Bu sayfayı yazdır

Terör Zirvesi Sonrasında Terör Değerlendirmesi

Yazan  14 Haziran 2007

12 Haziran 2007'de yapılan terör zirvesi ile ilgili şu ana kadar ortaya çıkan bilgiler, zirvenin terörle mücadele konusunda ne yazık ki ortaya üzerinde uzlaşılan etkili bir politika üretmediğini gösteriyor.

"Hükümet ile Genelkurmay Başkanlığı arasında uyum olduğu" ve "Kuzey Irak'ta tampon bölge kurulmasının hedeflenmesi" gibi gerçekleşmesi mümkün olmayan, kamuoyunu oyalamaya yönelik açıklamalar, zirvenin olduğu kadar, terör ile mücadelenin büyük bir zaaf içinde olduğunu göstermektedir. Zirvenin ortaya hiçbir köklü çözüm koymayacağı zirve öncesinde Başbakan Erdoğan'ın basına yaptığı ve her türlü ciddiyetten uzak açıklamalardan da ortaya çıkmıştır.

Öte yandan PKK terörü çok boyutlu olarak yükselmektedir. Terörün boyutlarının nitelikleri farklı. PKK terörü kentlerde kitlesel katliama yönelik intihar bombacıları ile saldırgan bir eylem süreci sergilerken, güneydoğu Anadolu'da terör örgütü kırsalda 2007 ilkbaharının basından itibaren operasyon üstüne operasyon geliştiren Türk ordusuna karsı ağırlıklı olarak savunmacı bir anlayışla uzaktan kumandalı mayınlama/bombalama eylemleri ile karşılık veriyor.

Bir diğer ifade ile Türk ordusu, PKK'nın Güneydoğu Anadolu'da dağlardaki varlığını kabul ederek, kışlalarından çıkmasa ya da etkin bir terör takibi yapmasa, PKK'nın uzaktan kumandalı mayınlama eylemleri bu kadar etkili olamaz. Ancak bu da devletin varlığının belirli bir coğrafyada bittiği ve PKK'nın bedeli çok düşük şekilde "kurtarılmış bölgeler" inşa etmesi anlamına gelecektir.

PKK'nın ne Güneydoğu Anadolu'da ne de büyük şehirlerde düzenlediği terör eylemlerinin 1980 ve 1990'lı yıllardan farklı olarak askeri bir hedefinin olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu eylemlerle ne güvenlik güçlerinin operasyonları durur ne de belirli bölgeler terör örgütünün rahat hareket ettiği alanlar haline gelir. PKK'nın savunmacı ve saldırgan terör eylemlerinin özü psikolojik ve politik hedeflerin gerçekleştirilmesine yöneliktir.

Bugün terörün içinden geçtiği süreci genel niteliği anlamında, PKK terörünün tarihindeki bir başka dönem ile karsılaştırmak bazı benzetmeler dışında mümkün değil. İçinden geçtiğimiz süreçte, PKK terörü birkaç ve bazen birbiri ile çelişen hedefe ayni anda hizmet etmektedir. Bu hedeflerin doğru tespit edilmesi, teröre yönelik önlemlerin daha etkin alınmasını sağlayacaktır. PKK, birisi saldırgan, diğeri savunmacı iki terör süreci ile;

a) KDP'nin Türkiye'de siyasette PKK'nın etkisini kırmaya başlamasının karsına PKK, terörü koyarak, kendisine rağmen siyaset yapılamayacağının işaretini vermeye çalışıyor.

b) PKK, öte yandan pankürdist bir stratejiye yönelerek, 2007 Aralık ayında yapılması için çalışılan Kerkük referandumu öncesinde Ankara'nın dikkatini, Kerkük'ten Türkiye içine çekmeye çalışıyor.

c) PKK eylemleri Türkiye'de sadece PKK'ya karsı değil, Kuzey Irak'taki Kürt yapılanmaya karsı düşmanlığı ve kızgınlığı arttırıyor. Taban desteği zayıf olan Barzani, böylece Türkiye düşmanlığı merkezli Kürt milliyetçiliğini daha rahat fişekliyerek arkasındaki tabanı güçlendirebiliyor.

d) PKK, büyük kentlerde sivillere yönelik bombalama eylemleri ile kısa vadede örgüte karsı artan tepkinin orta ve uzun vade de halkta terörle mücadelede bıkkınlığa ve teslimiyetçiliğe dönüşeceğini düşünmektedir.

Barzani için bugün stratejik hedef, Kerkük referandumunun yapılması olduğu için, PKK'nın eylemleri örgütün Türkiye içindeki etkinliğini KDP aleyhine arttırsa da Barzani PKK'nın terör eylemlerini destekliyor. Aynı nedenle Türkiye'nin Kerkük referandumuna sert bir şekilde karsı çıkmasının referandumu tehlikeye atabileceğini düşünen ABD de Türk-Amerikan ilişkilerindeki Amerikan menfaatlerine zarar vermeyen bozulmayı kabullenerek, PKK'nın eylemlerine karsı çıkmıyor. Üstelik, Washington'da bir çok kişi PKK terörünün sonunda Türkiye'yi Kuzey Irak'taki Kürt yönetimini kabullenmeye ve tanımaya sevk edeceğini düşündüğü için faydalı bulmaktadır.

Teröre karsı verilecek mücadelede etkinlik kazanabilmek için tespit edilmesi gereken ikinci nokta terör örgütünün ilişkiler ağıdır. Çünkü, bu ilişkiler ağına yönelik olarak, Türkiye'nin geliştireceği eylemler, teröre karsı etkinlik sağlanmasında Türkiye'ye hukuki ve fiili güç verecektir. PKK'nın ilişkiler ağı aşağıdaki gibi tespit edilebilir:

a) PKK, Kuzey Irak'ta, kırsal ve kentsel alanlarda terör ve siyasî çalışmalarını açık bir zeminde yürütmektedir. Bu faaliyet zemini, KDP ve KYB ile PKK arasında bir yandan rekabete öte yandan işbirliğine uzanan farklı ilişki zeminleri doğurmaktadır. Bunlar politik, sosyal, ekonomik, istihbaratî ve terörist ilişkiler Bu çerçevede, bir yandan terör örgütü temsilcilerinin KDP ve KYB'ye ait televizyonlarda görüş açıklarken, Öte yandan PKK'dan KDP ve KYB'ye personel akısı gerçekleşmektedir. Diğer bir ifade ile PKK'lı terörist, KDP'li güvenlik görevlisine dönüşmektedir.

b) KDP-KYB ve PKK arasında ekonomi ve kara para alanında büyük bir işbirliği vardır.

c) KDP-KYB-PKK ilişkilerinde diğer zemin ise üç örgütün Türkiye, Suriye ve İran'a karsı yaptığı istihbaratî ve operasyonel işbirliğidir. Bu istihbaratî ve operasyonel işbirliğinde, KDP ve KYB, PKK'ya teknik destek ve lojistik malzeme sağlamaktadır.

d) Irak'ta hâlâ işgal gücü olan ABD'nin izni olmadan dört seneden buyana bu tür bir ilişkinin yürümesi mümkün değildir.

Teröre karsı verilecek mücadele tespit edilmesi gereken üçüncü husus, terörün hedefleri ve arkasındaki iliksiler ağından hareket ederek, Türkiye'nin elindeki hukukî ve fiili etki araçlarını ortaya koymaktır. Bu arada, Türkiye, kendisine yönelik olarak Kuzey Irak'tan kaynaklanan tehdidi, yaşamsal tehdit bağımsız Kürt devleti ve milli tehdit PKK olarak iki farklı tehdit kategorisinde değerlendirmektedir. Teröre karsı mücadele, milli tehdit olan PKK'ya karsı mücadele olmak ile birlikte, PKK'ya karsı alınan önlemler, yaşamsal tehdit bağımsız Kürt devleti projesine karsı da sonuç doğuracaktır.

Türkiye'nin terörü durdurmaya yönelik alacağı önlemler, uluslararası hukuk, siyasî etik ve karşılıklılık anlamında güçlü olmakla kalmamalı, aynı zamanda Türkiye'ye maliyeti en düşük, PKK ve arkasındaki güçlere maliyeti en yüksek önlemler olmalıdır. Bu çerçeveden bakıldığında, uluslar arası hukuk ve siyasal etik ve karşılıklılık zemininde görünen durum aşağıdaki gibidir.

a) Kuzey Irak'ta hukukî ve fiili denetimi elinde bulunduran Barzani ve Talabani, PKK ile mücadele etmeyeceklerini dünya kamuoyuna açıklamışlardır. Bu durumda, iki seçenek vardır. Barzani ve Talabani ya PKK'yı terör örgütü kabul etmemektedirler ya da PKK'yı terör örgütü kabul ettikleri halde mücadele etmeyeceklerini açıklamaktadırlar. Her iki durumda da uluslar arası hukuk açısından Türkiye'nin elinde güçlü müdahale gerekçeleri bulunmaktadır.1

b) ABD'nin küresel teröre karsı mücadelesine Afganistan ve Lübnan'da destek veren Türkiye'nin elinde Washington'a karsı büyük bir siyasî ve ahlaki baskı aracı vardır.

Türkiye'nin, terör sürecini durdurmak amacı ile alması gereken önlemlerin basında Türkiye ile Kuzey Irak'taki süreçleri bir arada gören bir zihniyet oluşturulması bulunmaktadır. PKK için "Türkiye cephe-Kuzey Irak cephe-gerisi"dir. Cephe gerisi olmadan cephe olmaz. Diğer bir ifade ile Kuzey Irak'ta terörü destekleyen irade kırılmadan Türkiye içinde terörün sona ermesi mümkün değildir. Bundan dolayı alınacak tedbirler iki boyutu da kapsamak zorundadır. Türkiye'nin su ana kadar izlediği ekonomik gücü ile bölgeyi kendisine entegre ederek istediği politikayı kabul ettirme stratejisi iflas etmiştir. Askeri güç ile tek basını sonuç alınması mümkün değildir.

Türkiye, ekonomik gücü basta olmak üzere diğer yumuşak güç unsurlarını ve askeri gücünü es güdümlü olarak hem örgütü hem Kuzey Irak'ı baskı altına almak için kullanmalıdır. Bu çerçevede,

a) PKK'ya karsı askeri operasyonlar hızla sürdürülürken, uzaktan kumandalı mayın/bombalama sistemlerine karsı geçtiğimiz senelerde kullanılmaya başlayan yeni teknolojiler daha etkin bir hale getirilmeli ve birliklerde daha yaygın bir şekilde kullanılmalıdır. Türk savaş ve terörle mücadele kültürü, subay ve askerin kahramanlığı ile kurmay planlamasının ötesine taşınarak, "ileri teknoloji kültürü" ile güçlendirilmelidir.

b) PKK'nın kent kadrolarına yönelik operasyonlar ve baskılar arttırılmalıdır. A 4 ve C 4 gibi patlatıcı maddeleri taşımak ve bulundurmak gibi suçların cezaları kitlesel katliama iştirak suçuna dahil edilerek, ömür boyu hapis cezası ile cezalandırılmalıdır.

c) Kuzey Irak'a yönelik askeri güç kullanmanın tek yolu, Türk ordusunun nizamî birliklerinin kullanımı değildir. Gayri nizamî harp unsurları ve Iraklı yerel unsurlar mücadelenin koşulları düşünülür ise daha da etkili olacaktır.

d) KDP ve KYB'nin, Türkiye düşmanlığı ve Kürt milliyetçiliği güçlendirmelerine vesile olan, halkın bu partiler arkasında toplanmasını kolaylaştıran bir politikadan kaçınılmalı, aksine anılan partilerle halk arasındaki çelişkiyi artırıcı bir yöntemler geliştirilmelidir.

e) Türkiye, KDP ve KYB dışındaki siyasî partileri etkili bir şekilde ekonomik ve siyasî anlamda desteklemeye başlamalıdır. Bu konuda Arap ülkeleri ile etkili bir işbirliği geliştirilmelidir.

f) Sınırdaki askeri yığınak, her an Kuzey Irak'a yönelik bir yıldırım harekâtını mümkün kılacak şekilde devam ettirilmelidir. Bu yığınak, PKK geçişlerini zorlaştırdığı gibi Barzani-Talabani ikilisi üzerinde psikolojik baskı yapmaya devam edecektir. Türkiye askeri operasyon seçeneğini özellikle basının gündeminden düşürmeli ancak ağır bir tehdit olarak elinde tutmalıdır.

g) Ankara, PKK'nın Türkiye içindeki eylemleri hangi boyuta çıkar ise çıksın Kerkük konusundaki kararlılığını her fırsatta ve etkili bir şekilde dile getirmeye devam etmelidir.

h) Bu amaçla, KDP'nin ve KYB'nin ana gelir kaynağını oluşturan
1)Habur sınır kapısı önce Irak vatandaşlarına ait firmalara kapatılmalıdır.
2)Barzani ve Talabani'nin Mersin Serbest Ticaret Bölgesinde is yapan firmalarının faaliyetleri durdurulmalıdır.
3)Türkiye'den Kuzey Irak'a ve Kuzey Irak'tan Türkiye'ye ve dünyaya Türk hava sahası kapatılmalıdır.
4)Kuzey Irak'a verilen ucuz elektrik durdurulmalıdır.
5)Irak ile ticaret Şanlıurfa'da Akçakale sınır kapısı ile orta Irak'taki El Arabia sınır kapısına kaydırılmalıdır.
Bu adımlar atılırken, Türkiye'nin gerekçeleri, dünyaya, Bağdat'a ve Kuzey Irak'ta halka çok iyi anlatılmalıdır. KDP ve KYB'nin terör örgütüne karşı önlem almaması durumunda ekonomik ambargonun artarak süreceği izah edilmelidir.

i) Türkiye'nin Kuzey Irak'ta is yapan firmalarına KDP ve KYB'nin karşılık olarak baskı yapılacağı ve hatta bu firmaların bölgeden çıkarılmasının söz konusu olacağı Başbakan Erdoğan tarafından ifade edilmektedir.2 Türkiye böyle bir duruma karşı da savunmasız değildir. KDP ve KYB'nin böyle bir adım atması durumunda, Irak'taki ordusunun önemli lojistiğini Türkiye'den alıp Habur'dan geçiren ABD'ye de kapı kapatılmalıdır. (Farklı koşullar için bkz. md. Ý)

j) Buna rağmen, Türk firmalarının Kuzey Irak'ta sınır dışı edilmesi göz önüne alınması gereken bir ihtimaldir. Türk ekonomisi bu geri çekilmeyi kaldıracak bir ekonomidir. Oysa Türkiye'nin ekonomik ambargosu Kuzey Irak'ı çökertecektir.

k) Türkiye'nin ekonomik ambargosu, İran ve Suriye ile es güdümlenmelidir. Türkiye'den boşalacak alanı bu ülkelerin doldurması engellenmelidir.

l) ABD'nin PKK karsısında aldığı tavrın yetersizliği ortaya koymak için Ankara ilk adım olarak, koordinatörlük sürecinden tek taraflı olarak çekildiğini açıklamalıdır.

m) İkinci adım, ABD'nin Habur sınır kapısından Irak'a soktuğu ve Amerikan hava kuvvetlerinin bu ülkedeki hava kuvvetlerinin yakıt kaynağını oluşturan jet yakıtlarının naklinin sınır kapısının kapatılmasıdır.

n) Üçüncü adım, ABD'nin küresel terör ile mücadele stratejisinden Türkiye'nin çekilmesi olmalıdır. Bu kararın fiili sonuçları, Afganistan ve Lübnan'daki Türk birliklerinin geri çekilmesidir.

o) Kerkük'te referanduma ABD'nin destek vermesi durumunda ABD'nin Türkiye üzerinden Irak'a yaptığı bütün askeri lojistik destek için Habur kapatılmalıdır.

Sonuç olarak, Türkiye'nin PKK terörü ile mücadelede elinde birçok ısrarla kullanmadığı, değişik milli olmayan nedenlerle kullanmaktan çekindiği imkân ve yeteneği bulunmaktadır. Bu imkân ve yeteneklerin hiç gündeme getirilmeden terör ile mücadelenin "is adamlarımız para kazansın-bedeli asker kanı ile ödensin" seklinde bir yaklaşımla Türk ordusunun sırtına terk edilmesini makul bir şekilde izah etmek mümkün değildir. Keza, aynı süreçte, terör ile mücadele de mücadele alanının ayrılmaz bir parçası olan Kuzey Irak'ı, Türk ordusuna kapatarak, "sen bu alanda mücadele et-öbür tarafa geçme" demek, akla aykırıdır.
_______________________________________________________________________________

1 Türkiye'nin bu konuda kendisini çok iyi anlattığını söylemek mümkün değildir. Bkz. Financial Times, 5 Mayıs 2007, "Harekat İsteği Meşru Değildir"; Türkiye'nin ahlaki ve hukuki haklığını çok daha etkili bir şekilde islenmelidir. Bunun için bkz. Ümit Özdağ "Kürtçülük Sorunu ve Çözüm Stratejileri" , Bilgi Yayınevi, Ankara 2006, s. 190–192
2 Barzani ve Talabani, aldıkları ortak bir karar ile Türk firmalarına bürokratik engeller çıkarmaya başlamışlardır. Ayrıca ikili Ankara'ya gayri-resmi kanallardan, Türk firmalarını Kuzey ırak'tan çıkaracaklarını ifade etmişlerdir. Cumhuriyet, 6 Haziran 2007