Bu sayfayı yazdır

Akdeniz’e Taşınan Körfez ve Daha da Yalnızlaşan Türkiye

Yazan  15 Ağustos 2020

Israil ve Birleşik Arap Emirlikleri(BAE) arasında imzalanan“ilişkilerin normalleştirilmesi”anlaşması, İsrail’i Körfez’e, Umman ve Suudi Arabistan yanı sıra, zaten Libya’da aktif olan BAE’i, bir kez daha Akdeniz’e taşımış oldu.

Yeni bir Bölgesel İşbirliği Dinamiği

BAE-İsrail anlaşmasının zamanlaması, Trump’ın Amerikan kamuoyuna, Biden’in, müstakbel yardımcısını seçmesine karşı verdiği bir mesaj. Ama Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) için yeni bir işbirliği dinamiği. Bir kere, kişiselleşmiş iktidarların egemen olduğu MENA coğrafyasında, şimdi Körfez’in pırıltılı zekâsı ön planda. Muhammed bin Zaed (MbZ), Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) nin etkisini yitirmesinin ardından, Suudi Arabistan’a da yön veren beyin. Muhammed bin Salman’ın (MbS) ülkesinde yapmaya çalıştığı reformlarda olduğu kadar, Akdeniz çevresine barış ve istikrar getirme kararlılığının arkasında da MbZ in parmağı olduğu bir gerçek. İran Körfezindeki 7 emirlik piramidin[1] tepesindeki MbZ, 10 milyon nüfuslu petrol ve doğal gaz zengini ülkesini, ekonomik olarak çeşitlendirme kararlılığını artık İsrail ile birlikte sürdürecek. Liman işletmeleri, nitelikli sınai bölgeler, turizm ve otelcilik, teknoloji, telekomünikasyon, sağlık ve spor alt yapısı zaten hazır olan BAE nin İsrail’den beklentisi daha çok savunma sistemleri, yenilenebilir enerji alanları, tarım ve sulama teknolojileri ve akıllı şehir Mastar’ın hızla hayata geçirilmesi ile ilgili mühendislik desteği.

BAE nin nükleer enerji hamlesinin İsrail’de nasıl değerlendirildiğinin yankıları zaman içinde su yüzüne çıkacaktır. Ancak belki BAE’ye, Israil’in eskiyen Dimona nükleer santralini takviye etmesi için yeşil ışık yakılmıştır.Belki de BAE zaten o santralı İsrail ile birlikte işletecektir.Öte yandan İsrail için BAE ve Suudi Arabistan ile işbirliğinin, İran’a, hatta Türkiye’nin güvenilmez ve ideolojik olarak hasmani tutumuna karşı ABD nin de desteği ile elde edilmiş bir kalkan olduğuna şüphe yok.İran tehdidi ve Türkiye’nin uzlaşmaz tutumu devam ettiği sürece, İsrail gibi pragmatik bir ülke MbZ ve MbS nın dostluğunu korumaya özen gösterecektir.Bu bağlamda 2017 yılından beri gelişen temaslarla, Trump yönetiminin son anda yaptığı hamle, işlevsel ve bir “taşla bir kaç kuş vuran” bir hamle.

Mısır da Aynı Denklemin Önemli bir Parçası

Mısır ve İsrail ilişkileri zaten hem ticaret, hem siyaset, hem Doğu Akdeniz münhasır ekonomik alanları (MEA), hem de Sina ve Filistin terörü ile ortak mücadele bağlamında yakın ve daha fazla işbirliğini kaldırır nitelikte. Mısır’ın 2017 yılında Kızıldeniz Tiran ve Senafir adacıklarını Suudi Arabistan’a devri ile yeniden bu ülkeyle kurduğu dostluk bağları da şimdi İsrail’in hizmetinde.

Ayrıca Mısır-Suudi yakınlaşması, Suudi Arabistan’dan Mısır’a iyi bir kaynak akışı sağladı. 2013 ile 2016 yılları arasında Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt Mısır’a 30 milyar dolar mali yardım yaparak, el Sisi yönetimine Arap baharı sonrası rahat bir nefes aldırdı.Ayrıca bu üç ülke Körfez’de, Mısır için önemli birer ihracat pazarı olduğu gibi, işsiz Mısırlı için iş alanı. Her yıl ortalama 25 milyar dolarlık işçi döviz transferinin[2]bu ülkelerden Mısır’a mali imkân yaratması, BAE ve Suudi Arabistan’ın Mısır üzerinden de Akdeniz’e nüfuzu için açılan paralı yol gibi. İşte şimdi İsrail ve Mısır, yaptıkları anlaşma ve eriştikleri uzlaşma ile Körfez-Doğu Akdeniz işbirliğini yeni bir bölgesel işbirliği haline getirmek yolunda ilerlemekte. Suudi Arabistan ve BAE nin laikleşen çizgisi ve Müslüman Kardeşlere karşı birleşik bir cephe olma tutumu, Mısır için de, İsrail için de makbul. BAE ve Suudi Arabistan ikilisi, Libya’da da Mısır için bir rejim güvencesi ve sınır güvenliği. Bu işbirliği bir tek, İsrail, Filistin topraklarında yeni yerleşim alanları açmayı yeniden gündeme koyarsa yara alır. Belki de Arapların Filistin hassasiyeti Türkiye gibi olmadığı için ruhları bile duymaz, gözleri bile görmez veya belki umursamazlar dahi.

Türkiye’ninİyice Rakım Kaybeden “ Değerli Yalnızlığı”

Bölgenin tek laik ve demokratik ülkesi olarak tebarüz eden Türkiye, uzun bir süre bunu başarılı piyasa ekonomisi ile birleştirerek MENA için bir model olmuştu. 2001 krizinden başarı ile çıktığı yıllarda hep bunu nasıl başardığı sorgulanıyordu. Ama Türkiye özellikle 2010 dan sonra hem laiklik, hem de demokrasi açısından başka yöne savrulurken, bir de kısmen dış konjonktür, kısmen de kendi hataları sonucu ekonomik krizlerin pençesine takılınca, rakiplerine geniş bir alan bıraktı.  Hele “sıfır” sorundan, çok cephede çoklu sorun sathı mailine girince, içine düştüğü yalnızlıkla bu alan daha da daraldı. MENA’nın iddialı, ancak maddi imkânları sınırlı ülkesi Mısır’ın laikleşme mücadelesi bu boşluğu dolduramaya yetemezdi. Ama BAE ve Suudi Arabistan’ın, modernleşmeyi laikleşen eğitim ve kadın hakları ile teşvik etmesi, Türkiye’nin rolünü kapmaya hazırlandıklarının işaretiydi. Aynı zamanda Umman Sultanlığından başlayarak, BAE ve Suudi Arabistan’ın, İran’ı yalnızlaştırmak ve İran tehdidine karşı safları sıkılaştırmak için İsrail ile yakınlaşmanın yollarını aramaya başlaması, genel olarak MENA’ya,  özellikle de Doğu Akdeniz’ e, yeni işbirliği kapılarını araladı. Onlar birlikte kazanmanın yolunu seçerken Türkiye, MENA bölgesinde ve Doğu Akdeniz’de yalnız kaldı.

 Katar ile birlikte yürüdüğü yollar,2010 yılından bu yana“bölgesel siyasi istikrar ve ekonomik refah için işbirliği” hedefini aşıp,  ideolojik bir saplantıya dönüşünce, Katar siyasi olarak kaybedip, ekonomik olarak kazanmaya devam etse bile, Türkiye’ye her iki açıdan da kaybettirmeye başladı. Özellikle Libya’da Katar ile birlikte sürdürülen ve bölünmüş ülkeyi birleştirmekten ve tarafları uzlaştırmaktan çok, Trablus ve Tobruk yönetimleri arasındaki fayı derinleştiren Katar-Türkiye işbirliği, hem bölgenin, hem de AB nin tepkilerini Türkiye üzerinde yoğunlaştırdı.

Katar Türkiye’ye sıkışınca, 15-20 milyar dolarlık mali imkân sağlıyor olabilir.Buna karşılık, Türkiye ve Katar yönetimleri arasındaki kişiselleşmiş ilişkiler, Türkiye’ye karşı ciddi bir güven aşınması yaratmakta.  Katar ile kol kola yürürken ana yoldan sapan Türkiye belki de BAE ve Suudi Arabistan’ı İsrail’e yakınlaştıran etkenlerden bir başkası. Açıkçası Katar hariç Körfez’in diğer ülkeleri, şimdi Türkiye’ye fersah fersah uzak.

 

[1]Abu Dabi, Dubai, Şarja, Acman, Um el-Kuvain, Fucayra ve Ras el Khaimah

[2] David, Butter (20 April 2020) “Egypt and the Gulf: Allies and Rivals”, https://www.chathamhouse.org/publication/egypt-and-gulf-allies-and-rivals

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar