Ege ve Doğu Akdeniz Denkleminde Girit Pazarlık Konusu Yapılabilir mi? - Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu ve SG Kur. Alb.(E) M. Zeki Bodur

Yazan  23 Şubat 2021

Yazanlar: Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu ve SG. Kur. Alb (E) Mehmet Zeki Bodur 

Akdeniz’in Sicilya, Sardunya, Kıbrıs ve Korsika’dan sonra en büyük adası olan Girit,Yunan adaları içinde aynı zamanda en çok nüfuslu olanı.  Ege’nin en güney, Doğu Akdeniz’in ise en batı ucunda yer alması dolayısı ile tarih boyunca hep son derece stratejik bir yere sahip olan Girit, Yunanistan’dan sadece 160 km(99 deniz mili) uzak. Kendine özgü bir ada kültürü, ana karaya bakış tarzı ve yerleşik alışkanlıkları olduğu için, Giritli( Kritikos) olmanın Yunanlı olmaktan farklı olduğunu 2012 kışındaziyaret ettiğimde daha iyi görme fırsatı bulmuştum. Kış olduğu için fazla turist yoktu. Ada kendi yağıyla kavruluyor, hatta Yunanistan krizine meydan okurcasına huzurlu yaşıyordu.Girit’in yumuşak huylu, dürüst ve candan insanları, o tarihte Türkiye’ye duydukları hayranlığı ve Türk televizyon dizilerine tiryakilik derecesindeki düşkünlüklerini açıklamaktan çekinmiyorlardı.  Türklere atfettikleri ama aslında Mısırlılarla ilgili olan nineden kalma hikâyeleri vardı. O yıl Girit beni, dağları, tepeleri, uçurumları, tarihi kalıntıları, kuğuların yuvası olanadeta mitolojik gölleri, ama en önemlisi Osmanlı ruhunun adeta hala kol gezdiği Hanya gibi şehirleri ile sardı sarmaladı.

Köşeyi İyi Tutmuş bir Ada

Yunanistan’ın idari taksimatında, Girit kuzeyindeki Kiklad (Cyclades) ve kuzeydoğusundaki on iki ada(Dodecanese) ile birbirinden ayrılmaz Girit bölgesi olarak adlandırılmakta. Girit’in kuzeyi başka. Ama güneyi bambaşka. Uçurumlarla yarılmış vadileri karadan aşmak zor. Dağların yılankavi yollarından deniz kenarına inmek de.

Girit’in güneyi, Libya kıyılarından 1,092.64 km (678.93 mi) uzaklıkta. Yunanistan aslında kendi ana karasına sadece 160 km uzaklıkta bulunan Girit adası ile Libya arasındaki bu geniş alanda bugüne kadar neden bir deniz yetki alanı anlaşması imzalamamış diye düşünmemek mümkün değil. Böyle bir ihmale rağmen, bilindiği gibi Yunanistan, Libya’nın deniz yetki alanlarına tecavüz edilerek Girit çevresinde doğal gaz aranmasının önünü kesmeye çabalayan Türkiye’nin Aralık 2019 da imzaladığı Libya-Türkiye Deniz Yetki Alanları(DYAA) Anlaşmasına şiddetle itiraz etti. Ayrıca misilleme olarak alelacele Mısır ile 2020 yılının Ağustos ayında bir DYAA imzaladı. Daha sonra Girit ve Girit bölgesinin bu anlaşma kapsamı dışında bırakıldığını öne sürerek Mısır ile imzaladığı anlaşmanın kısmi olduğunu iddia etti. Bununla da kalmayıp,  beş yıl sonra geçen ay Türkiye ile yeniden başlayan istikşafı görüşmelerin gündemine Doğu Akdeniz konusunu da eklemek istediği izlenimini vermeye başladı.Neden?

Türkiye ve Yunanistan’ın beş yıl aradan sonra 25 Ocak 21 de yeniden istikşafı görüşmelere başlamış olması önemli. Daha önce 62. tur görüşmelerin Şubat ayında yapılacağı beklentisi yaratılmıştı. Ama şimdi bunun Mart ayına sarkabileceği, hatta 25 Mart’ta yapılırsa, Yunan isyanlarına da bir atıf olabileceği hatırlatılmakta.  Bu tür göndermeler, galiba Yunanistan için psikolojik bir değer taşıyor. Oysa esas itibarı ile istikşafı görüşmelerin sadece bir gündem belirleme zemini olduğu biliniyor. Tabii şimdi Yunanistan, Birleşmiş Milletler(BM) Genel Sekreterinin henüz bir tarih vermeksizin tarafları davet edeceğini açıkladığı Kıbrıs müzakeresine, istikşafı görüşmelere eklenmiş Doğu Akdeniz gündemi ile gitmeye kalkarsa, Girit Bölgesinin neye karşı pazarlık malzemesi yapılacağına dikkat etmek gerekiyor.Bir garip Bizans entrikası gibi olmasın. Veya Truva atı mı deseydim acaba?

Elini Verince Kolunu Kaptırmamak Önemli      

“Kaybedilen Zaman Kıbrıs’ta Siyasi Çözümün Aleyhine Çalışıyor”.Bu, iki ezeli ve ebedi rakip komşuyu, garantör ülkelerle birlikte BM çatısı altında 5+BM formülü ile buluşturmayı bir görev edinen Genel Sekreter António Guterres’in kendi ifadesi. Aman aklında acaba ne var? Hangi karşılıklı taviz beklentisi ile tarafları bir mutlu ortalamada buluşturmayı düşünüyor? Şu sıralar istikşafı görüşmelerin 62. sinin 25 Mart’tan önce Atina’da yapılacağı söylentileri var. Ama bu defa gündemeBM toplantısına malzeme olacak tavizlerin girmesi söz konusu gibi.

Fransa, sert üslubu ile 2020 Eylül ayından beri, Doğu Akdeniz ve Ege’de Türkiye’yi yaptırımlarla tehdit ederken, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı sadece diplomasi masasında değil, aynı zamanda askeri olarak da destekleyeceğini açıklamaya devam ediyor. Almanya’nın uzlaştırıcı yaklaşımı daha makul. Ama uzlaşma iki tarafın çabası ve makul talepleri ile olur. Şimdi neredeyse 20 yıl önce Yunanistan ve Türkiye Ege adaları için bir münhasır ekonomik alan(EEZ) olmaması hususunda uzlaştıkları halde, neden Girit bölgesi ile ilgili yeni talepler geliştiriliyor? Neden Yunanistan Yunan denizinde kara sularını 12 mile çıkarmasını emsal göstererek iç içe geçmiş kıyıları olan Ege denizinde de de aynı şeyi yapabileceğinden[1] dem vurarak ortamı geriyor? Girit bölgesinde beklediği tavizlere karşı, Kıbrıs adasında adanın kuzeyi için ne beklenebilir.  Şu sıralar Girit bölgesi ile ilgili tavizle konusunda en sarih metnin “ Doğu Akdeniz Krizini Çözmek Uzlaşmayı Gerektirir[2], başlıklı yazıda olduğunu ve öneriye çok dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye’den Beklenen Asıl Taviz

Krizin tırmanması engellemek için Türkiye’den beklenen ilk adım, Meis yakınlarındaki doğal gaz sismik aramalarını durdurması olmuştu ki, Türkiye buna olumlu tepki verdi. Ama bundan sonraki beklenti sindirmesi zor bir düşünce. Yunanistan Meis adasının EEZ sinden vazgeçmek karşılığında,Türkiye’nin Girit için EEZ yi sinesine çekmesini bekliyor.“Eğer Ankara, Girit’e bir çeşit özel haklar verilmesini kabul ederse, bu büyük bir taviz olacak ve Türkiye’nin uzun zamandır sürdürdüğü, adaların EEZ si olmayacağı ısrarından vazgeçtiği anlama gelecektir. Bu ancak Yunanistan’ın Türkiye’nin Kıbrıs dâhil Doğu Akdeniz’deki uzlaşmazlıkları geniş bir kapsam içinde görüşmeyi kabul etmesiyle mümkün olabilir” diyor MattewBryza[3]. Bu ifade ile iyi tanıdığımız Bryza, belki ancak balık kavağa çıkarsa Doğu Akdeniz’de bir çözümün olabileceğini ima etmektedir. Belki de Türkiye’nin Girit için kabul edeceği EEZ için elini uzatmayı denemesini. Tabii balık kavağa ancak tufanla çıkar, Türkiye ise elini verirse Doğu Akdeniz’de ve özellikle Girit bölgesinde kolunu kaptırabilir. Üstelik Kıbrıs sorununun çözümüne de faydası olmaz. Onun için hiçbir siyasinin “benden sonrası tufan” demeye hakkı yok.  Bilgisizliğe, tribünlere karşı sert oynamaya ama aynı zamanda geleceği ipotek altına alacak adımlara izin yok. Ya işbirliğine? İşte ona her zaman gönülde, gündemde yer olacaktır.

Değerlendirme ve Sonuç

Girit adası kendi stratejik konumundan öte, Doğu Akdeniz hidrokarbon yataklarından elde edilen gazın Avrupa’ya ulaştırılması için bir atlama tahtası olacağı için de önemlidir.  Bu bakımdan, Doğu Akdeniz ve Ege’yi ister bir denklem ister iki ülke arasındaki bir satranç tahtası olarak görelim bu iki denizde atılacak adımların, oynanacak oyunun hamlelerinin çok dikkatli bir şekilde yapılması gerektiği ortadadır.

Bir an için Girit için istisnai olarak EEZ si olduğunu Türkiye’nin kabul ettiğini düşünelim. Yunanistan’ın 1960 anlaşmalarını ihlal etmekten çekinmediği ve Ege adalarının askersizleştirilmesine uymadığı bilinmektedir. Bu gerçeğe rağmen Girit üzerinden Libya, Mısır ve Güney Kıbrıs ile birer yeni EEZ anlaşması imzalaması halinde Doğu Akdeniz’de Türkiye için geriye ne kalacağının ve en önemlisi bunun Türkiye-Libya Deniz Yetki Alanlarını nasıl etkileyeceğinin hesaba katılması gerekir. 

Türkiye eğer Girit için özel bir statüyü kabul ederse, gündeme gelebilecek kıta sahanlığı hakları konusunun da Türkiye ile Yunanistan arasında yeni sorun alanları yaratabileceği hesaba katılmalıdır. Daha da önemlisi, böyle bir kabulün yeni gelişmelere kapı aralayacağı ve Yunanistan egemenliğindeki tüm Ege adaları için benzer taleplerin geleceğini tahmin etmek herhalde zor olmayacaktır. Aynı durumMeis gibi Türkiye kıyılarına fevkalade yakın ve EEZ si olamayacak kadar ufak adalar için de söz konusu edilmeyecek midir?

Bu bağlamda Girit’e özel hak verilerek EEZ si olduğunun kabulü, Türkiye’nin Ege’deki tüm hak ve savunularından vazgeçmesi anlamına gelecek ve kabul edilmesi kolay olmayan sonuçlarla, gelecekte yeni yeni anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına neden olacaktır.

Ayrıca böyle bir tavize karşı, Türkiye’nin hem kendi Ege ve Doğu Akdeniz hakları,  hem de Kıbrıs sorununun nihai çözümü konusunda ne gibi kazanımlar elde edilebileceği belli değildir. Belli olsa bile bunların bir garantisi yoktur.

Bu açıdan geleceği ipotek altına alacak şekilde Ege ve/veya Doğu Akdeniz denklemin yeni değişkenler eklenmesinden den kaçınılması, satranç tahtasının ise bir yaz-boz tahtasına döndürülmesi abesle uğraşmak olacaktır.

İşte tüm bu nedenlerle, Doğu Akdeniz’in “Küçük Satranç Tahtası”[4]ndaGirit’ için böyle bir özel statü tanınması kabul edilemeyecek bir taviz olacaktır. Türkiye’den böyle bir taviz beklenmesi de haksızlıktır.

 

[1]BununTürkiye tarafından savaş nedeni olarak kabul edileceği bilindiği halde

[2] Matthew, Bryza (Sept, 23, 2020)” Solving the Eastern Mediterranean crisis requires compromise” Eastern Mediterranean Perspectives, Atlantic Council

https://www.atlanticcouncil.org/blogs/turkeysource/solving-the-eastern-mediterranean-crisis-requires-compromise/

[3] Matthew, Bryza,bknz aynı yayın.

[4]Başta ABD, AB ve Rusya olmak üzere sürece dâhil olan ülkelerin pozisyonları gibi, bölgedeki dengeler kapsamındayapılacak hamlelerin geleceği ile ilgili olarak çok iyi hesaplanmasını bu konuda başta İsrail, Suriye veLübnan ile yeni ekonomik bölgesel ittifaklarda dâhil olmak üzere yeni bölgesel anlaşmalar içinuzlaşma sağlanması ortamlarının aranması yanında, Libya konusunda da Akdeniz’in Afrika’ya açılankapısı olması olabileceği de dikkate alınarak, başta Rusya, ABD ve AB başta olmak üzere Çin veNATO ile de yeni stratejik ittifak arayışlarına gidilmesinin değerlendirilmesi konusundabknz:Mehmet, Zeki, Bodur (17 Mayıs.2020);  https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/kucuk-satranc-tahtasi-dogu-akdeniz-de-neler-oluyor

 

 

 

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

  II.Mahmut, Vakay-ı Hayriye adıyla, Aksaray-Et Meydanı’ndaki yeniçeri kışlaları top ateşine tutularak 6.000'den fazla yeniçeri öldürülmüş ve isyana katılan yobaz takımı tutuklanmıştır. Askeri kuvveti çok zayıflayan Osmanlı’nın Donanması 1827’de Navarin’de sonra Sinop Limanında yakılınca Osmanlını...

Error: No articles to display