Bir 19 Mayıs Sabahı Mustafa Kemal Atatürk'e

Yazan  19 Mayıs 2014

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan genç general, Mustafa Kemal Paşa bu tarihte bütün önemi orduların askeri istihbarat servisleri tarafından hakkında raporlar hazırlanmış olan, tanınan ve saygı duyulan bir generaldi.1916 tarihli bir Rus Genelkurmay Başkanlığı’nın bir raporunda Mustafa Kemal Paşa şöyle değerlendirilmektedir: “Büyük Türk komutanlarının halk tarafından en çok saygı görenidir. Cesur, muktedir, azimkar ve azami derecede müstakil fikir sahibi olup, herkes tarafından itibar görmektedir. Şöhretini Bingazi’deki başarıları ile kazanmıştır. Çanakkale’de iki defa durumu kurtarmıştır.” Oysa daha sekiz sene önce Mustafa Kemal genç ve yakın çevresi dışında kimsenin tanımadığı bir binbaşıdır.

             4 Ekim 1911. İtalya ilk sömürgesini oluşturmak  amacı ile Libya’nın işgaline başlamıştır. Bugün bizim için yabancı ve uzak bir ülke olan  Libya o gün vatan toprağıdır. İtalyan işgali üzerine İstanbul’da gazeteler “vatanın işgal edildiğini” yazmaktadırlar. Osmanlı Devletinin İtalya ile açık ve kapsamlı bir savaş için yeterli gücü yoktur. Ancak isteyen subayların gönüllü olarak Libya’ya gitmelerine izin verilmiştir. Binlerce subay arasından bir avuç subay gönüllü olarak Trablusgarb’a gitmişlerdir.

              Binbaşı Mustafa Kemal, 22 Aralık 1911’de Derne’dedir.  Gittikleri yerde kendilerini bir ordu, büyük miktarda cephane beklememektedir. Yerli kabileleri örgütleyecek, silah temin edecek ve savaşacaklardır. Özetle, umutsuz bir savaşa gitmektedirler. Tam bir bilinmezin içine “Kahramanlık bir kez ileri atılmak ve bir daha dönmemektir” dercesine atılmaktadırlar. Gerçekten de giden bir avuç subay başarılı olmuş ve Arap kabilelerini bir gerilla savaşı için örgütlemişlerdir. İstanbul, Trablusgarb’dan vazgeçen anlaşmayı imzalayana kadar İtalyanlar ile savaştılar. (1911-1912) Trablusgarb’daki savaşa İtalyan emperyalizmine karşı gönüllü savaşmaya giden subaylardan ikisinin Enver Bey ve Mustafa Kemal Beyin 1913-1938 arasında Türkiye’yi yönetmeleri tesadüf değildir.

      Mustafa Kemal ve Enver beylerin kurmay başkanları oldukları iki ordu Balkan Savaşında kaybettiğimiz Edirne’yi Bulgarlardan 2. Balkan Savaşı’nın çıkması üzerine cüretkar bir ileri harekat ile geri almışlardır.(1912) İstanbul’a döndükten sonra ordunun günlük siyaset dışında kalmasını istediği için artık basamakları büyük bir hızla tırmanan ve yönetimde olan Enver Paşa tarafından ateşe militer olarak Sofya’ya yollanmıştır.(1913-1914)

     Birinci Dünya Savaşı başlayınca Mustafa Kemal cephede görev istemiştir. Çanakkale’ye atandı. İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda ve Fransız birlikleri ile savaşmış ve yenmiştir. (1915-1916)

     Bundan sonra Mustafa Kemal’i Kafkas Cephesinde 16. Kolordu Komutanı olarak Muş’ta Rus Ordusuna karşı savaşmıştır. 5 Ağustos 1916’da taarruza geçen 16 Kolordu, 17 Ağustos’da Muş’u 18 Ağustos’da Bitlis’i, 20 Ağustos’da Tatvan’ı  Rus Ordusu’ndan geri almıştır. Mustafa Kemal’e altın kılıç imtiyaz madalyası verilir. Ağustos 1916 sonunda Bingöl’de Çağakçur Boğazı’nda Rus Ordusu’nu bir kez daha yenmiş ve 14. Tümeni yok olmaktan kurtarmıştır.

              Haziran 1917’de Mustafa Kemal, 7. Ordu ile Filistin Cephesinde görevlendirildi. Artık sırada tekrar İngiliz Ordusu vardı. Ancak, İngilizler kadar büyük bir sorun Türk askerinin kanı üzerinde Alman menfaatlerini gerçekleştirmeye çalışan Alman komutanlardı.

          Ekim 1917’de görevinden istifa edip, İstanbul’a dönmüştür. Mustafa Kemal’in İstanbul’a dönmesinden 15 gün sonra İngilizler saldırmış ve Kudüs’ü işgal etmişlerdir. Eylül 1918’de tekrar ayni göreve atandı ve göreve başlamıştır. Bu sefer Alman Generali Falkenheim gitmiş, onun kadar yanlış bir adam olan Limon von Sanders yerini almıştı. Mustafa Kemal Paşa, Sanders’in mutlak ölüme götürdüğü Türk birliklerini, yok olmaktan kurtarıp, savaşarak geri çekmiiş ve kuzeyde sağlam bir hat üzerine yerleştirmiştir. Artık Birinci Dünya Savaş bitmişti. Biz kaybetmiştik. Ancak Mustafa Kemal, Türk milletinin yeni bir savaşa başlayacağının bilinci içinde kurtarabildiği her bir Türk askerini ve gencini gelecekteki savaş için hazırlamaya başlamıştır. (1917-1918)

         19 Mayıs 1919. 1683’de 2. Viyana Mağlubiyeti ile geri çekilmeye başlayan ve 1774’den Kırım kaybı ile yıkılma süreci içine giren Osmanlı Türk devleti artık “nihai” olarak yenilmiştir. Ancak olan biten bile çok kimse farkında değildir.1918 Kasım’ında Mondros Mütarekesi imzalandığında İstanbul’da ve bütün ülkede bir sevinç ortamı yayılır. Mondros Mütarekesi şerefine pul bir çıkarılır, Fener Alayları düzenlenir. Mondros Mütarekesinin bir felaket olduğu uyarısında ilk bulunan Mustafa Kemal Paşa’dır. Mütareke’nin düşmana Türkiye’nin tamamını işgal imkanı verdiğini söyleyerek, hükümeti uyarmaya çalışmıştır.      

       Mondros Mütarekesini Türk Milletine son öldürücü darbeyi indirmek üzere Yunan Ordusu, Avrupa emperyalizminin kiralık ordusu olarak Anadolu’ya yollanmıştır. İngiliz başbakanı, “Türkler, Asya’nın Kızılderilileridir ve akıbetleri de onlarınki gibi olacaktır” demektedir. Halk, yoksul, yorgun ve inançsızdır.

            İşte 19 Mayıs 1919’un arkasında böyle bir tarih vardır. Mustafa Kemal Paşa sadece 1914-1918 arasında savaş kaybeden bir milleti değil, 1683’den beri yenilen ve geri çekilen bir milleti tekrar savaşmaya ikna etmek için 19 Mayıs 1919’da Samsun’da karaya ayak basmıştır.

             Mustafa Kemal Paşa’nın 1911’de Libya’da en küçük gerilla birliğinden başlayarak sekiz sene içinde Ordu komutanlığına kadar her kademedeki birliği komuta ederek pişen askeri dehası, şimdi siyasi ve psikolojik bir dehayı ortaya çıkarmaya başlar. Mustafa Kemal, Türk milletini tekrar savaşa ikna eder. Birinci ve İkinci İnönü, Eskişehir-Kütahya, Sakarya, Dumlupınar. Sonra önce İzmir’e ve İstanbul’a giren Türk Ordusu. İstanbul’un ikinci kez fethi. Hazreti Peygamberin hadis-i şerifi yere düşmez. “Konstantinopolis’i fetheden asker ne güzel askerdir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır.”

          İstiklal Harbi, Türk milletinin savaşı tekrar kabul etmesi ve İngiliz emperyalizmini siyasi, Yunan ordusunu ise askeri olarak yenmesidir. (1919-1922)

           Sonra Türkiye Cumhuriyetinin kurulması başlar. 1071-1683 arasında sürekli savaşarak ilerleyen ve sürekli savaşarak geri çekilen bir millet, bir dinin tek başına birleşik Avrupa’ya karşı kılıcı ve kalkanı olan bir millet, yaralarını sarmak için çabalamaktadır. Bir milyon lirayı iki milyon lira yapmak kolaydır ancak bir lirayı iki lira yapmak zordur. Ve Türkiye, 1923’de bir lirayı iki lira yapmak için çalışmaktadır.

           Aradan 15 sene geçer. 8 Kasım 1938. Mustafa Kemal, uyanır. Saate bakar göremez. Hasan Rıza Soyak’a sorar. “Saat kaç?” “7.00 efendim” Ayni soruyu birkaç kez daha sorar. Soyak, cevabı tekrar ederek, saatin 19.00 olduğunu söyler. Soyak, “biraz rahat ettiniz mi efendim?” diye sorar. Gazi “Evet” der. Doktor Neşet Ömer İrelp, dilini çıkarmasını ister. Mustafa Kemal dener. Ancak sonra dilini geri çeker. İrelp’e dikkatle bakar ve son olarak “Aleykümesselam” der. 30 saat süren komadan hiç çıkmaz ve 10 Kasım saat 09.05’de kalbi durur.

         “Melekler, onların canlarını iyiler olarak alırken, ‘selamün aleyküm! yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin’ derler.” (Nahl/32)

            Allah rahmet eylesin. Eseri yaşadı, yaşayacak. Türk milleti nasıl 734’de öldürülen Bilge Kağan’ı 2012’de ölümünden 1278 sene sonra unutmadı ise 20. Yüzyılın Bilge Kağan’ı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de üzerinden binlerce sene geçse de unutmayacaktır. Öte yandan Bilge Kağan’ı zehirleyen Çin ajanı Buyruk Çor’u nasıl bugün kimse hatırlamıyor ise Atatürk düşmanlarını da kimse hatırlamayacaktır.

         Orhun Abidelerinde Bilge Kağan’ın Türk Milletine seslenişi nasıl ebediyete uzanıyor ise Gençliğe Hitabe de ebediyete uzanarak Türk milletine seslenmeye devam edecek. Bugün nasıl çocuklarımıza Bilge Kağan’ın adını koyuyor isek 1278 yıl sonrada  babalar çocuklarının kulaklarına ezan okuduktan sonra “İsmin Atatürk olsun” diyecek.

2014’den tarihe bakarsak, Türkiye Cumhuriyeti Türk halkı için ikinci bir Ergenekon olmuştur. 825 sene süren “sürekli savaş”tan sonra, Atatürk’ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesine, kendisine karşı girişilen bütün dolaylı saldırı ve örtülü harp yöntemlerine rağmen, mümkün olduğunca sadık kalan Türkiye, Osmanlı Devletinde devr aldığı, 10 milyonluk, fakir, hastalıklı, bitap düşmüş milleti, 75 milyonluk genç, sağlıklı, dinamik bir nüfusa ulaştırmayı başarmıştır. Anadolu Türklerinin sayısı 75 yılda yüzde 600 artmıştır.

1974 yılı Türk tarihin 200 sene sonra yazacak olanların çok önemli yıl diye kaydedecekleri bir yıldır. Türk Ordusu Doğu Akdeniz’de yeni bir Türk Devletinin doğumuna ebelik yapmıştır. Ordu, 1918’de döndüğü Anadolu’dan 56 sene sonra tekrar dışarıya çıkmıştır. 

1991 yılı ise bütün dünya Türklüğü için son 400 senede yaşanan en kutlu yıldır. 1991’de Atatürk’ün 1933’de yaptığı SSCB’nin yıkılacağına dair öngörü gerçekleşmiş, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan’da bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır. Bukutlu yılın ardından dünya Türklüğünün gelişme ve birleşmesinde motor gücün oluşturması gereken Türkiye Türklüğü büyük başta terör olmak üzere büyük bir saldırı süreci ile karşı karşıya kalmıştır.

3000 bin yılın başında, 2001’de ABD’de gerçekleşen 11 Eylül saldırıları ABD’nin Büyük Ortadoğu diye adlandırdığı Arap Dünyası ve Türk Dünyasına diğer bir ifade ile tarihsel Türk jeopolitik alanına müdahalesi ile sonuçlanmıştır. Bu müdahale halen devam etmektedir. Amerikan müdahalesi ve onu takip eden Arap Baharının Türkiye’nin izlediği yanlış politikalar ile birleşmesi  gerek ülkemizi gerek Türk Dünyasını ağır tehditler ile karşı karşıya bırakmaktadır.

Eğer süreç bu şekilde kötü yönetilir ise Türkiye ne yazık ki bu sürecin sonucunda ağır bir zarar görerek çıkabilir.  Ancak rahmetli Dündar Taşer’in dediği gibi tarihin sarkacı Türklük için inebileceği en kötü nokta olan 1921 Sakarya Savaşı’ndan bu yana sürekli yükselmektedir. Türk Milleti, Türk Devleti ve Türk Ordusu kendisine kurulan tuzakları aşacaktır.

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı

 

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display