Bu sayfayı yazdır

RUSYA ve SURİYE’NİN BÖLGEMİZDEKİ A2/AD (ANTI ACCESS/ AREA DENIAL) KABİLİYETLERİ NELERDİR?

Yazan  03 Mart 2020

24 Şubat tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait 50 araçlık bir askeri konvoy, siviller için güvenli bir bölge oluşturmak amacıyla sabah saatlerinde İdlib'e girdi. Suriye Milli Ordusu askerleri de Türk askerlerine eşlik etti.

Dört gün sonra İdlib’de rejim güçlerinin saldırısı sonrası 33 askerimiz şehit olurken 32 askerimiz yaralandı. Türk Silahlı Kuvvetleri, rejim unsurlarının hedeflerini havadan ve karadan ateş altına alarak karşılık verdi.  Bugün itibari ile son bir ayda İdlip’te 54 askerimiz şehit oldu. Tüm kahraman şehitlerimizin ruhu şad olsun.

Operasyon halihazırda Türkiye sınırındaki İdlip bölgesinde gerçekleşmektedir, ancak süreç ilerledikçe harekat alanı İdlip dışına kayabilir mi? Operasyon bölgesinin büyümesi söz konusu olursa ne gibi risklerle karşılaşılabilir?

Birçok boyutu olmasına rağmen konuya askeri ve teknik açıdan bakmaya çalışacağım. Bu kapsamda Türkiye’nin kuzeyinde ve güneyinde önemli konuşlanma oluşturan Rusya ile Suriye A2/AD kabiliyetlerini incelememiz gerekecek.

Suriye halen Lazkiye’de konuşlu Rus S-400 sisteminin hava savunma koruma kalkanı altına girmesi nedeniyle kendisini güvende hissediyor olabilir.  Peki Rusya’nın himayesinde bulunan Suriye A2/AD kabiliyetleri ne kadar güçlüdür? Rusya’nın Suriye’deki A2/AD kabiliyetleri nelerdir?

Önce A2/AD’nin ne anlama geldiğine bir bakalım. Son 20 yılda sıklıkla kullanılan A2/AD (Anti Access/ Area Denial- Girişi Önleme/ Bölgeyi Koruma) terimi; uzun menzilli füze, savaş uçakları ve gemileri ve sensörlerden oluşan çok katmanlı bir siteme verilen addır.

A2/AD’nin amacı; düşman ülkenin güçlerinin dost bölgeye girişini engelleme (A2), düşman ülkenin güçlerinin dost bölgede serbestçe operasyon yapmasını ve savaş gücünü arttırmasını engellemektir (AD).

SURİYE A2/AD Kabiliyeti

Suriye Silahlı Kuvvetleri Soğuk savaş döneminde Rusya’dan tedarik ettiği harp düzenine sahip bir ülkedir. Suriye Hava Savunma mimarisi yüksek elektronik özeliği olmayan çoğunlukla mekanik olarak çalışan Füze savunma sistemleri ve radarlardan oluşmaktadır.

Buna rağmen Suriye’nin önemli ölçüde alçak-orta-yüksek irtifa savunma sistemi kalkanı bulunmaktadır.

Envanterinde Uzun mesafe (S-300, S-200), Orta Mesafe (SA-17, SA-6, SA-3 ve SA-29) Kısa mesafe (SA-22, SA-19, SA-13, SA-9, SA-8)’nden oluşan 150 hava savunma bataryası yer almaktadır.

Bunun yanında iki tip kısa menzilli balistik füze sistemine sahiptir. Bunlar; SCUD-D (Konvansiyonel ve Kimyasal Başlık taşıyabilen, Yol-mobil, 700 km menzil) ve M-600 (Konvansiyonel, Nükleer ve Kimyasal Başlık taşıyabilen, Yol-mobil, 300 km menzil) füzeleridir.

Bombardıman uçakları Su-22, Su-24, MiG-23, MiG-21 ile Hava Savunma rolünde MiG-21, MiG-23, MİG-25 ve MiG-29 uçakları olmak üzere toplam 238 muharip uçak bulunmaktadır. Muharip uçakları 3.Nesil savaş uçaklarından oluşmaktadır.

Suriye Hava Kuvvetlerinde 17 Muharip Uçak Üssü bulunurken, bakım onarım ve parça sıkıntıları nedeniyle her üste 1-5 arasında değişen faal uçak bulunduğuna yönelik bilgiler vardır. Bu nedenle Havadan Taarruz gücü yetersizdir.

Suriye Hava Kuvvetlerinin en büyük dezavantajlarından birisi de Suriyr Uçağını  Uçaksavar ve MANPADS menzilinin dışında kalmasını sağlayacak hassas güdümlü silahlara sahip olmamasıdır.

Rusya’nın Suriye’deki A2/AD varlığı nedir?

Önce Rusya’nın Suriye’ye nasıl yerleştiğine bir bakalım. Lazkiye’nin güney doğusunda yer alan Hmeymim Hava Üssü 2015 yılı ortalarında Bassel Al-Assad Uluslararası Havaalanı yakınına inşa edilmiş, hukuki statüsü Ağustos 2015 yılında Rusya ve Suriye arasında imzalanan anlaşma ile düzenlenmiştir.

2017 sonlarında Rusya bu Üssü “Kalıcı Askeri Birlik” olarak kullanmaya karar verdi. Bu Üs Rusya’nın Suriye’deki Stratejik Merkezi olarak kullanılmaktadır.

26 Ağustos 2015 tarihinde, Rusya ve Suriye, Hmeymim Havaalanının Rusya'nın ücretsiz ve zaman sınırı olmaksızın kullanım şart ve koşullarını öngören bir antlaşma imzaladılar. Ekim 2016'da Rusya Parlamentosu tarafından onaylanan ve Rusya Başkanı Putin tarafından imzalanan antlaşma, Rusya'nın askeri personeline ve aile üyelerine Viyana Diplomatik İlişkiler Konvansiyonu'nda öngörülen yargı yetkisine dokunulmazlık ve diğer imtiyazları veriyor.

Suriye ordusu üs çevresini korumakla yükümlü iken, Rus tarafı hava savunmasından ve üs personelinin iç polisliğinden sorumludur. Anlaşma, 18 Ocak 2017'de anlaşmaya bir protokol imzalanarak değiştirildi

Anlaşmayı müteakiben 4000 Rus askeri, 25 stratejik bombardıman, 20 taktik bombardıman, 12 Bombardıman, 8 Önleme Uçağı, 16 taarruz helikopteri ve diğer bazı tip uçakları Suriye’ye konuşlandı.

Bunun dışında Lazkiye’de S-400, Tartus’da S-300, Hmeymim Hava Üssünde, İskender-M Kısa Menzilli Balistik Füzeleri, Doğu Akdeniz de SS-N-27 silahlarına sahip Savaş Gemisi ile Elektronik ve Sinyal İstihbarat Birlikleri ve Unsurları konuşlanmış durumdadır. Rusya, Suriye’deki A2/AD kabiliyetleri ile Doğu Akdeniz ve Türkiye’nin Ota Güney kısmını kapsama alanı içerisine almış görünmektedir.

Esad yönetimi tarafından davet edilen Rusya, Eylül 2015’ten bu yana Suriye’de askeri varlığını sürdürmektedir. Bu durumun uluslararası hukuku ihlal edip etmediği halen tartışılmaktadır, ancak fiiliyatta Rusya Esad rejimine karadan ve havadan destek sağlamaktadır. Rusya’nın Suriye’deki A2/AD kabiliyeti aşağıdaki grafikte görülmektedir.

Suriye Hava Sahası Kapalı mı?

“Suriye Hava Sahası Kapalı” ifadesi medyada çok sık kullanılandı. Bu sorunun cevabı bakış açışınıza, kuvvet yapınıza, silah sistemlerinizin teknolojik seviyesine, eğitiminize, askeri ve siyasi hedeflerinize bağlı olarak değişir.

Hiçbir ülke “gel hava sahamı açıyorum bana karşı operasyon yapabilirsin” demez. Normal şartlarda, her ülkenin dışardan gelecek askeri saldırılara karşı hava sahası koruma kalkanı vardır. Bunlardan bazıları güçlü bazıları ise kolay nüfuz edilebilirdir.  

Tüm gelişmiş ülkelerin hava kuvvetleri düşman bölgesindeki hava savunma sistemlerine yakalanmadan düşman hava sahasına hangi taktikle ve hangi teknolojiyi kullanarak nüfuz edilebileceğine dair eğitim ve tatbikatlar yaparlar.  Savunma Sanayi Firmaları da bu kapsamda önemli yatırımlar yapmaktadırlar.

Havadan pasif tespit ve karıştırma, güçlü ve gerçek zamanlı istihbarat ve elektronik veri bankası kullanılarak düşman radarlarını baskılama ve düşman kapsama alanı altından uçuş vb. gibi taktik ve teknolojiler kullanarak düşman hava sahasına nüfuz edilebilir, buna rağmen kayıplar söz konusu olabilir, bu nedenle çok iyi planlama yapılmalıdır.

Suriye hava sahası 1970’li yılların teknolojisi ile üretilmiş Sovyet Radarları ve Silah sistemlerinden oluşmaktadır. Suriye hava sahası çok sayıda Alçak-Orta-Yüksek irtifa Füze sistemi ile donatılmıştır, hatırı sayılır bir hava sahası koruması bulunmaktadır. Sistemler ağırlıklı olarak Başkent Şam’da etrafındaki bölgelerde konuşlanmıştır.

Rusya’nın istihbarat, koordinasyon ve operasyonel desteğini almayan bir Suriye A2/AD kabiliyeti, yüksek teknoloji ve iyi çalışılmış taktiklerle nüfuz edilebilecek ve ağırlık merkezlerini teşkil eden hedeflerin vurulabileceği bir hava sahası olarak değerlendirilebilir.

Ancak Rusya’nın Suriye’de konuşlu A2/AD kabiliyeti bu durumu biraz karmaşık hale getirmektedir. Çünkü S-400 sistemi entegre çalışan yüksek teknoloji kullanan bir füze sistemidir. S-400 sistemi aşılarak Suriye Hava sahasına nüfuz edilebilir mi?

İsrail F-16 ve F-35 uçaklarının Suriye hava sahasına girerek operasyonlar yaptığını biliyoruz. Acaba Rus S-400 sistemleri bu İsrail uçuşlarını tespit edemiyor mu, görmezden mi geliyor, yoksa İsrail Suriye hava sahasına girerken yüksek teknoloji ve taktik kullanarak hem Suriye hem de Rus S-400’lerini baskılıyor mu? Acaba S-400’ler Yüksek teknolojik karıştırma sistemleri ve taktikleri kullanılarak karıştırılabilir mi?

Bu bilgilere ancak bölgede uçurulan İHA’lara ve Uçaklara Lazkiye’de konuşlu S-400 sisteminin gösterdiği reaksiyonlara bağlı olarak toplanacak İstihbaratlara dayalı olarak bugüne kadar oluşturulmuş veya zaman içinde oluşturulacaktır.

Hava Sahasının Kontrolü

Kara veya denizde herhangi başarılı bir askeri Operasyon yapılacaksa, mutlaka o bölge üzerinde hava sahasının kontrolünü sağlamak gerekir.

Buradan hareketle İdlip’te güvenli bir ortam sağlanacaksa üstündeki hava sahasında Hava Üstünlüğünün sağlanması gerekir. Peki İdlip’te bu yapılabilir mi?

Bu tamamen risk alma ile doğru orantılıdır. Eğer risk alınacaksa İdlip hava sahasında uçabilecek Türk Hava araçlarını kapsamına alan tüm Suriye sensörlerin etkisiz hale (baskılama veya tahrip) getirmek gerekir, buna Lazkiye’deki Rus S-400’leri de dahil edilebilir.

Tabi ki böyle bir hareket tarzının; operasyon sahasının genişlemesi, yeni oyuncuların dahil olması, gerginliğin daha fazla artarak savaşa dönüşmesi gibi büyük ve ağır sonuçlar doğurabileceğini görmemek saflık olur. Bu durumda taraflar daha büyük güçler ve daha büyük hamleler yapma durumunda olacaktır.

Burada, Suriye ve Eski Yugoslavya (Sırbistan) arasında bir karşılaştırma yapmak üzere Kosova Hava Harekatı’ndan bahsetmek yararlı olacaktır.

Bugünkü Suriye A2/AD yapılanması 1999 yıllarındaki Yugoslavya A2/AD yapılanmasına fazlasıyla benzemektedir.  Yani yukarıda ifade ettiğimiz Suriye’nin sahip olduğu Uçak, Füze ve Radar sistemlerinin her biri Yugoslavya kuvvetlerinin envanterinde de yer almaktaydı. Yani o dönem için son derece güçlü bir Hava Savunma Kalkanına sahipti.

Bilindiği üzere bütün diplomatik girişimler sonuç vermeyince, 24 Mart 1999 tarihinde NATO Miloseviç rejimine karşı Kosova Hava Harekatı’nı başlattı. Bu tarihte Yugoslavya dağılmış olan SSCB’nin de herhangi bir desteğini almıyordu.

Hiçbir müttefik unsur kaybı yaşanmadan 78 gün süren harekatta 38.000 hava sortisi yapıldı, bunlardan 10,484 ü bombardıman uçuşu olarak gerçekleşti. Harekata Türkiye dahil bütün NATO ülkeleri iştirak etti.  NATO sivil kayıplardan kaçınmak için hedef seçimleri birçok seviyede gözden geçirdi ve harekatta dönemin Stealth uçakları dahil çok gelişmiş hassas güdümlü sistemler kullanıldı.

Nihayet 10 Haziran 1999 tarihinde Yugoslavya Kosova’dan askeri polis ve paramiliter güçlerini çekmeyi ve uluslararası sivil ve güvenlik güçlerinin Kosova’ya intikalini kabul etmek zorunda kaldı.

NATO Ülkeleri sahip oldukları Teknolojik üstünlükle bütün harekat boyunca Yugoslavya ya karşı NATO müttefiklerine ezici bir üstünlük sağladı. Ancak ezici üstünlüğün arkasında bütün NATO ülkelerinin gücü vardı.

Yapılan sorti sayısına bakıldığında çok yüksek olduğu görülmektedir, yani teknolojik üstünlüğe rağmen Yugoslavya’nın mağlubiyeti kabul etmesi 38,000 sortiye mal olmuştur. Bu sortilerin ve kullanılan mühimmatın maliyeti hesaplandığında korkunç bir bütçeye tekabül ettiği görülecektir. 

Sonuç olarak;

Rusya Suriye krizini fırsat bilerek Sıcak denizlere inme hayali gerçekleştirmiş ve Suriye’ye zaman limiti olmaksızın konuşlanmış olması nedeniyle, mevcut Suriye rejiminden vazgeçmesi pek mümkün görünmüyor. Diğer taraftan konuşlandığı Hmeymim Üssü, Lazkiye ve Tartus bölgesinde kendi Stratejik Merkezini oluşturdu, adeta Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’in merkezine yerleşmiş oldu.  Rusya bu zemini kaybetmemek için kendi çıkarlarını gözeten politikaları uygulamaya devam edecek izlenimi veriyor. 

İdlip krizinde tarafların önünde üç seçenek bulunuyor, bunlar; karşılıklı bazı ödünler vererek anlaşmak, sürüncemede bırakmak veya anlaşamamak.

Anlaşmak, en çok arzu edilen seçenek olacaktır. Böylece yerinden yurdundan olan insanların yeniden kendi topraklarına dönmesi sağlanabilecek, yerle bir olan yerleşim alanlarının yeniden imar edilme olasılığı yakalanabilecektir.

Konunun sürüncemede kalması durumunda, belirsizlik ve güvensizlik ortamının getirdiği   yeni tehditler gelişebilecektir. Bu nedenle Suriye’den gelebilecek Balistik Füze saldırılarına karşı erken ihbar desteği ve Hava Savunma Füze Sistemlerine ihtiyaç olacaktır.

Bugün itibari ile ABD ülke olarak herhangi bir Hava Savunma desteği vermeyeceğini açıklamasına rağmen, Erken İhbar desteği NATO’dan talep edilebilir, Balistik Füzeleri önlemek için S-400, PATRIOT ve SAMP-T benzeri sistemlere ihtiyacımız olabilecektir. Bunlar NATO’dan resmi olarak istenilebilir.

Ayrıca Suriye’den fırlatılabilecek Balistik Füzelerin Fırlatma Safhasını takip edebilmek için de Doğu Akdeniz’e AEGIS kabiliyetli gemilerin konuşlanması NATO’dan istenebilir.

İskandinav ve Baltık Ülkelerini Rusya’nın hışmından korumak için el birliği yapan NATO Türkiye’nin taleplerine olumlu cevap vermezse bu durum bir kenara not edilir.

Bu durumda mecburen tedarik edilen S-400 sistemlerinin kullanılması düşünülebilir. NATO ve ABD itirazları dikkate alınmadan, S-400 Harbe hazırlık ve Operasyonel Test işlemlerinin kısa sürede tamamlanmasını müteakip, OTONOMUS çalışacak şekilde Suriye’den fırlatılabilecek Balistik Füzelerin “Boost” safhasını da takip edebilecek bir bölgeye konuşlandırılması uygun olacaktır. Böylece asgaride Suriye Hava Sahası derinliklerine kadar gözetleme olanağı verebilir ve Hava Sahamıza yönelebilecek Suriye Balistik Füze, Uçak, Drone ve Helikopterlerine karşı caydırıcılık sağlayabilir.   

Tarafların anlaşamaması durumunda ise; sahada tarafların manevralarına bağlı olarak kriz seviyesi yükselebilecek ve gerginlik artabilecektir.  Büyük ölçekli bir savaş olması durumunda Kosova Hava Harekatı’nda icra edilen hava sortilerinden daha az sorti üretilmeyecektir. Bunun anlamı anormal maliyet, yıkım, gözyaşı ve acı insanlık dramlarıyla karşı karıya gelmektir.  

 

 

KAYNAKÇA

https://www.sozcu.com.tr/2020/gundem/canimizdan-can-gitti-bir-ayda-idlibde-54-sehit-verdik-5654322/

https://en.wikipedia.org/wiki/Syrian_Air_Force

https://missilethreat.csis.org/russia-nato-a2ad-environment/

https://theaviationgeekclub.com/russian-s-300-and-s-400-air-defense-systems-are-unable-to-detect-israeli-f-35s-flying-over-syria/

https://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_49602.htm

Bircihan D. Dilek

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı