Savaş ve Silah

Yazan  14 Nisan 2014
Amerikan ordusu insansız araçlarla donatılırken, insanlı kesim yeni çelişkilerle karşı karşıyadır.

            Savaş ve silahlar ilk günlerinden beri insanlığın ilgi alanı oldu.Ok kullanımı mesafe avantajı sağladı. Romalılar silah üretimini ilk defa sanayi haline getirdi. Bilimsel yenilikleri takip eden askeri devrim savaş alanına yenilikler getirdi. Süvarinin yerini piyade aldı, barutun bulunması ile birlikte ateşli silahlar ortaya çıktı, uzun topçu ateşine dayanıklı tahkimatlar gelişti ve hepsinden önemlisi eskinin feodal askerleri, şehir kuvvetleri ve paralı askerlerinin yerini düzenli ordular aldı. Ordunun modernleştirilmesinde önemli gelişmelerden birisi ‘ağızdan dolma tüfeklerin’ yerini ‘arkadan dolma tüfeklerin’ almasıdır. 1683 yılında Avrupalı Haçlı Ordusu, Viyana önlerinde arkadan dolma tüfeği kullanırken, Osmanlı hala ağızdan dolma tüfek kullanıyordu.Artık savaşmak daha fazla cesaret, ortak inanç ve at üzerinde daha fazla kalmaktan başka vasıtalar edinmişti. Buhar gücünün kullanılarak demiryolu ve denizyolu ulaştırmasının geliştirilmesi, stratejideki zaman, mekânfaktörünü etkiledi. Seferberlik ve yığınaklanmayı süratlendirdi. Strateji, ulaştırma hatlarına dayandırılmaya başlandı.Birinci Dünya Savaşı komutanlarının üç temel faktöre hakim olmaları gerekiyordu; büyük insan kitleleri, teknolojik ilerlemeler ve geniş sahalar. Ordular eskisi ile mukayese edilmeyecek kadar büyüdüğünden, büyük kitlelerin hareket ve intikalleri başlı başına bir sanat haline geldi. Tarih, büyük ölçüde silah teknolojilerindeki yeniliklerle şekillendi. Silah sistemleri gittikçe gösterişli hale gelirken, bugünlere nasıl geldiğimizi de hatırlamakta yarar var. Tarihe yön veren 12 silah sistemini şu şekilde sıralayabiliriz[1];

            - Eski Yunanlıların mızrak ve kalkanı (M.Ö.750),

            - Romalıların kılıcı (M.Ö.400-M.S. 300),

            - İngiliz Okları (M.S. 600-1600),

            - Çin’de barut ile birlikte ilk top’un ortaya çıkışı (M.S.900),

- İngiliz tüfekleri (M.S. 1500’de icat edildi ancak 1848’e kadar yaygın değildi),

- Amerikalı Samuel Colt’un ilk toplu tabancayı icadı (1836),

- 20. yüzyılın başında Richard Gatling’in ilk makineli tüfeği yapması,

- Uçağın 1. Dünya Savaşı ile birlikte silah sistemi haline gelmesi,

- 1916’dan itibaren tankın savaş alanına girmesi,

            - Mao, “Devrim silahın namlusundan gelecek” dediğinde, bu silah 1947’de üretilen Sovyet yapımı AK-47 (Kaleşnikof) idi.

            - II. Dünya Savaşı sonrası gelişmelerin önünü açan Atom Bombası’nın asıl mimarı sanıldığı gibi Albert Eisntein değil J. Robert Oppenheimer idi.

            - 21. yüzyıla şimdilik damgasını vuran ise savaşı hem insansızlaştıran hem de canavarlaştıran insansız hava araçları (drone) oldu.

            ABD eski Savunma Bakanı Bob Gates, 2011 yılında Notre Dame Üniversitesi’nin açılış konuşmasında şöyle diyordu; “Tarih ve din bize, dünyada daima zenginlik, güç ve toprak peşinde insanlara saldıran, baskı yapan veya diğerlerine hükmetme ideolojisi ile kadın ve erkeklerin özgürlüklerini yok eden şeytanların olacağını söylüyor. Ancak, 21. yüzyılda bu saldırganların, diktatörlerin ve teröristlere karşı mücadelenin tek garantisi sert güç, yani silahlı kuvvetlerdir[2].” Savaşın ne zaman ve nerede çıkacağı belli olmaz, önce bir rüzgâr eser, etrafı toz bulutu kaplar, sonra ise işe metaller karışır. Şu an savaşın çıkmasını engellleyen ya da erteleyen faktörler BM ya da komşu ülkelerin barış isteği değil, içinde olduğumuz güç dengesi, müttefikleriniz ama daha da önemlisi kendi caydırıcılığınızdır. Korku, gurur veya çıkar düşüncesine dayalı algılamalar her an birilerinin savaş düğmesine basmasına neden olabilir. Bir ülke iki yolla provoke edilir; tehdit edilerek düşmanca davranışa zorlanır ya da zayıf gözükerek maceraya sokulur. Plato, “Savaş hepimizin babasıdır, barış ise insan hayatında kısa bir parantezdir”, demişti. Batıya hizmet etmeyen bir ülke lideri her an ABD tarafından (Manuel Noriega, Saddam Hüseyin, Muammer Kaddafi gibi) uluslararası barışı tehdit ettiği suçlaması ile karşı karşıya kalabilir. Ya da Ukrayna ve Gürcistan’da yapıldığı gibi kendi barışını sağlamak üzere Rus tankları kısa sürede sınırlarınızdan girebilir. Sonuçta isimler değişir ama şeytanlar aynı kalır.

            Savunma politikası üç şey üzerine kurulmalıdır; nerede ve kimlerle savaşılacağı, savaşın ne kadar uzun sürebileceği ve sayıca üstün ülkelere karşı teknolojiye ağırlık verilmesi. Savaş, kendine göre özellikleri olan beş ortam (uzay, siber, kara, hava, deniz) içinde hazırlanmayı gerektirir. Silahlı Kuvvetler içinde her kuvvet komutanlığı kendi ortamına uygun hazırlıkları yapar, barış zamanı görevlerini yerine getirir. ABD örneğini alacak olursak Hava Kuvvetleri’nin görevleri; güç projeksiyonu (uzun menzilli vuruş, stratejik kuvvet aktarımı, havadan ikmal), hava üstünlüğünün korunması, küresel gözetleme ve keşiftir. Deniz Kuvvetleri; küresel ulaşım ve iletişim hatlarının korunması için devriye, ülke çıkarlarının olduğu kıyılara yakın sürekli varlık bulundurma işlevlerini yerine getirir. Deniz Piyade, ülke dışında bir kriz çıkması durumunda hızlı amfibi reaksiyon gücü rolü almıştır. Kara Kuvvetleri ise başka ülkelere müdahaleye ve işgale hazırlanır. Yapılan trilyonlarca dolar masrafa rağmen ABD Silahlı Kuvvetleri savaşlarda kendine verilen görevleri yerine getirememiştir. Afganistan ve Irak’ta Amerika’nın istedikleri yönetime gelmedi. Tüm Kuzey Afrika, Somali’ye benzedi. Libya ve Mısır’da durum eskisinden kötüdür. Suriye’de 60 bin kişi öldü ama daha binlercesi ölmeyi bekliyor. Silahlı Kuvvetlerin esası Kara Kuvvetleri, onun da özü Piyade’dir. Çünkü silahlı kuvvetlerin asıl görevi ‘işgal etmek’tir. Bunu da ancak, piyade yapabilir. Bu makalede savaş ve silah arasındaki ilişkiyi gözden geçirirken, Kara Kuyvetlerinin geleceğini başka bir makalede inceleyeceğiz.

            Savaşların Evrimi 

Savaşlar, dünya genelinde hiç eksik olmadı ve İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar genellikle Avrupa merkezli idi. Avrupa’da 17. yüzyıla ’30 Yıl Savaşları’, 18. yüzyıla ‘7 Yıl Savaşları’, 19. yüzyıla Napolyon savaşları, 20. yüzyıla ise iki dünya savaşı damgasını vurdu. 1901 yılında Mahan ve Mackinder’e göre stratejik olarak dünya kara ve deniz olmak üzere sadece iki ortama sahipti. İki dünya savaşı arası dönem yeni teknolojilerin geliştirilmesi ile başka bir teknolojik (mekanikleşme) değişim dalgası getirmişti. Savaş alanına tanklar, kamyonlar, uçaklar ve telsiz haberleşmesi gelmekteydi. Artık birlikler daha hızlı ve daha uzağa koordineli bir şekilde gidebilecekti. İkinciDünya Savaşı ile birlikte hava gücü de stratejinin yeni bir unsuru oldu. 20. yüzyıl boyunca ordular menzil, öldürücülük, hız ve bilgi toplama potansiyellerini geliştirmeye çalıştılar. 1914-1945 yılları arasında Avrupa’nın küresel hegemonyasının çöküşü devrimci ve düzensiz savaşlar için gerekli koşulları oluşturmuştu. Nükleer silah kullanmanın kazananının olmayacağı düşüncesi meydanı konvansiyonel seçenekler ile gerilla ve terör faaliyetlerine bırakmaya başladı. Mao Zedung stratejini şu sözlerle açıklamakta idi; “Cennetin altında büyük bir kaos vardır ve durum (savaşmak için )mükemmeldir.” Herkesin krizin kontrolden çıkmasından korktuğu ve zayıf gözükmemeye çalıştığı bu anlayış, Kuzey Kore’nin liderleri için bugüne kadar ideal gözüktü[3].

            Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile, uluslararası güvenlik ortamında konvansiyonel savaş olasılığının en azından gelişmiş ülkeler arasında bittiğine dair genel bir varsayım vardı. Artık silahlı kuvvetlerin ana görevlerinin barışı koruma, insani yardım ve rejim değiştirme gibi savaş dışı operasyonlar olduğu düşünülüyordu. 11 Eylül 2001’den sonra ise asimetrik savaş ve uzun savaş telaffuz edilmeye başlandı. 11 Eylül 2001 sonrasında ABD, İslam dünyasında terörle mücadele için uzun bir savaşa girmeye karar verdi. ABD Silahlı Kuvvetleri de odak noktasını büyük güçlerle savaşmak yerine terörle mücadeleye çevirdi. 2009 yılında Siber Savaş, NATO stratejisine dâhil oldu ve ABD, kendi yarattığı tehdidi diğer üyelere ihraç etti. 2007 yılında Estonya’da yapılan siber saldırının arkasında Ruslar, 2010’daki İran saldırısının arkasında ise ABD vardı. Bilgisayar üretim teknolojisinde zayıf alan Ruslar, yüksek matematik sayesinde yazılım teknolojisinde ve bu yolla siber saldırı konusunda uzmanlaştılar. Gelecek 50 yıl için hazırlanan ordunun temel mantığında artık hiçbir ulus-devletin ABD ile bir savaşı göze alamayacağı düşüncesi vardı. ABD’nin amacı, ulus-devletlerin elinden güç ve yetkileri alarak, küresel şiddet tekeli kurmaktır. Son 20 yıldır hiçbir ulus-devlet ABD’ye meydan okuyamadı ama Amerikan çıkarlarına karşı çıkan büyük güçler var ve ABD’nin gücü herşeye yetmemektedir. Asimetrik savaşlar ve savaş dışı operasyonlar; büyük güç savaşları ile sistematik savaşlar arasında bir yerdedir. Asimetrik savaş yeni bir savaş türü değildir, uzun sürede düşmanı yıpratmayı hedefler. Bütün savaşlar aynı önemde değildir, özellikle büyük güç savaşları ve sistematik savaşlar, güç dengelerini ve uluslararası sistemi yeniden belirler, felaket sonuçlar doğurur.

            Soğuk Savaş boyunca nükleer veya büyük bir konvansyonel savaşın sonuçlarının çok pahalı olması ülkeleri içeriden çökertmeye yönelik yumuşak güç çalışmalarının da başlangıcı oldu. 1983 yılında ABD’den NED’in kurulması CIA’nın halk ayaklanması hareketlerinin yerine demokrasi ve kalkınma adı altında ülkelerin içine ağ kurularak, rejim restorasyonu işlerinin başlangıcı oldu. 1990’larda Orta ve Doğu Avrupa’da çok başarılı olan demokrasi geliştirme kurgusu Türkiye’yi de dömnüştürmektedir. Ancak bu kurgu her zaman başarılı olamadı. Nitekim Gürcistan’dan sonra Ukrayna’nın da geri verilmesi ile ABD, bu kurguyu yeniden gözden geçirmek zorundadır. 8 Nisan 2014 günü Rus yanlısı sivil göstericiler Karkiv, Donetsk ve Lugansk şehirlerindeki hükümet binalarını ele geçirerek sınırın öbür tarafında bir aydır tatbikat yapmakta olan 50 bin kişilik Rus ordusunu yardıma çağırdılar. Bu Batılıların alışık ve hazırlıklı olmadığı bir yöntemdi. Putin, Ukrayna güvenlik güçlerinin Rus vatandaşlarına şiddet uyguladığını beyan etmekte gecikmedi ve böylece işgal için ‘casus belli’ yaratıldı. Bu aslında yeni bir savaş türü olan ‘sivil savaş’ın ya da savaşın sivilleşmesinin son örneği oldu[4]. Yakın zaman önce Çinli sivil denizciler güvenlik gücü gibi Güney Çin Denizi’nde pek çok adanın etrafındaki diğer ülkelerin gemilerini taciz ederek ülkenin egemenlik iddialarına sahip çıkmış oldular. Artık ülkeler sivil savaş yöntemlerine daha iyi hazırlanmak zorundadır. Bahsettiğimiz gerilla savaşı değil, sivillerin öne sürülmesidir. Geçmişte siviller düşman ateşinden korunmak için kalkan olarak kullanılırken, şimdi kendileri bir saldırı silahı oluyor. Dolayısı ile savaşların oyun kitabı yeni bir savaş tipine kavuşuyor.

            Hava Kuvvetlerinin Evrimi

            1903’de havada uçmayı başaran motoru geliştiren Wright kardeşler, 14 ay içinde İngiliz ve Amerikan ordularına bu uçağın çeşitli versiyonlarını satmak için teşebbüste bulundular. Uçağın ilk düşünülen askeri işlevleri; iletişim, ulaştırma ve gözetleme idi. 1 Kasım 1911’de İtalyan pilot Giulio Gavotti, Libya üzerinde uçaktan ilk bomba atan kişi oldu. Bu askeri anlamda hava gücünün de doğuşunu temsil ediyordu. Uçakların savaş alanında etkin kullanımı ancak II. Dünya Savaşı ile birlikte mümkün oldu. O zamana kadar uzak mesafeler görülemediği için pek çok asker harita ve hesaplama hataları nedeni ile dost topçu ateşi altında ölmekteydi ve bu yüzden gözetleme balonları kullanılıyordu. Bombardıman uçakları, stratejik hava gücünün ana unsuru oldu. 1930’lardan itibaren geliştirilen pek çok bombardıman uçağının ömrü kısa süreli oldu. 1945’lerde Japonya semalarında gezen B-29’lar 1950’lerde Kuzey Kore üzerinde yok edildiler. B-36’ların ömrü 10 yıl sürdü. Soğuk Savaş’ın ilk yıllarındaki bombardıman uçakları hem pahalı idiler hem de başarısız oldular. Onların yerini ICBM ve SLBM’ler almaya başladı. Bugünün hava kuvvetleri çok yönlü uçaklar yerine bazı istisnalar dışında savaş uçakları ile bombardıman uçaklarını ayırt etmeyi tecih ediyor.Nükleer silah üçlüsünü stratejik bombardıman uçakları, kıtalar arası füzeler (ICBM) ve deniz altı füzeleri (SLBMs) oluşturur. Yeni çalışmalar bunlardan ilk ikisinin elimine edilmesini yönelik tartışmaları getirdi. Ancak bu avcının av olması sonucunu getirebilir[5].

Savaş ekonomi demektir. II. Dünya Savaşı esnasında müttefiklerin stratejik (İngilizlerin gece, Amerikalıların gündüz) bombalaması Alman sanayisine çok büyük zarar vermedi. Bu yüzden Almanlar, 1943 yılına kadar savaş ekonomisine geçmedi. Almanların sonunu getiren özellikle İngiltere üzerinde çok savaş uçağı kaybetmeleri ve Amerikanın tamamen savaş ekonomisine dönmesi oldu. Rusların 1943-1944’de ürettiği 47.000 zırhlı savaş aracının %98’i Almanlar tarafından yok edildi. 1994 yılı başında Ruslar tüm gücünü kaybetmişken ancak Batılıların yardımı ile toparlandı. Avrupa’daki savaşı kazanan stratejik bombardıman oldu. Önceleri yerleşim merkezlerine yapılan saldırılar daha sonra sanayi, yakıt ve ulaştırma tesislerine kaydırıldı. Avrupa, 1943-1944’de Amerika’da üretilenin ancak %20’si kadar silah üretebildi. Almanlar Doğu cephesinde 2 milyon asker ve savaş gücünün %50’sini kaybederken Ruslar o zamanki toplam nüfusunun %14’ü olan 9 milyon asker kaybetmişti. Almanya’nın toplam insan kaybı ise nüfusunun %10’u kadardı. Almanya, 1944’de %70’i tek kişilik ve küçük olmak üzere 27.000 uçak üretirken, Amerika üçte biri savaş uçağı olan 98.000 uçak üretmişti. Uçak miktarında Amerika, Almanya’ya 1’e 5 üstündü.

            Soğuk Savaş dönemi Amerikan uçakları, Sovyet bombardıman uçaklarını avlamak için yapılmıştı. Hava üstünlüğü ve bombardıman özellikleri ikinci planda idi. F-15 ve F-16, vuruş kabiliyetleri ile öne çıksa da hava üstünlüğü için dizayn edilmişti. Bugün geleceğin uçağı olarak gösterilen F-35 ise F-15 ve F-16’nın zayıflıklarını giderecek şekilde geliştiriliyor. F-35 tamamlandığında Batının gelecek 50 yıldaki uçağı olarak görülüyor. F-35 Lightning, küçük taşıyıcılardan kalkabilen süpersonik savaş uçağı niteliğinde iken, F-35B dikey kalkış özelliğine sahip ve savaşın kaderini belirleyecek bir uçak olarak tanımlanıyor. F-35’in geliştirilmesi sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Bir düzine ortak ülkeye yeni ülkeler katılmaya hazırlanırken bazıları uçağın bir takım parçalarından vazgeçiyor. Böylece diğer parçaların fiyatı artıyor, araştırma-geliştirme zora giriyor, siyasi sıkıntılar başlıyor. Uçağın ölüm sarmalına girme ve yok edilme riski henüz aşılamadı[6]. F-15, F-16, F/A-18 ve A-10’un yaptığı işlerin çoğunu yapacak olan F-35, hepsinden çok daha pahalıdır. F-35, görüş mesafesine göre değil, gelişmiş bilgi yoğun ortamın uçağı olacaktır. Ancak, zaman geçiyor ve eğer gelinen aşamada artık yeni savaş ortamının gereklerine cevap veremediğine inanılırsa F-35’den vazgeçilebilir. Yani Çin’in A2/AD sistemine karşı F-35’in gerekli özelliklere sahip olmadığına karar verilebilir. Nitekim F-35’e karşı ABD içi muhalefet şimdilik kırılsa da F-22 ile yetinme ihtimali de kuvvetlidir. İronik olan, Bob Gates, 2008 yılında Hava Kuvvetleri Komutanı’nı F-22 konusunda ısrar ediyor diye emekli etmişti.

Deniz Kuvvetlerinin Geleceği

             Geleneksel olarak bir savaş gemisinin gücü üstündeki silahları, zırh koruması ve hızı ile ölçülür. Bununla beraber geminin teknik özellikleri ve ekibi yani insan faktörü de göz önüne alınmalıdır. Bunun da ötesinde bir savaş gemisinin hangi stratejinin bir parçası olarak hangi rol için imal edildiği de önemlidir. ABD için en büyük tehlike denizlerde ortaya çıkacak düşman filoları olarak görüldü ve ülke stratejisi denizlerin kontrolü üzerine kuruldu. Ancak, denizler ABD’yi terörizm ve nükleer füzelerden korumamaktadır. ABD deniz stratejisi içinde rakip ülkelerin büyük deniz filoları inşa etmesine engel olmak, Avrasya’da güç dengesi sağlamak, kıtadaki ülkelerin paralarını deniz kuvvetlerine değil kara kuvvetlerine yönlendirmek gibi alt-stratejiler izledi. Avrasya içinde çıkan gerginlikler karşısında ABD’nin askeri ve ekonomik yardım ile biraz tavsiyeden başka bir şey yapmaya niyeti yoktur. ABD stratejisinin temelinde büyük bir bölgesel hegemon gücün ortaya çıkışının ve denizlerde ABD’ye meydan okuyacak kadar ekonomik büyümesinin engellenmesi vardır. Bu yüzden Birinci Dünya Savaşı’na; Almanya, İngiliz ve Fransızları yenerek, deniz kontrolünü tamamen ele geçireceği tehlikesi belirginleşinceye kadar girilmedi. İkinci Dünya Savaşı’na da aynı şekilde Fransa ve Sovyetler çöktükten ve Pearl Harbor ile kapı çalındıktan sonra girildi. İki savaşta da amaç Almanların özellikle deniz hegemonyasına mani olmaktı.

            ABD Deniz Kuvvetleri, Soğuk Savaş boyunca genellikle üç öbek yapılanması ile hareket etmişti. Bu öbekler İran Körfezi/Hint Okyanusu, Pasifik ve Atlantik muharebe grupları halinde oluşturuldu. Bu yapının istisnaları 1990’larda ve 2011’de Libya ve Suriye açıklarında yani Akdeniz’de oluşturulan güç projeksiyonları oldu. Öbekler, gerektiğinde kriz bölgelerini takviye edecek, ileri üs kuvvetleri olarak görüldü. Ancak, Suriye krizinde olduğu gibi Doğu Akdeniz’e yanaştırılan uçak gemilerinin tek bir atış yapmadan kaybedilme riski de vardı. 2007’de hazırlanan doküman işe yaramaz hale geldiğinden şimdi ABD Deniz Kuvvetleri için yeni bir strateji hazırlanma aşamasındadır. Çünkü ABD savunma planlamasına 2014’de bütçe kısıtlamaları ve Çin’in Batı Pasifik’te öngörülemeyen davranışları temel teşkil ediyordu. Hedef tahtasında üç ülke var; Çin, İran ve Kuzey Kore[7]. Çin’in ABD’ye denizlerde tehdit olma kabiliyeti şimdilik sınırlıdır. Güney ve Doğu Çin Denizleri etrarında pek çok düğüm noktası var ve ABD bunları kolaylıkla kapatabileceğini düşünüyor. ABD, Çin’e karşı biraz uzun vadede, teknoloji ağırlıklı bir askeri güç hazırlıyor ve insan sayısı ile baş edebilmek için bazı güç çarpanlarına güveniyor. Ancak, ABD’nin müdahaleden kaçınması, Çin’i mümkün olan her müdahaleyi yapmaya sevk edecektir.Şu anda Asya’ya hâkim olan iki uçak gemisinden Çin’in Liaoning uçak gemisi 26 sabit kanatlı uçak ve 24 helikopter taşırken, Amerikan USS George Washington ise 85-90 uçak taşımaktadır. Bununla beraber, ABD’nın en son ürettiği amfibi helikoper taşıyıcı (USS America) veya Japon Deniz Öz Savunma Gücü’ndeki hafif uçak taşıyıcılar daha öldürücü hava unsurlarına sahipler.

            Her ne kadar Batı Pasifik’te devriye gezseler de uçak gemilerinin devrinin geçtiğine dair tartışmalar da var. Çin’in A2/AD kabiliyetlerinin ABD’nin taşıyıcı gemilerine göre avantajları var. Gemisavar balistik güzeleri, taşıyıcıdaki uçaklardan iki kat daha fazla menzile sahip ve füzlerin atma araçlarının yerlerini tespit etmek zordur. Uçak gemileri, açıkta seyahet eden ve sadece bir hedefe odaklanan ve bir çok gemiden maydana gelen büyük bir gruptur. Uçak gemilerinde olandan çok daha fazla füzeye sahip olan Çin, insansız hava araçları ve diğer karşı tedbirlerle etrafundaki denizleri Amerikalılar için yaşanmaz hale getirebilir[8]. Özetle korunması zor ve işini açıkta yapan uçak gemileri, pek çok senaryo için uygun olmayabilir. Öte yandan, her ülke gelişmiş denizaltılar ihtiva eden deniz kuvvetleri geliştirmektedir. Denizaltıların savaşı daha çok bir düelloya benzetilir. Birinci Dünya Savaşı’ndaki çatışmaları da uzun bir düello idi. Almanlar uzun süre İngiliz ve Amerikalılara üstün gelmişti. ABD deniz kuvvetleri Japonya’nın tüm ticari gemilerini, denizaltıları ise deniz kuvvetlerini yok etti. Bugünün denizaltıları ise Soğuk Savaş sürecince ABD ile SSCB arasında yaşanan ve 40 yıl süren düelloların sonucunda ortaya çıktı. Soğuk Savaş süresince denizaltıların doğası değişti; ucuz ve öldürücü gemiler olmaktan her biri kendine has işlevlere sahip gemiler olmaya dönüştü. En pahalı olanları nükleer silah taşıyanlarıdır. Bir sonraki denizaltı savaşı da öncekilerden farklı olacaktır ama savaş gene sessizce yapılacaktır.

            Nükleer Silahlar, Füze Savunması, Drone’lar

            1986’da ABD ve Rusya, 68.000 savaş başlığına sahip iken, 2013’de bu rakam 4.000’in altına düştü[9]. Yeni START Anlaşması gereği 2018’e kadar 3.000’in altına düşmesi bekleniyor. ABD ve Rusya kendilerinden sonra gelen ülkelerden (Çin ve Fransa 250-300 adet) on kat daha fazla nükleer silaha sahiptir. Bu silahlar, stratejik operasyonel, stratejik olmayan operasyonel, rezerv/ mevzilenmemiş konumdadır. Halen ABD ve Rusya, 1.550 operasyonel olarak mevzilenmiş stratejik nükleer silaha sahip ve bunlar 700 civarında stratejik atma vasıtası (ICBM, SLBM ve bombardıman uçakları) üzerindedir[10]. Bu vasıtalar Pasifik’ten Güney Kore, İran Körfezi ve Avrupa’ya kadar Amerikan üsleri, savaş gemileri ve denizaltılarında konuşlanmıştır. Nisan 2010’da imzalanan Yeni START anlaşması iki ülkenin meclislerinin onay sürecinde beklemektedir. Anlaşma onaylandığı takdirde iki ülkede bulunan stratejik savaş başlıkları 1550 ile sınırlanacak ve 800’den daha fazla nükleer nükleer atıcı vasıta bulunmayacaktır[11]. START 1’de bu rakamlar 6.000 ve 1.600 olduğundan yeni anlaşmada oldukça büyük bir indirim ortaya çıkmıştır. 1.550 savaş başlığı kıtalararası balistik füzeler (ICBMs) ve denizaltından atılan balistik füzeler (SLBMS) ile ağır bombardıman uçaklarından atılan ve savaş başlığı taşıyan füzeleri kapsamaktadır. Bir nükleer silah edinmek yaklaşık 17 yılı almaktadır. Nükleer silah geliştirme kabiliyeti olan ülkeler olarak; Almanya, Brezilya, Japonya ve Güney Afrika sayılıyor. 1970’den beri üç ülke nükleer program geliştirmeyi başardı.

            Amerikan füze savunma sisteminin en önemli unsurlarından birisi önleyici (interceptor) sistemlerdir. Yeni bütçe çalışmalarında yapılan kısıtlamalar ile 2017’e kadar 44 interceptor bulundurulması planlanmaktadır[12]. Ancak, Kuzey Kore ve İran’dan artan tehdit algılması nedeni ile özellikle müttefikleri korumaya yönelik olarak bu sistemlerin yeterliliği sorgulanmaktadır. ABD Savunma Bakanı Hagel, Japonya için ilave bir radar-izleme sistemi kuracaklarını açıklarken, Japonya daha fazla füze savunma sistemi (füze kalkanı) unsuru istemektedir. Kuzey Kore’ye karşı tedbirler geliştirilirken, İran’ın Avrupa’yı tehdit edebielecek konuma gelmesi, diğer yandan Rusya’nın silahlarını Polonya sınırına kaydırması ayrı bir endişe konusudur. Bu yüzden, ABD; Polonya ve Romanya’ya yeni savunma tesisleri kurmayı planlıyor. Polonya ve ABD arasındaki anlaşmaya göre karada konuşlu balistik füzeler 2018 yılına kadar hazır hale gelecektir. SM-3 interceptor’lar ise Baltık Denizi kıyısındaki Redzikowo’ya yerleştirilecektir.

Romanya interceptorların yerleştirileceği diğer ülke olacaktır. Türkiye’de ise İran’a 600 km. mesafede olan Malatya-Kürecik’teki askeri tesise radarlar yerleştirildi. İran’ın en uzun menzilli füzeleri olan Şahap 2 ve Şahap 3 2.000 km. kadar menzile sahip olup; İsrail, Körfez’deki Amerikan üsleri ve Avrupa’nın bir kısmını vurabilir. İran, Türkiye’yi füze savunma planının bölgesel istikrara katkı sağlamayacağı konusunda uyardı.

            1918 yılında Ketterring Aeral Torpedo tarafından tahta ve kanvastan yapılmış, telsiz ile kontrol edilen ilk insansız hava aracı geliştirildi. İçi patlayıcı dolu olan bu ilk araç, denemelerde başarısız olarak muharebe sahasına gelemedi. İnsansız hava araçlarının (drone) bugünkü gelişimi 1991’den bugüne 20 yıl içinde oldu. Bu araçlar operatöre göre 10.000 km. kadar uzakta bir bölgede kullanılabilir. Gerçek şartlarda 2003 yılında Irak Savaşı’nda kullanıldı. 2010 yılı itibarı ile ABD Silahlı Kuvvetleri 7.000 hava (Predators), 12.000 kara (Packbot ve Talon) drone’una sahiptir. Drone’ları tartışmalı yapan seçilmiş insanları hedef alması, bu esnada masum insanlara da zarar vermesidir. ABD, kendine yönelik tehdidin tüm dünyaya yayıldığı gerekçesi yanında bu silahların etkinliğinden vazgeçemediğinden uluslararası hukukun devreye girmesini istememektedir. Ancak, drone kullanımı diğer ülkelerin de edinmesi ile coğrafi olarak sınırsız ve kuralsız hale gelme riski taşımaktadır[13]. 11 Eylül 2001’den sonra ABD’nin savaş alanı dışında yaptığı 400 saldırının %95’i drone’lar, %5’i ise özel kuvvetler, AC-130 taarruz helikopteri ve deniz veya havadan atılan cruise füzeleri yapıldı. Bunların 50’si Georhge Bush, 350 kadarı ise Obama döneminde icra edildi. 2005’de 41 olan drone sahibi ülke sayısı 2012’de 76’ya çıktı. Drone’ların önümüzdeki on yılda 80 milyar dolarlık bir küresel pazar olması bekleniyor. Bu pazarı büyük ölçüde ABD ve İsrail kontrol ediyor. ABD; Pakistan, Türkiye, S. Arabistan ve BAE gibi teknoloji isteyen ülkelere silahlı drone satışını yasakladı.

            Yeni Silah ve Savunma Teknolojileri

Dünya orduları 20. yüzyılın son çeyreğine kadar az çok aynı silah ve mühimmatı kullanırdı. 21. yüzyıl bu alanda üç ana gelişme ile başlamaktadır[14]; imha veya yok etme özelliğinin evrimi, benzeri olmayan platformların ortaya çıkışı ve askeri teknolojide daha büyük sistemlerin yaratılması. Artık basit yüksek patlayıcı mühimmatın devri geçmiş, çok başlıklı ve hedefine göre (tank, köprü vb.) ayarlanmış mühimmat taşıyan füzeler ortaya çıkmıştır. Diğer yandan karadan karaya sistemlerin modası geçmiş, deniz altı ve üstünde, hava ve uzayda platform kullanımı başlamıştır. Üçüncü askeri evrim ise karmaşık askeri sistemlerin ortaya çıkışıdır. Ağ sistemi dahilinde sensörler, komuta ve kontrol merkezleri ve silah sistemleri entegre edilmiştir. Yeni teknolojiler; silahların menzilini artırmakta, reaksiyon süresini azaltmakta ve insan kapasitesini aşacak şekilde savaş alanının koşullarını değiştirmektedir. Modernsilahlı kuvvetler için anahtar teknolojiler; küresel yer belirleme Sistemi (GPS) ve uydulardır. Uzayı kontrol edilemediği takdirde, kontrol edenler karşısında savaşı kaybedebilme olasılığımız çok fazladır. Uzaya dayalı kabiliyetler sadece genel olarak dost ve düşman durumunu değil tek tek gerçek silahları ve bireyleri görme ve tanıma imkânı ile durum farkındalığı sağlayacaktır. 21. yüzyılda savunma alanında dört ana teknolojinin öneminin artacağı değerlendirilmektedir. Bunlar; bilişim teknolojisi, biyoteknoloji, alternatif enerji teknolojileri ve uzay teknolojisidir.

            2000’lerin başından beri terörle savaş yani asimetrik yöntemler için kabiliyetler geliştiriliyordu. Süper hızlı ve tespit edilmesi zor olan beşinci nesil görünmez savaş uçağı ile bir şehirdeki AK-47 taşıyan birkaç teröristi avlamak çok pahalıya mal olacağı için özel zırh ve hafif tüfeklerle donatılmış ve akıllı küçük kalibre mühimmat kullanan özel kuvvetlerin çok daha ucuza geleceği düşünüldü. Son birkaç yıldır ABD ile Çin arasındaki bir savaş senaryosuna yönelik silahlanma yarışı öne çıkarken, gözler şimdi de Rusya’ya çevrildi. Geleceğe en çok etki edecek silahı belirlemek kolay bir iş değildir. Bununla beraber geleceğin en önemli savunma teknolojileri ve silahları arasında şunların bulunacağı tahmin edilebilir[15];

            - Hiper görünmez veya kuantum görünmezlik; doğal yapısı gereği elektromanyetik dalgaları geçirmeyen, termal ve görüntülü izi büyük ölçüde azaltacak meta-materyal geliştirmek. Bu materyal ile hedefi sararak, etrafındaki ışığı bükmek mümkün olacaktır. Görünmez savaşçılar tespit edilemediklerinden inisiyatifi hep ellerinde tutacak, sürpriz saldırılar yapılabilecek, insan zayiatı azalacaktır.

            - Elektromanyetik ray silahları; bu silahlar barut ya da yakıt yerine manyetik bir saha yaratarak, yüzlerce km. uzaktaki bir hedefi, süratle vurabilecektir. 2005 yılına kadar ABD Deniz Araştırma Bürosu tarafından yapılan çalışmaya, 2012’de yeniden başlandı. Şu ana kadarki denemelerde yeterli enerji üretememe ve her atışta silahın parçalanması sorunu yaşandı.

            - Uzay silahları; geleceğin savaş alanı olarak uzayın silahlandırılması da birkaç büyük ülkenin çalışma alanındadır. Ayda konuşlanmış füze lançerleri ile dünyaya yaklaşan bir astreodi vurmak da bunlar arasındadır. Yüksek irtifada uyduya monte nükleer veya nükleer olmayan elektomanyetik sinyal silahları ile bir ülkenin tüm sistemlerine saldırabilirsiniz. Diğer bir silah olan yüksek enerjili uzay lazerleri ile balistik füzeleri vurmak mümkündür.

            - Hipersonik Cruise füzeleri ve Ani Küresel Vuruş; Halihazırda Arap Denizindeki savaş gemisinden Afganistan’daki bir hedefe atılan cruise füzesi hedefe 80 dakikada ulaşmaktadır. 5 Mah’ın üzerindeki hız ile yeni füzeler hedefi 12 dakikada vurabilecektir. Dünyanın herhangi bir yerini süratle vurabilme programı 2001 yılında ABD ordusu tarafından ‘Ani Küresel Vuruş’ olarak adlandırıldı.

            - Hassas insansız araçlar (robotlar); dünyada son on yılın en önemli savunma silahı gelişmesi insansız araçların ortaya çıkışı oldu. Drone’ların bomba taşıyan böcekler, mini-denizaltı, deniz gözetleme helikopteri ve yüksek irtifa suikast silahları gibi pek çok modeli üzerinde çalışılmaktadır. Bugün bu araçlar insanlar tarafından uzaktan güdülmekle beraber, bir gün bunlara yapay zekâ takılarak kendi kararlarını verecek bağımsız araçlar haline getirilmeleri de düşünülmektedir. Bugün ‘ateş et ve unut’ prensibi ile kullanılan bu araçlar, bir gün bilgisayar sistemleri ile hassas hale getirilerek, kendilerini yeni duruma adapte edebilmeleri, hedefin üzerinde saatlerce kalarak, vuruş zamanına kendilerinin karar vermeleri beklenmektedir.

            Gelecek yıllarda biyoloji, yapay zeka/robotlar ve nano-teknolojinin kesiştiği yerde önemli buluşlar olacaktır. Robotlardan gelecekte sınır güvenliği, orman yangınları, suçla mücadele, depremden sonra hayatta kalanların bulunması ya da denize dökülen petrolden korunmak için faydalanılabilir. Silahlı bir robotun iş yerini korumak için kullanılacağı modeller de yoldadır. Biyoteknoloji, hücreleri ve molekülleri birleştirmek tekniği ile organizmaları yönlendirme sürecinden evrimleşmiştir. Biyoteknoloji, çeşitli canlı türlerine kimya, fizik, mühendislik vb. diğer bilimlerin tatbik edilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Özellikle insan genleri ile oynanarak daha güçlü, dayanıklı ve üstün nesiller yetiştirmek gibi projelerin gizli teknolojiler kapsamında ele alındığı bilinmektedir. Yapay zekâ çalışması kapsamında savaş alanında birliklere gerçek zamanlı tercüme yapılacak, böylece pek çok dil ile aynı anda konuşulabilecek, kültür ve yerel nüansların anlaşılması sağlanacaktır. DARPA tarafından desteklenen ve Lockheed Martin/Piasecki Aircraft geliştirilmekte olan, kamuoyundaki adı ile “uçan jip” projesi yeni bir istikamette ilerlemektedir. Bu jipi dört insanla uçurmak pek kolay görülmediğinden insansız, dikey kalkış-inişli bir system üzerinde çalışılmaya başlandı. Original fikre göre bu jip, denizden karaya uçaçak, karada yolda gidecek, herhangi bir tehlike olduğunda yeniden uçacaktı. Yeni modelin 2015 ortalarında ilk uçuşa hazır hale gelmesi planlanmaktadır[16].

            Sonuç

21. yüzyılda teknolojideki gelişmeler, yeni savaş modelleri ve çatışmaların yeni aktörleri ulusal güvenlik ve savunma kabiliyetlerine bakışımızı değiştirmektedir.
Savaşların coğrafyası ve sosyal paternleri de değişmektedir. Dağlarda gerillalardan çöllerde kabilelerin gönlünü kazanmaya kadar pek çok savaş yapılmaktadır. Kara, hava, deniz, kutup ve uzay derken siber uzay da başka bir savaş alanı oldu. Siber uzay günden güne bir suç, çekişme ve çatışma alanı haline gelmektedir. Amerikan ordusu gittikçe insansız araçlarla donatılırken, insanlı kesim yeni çelişkilerle karşı karşıyadır. Geliştirilen ağ merkezli sisteme rağmen savaş alanının üstündeki sis perdesi henüz kalkmamıştır. Amerikan ordusunun en büyük endişesi gelecekte düşmanın bir elektromanyetik bomba yaparak savaş alanındaki tüm teknolojik üstünlüklerini işe yaramaz hale getirmesi yani süpürmesidir. Teknoloji geliştirme çabaları son hızla devam etmekte, bazen yapılan çalışmalardan dağ fare doğurmakta ya da trajik kazalar olmaktadır. Örneğin Güney Afrika’da denenen bir hava savunma sisteminde yazılım hatası yüzünden robotlar gökyüzüne ateş etmek yerine dokuz askeri vurdu. Türkiye’ye gelince, Ukrayna bize üç şey öğretmektedir; dünyada hala tek taraflı askeri işgaller mümkündür, Amerikaya dayanmak yerine kendi caydırıcı gücümüzü geliştirmek zorundayız (böylece daha değerli ve saygın bir müttefik oluruz) ve NATO gibi ittifaklara artık çok bel bağlamamalıyız.

 


[1]Josh Herr: Weapons that Changed Everything, The Fiscal Times, (August 15, 2013).

[2]Robert M. Gates: Commencement Address, University of Notre Dame, (22 May 2011). http://news.nd.edu/news/18227-secretary-of-defense-robert-gates-selected-as-2011-commencement-speaker/

[3]Richard C. Bush III: The Mind of Kim Jong-Il II, The Huffington Post, (May 25, 2010).

[4]Robbert Haddick: The Civilianization of War, National Interest, (April 11, 2014).

[5]Adam Lowther: The U.S. Air Force For Dummies: Part II, Air Force Research Institute,(February 25, 2014).

[6]Robert Farley: Will the F-35 Dominate the Skies?, National Interest, (December 27, 2013).

[7]Bryan McGrafh: What Should the New U.S. Maritime Strategy Look Like?, Hudson Institute, (January 7, 2014).

[8]Jake A. Douglas: Are Aircraft Carriers the New West Berlin?, The Strategist and The Diplomat, (March 26, 2014).

[9]Zachary Keck: We're Winning the War on Nukes, The Diplomat, (March 25, 2014).

[10]Adam Lowther, Hunter Hustus: Don't Toss the Bomb, National Interest, (January 2, 2014).

[11]Steven Pifer: New START: Good News for U.S. Security, Arms Control Today, (May 2010).

[12]Michael Auslin: Growing Up on Missile Defense, American Enterprise Institute, (March 19, 2013).

[13]George Friedman: Hellfire, Morality and Strategy, Stratfor, (February 19, 2013).

[14]John Baylis, James Wirtz, Eliot Cohen, Colin S. Gray: Strategy in the Contemporary World, Oxford University Press, (Oxford, 2002), p.245.

[15]J. Michael Cole: Five Futuristic Weapons That Could Change Warfare, National Interest, (February 12, 2014).

[16]Graham Warwick. Lockheed/Piasecki Team Tackles Cargo UAV, Aviation Week & Space Technology, (February 24, 2014).

Sait Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display