×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116



Güç Sensin! Ne Söylersen Gider!

Yazan  04 Temmuz 2008
NADİM MACİT - Hakkı tavsif eden, fakat muhalifinin zulüm ve haklılığını bilmeyen kimse için ne dersin, sorusunu İmam-ı Azam Ebu Hanife şöyle cevaplandırır:

O kişi hakkı tavsif edip muhalifinin haksızlığını bilmediği zaman adaleti de, zulmü de bilmiyor demektir. Ey kardeşim bil ki, bana göre bütün zümrelerin en cahili ve en kötüsü bu kimselerdir. Onların durumu kendilerine beyaz bir elbise getiren ve rengi sorulan dört kişinin durumuna benzer. Bu dört kişiden birisi "bu kırmızı elbisedir" der. Diğeri "bu bir sarı elbisedir" der. Üçüncüsü ise "bu bir siyah elbisedir" der. Dördüncüsü de "bu elbise beyazdır" diye cevap verir. Bu sonuncuya önceki üç kişinin hatalı mı yahut isabetli mi olduğu sorulduğunda "şüphesiz ki ben elbisenin beyaz olduğunu biliyorum, fakat onların da doğru söylemiş olmaları mümkündür" der. İşte bu duruş ve tutum, toplumsal kargaşa ve karışıklığı üretmenin en etkili yoludur. Çünkü bu anlayış her şeyi kirletir, yani hakkı batıl, batılı hak suretinde göstermenin yolunu açar.

Postmodern izafiliğin "ne söylersen gider" anlayışı güce eklenince her şey çığırından çıktı. Öyle ki hukukun işleyip işlemediği, siyasallaşıp siyasallaşmadığı kişiye, duruma ve alınan karara göre değişmektedir. İşte bu, "millet olmanın, birlikte yaşamanın gereği olan" hukukla oynamaktır. Bir dava için "mahkeme, yetkisini aşmış ve hukuk dışına çıkmıştır. Hukuken değerlendirme dışıdır" denilirken diğer bir dava için "mahkeme doğru karar verdi, hak yerini buldu" denilmesi, hukukla dalga geçmektir. Cumhuriyeti travma ile niteleyen siyasi iktidarın önemli aktörlerinden birisi "muhaliflerine karşı tutuklama dalgasını" adeta dalga geçerek "herkes hukuka saygılı olmalıdır" sözüyle açıklamayı tercih etti. Aklınca derin bir sosyo-politik analiz yaparak zihninde ürettiği karşıtlık bağlamında bir gönderme yaptı: Şimdilik beraberiz. Bir gol sizden, bir gol bizden. Ülkenin birliğinden ve beraberliğinden sorumlu olan bir iktidar temsilcisi bu anlama gelecek bir açıklama yapamaz. Eğer yaparsa ve bu doğru görülürse işte asıl travma budur. Bu ülke, özel yöntem ve tekniklerle öyle bir hale getirildi ki ne söylersen gider ve her sözün müşterisi bulunur. Yeter ki sen üşenme saçmala. Saçmaladığın her şey "hikmetin nurlu hazinesinden" aydınlatıcı bir parça olarak sana dönecektir. Özgürlükler için İngiliz mandacılığını yeğ görmek böyle bir hikmetin ürünüdür. Hatta erbab-ı kemal olmanın kanıtıdır! Islah edasıyla ifsadın zeminini oluşturmak kendi ülkesini dış mahfillere gammazlamak "erbab-ı kemal" olmanın yeni tanımıdır.

Siyasi iktidarın politik uygulamalarını ve ona yaslanarak haddini bilmeyen, gün geçtikçe hem ülkenin değerlerini tahrif eden hem de bizzat siyasi iktidarı kutuplaşmanın tarafı olmaya iterek bundan beslenen, en fazla da siyasi iktidara zarar veren, adacılıktan, güç bende: ne söylersem gider düzeyine terfi eden yönsüzleri eleştirmek hangi ilmi, felsefi prensibe ve hukuki esasa aykırıdır? Henüz iddianamesi bile hazırlanmamış, iddianın gerekçeleri bile belli değilken, mahkeme sonucunda açıklığa kavuşacak bir durum hakkında önceden hüküm vermek hangi hukuk anlayışının, demokratik kültürün ve İslami terbiyenin eseridir? Eğer bu önceden biliniyorsa bu olayın "özel yöntem ve amaçlarla" inşa edildiği iddiası haklı çıkmaz mı? Bir gazete iddianamenin iki gün içinde hazır olacağını, hatta son gözden geçirmelerin ve düzeltmelerin yapıldığı bilgisini veriyor? Bir gün sonra bu doğrulanıyor. Sizce bu garip bir durum değil mi? Baskı ve tehditle "ne söylersen gider" mantığını kutsallık formu altında topluma yaydıktan sonra insanları darbecilikle suçlamak oldukça kolaydır. Fakat bu zulümdür. Uzun süredir muhalif olmanın sağladığı donanımla "tanımlama ve tahakküm yöntemini" iyi öğrenen ve bunu ahlaksızca kullanan bu çevrenin kendi hedefine ulaşmak için bütün kavramları tersinden kullandığı ortadadır: Adalet demek, onun çıkarına uygun karar vermektir. Ehl-i kemal olmak, onun hedeflerine sorgusuz ve sualsiz tabi olmaktır. Özgürlük demek; cumhuriyetin kuruluş felsefesinin miadını doldurduğunu ve Yeni Türkiye Cumhuriyeti döneminin başladığını kabul etmektir. Uluslararası boyutta etkin olmak demek; ABD ile birlikte bu coğrafyayı yeniden inşa etme adına binlerce insanın öldürülmesine katkı sağlamaktır. Oysa hukuka saygı esastır ve bu, herkes için geçerlidir. İnsanlar, suçları kesinleşinceye kadar masumdurlar. Kendini özgürlükçü, muhalifini darbecilikle vasıflamak daha işin başında "çatışma hattı" oluşturmaktır. Ortada kesinleşmiş bir karar yok, buna rağmen birileri darbeci, sen özgürlükçüsün öyle mi? Hadi oradan! Gerçek şu ki "siz yetime ikramda bulunmuyorsunuz, yoksulun doyurulmasını teşvik etmiyorsunuz." Fecr 89: 17-18) Çünkü tekellerden yanasınız ve tekelcisiniz. "Mirası derleyip toplayıp yiyorsunuz. Malı, devşirip depolatacak bir sevgiyle seviyorsunuz." (Fecr 89: 19-20) Yani şahsi çıkar sağlamayı ve yandaşları kayırmayı seviyorsunuz. Her şeyi satıyorsunuz. Kutsal değerler üzerinden muhafazakâr bir "güç ağı" oluşturarak her alanda tekelleşmek ve muhalifleri sindirmek istiyorsunuz. Bunun için her yolu mubah görüyorsunuz. Bu ne hukukla ne özgürlükle ne de İslam'la bağdaşır. Bu uydurulmuş bir İslam anlayışının İslam'la ve ülkenin bütün değerleriyle kavgasıdır. Gerçek budur. Bunun dışına düşen "izahat" hedefe ulaşmak için geliştirilen taktikten başka bir şey değildir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display