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019, s. 5.

[4] Berkay Koçak, ‘’Milli Mücadele’de Zeybekler’’, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019, s. 10.

[5] Berkay Koçak, ‘’Milli Mücadele’de Zeybekler’’, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019, s. 10.

[6] Celali İsyanları, 16. ve 17. Yüzyıllar’da Anadolu’da gerçekleşen isyanlardır. Yavuz Sultan Selim döneminde başlayan bu isyanlar, Sultan IV. Mehmet dönemine kadar devam etmiştir. Devlete karşı gerçekleştirilmiş olan bu ayaklanmalar ekonomik, siyasi, sosyal ve askeri alanlarda etkisini göstermiştir.

[7]A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.73. 

[8] A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.78.

[9] Şeref Üsküp, Milli Mücadele’de Efeler, Hür Gazete ve Matbaası, 1992, İzmir, s.23.

[10] A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.83.

[11] A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.83.

[12] Berkay Koçak, ‘’Milli Mücadele’de Zeybekler’’, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 2019, s. 20.

[13]A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.35.

[14] A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler (Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.35.

[15] A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.39.

[16]Şeref Üsküp, Milli Mücadele’de Efeler, Hür Gazete ve Matbaası, 1992, İzmir, s.47.

[17] A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.46.

[18] A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.79.

[19] Celal Bayar.

[20] Şeref Üsküp, Milli Mücadele’de Efeler, Hür Gazete ve Matbaası, 1992, İzmir, s.29.

[21] Şeref Üsküp, Milli Mücadele’de Efeler, Hür Gazete ve Matbaası, 1992, İzmir, s.52.

[22]Şeref Üsküp, Milli Mücadele’de Efeler, Hür Gazete ve Matbaası, 1992, İzmir, s.81. 

[23] A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.153.

[24] Çerkez Ethem: Düzenli orduya katılmamak için isyan etti. Kuvvetleri dağıtılıp bastırıldıktan sonra Yunanistan’a kaçtı.

[25] A. Haydar Avcı, Zeybeklik ve Efeler ( Bir Başkaldırı Geleneğinin Toplumsal ve Kültürel Boyutları), Verlag Anadolu Yayınları, Almanya, 2001, s.156.

 

 

Gözde İrem Zor

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışman

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display