Yüksek Askerî Şura (YAŞ) Kararlar”I” Kurumuyor….

TSK kimsenin oyununa gelmemelidir.

Türk Silahlı Kuvvetlerine ilk adımını atan her Türk Genci; silahının üzerine elini koyarak yemin eder ve yüce Türk Milletine şeref sözü verir. Bu yemin şöyledir: "Barışta ve savaşta, karada, denizde ve havada, her zaman ve her yerde, milletime ve Cumhuriyetime doğruluk ve muhabbetle hizmet, kanunlara ve nizamlara ve amirlerime itaat edeceğime ve askerliğin namusunu, Türk Sancağının şanını canımdan aziz bilip icabında vatan, Cumhuriyet ve vazife uğrunda seve seve hayatımı feda edeceğime namusum üzerine and içerim"

Ettiği yemine bağlılık ve gereğini yapma söz konusu olduğunda "Asker" her zaman yeminine sadık kalır, kalmalıdır. Bir asker ve ailesi için aynı zamanda yaşam tarzı olan "Askerlik"; "kurallar, kanunlar ve yönergeler" mesleğidir. Her askeri personel askerlik hizmeti süresince başta "TSK İç Hizmet ve TSK Personel Kanunu" olmak üzere, tüm askeri kanun yönerge ve emirlere tabi olarak hareket etmek ve yaşamak zorundadır. Mesleğe adım atan her Türk genci bu kurallarla yaşayacağını bilir. Silahlı Kuvvetlerde yaşanan hiçbir şey "tesadüf" değildir. Her şey kurallar ve kanunlar çerçevesinde yürütülür.

TSK'nin, iç işleyişi ve kurumsal yapısı geçmişi M.Ö. 209'lara dayanan 2220 yıllık tarihi tecrübe, gelenek ve kurallara dayanmaktadır. Bu yapı, içerisinden çıktığı yüce Türk Milletinin TSK'ne olan inancı ile bütünleşerek "Türkiye Cumhuriyetini" kuran güç olması hasebiyle milletinin kendisine duyduğu güven ve onun halkına hissettiği sorumluluk duygusu ile güçlenmiş ve şekillenmiştir.

TSK personelinin meslekle ilişkisini düzenleyen kanun ve yönergeler, söz konusu personelin meslekten ilişkisinin kesilmesine yönelik esasları da belirlemiştir. Bunlardan biri de kuruluş esasları ve görevleri kanunla belirlenmiş olan Yüksek Askeri Şura'nın[1] almış olduğu kararlardır.

YAŞ Kararları ile 1971-2010 tarihleri arasında ordudan ilişiği kesilen 3257 subay/astsubay/askeri öğrencinin (Bunlardan 600 subay/astsubayın ilişiği 12 Mart 1971-12 Eylül 1980 tarihleri arasında kesilmiştir) durumları bilahare çıkarılan kanunlarla[2] düzeltilmiştir.

Bilindiği gibi 1982 Anayasasının; "125. Maddesiyle; YAŞ Kararları", "159. Maddesiyle; Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Kararları", "Geçici 15. Madde[3] ile …..", "129. Maddesi[4] ile …" yargı denetimi dışında tutulmuştur.

Bu anayasal dayanaktan yararlanılarak; YAŞ Kararları ile "29 Temmuz 1983-23 Eylül 2010 tarihleri arasında 1637 subay/astsubay", Milli Güvenlik Kurulu, 12 Eylül Hükümeti ve Danışma Meclisi kararları ile destekli YAŞ Kararları ile de "397 subay, 176 Astsubay ve 447 askeri öğrenci (yasa dışı görüş)"nin TSK ile ilişiğinin kesildiği, 1983- 2010 sürecinde ordu ile ilişiği kesilenlerin "YAŞ Mağdurları" ve "Kararname Mağdurları" olarak tasnif edildiği ve durumlarının 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 döneminde TSK ile ilişiği kesilenlerden farklı olmadığı bazı çevrelerce ifade edilmekte ve bu husus basında da zaman zaman yer almaktadır[5].

Bu konu özellikle TSK ile hesabı olan ve bunu aleni olarak intikam almaya kadar götüren bir anlayış ile buluştuğunda artık "doğrular eğri, yanlışlar doğru, haksızlar haklı, suçsuzlar suçlu, suçlular suçsuz vb" bir tersine dönmüşlük, hukuksuzluğun hukukla meşrulaştırılmaya çalışıldığı aslında hem kişisel hem de devlet olarak imtihan sürecinden geçtiğimiz ve belki de bedelini çok ağır ödeyebileceğimiz bir süreç içerisinde kendine bir saha ve patika bulmaya çalışmaktadır.

12 Eylül 2010 Referandumu ile Anayasanın 125, 129 ve 159. maddelerinde değişiklik yapılarak, geçici 15. maddenin yürürlükten kaldırılması, bu maddelere dayanılarak yapılan işlemlere ilişkin itiraz yolunu açan değişikliği de içeren "Anayasa Değişiklik Paketi" kanunlaşmış ve resmi gazetede yayımlandığı 23 Eylül 2010 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.

Buna paralel olarak TBMM Milli Savunma Komisyonu'nda, Sözleşmeli Er Yasası ile YAŞ kararlarına yargı yolu açan ve ihraç edilen TSK personeline "emeklilik" hakkı getiren yasa tasarıları görüşülerek iktidar ve muhalefet partili milletvekillerinin oylarıyla kabul edilmiştir[6]. Bu anlamda hazırlanan yeni uyum yasası ile; disiplin cezalarının ortadan kaldırılması, özlük haklarının geri verilmesi, emsallerinin kademe derece ve rütbesine intibaklarının yapılması, durumu uygun bulunanlardan isteyenlerin göreve yeniden döndürülmeleri, görevine dönmek istemeyenlerin, isterlerse eşiti başka bir kamu kurum ve kuruluşuna atamalarının yapılması, görev istemeyenler hakkında, emsalleri gibi emeklilik işlemi yapılması, hayatta bulunmayanların kanuni mirasçılarına emeklilik hakkı verilmesi, emeklilik hakkı almadan vefat edenlerin hukukunun korunması, geçmiş döneme ait maddi haklarının da verilmesi, gibi hususların düzenlenmesi ve hak sahiplerine verilmesi öngörülmektedir. Yaklaşık 2000 mağdurun yararlanacağı yasa[7];

* Kıdemli albay ve Kıdemli başçavuş rütbesinden emeklilik,

* Emekli olamayanlara devlet garantili iş imkanı, gibi hususları da içeren birçok konuyu kapsamaktadır.

Konuya taraf olmayan bir gözle bakıldığında; evet, öyle veya böyle maalesef ülkemizde adalet terazisinin doğru ölçemediği ve bir kısmının da haklı gerekçelerle ilişiği kesilmediği varsayımıyla 1970-2010 sürecinde böyle bir olaya muhatap olanların bir kısmının haksızlığa uğradığınısöylemek yanlış olmaz. Ancak olayın tamamına tek taraflı bakarak ilişiği kesilenlerin tamamının bilinçli şekilde ve hakları yenilerek mağdur edildiklerini düşünmek de TSK'ne haksızlık, biraz da insafsızlık olur.

Yasa bu haliyle yürürlüğe girdiği takdirde TSK'nin hiyerarşik yapısında ortaya çıkacak erozyon, askerliğin temelini oluşturan emir komuta yapısında yaşanabilecek sıkıntı mevcut siyasi iradeye bıyık altından "bak istediğimi yapıyorum ordu bile ses çıkaramıyor gülümsemesi" fırsatı verebilir, ancak bu anlık tebessümler ülkeye uzun vadede çok sıkıntılar getirebilir. Böyle ciddi konularda adım atarken "kaş yaparken göz çıkarmamaya dikkat edilmesi" gerekir. Terfileri engellenen üç general ile ilgili AYİM kararının uygulanmaması yönündeki çifte standart akıldan çıkarılmamalıdır. Bu anlamda bir tarafı yamarken diğer tarafı sökmemek gerekmektedir.

Dolayısıyla, kendi iç dinamikleri içerisinde temeli disiplin, ast/üst ilişkisi ve itaate dayanan ve bu anlayışla ölüme dahi gözü kapalı gidebilen bir manevi anlayışı tesis eden "Peygamber Ocağı", göz bebeğimiz TSK'mizden herkes elini ayağını çekmeli, özellikle devleti yöneten sivil siyasi irade bu konuda en hassas tavrı takınmalı, asla "mış" gibi yapmamalıdır. Bu ülkemiz için en hayırlı olacak davranıştır.

TSK kendi iç düzeninde siyasetin dışında gönülden bağlı olduğu Cumhuriyet ve onun kazanımlarına ve onu yaşatmaya yönelik kurumsal dinamiğini kendi gelenekleri içerisinde hukuk kuralları çerçevesinde yürütmelidir. Bu çerçevede sivil irade de askerini incitmeden, disiplinini zedelemeden TSK Personel ve İç Hizmet Kanunlarına da yansıtılan olması gereken ve arzu edilen yeni "TSK Personel Rejimini" hayata geçirmek için ihtiyaç duyulan düzenlemeleri yapmaya yönelik bugüne kadar yürütülen ancak bir türlü hayata geçirilemeyen çalışmayı tamamlayarak yürürlüğe sokmalıdır. Geçmişte yaşananlar, yapılan yanlışlar, hatalar üzerinden devletin temel kurumlarını yargılamak ve yıpratmak doğru değildir. Önemli olan demokrasi yelpazesini genişletip bunu topluma ve devletin sivil-asker mekanizmalarına adapte ederken kırıp dökmemektir.

TSK de, yaşanan/yaşanacak süreçte kimsenin oyununa gelmemelidir, zaten bunca olaydan sonra aksi bir beklenti abesle iştigal olur. Bugüne kadar tahrikler/ sataşmalar/söz düelloları ile yürütülen ve toplumun tüm kesimlerini rahatsız eden gerginlikler kapsamında reflekssel olarak TSK tarafından belli dönemlerde yapılan ve arkası gelmeyen sert sözlü/yazılı açıklama/çıkış/andıç/internet duyurusu vb. yaklaşımlar yerine, yaşamakta olduğumuz derslerle dolu mevcut süreci suskunluk/sessizlik ve sabırla yönetebilen bir TSK Komuta Kademesine böyle davranma daha yakışacak ve üniformada şık duracaktır, ancak bu tavrı TSK'nin yapılmak istenenlerin farkında olmadığı şeklinde okumanın da doğru bir tespit olmayacağını kaydetmek gerekir.



[1] Kanun Numarası: 1612, Kabul Tarihi: 17/07/1972, Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 26/07/1972, Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 14257

[2] "2 -3 Ağustos 1960 tarih ve 42 sayılı kanun; 11 Temmuz 1973 tarih ve 1782 sayılı kanun", "10 Kasım 1981 tarih ve 2551 sayılı kanun; 12 Aralık 1992 tarih ve 3854 sayılı kanun".

[3] (Geçici 15. maddeden önce de Milli Güvenlik Konseyi (MGK) tarafından çıkarılan 2324 Sayılı Kamu Düzeni Hakkında Kanunla) 12 Eylül 1980 tarihinden, Başkanlık Divanının oluşturulduğu 04 Aralık 1983 tarihine kadar, Yasama yetkisini kullanan MGK'nin, Yürütme yetkisi kullanan hükümetlerin ve Danışma Meclisinin Kararları,

[4] Memurlar ve Kamu Görevlileri ile Kamu Kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına verilen Uyarma ve Kınama cezaları,

[5] Sabah Gazetesi, 19 ağustos 2010,http://www.sabah.com.tr/Gundem/2010/08/19/yas kararlari yargi denetimine aciliyor

[6] http://www.milliyet.com.tr/ordudan-ihrac-edilenelere-donus-yolu-acildi/siyaset/sondakika/17.02.2011

[7] Turan Dağlıoğlu, "Ordudan İhraç Edilenlere Dönüş Yolu", Vatan Gazetesi, 13 Aralık 2010

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display