< < Davutoğlu’nun Yeni Ermeni Açılımında Damat Ferit Politikasından İzler


Davutoğlu’nun Yeni Ermeni Açılımında Damat Ferit Politikasından İzler

Yazan  24 Aralık 2013

Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu sadece Türk dış politikasına değil, Türk milletine ve Türk tarihine zarar vermeye devam ediyor. Davutoğlu’nun zararlarının temelinde “Türk olmasına rağmen Türk olduğunun farkında olmaması” şeklinde ifade edilebilecek duruşu ve bakışı var. Türk olmasına rağmen Türk olduğunun farkında olmamanın nedeni ise Davutoğlu’nun siyasallaştırılmış dini görüşü. Bu görüşe yakın olanlar “milliyetsizleşiyorlar”  veya “vatansız Müslümanlık” diye ifade edebileceğimiz bir sürecin parçası haline geliyorlar. Prof. İsmail Kara, "Türkiye İslamcılığının en büyük zaafı ve handikapı enternasyonalizm ve ümmetçilik üzerinden kendi toprağına yabancılaşmasıdır" diyerek konuyu biraz daha entelektüel bir şekilde ifade ediyor. Aslında 12 Eylül öncesinde Türk Milliyetçiliğinin siyasileştirilmiş din için yapmış olduğu “bunlar karpuz gibi, dışı yeşil içi kızıl” tespiti, milli kimliksiz İslamcıların milliyetsizliğini çok açık bir şekilde ortaya koyuyordu.

         Kendisi Karamanlı bir Türkmen olmasına rağmen yarısı Türkmen olan Halep’ten bahsederken, bu kenti bir Arap kenti olarak tanımlaması, bilgisizlikten değil,  Davutoğlu’nun yukarıda bahsettiğimiz “milliyetsiz”likten kaynaklanan dış politik yaklaşımının sonucudur. (Bu açıklamasından dolayı Sabah gazetesinde Hasan Celal Güzel Davutoğlu’nu sert bir şekilde eleştirmişti.) Davutoğlu’nun milliyetsiz dış politikasını “milli kültür kaynaklarından ve Türkolojinin temel verilerinden” yoksun olmakla yargılayan Prof. Dr. Kemal Üçüncü, “Davutoğlu nerede yanıldı?” başlıklı makalesinde odatv.com’da milliyetsizliğin kültürel temellerini de açıklıyor.

          Tabii, milliyetsiz bir yaklaşımın temel hesaplaşma alanı da Türk Milliyetçiliğidir. 17 Eylül 2012’de Hürriyet gazetesine verdiği demeçte Davutoğlu Milliyetçiliğin Avrupa’da feodalite zemininde bölünmüş olan toplulukları birleştirdiği için Avrupalılar için olumlu olduğunu ifade ettikten sonra  “Bizde ise tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici ve suni karşıtlıklar ve kimlikler ortaya çıkardı. Hepimizin bu ayrıştırıcı (milliyetçi diye okuyun) kültürle hesaplaşma zamanı geldi” demektedir. Davutoğlu’na göre Türk milliyetçiliği ile hesaplaşılmalıdır. Türk Milletinin yerine “kadim millet” diye tanımladığı millet almalıdır.  
 
          Ahmet Davutoğlu’nun Türk Milliyetçiliğine saldırıları şu şekilde devam ediyor: "İttihat ve Terakki'nin imparatorluğu bölen tekilci ulusçuluğuna; buna tepki gözükmekle birlikte aslında Lawrence'in planlarının bir parçası olan Arap ulusçuluğuna; Dersim'de suçlu masum ayrımı yapmadan kendi halkına zulmeden CHP ulusçuluğuna; 12 Eylül'de hapishanelerdeki işkencelerle devletin bekasını garanti altına aldığını zanneden ama PKK'yı hortlatan 12 Eylül ulusçuluğuna; haklarını savunduklarını iddia ettikleri Kürt kardeşlerimizin yaşama hakkını yok sayan otoriter PKK ulusçuluğuna karşı çıkıyoruz." Davutoğlu, bu açıklaması ile Enver Paşa ve Ziya Gökalp’i Atatürk ve Mareşal Çakmak’ı, Öcalan ile ayni kefeye koyuyor.

        Tabii milliyetsiz bir çıkış noktasından hareket eden bir dış politikanın “pro-aktif” zemine oturması çok kolay.Büyükelçi Süha Ümar, “Kardeşim Davutoğlu yazısında “Pro-aktif dış politika”, “Siz istemeseniz de ben vereceğim!” demenin Arapçası mı?” diye sorarken bu hususu önplana çıkarıyor. “Sıfır sorun” noktasından hareket ederek, milliyetsizlikten hareket ile mezhepçilik zeminine oturan Türk dış politikası, “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesinin hakim olduğu Ortadoğu’da bile “düşmanımın düşmanı da benim düşmanımdır” noktasına kayıyor ve modern tarihte ilk kez bir ülke, Türkiye hem İsrail hem Suriye ile düşman olma “başarısını” gösteriyor.  

         Bu genel girişin amacı, makalenin adında da ortaya konulan Davutoğlu’nun ikinci Ermeni açılımını değerlendirmek. ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ziyaretinde TBMM’de yaptığı konuşmada “çözün” dediği “Ermeni meselesi” bu ziyaretten sonra başlayan Ermenistan ile diyalog sürecinde çözülmeye başladı. 2015 yaklaşırken, Türkiye’nin kendisini savunması için gereken önlemleri almayan Davutoğlu, stratejisini işgalci ve soykırımcı Ermenistan ile yakınlaşarak Ermeni diasporasının saldırılarını durdurma üzerine kurdu. 2009’da işgalci ve soykırımcı Ermenistan ile pro-aktif yaklaşım ile gerçekleştirilmeye çalışılan uzlaşma süreci, Azerbaycan’ın haklı karşı çıkışı üzerine geri adım atan Davutoğlu, Ermenistan’ın da anlaşmaları netice olarak kabul etmemesi üzerine Birinci Ermeni Açılımı sürecini kapatmak zorunda kaldı.

           Davutoğlu, şimdi ikinci Ermeni Açılımı sürecini başlatmış bulunuyor. Daha Ermenistan yolunda yaptığı “İttihat ve Terakki’nin yapmış olduğu gayri insani tehcir politikasını benimsemek mümkün değildir” diyerek, Türk tarihine yönelik saldırısı ile Damat Ferit çizgisine düşmektedir. Davutoğlu’nun İttihat ve Terakki’yi hangi şartların zorladığını bilecek kadar tarih bilen bir akademisyendir. Bir ölüm kalım savaşına giren devleti arkadan vurmamaları için Ermeni politikacılara nasıl ricalarda bulunulduğunu ve buna rağmen Ermeni çetelerin Rus ordusu ile birleşerek Türk Ordusunu ve Türk coğrafyalarını arkadan vurduğunu Davutoğlu bilmek zorundadır. Buna rağmen böyle bir açıklama yapmak, her şeyden önce Ermeni çetelerinin katlettiği binlerce kadın, erkek, çocuk şehitlerimizin ruhlarına yapılmış bir saldırıdır. Aynı zamanda reel politika açıdan da tavizkar bir tutumun daha uçak Erivan’a inmeden Ermeni tarafına sergilenmesidir. Öte yandan Ermeni tarafı tavizsiz bir şekilde “soykırımı tartışmam” dahi noktasında diretmektedir. Davutoğlu’nun tavizkar duruşundan cesaret alan Ermeni tarafı, Davutoğlu’nu sözde soykırım anıtını ziyaret etmeye davet etmektedir. Bütün bunlardan daha vahim olanı, Davutoğlu’nun “İttihat ve Terakki’nin yapmış olduğu tehcir gayri insani idi” yaklaşımının “Ermeni sözde soykırım“ iddialarını kabul yoluna girişin emaresi olarak görülebileceğidir. Devlete karşı bir ayaklanmanın bastırılmasından başka hiç bir niteliği olmayan ve doğru olan Dersim isyanının bastırılmasını “suçmuş” gibi gösteren bir zihniyetin “Ermeni soykırım” iddialarını “Biz yapmadık İttihat ve Terakki yaptı” şeklinde Kabul etmesi hiç akla uzak gelen bir ihtimal değildir. Milliyetsizlik Türkiye’yi bir felakete doğru sürüklemektedir.

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display