Türkiye’nin Büyük Strateji Sorunu

Yazan  06 Nisan 2015

Kavram Olarak Büyük Strateji                                                     

Büyük strateji en geniş kavramsal anlamıyla devletin hem iç hem de dış meselelerine yön vermek demektir. Püf noktası politikadır, yani siyasi liderliğin ülkenin uzun erimli çıkarlarını korumak ve güçlendirmek maksadıyla ulusal kaynakları yönetme kapasitesidir. Bu süreçte; askerî, ekonomik, diplomatik ve bilgi yetenekleri de dâhil olmak üzere ulusal gücüntüm araçları kullanılırken, doğrudan devletin büyük stratejisinin yörüngesinde ve onunla tutarlı hareketler yaşamsal öneme sahiptir.[1]

Strateji hiyerarşisinde veya düzeylerinde; kısmi genel stratejiden genel/toplam stratejiye oradan da büyük/bütünsel stratejiye uzanan bir gelecek projeksiyonunu inşa etmek pekâlâ mümkündür. Bu bağlamda, büyük stratejinin alt stratejilerin karar ve eylemlerini etkilemesi ne kadar doğruysa, alt stratejilerin büyük stratejiyi yönlendirmesi de o kadar yanlıştır. Dolayısıyla, politikaya yön veren ve yürütenlerin başarılı olma yeteneği bu gerçekliğe bağlı kalmakla yakinen alakalı bir konudur. Stratejinin düzeyi, yöntemleri ve modelleri ne olursa olsun her şeyden önce “ yönetmekle ” ilgilidir.[2] Merkeze alınması gereken temel konu, siyasi amaçlar için örgütlü güç kullanımı ve bu gücü kullanabilme tehdidi hakkında teori ve pratiğin uyumluğunu sağlamaktır. Etkili ve iyi bir yönetim tesis etmeden bunun gerçekleşmesi mümkün gözükmemektedir.

Bazı düşünür,  fikir adamları ve çevreler; stratejiyi  “büyük”  veya  “ana” sıfatı ile güçlendirseler de yetişmiş kadroların,  organizasyonun ve ona ruh veren kültürün yetersiz ve eksik olduğu devlet ve ulusların  “büyük stratejisi”  olduğunu dillendirmek sadece bir avunmadır. Hiçbir toplum ve devlet ölümsüz değildir. Yüzyıl yaşamanın da binyıl yaşamanın da hatta ve hatta bunu sonsuzluğa dek umut etmenin de yolu devlet ve milletlerin büyük stratejilerindedir. Ancak,  her devletin stratejisi büyük değildir. Büyük devletlerin büyük stratejisi olur ki onlarında sayısı iki elin parmaklarını geçmez.

Stratejiyi terim dejenerasyonuna uğratarak her alanda her düzeyde yerli yersiz kullanabilirsiniz.  Bu istihzalı durum onu yaratanların sorunudur.  Eğer bir stratejiniz varsa her adım her an ve her ağızda yüksek perdeden bıkkınlık verircesine bunu ifade etmenin bir anlamı da yoktur.  Sun Tzu’nun ;  “Zafer esnasında uyguladığım taktikleri herkes görebilir,  ancak kimsenin göremediği zafer yolunu açan stratejilerimdir ”[3] teoremini, ancak devlet adamlığı kıratı yüksek olanlar anlayabilir. Düşük kıratlı adamların büyük stratejiyi anlamaları bile çok zordur. Hâl böyleyken, onlardan sihirli formüller ve reçeteler gözlemek beyhude bir bekleyiştir.Peki, Türkiye’nin bu anlamda büyük stratejisi oldu mu? Sorusu, zihinleri meşgul etmesi gereken önemli bir meseledir.

Atatürk Döneminde Büyük Strateji

Onuncu Cumhuriyet Bayramı Söylevi, bu manada Türk milleti için derin bir heyecan, ideal ve dinamizm kaynağıdır.  Bu müstesna söylevde yüksek stratejinin temel kodları, Büyük Kurtarıcı tarafından açıkça işaret edilmiştir.[4]

● Millî ülkümüz; Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyetini âtinin( geleceğin )  yüksek medeniyet ufkunda, yeni bir güneş gibi doğurmaktır.

● Millî menfaatimiz,  beka ve refah odaklıdır.

● Millî siyasetimiz( büyük politika ) , millî güç unsurlarını millî hedeflere teksif etmektir.  

● Her bir millî güç unsurunun stratejisi, her türlü vasıtayı kullanarak belirlenen millî hedeflere ulaşma yönünde,  mütemadiyen ve aralıksız gayret sarf etmektir.

●Millî hedeflerimiz, millî gücümüzü inkişaf ettirici soyut ve somut amaçlardır     (ekonomik, teknolojik, psiko-sosyal,  siyasi, askerî vb.).

Millî gücün inkişaf ettirilmesinde iki temel eksen vardır:Birincisi, yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketi seviyesine ulaştırmak; ikincisi ise millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmaktır.Belirlenen hedeflere ulaşmada aklın ve bilimin rehberliği esastır.Hedeflere yürürken vazgeçilmezlik, millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmektir. Yürütülecek büyük stratejinin fikrî tohumları isabetli bir öngörü ve güçlü bir değerlendirmeyle devlet ve millet hayatının temeline atılmıştır.

Atatürk dönemi ve sonrasında elde edilen kazanımlar ve başarılar bu anlayışın ürünüdür. O’nun ölümünden sonra gittikçe millîlikten uzaklaşan ve yozlaşan siyaset büyük stratejiyi de rafa kaldırmıştır.Özellikle II’nci Dünya Savaşı sonucunda Atlantik İttifakına bağlanan Türkiye’nin kazanım ve kayıpları ayrı ve güncel bir konunun hararetli tartışması olmaya devam etse de, bu makalede üzerinde durulması gereken büyük strateji konusundaki yaşamsal dayanak noktalarının zaman içerisinde tedricen yıkılmasıdır. İttifak stratejileri egemen güçlerin veya gücün büyük stratejisinin bir enstrümanıdır.  Onun dışındaki güçlerin millî bir büyük strateji geliştirmeleri mümkün değildir.  Zaten buna istense de müsaade vemüsamaha gösterilmez. Siyasi tarih bunun renkli ve ibret verici örnekleriyle doludur.

Atatürk’ten Sonra Büyük Strateji

Onun yönlendirdiği kadrolar;Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünde ittifaklara dayalı stratejinin devletlerarası ilişkilerde nasıl bir zayıflık, iradesizlik ve zavallılığın göstergesi olduğunu yaşayarak görmüşlerdir.Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim felsefesi ve rejimin temelleri bahse konu büyük stratejinin fikrî ve eylemsel dayanağından güç alarak uzun yıllar etkisini millî güç unsurları üzerinde hissettirmiştir.Tam bağımsızlık ve millî egemenlik ilkesinde zaman içerisindeki fikrî erozyonun eylem safhasındaki yıkıcı etkileri ulus devlet, laiklik ve Türk Devriminin kazanımları üzerinde geri dönüşümün yolunu açmıştır.  Ekonomide, kültürde, siyasetin iç ve dış boyutlarındaki bağımlılık zaman zaman neredeyse boyunduruğa dönüşmüştür. Sosyal yapıdaki tahribat, başa musallat edilen devletdestekli terörizmle beka sorununa dönüşmüştür ve bu süreç hâlâ devam etmektedir.

Askerî gücün ulusallık vasfı, ittifak stratejileri ile zaman içerisinde zayıflatılmıştır. Ancak, Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında millî güç unsurlarına dayanma ve desteklenme oranı ile güçlendirilmeye çalışılmış, terör ve terörizmle mücadelede düşmanların bile gıpta edebileceği başarılara imza atarak büyük bir saygınlık ve güç kazanmıştır. Tam da bu dönemde, çeşitli iç ve dış şer odaklarının eylem birliğiyle muhtelif sözüm ona hukuki davalarla kendi ülkesinde şeytani bir operasyona maruz bırakılması, oldukça düşündürücü ve de anlamlıdır. Başta askerî güç olmak üzere millî güç unsurları üzerindeki uğursuz oyun devam etmektedir. Bunun etkilerini her şeyin sütliman olduğu bir ortamda değerlendirmek gerçekçi ve akılcı olmaktan uzaktır. Zor ve kaos ortamının hüküm sürdüğü zamanlarda test edilir ki kaybedilmesi muhtemel değerlerin bedeli, yüksek düzeyli stratejik kayıplardır. Askerî güç konusunda bir mim koyarak devam etmenin maksadı; siyasi veçhesine dikkat çekerek diğer güç unsurları üzerindeki hayati katkısının dürüstçe anlaşılmasıdır.

Devletin bir nevi karakterini temsil eden ilkeler, nitelikler ve hedefler günlük ve ucuz yaklaşımlarla aşağılanarak yön değiştirmeye başlamıştır.Türkiye gibi son derece stratejik mevkideki bir ülkenin büyük stratejiden yoksunluğunun tüm güç unsurları üzerindeki etkisi bundan sonra daha da negatif bir seyir takip etmesi oldukça muhtemeldir.Tam bağımsızlık ve millî egemenlik ilkesinin zedelendiği, sorgulandığı ve millî olan her şeyin çağ dışı kaldığı gibi bir anlayışın; zamanın ruhu ve değer içerikli kavramlarla cilalandığı bir yerde, en mahirane stratejileri geliştirseniz de varacağı yerde stratejik kayıplar vardır. Stratejik düzeyli kayıpları belki de bin yılda geri getiremez, yitirdiğiniz bir coğrafyayı tekrar sahiplenemez, eriyip giden bir niteliğe yeniden ruh veremezsiniz.

Büyük Stratejinin Temel Dayanakları

Ulus, devlet ve toplumların gelecekleri büyük stratejilerindedir.  Mücadelenin aklın ve bilimim rehberliğinde ilkeler, kurallar ve sistemlere dayanarak yürütülmesi kaçınılmaz bir gerekliliktir. Her seviyede korunması gereken tek husus ulusal çıkarlardır. Uluslararası sistemde devletlerin düşünce yapısına her ne hâkim olursa olsun bu hakikat değişmemiştir, bundan sonra da değişmeyecektir.  Millî ülkülerden beslenen bu hazine(ler); millet ve devletlerin varoluş, çözülüş veya çöküş nedenlerini bünyesinde besler.Bu gerçekliliği görmezden gelenlerin attıkları ve/veya atacakları adımlar  " stratejik derinliği " " stratejik boşluğa "  dönüştürür ki kayıpların zaman, mekân ve kuvvet boyutlu olmasıyla da ulus,devlet vetoplumların bekaları sorgulanmaya başlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin stratejik mevkideki strateji eksikliği veya yetersizliği devam ettiği müddetçe mevcut problemlere tılsımlı çözümler aramak boş bir gayret olarak kalmaya devam edecektir. Onuncu Cumhuriyet Bayramı Söylevi, Türk ulusu için ortak bir anlayış birliği oluşturmaya yönelik, çağlar ötesi ve partiler üstü bir ana rehberdir. Devlet ve millet hayatımızın en büyük ilham kaynağıdır. Ülkü birliği sağlanmadan; vatanı vatan, milleti millet yapan değer ve sembollerin zaman içerisinde yozlaşarak, ayrılığın ve gayrcılığın bu millete nelere mal olduğunu ve olacağını, her hâlde anlamak mecburiyetindeyiz. Fikirler ruhlara hâkim olmadan, devlet ve milletlerin geleceğini kavrayacak ortak hedeflere yürümesi mümkün değildir.

Sonuç Olarak

Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da, mücadele kesintisiz, ivmesini arttırarak, yöntemlerini çeşitlendirerek devam edecektir. Türk milleti için karşı koymanın, var olmanın ve millî hedeflere ulaşmanın yolu; birleştirici ve bütünleştirici sönmez bir ülkü olan Atatürk’ün fikrî rehberliğinde birleşerek, şaşmaz bir şekilde takip etmektir. İş işten geçtikten sonra, ahuvah etmenin bir manası da değeri de yoktur. Devlet ve millet düzeyinde ekilen pişmanlık tohumlarının hasadı, stratejik düzeyli kayıpları beraberinde getirmiş ve bunların tekrar sahiplenilip yeniden ruh verilmesini âdeta imkânsızlaştırmıştır. Unutulmamalıdır ki büyük stratejiyle var olur, stratejisizlikle yok olursunuz. Tercih sizindir.     


[1]William Martel, Amerika’nın Gelecekteki Büyük Stratejisinin Hazırlanması, Turquie Diplomatique, Sayı: 74, s. 6.

[2]Akad M. Tanju, Askerî Tarihte Stratejik Düşünce, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2013, s. 5-10.

[3]Sun Tzu, Savaş Sanatı, çev. Adil Demir, Kastaş Yayınları, İstanbul, 2004, s. 59.

[4]Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt II, Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1989, s. 318-9. 

 Ergüder Toptaş

1960 yılında Sarıkamış’ta doğmuştur. 1977 yılında Işıklar Askerî Lisesinden, 1981 yılında Kara Harp Okulundan mezun olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinin çeşitli birlik ve kurumlarında görev yapmıştır. 1988-1990 yılları arasında Kara Harp Akademisi, 1997 yılında Silahlı Kuvvetler Akademisi, 2006 yılında ise Millî Güvenlik Akademisi eğitim ve öğretimini takip etmiştir. (E)Tümgeneral Toptaş’ın strateji, jeopolitik, harp ve mücadele konularında yayınlanmış üç kitabı ile birçok makalesi bulunmaktadır.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display