Korku İkliminde İnsan Davranışı


Korku İkliminde İnsan Davranışı

Yazan  23 Kasım 2022

Kafka’nın 20. Yüzyıl için “Korku Çağı” dediğini hatırlarsınız. Haksız değildi. Büyük yazar 1924 yılında öldüğünde zaten yaşamı boyunca bir dünya savaşı, bir büyük salgın görmüştü.

Sonra? İki Dünya savaşı, işgaller, kıtlık ve açlıkla gelen ölümler, birkaç küçük ve orta ölçekli bölgesel savaş, nice sınır çatışması, askeri darbeler, rejim değişikleri, 2 büyük salgın daha, Soğuk Savaş 20. Yüzyıla damgasını vurdu. 1968 yılında Kafka’nın vatanı Çekoslovakya’nın yaşadığı “Prag Baharı” bile “Korku Çağı” yakıştırmasının ne kadar isabetli olduğunun ispatıydı. 21.Yüzyıl farklı mı? Hayır, birçok bakımdan farklı değil. Henüz bir başka dünya savaşı yaşanmadı. Bir başka salgını ise atlattık, atlatamadık. Ama günün duyarlılığı ile konunun özünü bütünleştirsek,  yakıştırmayı “Korku İklimi” olarak değiştirmek daha iyi olur. Evet, şimdi dünyanın birçok ülkesinde siyasi gücü ellerinde tutmak, özel olarak muhalefeti, genel olarak halkı sindirerek yönetmek isteyen iktidarlar, bilerek “Korku İklimi” yaratıyor. Algı operasyonları ile kafaları karıştırıyor. Etkili oldukları oranda bazı değerler, yerlerine yenileri konamadan aşınıyor veya unutuluyor.  Tabii gölgesinden korkanların “aman başıma bir şey gelmesin” endişesi ile attıkları adımlar, iktidarlara yaranma arzusu ile  “kraldan fazla kralcı” davranışları da işin cabası.

Bir Anı: “Korku İklimi” Olmayınca

2010 yılında ABD de bir iç hat seferi yapan tarifeli uçağa diğer yolcularla birlikte binmiştim. Herkes yerini alıp, kemerlerini bağladıktan ve uçağın yolcu alımını tamamladığı bildirildikten sonra, kaptan pilot, “ Sayın yolcular, şu anda aramızda halen silahaltında bulunan üniformalı ve üniformasız ordu mensupları var. Bu yolcularımız için sizden büyük bir alkış istiyorum” dedi. Tıklım tıklım dolu uçakta etrafımda alkışlamayan tek bir kişi yoktu. Şimdi bu satırlarda “siyasi-askeri ve kongre” üçlüsünün hep birlikte çalıştığı ABD de askeri vesayet var mı? Yok mu? Tartışmasına girecek değilim.  Ama bence bu, ordu mensuplarını onurlandırmayı, askeri kesimin siyaset üzerindeki “istenmeyen” ağırlığı ile karıştırmamanın bir örneğiydi. Şimdi size soruyorum, Bugün Türkiye’de herhangi bir iç hat seferinde, bunu yaptıracak bir kaptan pilot veya kabin ekibi var mı? Her gün sınır boylarından şehit haberleri “kanı yerden kalmayacak” yemini ile televizyon kanallarından veriliyor. Şehitler askeri merasimle ebediyete uğurlanıyor. Gözü yaşlı analar, bacılar, eşler ve yavuklular, yüreklerindeki isyanı, “şehadetin kutsallığı”, alacakları tazminat ve bağlanacak şehit maaşı ile bastırmaya zorlanıyor. “Öğretmen olarak ölseydi sadece köyü ve öğrencileri bilecekti. Şimdi ülkeye mal oldu” sözünü söyleyen nasıl söyleyebildi? Dinleyen nasıl içine sindirdi bilmiyorum. Ama ölüsünü dini kisve ile onurlandırdığımız ordu mensuplarının, ne yazık dirisini artık Türkiye’de onurlandırmak işte bu “korku İklimi” nedeni ile zor. Çünkü her şeyden önce bir uçakta veya herhangi bir toplulukta, “yüce Türk ordusu mensuplarını alkışlatarak onurlandırmak” isteyecek baba yiğit- ana yiğit, hemen “militarist veya darbeci” damgası yer. İşinden olur veya sürülür. Ama daha da vahimi büyük büyük unvanlara sahip, eski ordu mensuplarının, o yüce Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde ağzını bozmaktan çekinmeyerek, yetiştiği asker ocağının itibarını yerle bir etmesi. Ordunun saygınlığını koruması gerekenlerin, aynı zamanda TBMM nin de saygınlığını düşünmesi önemliydi. Silahaltındaki üniformalı veya sivil mensupları sağken alkışlatarak onurlandırmak isteyecekleri “korku ikliminde” sözle veya fiille cezalandırmak yerine TBMM iç tüzüğünde uygun konuşma ve hitap kurallarını güçlendirmek, Meclis kürsüsünde kullanılması yasak sözcükler listesi hazırlamak daha iyi olmaz mı? Yoksa vekil böyle olursa, asilden ne beklenir?

Bir Üzüntü Anı ve “Korku İklimi”

Kısa bir yurtdışı seyahati için 10 Kasım 2022 de tam zamanında uçak kabinine alındık.  Yolcuları kapıda karşılayan zarif THY ekibinden, o günün 10 Kasım olması dolayısı ile saat 09.05 de bilhassa kaptan pilot tarafından duyuru yapılmasının unutulmamasını rica ettim. Görevli belli belirsiz bir duraklamadan sonra “bir plan yapmayı düşünüyoruz efendim” cevabını verdi. Yerlerimiz oturduktan sonra denetim yapan görevliye, sadece ben değil, aynı zamanda birlikte yolculuk ettiğim 3 emekli öğretim üyesi ile birlikte tekrar hatırlatmak istedik. Aldığımız cevap yine aynıydı. Uçağın kalkış saati 08.55 olarak açıklanmıştı. Nitekim zamanında da yerinden kıpırdadı.  ABD iç hat seferinde geçirdiğim deneyim, uçak havalanmaya hazırlansa da, fiilen havalanmış olsa da bana gerekli onurlandırıcı duyarının, kaptan pilot tarafından alkış çağrısı ile yapılabileceğini düşündürüyordu. Ne kadar yanılmışım!  Uçuş görevlisi saat 08.50 de kabine yolcu alımının tamamlandığını ve o günün “Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Ölüm Yıldönümü” olduğunu Türkçe ve İngilizce olarak duyurdu. İşte o kadar.

Saat henüz 09.05 olmamıştı. Evet, bir ekleme duyuru yapılmıştı. Ama zamanında yapılsaydı olmaz mıydı?  Ayrıca bana göre fevkalade özensiz, sıradan, baştan savma, “bir istek vardı mecbur olduk” gönülsüzlüğü ile yapılmıştı. Kaptan Pilot belki yaratılan “korku ikliminde” böyle bir duyuruyu yapmak ve Ata’nın anısını onurlandırmak için alkış istemeye cesaret edememişti. Belki zaten umursamıyordu.  Kabin görevlisi ise yalap şap yapıvermişti işte.

Şimdi size soruyorum inkâr edilemeyecek, edilmemesi gereken değerler için yüreklere korku salmaya gerek var mı? Korkmaya gerek var mı? Korkutarak yerleşmiş bazı saygı, sevgi bağlarını koparmaya değer mi? Eğer ulusal bağları bu şekilde korku salarak zedelerseniz ulustan geriye ne kalır diye hiç düşündünüz mü? Ümmet mi? Sakın bunu aklınıza bile getirmeyin olur mu? Özüne ve siyasi kültür mirasına yabancılaşmanın etkisini, gelecek kuşakların ağır bir şekilde yaşayabileceği şimdi benim korkum. Ata’nın ülkeyi emanet ettiği gençliğin, önce ona yabancılaşmasının, sonra ise ülkeden uzaklaşmasının vebali ise “korku iklimi” yaratanların boynuna.

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display