Brütüslerin Savaşı: PKK mı Daha Tehlikeli Cemaat mi? (11 Şubat 2015 Tarihli Yazının Tekrarı)

Yazan  27 Temmuz 2016

AKP'nin iktidarını muhafaza etmek için yaptığı temel iki hatadan söz edilebilir: Yol arkadaşlarını yanlış seçmek. AKP, iktidarının önemli bir bölümünde devlet bürokrasisindeki tecrübesizliği ve yetersizliğini Gülen Cemaatinin devlet içindeki uzantıları ile kapatmaya çalıştı.

Öyle ki, bizzat Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın dediğine göre AKP Hükümetleri Cemaat "ne istediyse verdi".  Öte yandan AKP Hükümetleri, Kürt Sorunu adıyla bilinen etnik bölücülük ve terörizm sorununun çözümünde de  da Abdullah Öcalan, PKK ve siyasi uzantıları üzerinden çözüm aradı. Oysa, tıpkı Cemaat olayında olduğu gibi yasa dışı bir yapıyla işbirliği yaparsanız, meşruiyetten uzaklaşırsınız. Meşru hükümetin bu tür yapılarla işbirliği yapması söz konusu yapılar kendilerini hukukla bağlı görmedikleri için eninde sonunda iktidar ile çatışma yaşamalarına yol açar.

2011 yılında kamuoyunda Bayrak Garnizonu olarak bilinen Genelkurmay Elektronik Sistemler Komutanlığı’nın MİT'e devredilmesi sonrasında istihbaratta güç çatışmasıyla başlayan iktidar mücadelesi kısa sürede AKP ile Gülen Cemaati arasındaki yıllardır hazırlanılan savaşı oldukça şiddetlendirdi. 17-25  Aralık 2013 operasyonlarıyla zirve yapan bu savaşın kazananı henüz belli değildir. Bu savaşın kazananı belirleyecek iki parametre var gibi görünmektedir: TSK ve PKK.

AKP'nin yol arkadaşı Gülen Cemaati tüm kurumlarda olduğu gibi TSK içinde de yıllarca yapılanma çabası göstermiştir. Geçmiş dönemlerde TSK, sızma niteliği taşıyan bu yapılanma girişimlerine karşı zaman zaman yapılan operasyonlarla tespit edilen cemaat mensubu askeri öğrenci, subay ve astsubayları ordu bünyesinden tasfiye etmiştir. Bu arada, yaşın yanında kuru da yanmış, hukuka aykırı işlemler de olmuştur. TSK'nın cemaatlerin etkisinden uzak tutulması uğruna yapılan bu operasyonlardan cemaat mensubu bir kısım personelin kurtulmuş olması muhtemeldir.  Bizzat 26.Genelkurmay Başkanı Sayın başbuğ'un ifadesine göre TSK'ya kurulan kumpasın içinde TSK bünyesindeki Cemaat mensupları yer almaktadır.

AKP hükümetleri son on yılda bütün devlet bünyesinde olduğu gibi TSK bünyesinde de Gülen Cemaatinin mevcut emir-komuta zinciri dışında örgütlenmesinin önünü açmıştır. Ayrıca AKP Hükümetleri son on yılda TSK'dan cemaat mensupları dahil irticai faaliyetleri nedeniyle hiç bir subay, astsubay ve askeri öğrencinin tasfiye edilmesine izin vermemişlerdir. Aksine basında zaman zaman sayıları binleri bulan askeri lise ve Harp Okulu öğrencinin; babaları subay-astsubay olduğu, Atatürkçü, Türk Milliyetçisi, alevi oldukları için  taciz edildiği, baskıya maruz bırakıldığı ve TSK'dan ayrılmaya zorlandığına ilişkin haberler yer almaktadır. Hatta bir Milletvekilleri tarafından da bu konuda  soru önergeleri verilmiştir.

En vahimi ise askeri okullara ve Harp Akademilerine alınan personelin seçiminde cemaatin soruları çalarak, adaylara mülakat eğitimi vererek etkin olduğu, hatta mülakât komisyonlarında köşeleri kaptığı şüphelerinin oluşmasına sebep olacak söylentilerdir. Örneğin 2009 yılına kadar mülakat komisyonlarında bir istihbarat subayı bulunurken bu tarihten sonra istihbarat subayı yerine genç kurmay subayların görevlendirilmesi ilgi çekicidir.

Yargı, polis ve devletin bazı kurumlarında iktidarın "paralel devletle mücadelesi (kendisiyle paralel olsa gerek)" kör topal gitmektedir. Ancak, TSK bu konuda bir türlü harekete geçmemiştir. Kısacası, cemaat TSK içinde etkinliğini sürdürüyor olabilir mi?

27 Mayıs İhtilâli üzerine yazılan kitaplarda gördüğümüz bir gerçek vardır ki, TSK'da emir-komuta zinciri dışında bir darbe yapılacaksa bunun kilidi kuvvet komutanlıklarının ve özellikle Kara Kuvvetleri Komutanlığının kurmay subay atama şubesinin ele geçirilmesinden geçmektedir. Bu birime hâkim olursanız, geleceği şekillendirirsiniz. Gelecekte komuta kademesine gelmesini istediğiniz kimseleri yurt dışına gönderir donanımlarını artırırsınız, önemli görevlere atarsınız, sicili bozulmasın diye sizden olanların altında çalıştırırısınız ve böylece yıldız haline getirisiniz. Komutanlar da YAŞ'ta onları seçerler doğal olarak. Ama, kurmay atama şubesinin ele geçirilmesinin asıl önemli etkisi, bir darbe anında Ankara, İstanbul ve Ankara çevresindeki birliklere kimlerin komuta edeceğine karar vermekte olan etkisidir. 27 Mayıs İhtilâlinde böyle mi olmuştu?

Gelelim, işin AKP'nin diğer yol arkadaşı PKK yanına. Hükümet, PKK ile temas kurarak “milli birliği sağlıyoruz” adı altında çözüm süreci adını verdiği bir politikayı çoktandır sürdürmektedir. Siyasi çözüm doğru bir politikadır. Meselenin sadece silahlı mücadele ile çözülemeyeceği açıktır. Ancak, siyasetin kullandığı yöntem yanlış olduğu için çözüm süreci etnik kamplaşma sürecine doğru gitmiş ve Kürt sorununun çözümünde Kürtler değil Türkler anahtar konuma getirilmiştir. Çözüm süreci, Kürt sorununu çözüyoruz diye başlamış, bir de Türk sorunu yaratmıştır. Örgüte yerine getirilmesi imkânsız vaatler verilmiştir. En kötüsü ise eskiden kırsalda alan kontrolü mücadelesi veren devlet, artık kentleri de örgütün hakimiyetine teslim etmiştir. Sözler yerine getirilemezse, bir kalkışma -provası 6-8 Ekim 2014 tarihlerinde yapılmıştır- olması durumunda çok elim olayların yaşanması ihtimal dışı değildir. Bu olaylar, bir askeri darbenin meşruiyetini sağlamada sebep olabilir mi?

İşte, püf noktası da buradadır. Yakın zamanda böyle bir PKK kalkışması olursa, bu bir askerî darbe ile karşılık bulur mu? Darbe yapılırsa, darbeyi kim yapar? Hangi komutanlıkların elde bulurunlar darbe yapma gücüne sahip olurlar?

Diyelim darbe oldu, bu darbeyi yapacak (Sisi) kim olur? Darbe sonrası AKP destekçilerinin tepki vermemesi ve darbenin uluslararası kamuoyu tarafından kabul edilmesi için başbakan kim olur? Elini eteğini siyasetten çekmiş gibi görünüp bir köşede bekleyen eski bir AKP'li siyasetçimiz var mı acaba?

İnsanın sordukça sorası geliyor... Sayın Erdoğan ve AKP, daha kaç kez "sen de mi Brutus" diyecek acaba? Hatta Brutuslar ne zaman birbirlerine silah çekecektir?

Mustafa Güler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Uzmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display