< < İsrail’de Ordu Tartışmaları ve TSK


İsrail’de Ordu Tartışmaları ve TSK

Yazan  22 Temmuz 2013

 

          Türkiye’de bir süreden buyana profesyonel ordu tartışmaları devam ediyor. Profesyonel ordu tartışmaları ile birlikte hemen “ateş gücü yüksek, esnek, yüksek hareket kabiliyetine sahip ve  küçük ordu” eklemelerinin de yapıldığını görüyoruz. Profesyonel ordu konusundaki değerlendirmemizi daha önce 21. Yüzyıl Dergisi’nin “Türk Silahlı Kuvvetlerinden Türk Profesyonel Kuvvetlerine Mi?” başlıklı Ağustos 2010 sayısında “Nasıl Bir Profesyonel Ordu:TSK Hakkında Yeni Bir Tartışma”  adlı makalede yapmıştık. 

           Bu makalede ise TSK’nın sayısal olarak küçültülmesi tartışmalarına ışık tutması açısından benzer bir tartışmanın yapıldığı İsrail’de bu yaklaşıma getirilen eleştirilerden hareket eden kısa bir değerlendirme yapacağız. Ne yazık ki, Türkiye’de askerlik ile ilgili tartışmalar genellikle gene muazzaf ve emekli askerler tarafından yapılmaktadır. Konuya “ilgi duyan” siviller ise askeri konularda konuştukları zaman çoğu zaman ortaya bir felaket çıkmaktadır. Askeri tarih ve strateji ile ilgili hiçbir bilgiye sahip olmayan sivil aydınların “ordu şöyle yapılanmalıdır” şeklindeki ifadeleri ne yazık ki gerçeklerden çok kopuktur.

           TSK’nın ateş gücü yüksek, esnek, yüksek hareket kabiliyetine sahip bir ordu haline gelmesi ile küçülmesi arasında da doğrudan bir ilgi yoktur. Diğer bir ifade ile TSK sayısal olarak büyük, ateş gücü yüksek, esnek ve yüksek hareket kabiliyetine sahip bir ordu da olabilir ve olmalıdır.Bir ordunun nasıl olması, nasıl şekillenmesi gerektiğini belirleyen tehditler teorilerin değil, o ordunun konuşlandığı tarih ve coğrafyanın incelenmesinden çıkar. Üç kıtanın birleştiği, tarihin en karışık üç alt kıtası, Kafkaslar, Balkanlar ve Ortadoğu’nun içinde bittiği, yeni sorunlara gebe Doğu Akdeniz jeopolitiğinin doğduğu ve sınırlarının başında yeni devletlerin oluştuğu Türkiye coğrafyasını koruyacak ordunun da nasıl şekillenmesi gerektiği, 10-15 senelik süreçlerin incelenmesinden değil, 500-250-100 yıllık süreçler ışında yapılabilir. Karadeniz’in tabiatına sahip bu bölgede her şey sütliman iken aniden en sert fırtınalar çıkabilir. Bunun en somut örneği, 1999-2011 arasında mükemmel olan Türkiye-Suriye ilişkilerinin aniden savaş tehdidi altına girmesidir.  

             Türkiye üstelik sadece dış tehditler ile karşı karşıya olan bir ülke değildir. Türkiye, 1984’den 2002’ye kadar düşük yoğunluklu çatışma ortamında PKK terör örgütünü yenmiş bir ülkedir. 2003-2006 yılları arasında TSK’nın terörle mücadelesinin önüne hukuki engeller konulmuştur. 2006’da başlayan terörle müzakere ve 2009’da başlayan PKK açılımı süreçleri, bugün Türkiye’yi sınırları tartışılan bir ülke konumuna getirmiştir. Önümüzdeki süreçte TSK’nın güçlü bir yapıya sahip olması ülkenin ve milletin toprak bütünlüğünün sağlanmasının tek güvencesi olabilir.

           Türkiye böyle ağır tehdit altında olduğu bir dönemden geçerken İsrail’de gerçekleşen İsrail ordusunun küçülmesi ile ilgili tartışmalar, Türkiye’deki tartışmalara da ışık tutacak niteliktedir. Besa stratejik araştırmalar merkezinden Prof. Dr. Avi Kober 18 Temmuz 2013 tarihli makalesinde “zaiyat vermekten kaçınan İsrail Ordusu ağırlıklı olarak hava kuvvetleri, ateş gücü, istihbarat ve siber savaşa dayanmayı  ve daha küçük ve daha akıllı bir ordu olmayı hedeflemektedir” dedikten sonra  kulağa hoş gelen bu ifadelerin gerçekten İsrail’in savunulması için yeterli olup olmadığını tartışmaktadır. Prof. Dr. Kober, İsrail’in karşı karşıya olduğu düşük yoğunluklu savaşın konvansiyonel savaştan daha fazla birlik-yoğunluklu olduğunu, daha fazla asker kullanılması gerektiğini altını çizmektedir. Kober’in dikkat çektiği ikinci husus “askeri güç-tutulması gereken alan” (force to space ratio) ilişkisidir. Düşük yoğunluklu çatışmalarda hele tutulması gereken alanda yerleşim yerleri var ise veya tutulması gereken alan yerleşim yeri ise 1000 sivile 20-25 asker gerekiyor. Düşük yoğunluklu çatışmalarda ordu ne kadar ileri teknoloji kullanır ise kullansın, asker azlığı mücadeleyi olumsuz etkiliyor.  NATO’nun 1996’da Bosna operasyonunda bu oran 1000/22.6 ve Kosova operasyonunda oran 1000/23.7 idi. Her iki operasyonda başarılı operasyonlar olmuştur. Oysa başarısız olan Somali operasyonunda (1993) oran 1000/4.6, Haiti’de (1994) 1000/3.5, Afganistan’da 2002’de 1000/0.5 ve 2003-2007 arasında Irak’ta 1000/6.1 idi. Kober, 6 milyon nüfuslu Bağdat’ın denetimi için 120 bin asker gerekirken, bütün Irak’ta 70.000 Amerikan muharip birlik ile 60.000 destek personeli olduğunu ifade etmektedir. Bundan dolayı Amerikan Genelkurmay Başkanı Org. Eric Shinseki, Irak’ın denetimi için 200.000 asker talep etmiştir. Amerikan Ordusu Irak’ı ancak Irak Ordusu kurulduktan ve müttefik bir güç olarak  operasyonlara başladıktan bir süre sonra denetim altına alabilmiştir.

           İsrail’deki bu tartışmadan hareket ederek, Türkiye’de TSK’nın küçülmesi ile ilgili tartışmaya dönebiliriz. Milletleri koruyacak orduların niteliğini tarih ve coğrafyadan kaynaklanan tehditlerin niteliği belirler. Gerek PKK’nın temsil ettiği tehdit gerek Ortadoğu’nun ürettiği asimetrik tehditler ve konvansiyonel savaşlar ile düşük yoğunluklu çatışmaların karışımı olan hibrit savaşlar, TSK’nın kuvvet, sayı, ateş gücü, esneklik, istihbarat, siber savaş gibi özellikleri, ülkemize yönelik mevcut ve olası tehditleri göz önünde bulundurarak mezcetmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede üzerinde durulması gereken bir hususta, TSK’nın düşük yoğunluklu çatışmada en deneyimli birliklerine ve kadrolarına sahip Jandarma Genel Komutanlığı’nın güçlendirilerek varlığını sürdürmesinin güvence altına alınmasıdır. Sonuç olarak Türkiye’nin küçük değil, büyük, güçlü, hareket kabiliyet yüksek, teknik kadroları profesyonelleşmiş, istihbarat gücü etkili, siber savaş yetenekleri etkileyici bir Türk Silahlı Kuvvetlerine ihtiyacı vardır.

 

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display