< < İncek Tartışmaları: ‘Medeniyetçiliğin yükselişi; Christchurch & Colombo’dan alınacak dersler’
 Bu sayfayı yazdır

İncek Tartışmaları: ‘Medeniyetçiliğin yükselişi; Christchurch & Colombo’dan alınacak dersler’

Yazan  12 Ağustos 2019

BAKIŞ, İncek Tartışmaları

‘Medeniyetçiliğin yükselişi: Christchurch & Colombo’dan alınacak dersler’

INSIGHT, Incek Debates

‘Rise of civilizationism: lessons to learn from Christchurch & Colombo’

İncek Tartışmaları, 29 Mayıs 2019 günü, Christchurch ve Colombo saldırılarının ışığında ‘Medeniyetçiliğin yükselişi' konusunu ele aldı. Konuşmacılar: Eski Dışişleri Bakanı Em. Büyükelçi Yaşar Yakış, Em. Büyükelçi Murat Ersavcı, Em. Alb. Yüksel Başaran’dı. Oturum Dr. Haldun Solmaztürk tarafından yönetildi ve seçkin bir Türk ve yabancı uzmanlar grubu tartışmaya katkıda bulundu. Aşağıdaki ‘Raportör Özetinde’ yer alan hususlar ve değerlendirmeler, herhangi bir konuşmacı veya katılımcının birebir görüşlerini veya tüm katılımcıların fikirbirliğine ulaştığı görüşleri yansıtıyor şeklinde algılanmamalıdır. Tartışma ‘off-the-record’ (kaynak göstererek yazılmamak kaydıyla) icra edilmiştir.

 

Incek Debates, on 29 May 2019, discussed ‘The rise of civilizationism’ againts the backdrop of Christchurch and Colombo attacks. Speakers were Minister Yaşar Yakış, Ambassador Murat Ersavcı and Colonel Yüksel Başaran. The session was chaired by Dr Haldun Solmaztürk and participated by a group of experts and professionals as well as representatives of the diplomatic corps resident in Ankara. This Rapporteur’s Summary does not necessarily reflect particular viewpoints expressed by any one panelist, nor those of any one or of all the participants in consensus. The debate was off-the-record.

 

THIS IS NOT A COMPREHENSIVE PAPER ON THE SUBJECT, NOR MINUTES OF THE DEBATE, BUT ONLY RAPPORTEUR’S SUMMARY OF THE PROCEEDINGS—UPDATED AS OF 29 JUN 2019

BU METİN KAPSAMLI BİR ÇALIŞMA VEYA TOPLANTI TUTANAĞI OLMAYIP, SADECE TOPLANTIDAKİ TARTIŞMALARIN—29 HAZİRAN 2019 İTİBARİYLE GÜNCELLENMİŞ—RAPORTÖR ÖZETİDİR.

TÜRKÇE METİN, İNGİLİZCE ASLININ TERCÜMESİDİR.

Arka plan

1990'lardan bu yana, ‘medeniyetler çatışması’—ve dünya düzeninin yeniden inşası—teorisi geniş olarak tartışılmış ve büyük ölçüde itiraz da görmüştür. Türkiye ve İspanya'nın ortaklaşa desteklediği 2005 Uygarlıklar İttifakı girişimi—ki şu anda büyük ölçüde uyur durumdadır—tam olarak bu ‘ayrı uygarlıklar’ anlayışına dayanıyordu. Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, geçtiğimiz Kasım ayında “Aşırı akımların önünü kesmek ve medeniyetler ve kültürler-arası diyaloğu dini boyutuyla beraber canlandırmak için, [bu ittifakı] canlandıracağız” demişti. “Biz bugün bu adımları atmazsak, bu trendleri geri çevirmezsek, korkarım … dünya [geri] gidecektir, aşırı ve ırkçı akımların kurbanı olacaktır” diye de ekledi.

Türk dışişleri bakanı tarafından önerilen nedensel ilişkinin doğruluğundan bağımsız olarak, olan tam olarak budur.. 15 Mart 2019 günü, ‘beyaz direniş’ denen bir topluluğun üyesi olan bir Avustralya vatandaşı, Yeni Zelanda'da Christchurch’teki iki camide 51 kişiyi vurarak öldürdü ve 50 kişiyi de yaraladı. 21 Nisan 2019, Paskalya günü Sri Lanka’da Colombo'daki kiliselerde ve lüks otellerde meydana gelen bir seri patlamalar 257 kişiyi öldürdü ve yaklaşık 500 kişiyi de yaraladı. Sorumluluğu, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) üstlendi. (Mayıs ayında Burkino Faso'da Hıristiyanlara yönelik üç ayrı saldırıda 14 kişi öldürüldü.)

Yeni Zelanda hızla kendini toparlarken, Sri Lanka'daki durum kontrolden çıkıyordu. Sri Lanka, 13 Mayıs'ta, Budist grupların camilere ve Müslümanların evlerine saldırılarıyla ortaya çıkan şiddet patlamasını kontrol altına almak için ülke çapında bir sokağa çıkma yasağı ilan etti—ve sosyal medyayı engelledi. Polisin düzeni yeniden tesis etmesine yardım etmek üzere ordu birlikleri de görevlendirildi.

Bütün bunlar, 21. yüzyılın karmaşık ama inkar edilemez bir olgusu olan, mezarından yeni bir güç, dinamizm ve saldırganlıkla kalkan, yükselen medeniyetçilik ışığında meydana geliyordu.

‘Medeniyetçi’ liderler kendilerini ‘ötekinden’ kaynaklanan tehdide karşı duran kahramanlar olarak sunarlar. İktidarda olmadıkları zamanlarda bile, ‘bildik’ partileri baskı altına alır ve etkilerler. Siyasi şiddeti—içlerindeki küçük azınlıklar hariç—onaylamazlar. Ancak, medeniyetçiliğin otoriterlikle özdeşleştiği ve bütün dünyada liberal toplumlara ve demokrasiye zarar veren, liberalizme dönük en büyük ve en güçlü tehdidi teşkil ettiği ileri sürülmektedir.

Christchurch saldırılarından bir gün sonra, Avustralya Başbakanı Scott Morrison, ‘sorunu’ kabul etti ve “Biz hoşgörülü, çok kültürlü bir toplum, dünyadaki en başarılı göçmen ülkesiyiz. [Ama] bu beyaz ırkın üstünlüğünü savunan, beyaz ayrılıkçı görüşler yeni değil. Bu duygular, ne yazık ki yüzlerce yıldır Avustralya’da var” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan—yerel ve uluslararası eleştirilere rağmen— seçim toplantılarında defalarca Christchurch saldırılarının video görüntülerini ve terörist ‘manifestodan’ alıntıları gösterdi. Gelibolu muharebelerinin 104. yıldönümü törenindeki konuşmasında ‘Anzaklara’, Gelibolu’da savaşıp kaybeden ve “kimi tabutla geri dönen” dedelerini hatırlattı. Yeni Zelanda ve Avustralya hükümetleri buna itiraz ettiler, karşı çıktılar ve eleştirdiler.

Erdoğan, 22 Mart'ta İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Yürütme Komitesi'ndeki konuşmasını—İİT Sonuç Bildirgesi gibi—esas olarak İslamofobya'ya ayırdı. “Hepsinden önemlisi, [İslam dünyasının … ortak geleceğini tehdit eden meselelerde] ümmetin bekasını ilgilendiren hususlarda, tek yürek, tek bilek olup beraberce hareket etmeliyiz.” dedi.

11 Mayıs'ta ABD Başkan Yardımcısı Pence, bir ‘Hristiyan’ üniversitesinin mezunlarına ‘güçlü olmaları’ ve zorluklarla mücadeleye ‘hazır olmaları’ gerektiğini anlattı. İncil'deki bazı kişiliklere atıfta bulunarak, “Sadece şunu bilin: şayet [bir gün] Shadrek, Meshach ve Abednego gibi, kendinizi ateşin içinde bulursanız, yangında bir başkası da olacak, başkan yardımcınız olarak da değil, fakat Mesih'e inanan bir kardeşiniz olarak” dedi.

Başkan Trump, 13 Mayıs'ta, resmi bir ziyaret için gelen Macaristan Başbakanı Orbán'ı yaptığı ‘harika iş’ için övdü. “İyi bir iş çıkardınız ve ülkenizi [göçmenlik karşıtı politikalarınızla] güvende tuttunuz” dedi. Başbakan Orbán da, “..tüm dünyadaki Hıristiyan topluluklarını korumak ve onlara yardım etmek için ABD ile omuz omuza durmaktan gurur duyduklarını” söyledi. Başkan Trump, “Hristiyan topluluklar açısından harikaydınız, gerçekten de [güçlü] bir engelleme yaptınız” diye cevap verdi.

Sri Lanka Parlamentosu Başkanı—camilere ve Müslümanlara yapılan saldırıların ardından—“Ülkemizi ateşe vermeye çalışan bu tür ırkçılar ile kendilerini havaya uçuran intihar bombacıları arasında bir fark olmadığını” söyledi.

Yeni Zelanda—liderliği ve toplum—şefkatli, içten tepkileriyle diğerlerinden açıkça ayrıldı.

İncek Tartışmaları, büyük resme bakarak, küresel ‘medeniyetçi’ dalganın, belirli radikal gruplar için daha elverişli bir iklimin yaratılmasında herhangi bir rolü olup olmadığını ve bu bağlamda, Christchurch ve Colombo'dan alınacak derslerin ne olduğunu ele aldı.

 

Özet

Medeniyetçilik, politik, kültürel, milli ve dini ahlaki kurallar ile bir dizi ‘kendi’ değerlerinin bir karışımıdır. Medeniyetçiler kendilerini, ‘kendi’ medeniyetini savunma ihtiyacı bakımından ‘ötekine’ göre konumlandırırlar.

Medeniyetçilik, radikalleşme için elverişli bir yaşam ortamı—habitat—sunar. Onların değerler sistemi mutlaka şiddet anlamına gelmez, ama hakir görülen, aşağı grup(lar) algısı bir nefret döngüsü yaratır.

Medeniyetçilik toplumları kirletir, demokrasiler için büyük bir risk oluşturur, radikalleşmeyi besler, radikal ağların çalışmalarını kolaylaştırır. Medya bir bütün olarak—özellikle de sosyal medya—belli ‘kimlikleri’ damgalayarak medeniyetçi mesajların yayılmasında temel rol oynar.

Medeniyetçi partilerin popülerlikleri artarken bu durum ‘geleneksel’ partiler üzerinde baskı yaratmaktadır. Ana akım partilerin oluşturduğu hükümetlerde bile, siyasi liderlerin ifadeleriyle yerel düzeydeki eylemler ve tutumlar arasında bir uçurum vardır.

BM Medeniyetler İttifakı somut sonuçlar üretmede başarısız olmuştur. Bu başarısızlıktan alınan derslerden faydalanan yeni bir çerçeveye ihtiyaç vardır.

Bütün dünyada, politikacıların oynaması gereken kritik bir rol vardır. Yeni Zelanda’nın şefkatli ve içten tepkisi, medeniyetçiliğe ve ‘medeniyetçi milliyetçiliğe’ karşı bir panzehir olarak dikkat çekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Christchurch saldırılarının video görüntülerini kullanarak ve Gelibolu muharebelerinin anma törenindeki ifadeleriyle medeniyetçilerin elini güçlendirmiştir.

Türkiye—Türk hükümeti—dış politikasını ve çok karlı (!) ardına-kadar-açık-kapı politikasını temelden ve kapsamlı bir şekilde gözden geçirmelidir.

Batı’daki derin göçmenlik karşıtı duygular—Türkiye’de olduğu gibi—gerçektir ve onları yok saymakla ortadan kalkmayacaklardır. Yalnızca bilinçli terörle mücadele politikalarına değil aynı zamanda sosyal-kültürel politikalara da ihtiyaç vardır. Kitle halinde göçlerin kaynaklandıkları yerlerdeki, bu göçleri başlatan nedenler de ele alınmalıdır.

Kamuoyunda farkındalık yaratmak üzere, ‘medeniyetçilik’ konusunda daha geniş kapsamlı bir kamuoyu tartışmasına ihtiyaç vardır.

Sözün özü                                                          

Terörizm, nereden kaynaklandığı ve ne şekil aldığından bağımsız olarak kalıcıdır.

Medeniyetçiliğin yükselişi, terörist örgütlenmelerin gelişmeleri, gizlenmeleri, adam devşirmeleri, planlama ve eylemlerine daha elverişli bir sosyo-kültürel ve politik bir ortamın—hatta ihmalkar bir yasal iklimin—yaratılmasına katkıda bulunarak, onlar için hayatı kolaylaştırıyor.

Göçmen alan ülkelerdeki siyasi ve ekonomik sistemlerin başarısızlığı yanında kitlesel göçün kaynaklandığı başarısız devletlerdeki temel nedenler medeniyetçiliğin yükselişiyle ilgili genel dinamiklerde büyük rol oynamaktadır.

Bu, devasa boyutlarda küresel bir sorundur ve ancak küresel yaklaşımla üstesinden gelinebilir. Kamuoyunda farkındalık yaratmak üzere, ‘medeniyetçilik’ konusunda daha geniş katılımlı, daha kapsamlı bir kamuoyu tartışmasına ihtiyaç vardır.

Medeniyetler İttifakı girişimi başarısız olmuştur. Bu girişimin başarısızlığından alınan derslerden yararlanan, yeni, daha tutarlı, çok taraflı bir çerçeveye ihtiyaç vardır.

Addendum (29 Haziran 2019)

Yükselen medeniyetçilik, bir liberal demokratik dalganın yükselişi şeklinde rakibini—ve bir karşı güç—oluşturuyor.

İlk olarak, Ukrayna'da, Ukraynalılar, ‘Doğu Ukraynalılar’ ve Ruslar, günlük politikaya medeniyetçi yaklaşımı reddettiler.

Mayıs ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, iki siyasi blok—merkez sağ Avrupa Halk Partisi, merkez sol Sosyalistler ve Demokratlar—çoğunluğu kaybederken, Yeşiller ve Liberaller—ayrıca sağcı milliyetçiler ve popülistler—önemli kazanımlar sağladılar.

Haziran ayında, İstanbul belediye başkanlığı seçimlerinde, büyük bir çoğunluk medeniyetçi politik ideolojiyi kabul etmeyi reddetti ve demokratik muhalefetin ortak adayına oy verdi.

 

  “Bugün politikaya gelince, şeytan ayrıntıda değildir; şeytan, büyük resimdedir, çoğu zaman sadece gözümüzün önünde saklanmaktadır.”

 

Context

Since the 1990s, the theory of ‘clash of civilizations’—and the remaking of world order—has been hotly debated and largely contested. The 2005 Alliance of Civilizations initiative—which is largely dormant now—co-sponsored by Turkey and Spain was also based on the very notion of separate civilizations. "We'll revive it to hold back extremist currents and boost intercultural and inter-civilizations dialogue through religion” Turkish Foreign Minister Çavuşoğlu said, last November. “If we don't take these steps, reverse these trends, I’m afraid the world … will go back, [becoming] the victims of extremist and racist currents” he added.

No matter if the causal relationship suggested by the Turkish minister is accurate, this is exactly what has been happening. On 15th March 2019, an Australian citizen, member of a so-called ‘white resistance’ society, shot and killed 51 people at two mosques in Christchurch, New Zealand, wounding 50. On 21st April 2019, the Easter Sunday, a series of bombings at churches and luxury hotels in Colombo, Sri Lanka killed 257 people and wounded about 500 others. Islamic State of Iraq and Levant (ISIL) claimed responsibility. (Three separate attacks on Christians in Burkino Faso, in May, killed 14.)

As NZ was rapidly recovering and reconciling, the situation in Sri Lanka was getting out of control. Sri Lanka, on 13th May, declared a countrywide curfew—and blocked social media—to control the outburst of violence as Buddhist mobs attacked mosques and the homes of Muslims. Army units were also deployed to help the police restore order.

These were happening against a complex but undeniable phenomenon of the 21st century, civilizationism, which rose from the grave with a new vigour, dynamism and aggressiveness.

‘Civilizationist’ leaders project themselves as heros who withstand the ‘threat’ from the ‘other’. Even when they are not in power, they pressure and influence so-called legacy parties. They DO NOT condone political violence—except for tiny minorities within them. But, it is argued that civilizationism is associated with authoritarianism and presents the greatest, most potent challenge to liberalism, undermining liberal societies and democracy world-wide.

The day after the Christchurch attacks, Australian PM Scott Morrison, acknowledged the ‘problem’ and said that, “We are a tolerant, multicultural society, the most successful immigration country on the planet. [But] these white supremacist, white separatist views are not new. These sentiments have sadly existed in Australia for hundreds of years”.

President Erdoğan—despite domestic and international criticism—repeatedly showed the video footage of the Christchurch attacks and displayed extracts from the ‘manifesto’ at election rallies. Talking at the ceremony marking the 104th anniversary of the Gallipoli campaign, he reminded ‘Anzacs’ their grandfathers who fought and lost at Gallipoli and “returned in caskets”. NZ and Australian governments objected, criticised and complained.

Erdoğan, on 22 March, dedicated his address to the Organization of Islamic Cooperation (OIC) Executive Committee—like the OIC Final Communique—basically to Islamophobia. “Above all, in matters concerning the survival of the Ummah, we must act together as one heart, one wrist. … in issues that threaten the common future of the Islamic world..” he said.

On 11 May, US Vice President Pence told graduates of a ‘Christian’ university that they had to ‘stay strong’ and ‘be ready’ against the challenges. Referencing Biblical figures he said “Just know this: If, like Shadrek, Meshach and Abednego, if you end up in the fire, there’ll be another in the fire, not so much as your vice president but as a brother in Christ”.

President Trump, on 13 May, lauded visiting Hungarian PM Orbán for a ‘tremendous job’. “You’ve done a good job and you’ve kept your country [by your anti-immigration policies] safe” he said. PM Orbán said that they were “proud to stand together with U.S. … to protect and help Christian communities all around the world”. “You’ve been great with respect to Christian communities, you have really put a block up” responded President Trump.

The Speaker of the Sri Lanka Parliament—after the attacks on mosques and Muslims—said that there was “No difference between such racists trying to set our country on fire and the suicide bombers who detonated themselves”.

New Zealand, its leadership and the society, stood out with their compassionate response.  

Incek Debates, looking at the bigger picture, discussed whether the global ‘civilizationist’ tide had any role in creation of a more permissive climate for certain radical groups, and in this context, what the lessons to learn from Christchurch and Colombo were.

Executive Summary

Civilizationism is a blend of political, cultural as well as national and religious moral codes and a set of ‘own’ values. Civilizationists position themselves with respect to the ‘other’ in terms of the need for defending ‘own’ civilization.

Civilizationism offers a hospitable habitat for radicalization. Their value system does not necessarily mean violence, but perception of despised group(s) creates a cycle of hatred.

Civilizationism contaminates societies, represents a major risk for democracies, feeds radicalization, facilitates the work of radical networks. Media as a whole—particularly the social media—plays a major role in disseminating civilizationist messages by stigmatizing certain ‘identities’.

Civilizationist parties are rising in popularity and pressure ‘legacy’ parties. Even in governments formed by main stream parties, there is a gulf between statements of the political leaders and actions and attitudes at the local level.

The UN Alliance of Civilizations has failed to deliver concrete results. A new framework, capitalizing on the lessons learned from this failure is needed.

Politicians world-wide have a critical role to play. New Zealand’s compassionate response stands out as an anti-dote to civilizationism and ‘civilizationalism’. By using the video footage of Christchurch attacks and his statements at the Gallipoli commemoration ceremony, President Erdoğan played into the hands of civilizationists.

Turkey—Turkish government—needs a fundamental and thorough review of its foreign policy—and its lucrative (!) wide-open-door policy.

Deep anti-immigration sentiments in the West—like those in Turkey—are real and would not go away simply by dismissing them. Not only deliberate counter-terrorism policies but also social-cultural policies are needed. Root causes of mass migration also have to be addressed.

A wider public debate on ‘civilizationism’ is needed to increase public awareness.

Bottom line                                                        

Terrorism, no matter where it originates from or what form it takes, is perpetual.

The rise of civilizationism makes life easier for terrorist networks by contributing to the creation of a permissive socio-cultural and political environment—even negligent legal climate—in which they flourish, hide, recruit, plan for and launch attacks.

The failure of political and economic systems in receiving countries as well as the root causes in failed states where mass migration originates from play major roles in overall dynamics related to the rise of civilizationism.

This is a gigantic global problem and can only be dealt with globally. A wider public debate on ‘civilizationism’ is needed to increase public awareness.

The Alliance of Civilizations initiative has failed. A new, more robust, multilateral framework, capitalizing on the lessons learned from the failure of the former is needed.

Addendum (29 June 2019)

The rising civilizationism is creating its rival—and counter-force—in the form of a rise of the liberal democratic wave.

First, in Ukraine, Ukranians, ‘East Ukranians’ and Russians rejected the civilizationist approach to day-to-day politics.

In the European Parliament elections in May, while the two blocks—centre-right European People’s Party, center-left Socialists and Democrats—lost their majority, the Greens and Liberals—as well as the right-wing nationalists and populists—made important gains.

In June, in Istanbul mayoral elections, a sound majority refused to accept the civilizationist political ideology and voted for the common candidate of the democratic opposition.

 

 

 “When it comes to politics today, the devil’s not in the details; the devil’s in the big picture, more often than not just hiding in plain sight.”