< < Terör, Önlem ve İstihbarat


Terör, Önlem ve İstihbarat

Yazan  04 Ocak 2017

İnsanın temel ihtiyaçlarının en başında gelenler beslenme, giyinme ve barınma ihtiyacıdır. Ancak, insanın kötü olması nedeniyle maalesef güvenlik ihtiyacı bunların önüne geçmiştir. 

Türkiye terör saldırılarıyla dolu 2015 ve 2016 yılını geride bırakırken, çok sayıda bombalama eylemi, terör saldırısı, 15 Temmuz darbe girişimi, PKK ile çatışma ve Suriye’de icra edilen harekâtta çok sayıda vatandaşımız ve güvenlik görevlimiz şehit olmuştur.

Bugün tüm vatandaşlarımız, neden bu saldırılar ülkemize yapılıyor, terörle mücadele için alınan önlemler yeterli midir, neler yapılmalıdır sorularına yanıt aramaktadır.

Alınacak önlemlerden önce “Önlem” nedir onu inceleyelim. Önlem iki başlıkta toplanır. Bunlardan ilki Pasif Önlemlerdir. Pasif önlemde amaç tehlikeyi ortadan kaldırmak değil, onu yanıltmak, saptırmak veya caydırmaktır. Genellikle kendini savunma önlemlerini içerir. Hemen her türlü mücadelede olduğu gibi burada kilit kelime “caydırma” dır. Caydırma, saldırının yapılmasını başarısız kılacak ve/veya saldıranı yıldıracak tedbirlerin açık açık alınması ve sergilenmesidir. Bu önlemlerin amacı; teröristi yakalamak veya etkisiz hale getirmek yerine, teröriste “gelirsen yakalanırsın veya başarısız olursun” mesajını vermek, onu caydırmaktır.

 

Aktif Önlemlerise, saldırıyı başlangıç noktasından itibaren tespit edip en uygun yer ve zamanda ortadan kaldırmak, bertaraf etmek için yapılan karşı saldırıdır. Esas yapılması gereken ve güç olan da budur. Pasif tedbirler kurumlar, işyerleri veya vatandaşlar tarafından alınmalı aktif tedbirler ise vatandaşın elinde olmayan hususları içermekte olup, tamamıyla devlet tarafından alınması gereken önlemleri kapsamaktadır.

Devlet; terörist saldırılara karşı birçok pasif ve aktif güvenlik önlemi almıştır/almaktadır. Pasif önlemler kapsamında;  araçlara yönelik kontroller artırılmış, spor sahaları, AVM’ler emniyet güçleriyle takviye edilmiştir[1]. Hemen her kavşak ve köşeye polis ekipleri yerleştirilmiş, devlet binalarının önüne, kırmızı mavi çakarları yanan kobra/akrep türü özel harekât timi araçlarını yerleştirmiş; nöbetçiler artırılmış ve nöbet mahalleri kum torbaları ile takviye edilmiştir. Resmi servis araçları halk otobüsü renklerine boyanmış, devletin resmi araçlarında sivil plakalar ve zırhlı araçlar kullanılmaya başlanmıştır.

Alınan pasif önlemlerle, caydırma kısmen başarılı olsa da kesin sonucu elde etmek mümkün olmamaktadır. “Olsa iyi olur, zararı olmaz” mantığıyla uygulamaya konulan onlarca pasif önlem caydırıcılık anlamında çok katkı yapmadığı gibi çok da pahalıya mal olmakta, mücadele prensiplerinden “sadelikprensibini” ihlal etmektedir. Bu nedenle alınan tedbirler maliyet-etkenlik analizine tabi tutularak yatırım yapılacak alanlar çok iyi tespit edilmelidir. Bunları yaparken,  bir insan hayatının maliyet-etken v.b analizlerle göz ardı edilmeyecek kadar önemli olduğunu da akılda tutmak gerekir. Ancak burada amaç, kısıtlı imkân ve gayretlerin Aktif Önlemlere verilmesi gerektiğinin altının çizilmesidir. Bir özdeyiş vardır: “Kullanmayacağın Bilgiyi Toplamayacaksın”. Gereksiz bilgilerin toplanmasının ciddi bir kirliliğe neden olduğunu da akılda tutmak gerekir.

Saldırı karşısında başarılı olmayan caydırıcı önlemler, saldırgan, vatandaş ve emniyet güçleri nezdinde geçerliliğini kaybeder ve yeni önlemlerin alınmasını şart koşar. Türkiye’deki durum da tam bu şeklidedir. Son iki yılda alınan pasif önlemler saldırıları önleyebilmek adına çok fazla bir katkı sağlayamamıştır[2].

Diğer taraftan; bu önlemler için oluşturulan güvenlik kontrol noktalarının, Emniyet Güçlerini açık hedef haline de getirdiğini de göz ardı etmemek gerekir[3].

Terörle mücadelede yeni kadrolara, yeni silahlara doğal olarak yatırım yapılabilir. Ancak, Güvenlik kuvvetleri teröristlerle karşılaşıp onların sayısal veya silah üstünlüğü fazla olduğundan terör örgütü başarılı oluyorsa; ilave güvenlik elemanı veya daha üstün teknoloji silahlara yatırım yapılabilir. Ancak, durum bu değildir.

Bir terör örgütünün saldırı hareketi; planlama, silahlanma, kadrolaşma, intikal, yığınaklanma, icra ve kaçma kurtulma safhaları içeren halkalardan oluşan uzun bir zincirdir ve asgari 20-30 kişi saldırı olayına müdahil olmaktadır. Bir terörist saldırı, planlama, teşkilatlanma, intikal, lojistik, icraat ve kaçma kurtulma gibi safhalarıyla oldukça uzun bir zincirdir. İşte bu zincirdeki zayıf halkayı bulmak ve terör saldırısını ortaya çıkaracak bilgiyi elde etmek ve zayıf halkadan hareketle terör saldırısını önlemek istihbarat ve güvenlik birimlerinin en önemli sorumluluğudur.

Terör devam ediyorsa istihbarat temininde ve değerlendirilmesinde başarılı olunduğunu söylemek mümkün değildir.

Sun Tzu’nun  “Savaşmadan kazanmak” stratejisi çok önemlidir. Çünkü savaşlarda, galipler de en az mağluplar kadar hasar alır. Bu nedenle düşmanın plan ve stratejisini önceden bilmek zafer için şarttır. Her şey önceden bilmeye bağlıdır. Bu nedenle, terörle ve teröristle mücadelenin en önemli unsuru istihbarattır?[4] Çünkü mücadelede başarı düşmanın ne yapacağını önceden bilmektir.[5] Aksi takdirde, her yola bir devriye, her binaya güvenlik elemanı, uzun sınır hattının tamamına kamera sistemi konulmasıyla başarıya ulaşmak mümkün değildir. Başarı, terör örgütünün ne yapacağını ve uzun vadeli hareket tarzlarını önceden bilmektir. Bunun için terörle mücadelede imkanlar istihbarata yatırılmalıdır. Aksi takdirde alınacak önlemlerde ve terörle savaşta başarıya ulaşmak zordur. Terör ucuz ve uzun soluklu bir harp tekniğidir.

İstihbaratı genel olarak iki bolümde incelersek; Taktik istihbarat, mücadele alanına ve bir olaya yöneliktir. Stratejik istihbarat ise sorunun yapısını, amacını, nedenlerini ve geleceğini anlamaya yönelik olmalıdır. Stratejik istihbaratta eksikliklerin olması, sorunun uzun vadede çözümünde sıkıntı yaratır[6]. Taktik istihbaratın anında güvenlik kuvvetlerine iletilmesi ve kullanılması gerekir, kısa vadelidir, olabilecek bir gecikme veya ayrıntıdaki eksiklikler terör saldırısının vuku bulması ve kayıp verilmesiyle sonuçlanır.

Doğal olarak her istihbarat temini, düşmanın istihbarat vermeme gayretleriyle karşılaşılmaktadır.  İstihbarat vermeme gayretlerine, İstihbarata Karşı Koyma (İKK) tedbirleri adı verilmektedir. Eğer terör örgütü, İKK tedbirleri sonucunda, güvenlik birimlerine istihbarat vermiyorsa, Güvenlik ve Devlet Birimlerinin İstihbarat elde etme gücü zayıf demektir. Güvenlik birimlerinin ve devlet istihbarat kurumlarının istihbarat gücü, terör örgütünün İKK gücünden daha kuvvetli olmalıdır.

İstihbaratı temin etmenin yanı sıra, bu istihbarat paylaşımı, değerlendirilmesi ve kullanılması ayrı ayrı önem taşımaktadır. Ayrı istihbarat güçlerinin koordinesi zordur. Başarısızlık durumunda karşılıklı suçlama ve sorumluluğu almama gibi olumsuz sonuçlar da doğurabilir. Bu nedenle, istihbarat birimleri arasında iletişim güçlü değildir. Konuşarak iletişim yerine, belgeye dayalı (sorumluluk almama güdüsüyle) yazışma ile iletişim tercih edilmektedir.

Zaman zaman görülmüştür ki, devletin aynı binasında, yan kapıya 2-3 günde giden yazılar ve aynı sürede gelen ve/veya kaybolan yazılar olmuştur. İstihbaratta en önemli unsurlardan biri zamandır.

İstihbaratın paylaşımıda üzerinde tekrar düşünülmesi gereken bir konu olup terörle mücadelenin başarısına doğrudan etki etmektedir. Eskiden çok gündemde olan "bilmesi gereken" prensibi artık terk edilerek yerine “paylaşılması gereken” prensibi yürürlüğe sokulmalıdır. İstihbarat birimleri bir duyum ve ihbar aldıkları takdirde, bunu “yakın bir zamanda …,….,…sınır bölgelerinde koordineli bir terörist saldırısı olabileceği duyumu alınmıştır” şeklinde yayımlamayı tercih ederler. Bu yayım, durum gerçekleşmez ise unutulur, ancak gerçekleşirse, istihbarat birimleri kendilerini emniyete almış olurlar. Bu davranışın, terörle mücadeleye %100 katkı yaptığını söylemek zordur. Örneğin; “Yakın bir zaman” ifadesinin neyi kapsadığı tam belli değildir.

Bu ihbar ve duyum yayımlandıktan sonra; güvenlik önlemlerini artırırlar, kontrol noktaları teşkil edilir. Doğal olarak, bu ilave gayretler, nöbetler emniyet personeli üzerinde yorgunluğa neden olur, günlerin geçmesi üzerine alınan tedbirlerde gevşetmeler başlar, kontrol ve diğer önlemler sıradanlaşır, ihbarın doğru çıkmaması üzerine tedbirler kaldırılır ve yaşam olağan şartlarına indirilir.  İhbar doğru çıkarsa, istihbarat birimleri kendini kurtarır, emniyet güçleri ise yeteri kadar önlem alamamakla suçlanabilir. Bu asılsız istihbarat bildirileri, müteakip ihbarlara ve istihbarat birimlerine olan güveni azaltmaktadır. Bu terörle mücadelede bir emniyet ve istihbarat birimi için en istenmeyen, en arzu edilmeyen durumu ortaya çıkarır.

Bu nedenle, önemli olan bir terör saldırısı istihbaratının alınması değil, alındıktan sonra neler yapılacağıdır. Bu istihbaratın ilgili birimlere yayımlanmış olması İstihbarat biriminin sorumluluğunu bitirmez aslında yeni başlatır. İstihbarat birimi yayımladığı ihbarın üzerine, ayrıntısına odaklanmalı, ilave bilgi toplamaya çalışmalı, istihbarat birimleri arasında koordine artırılmalı, mekân ve zaman bakımından sorumluluk paylaşımı yapılmalıdır. İstihbarat birimi, tehdidin stratejik boyutunda, emniyet birimleriisesahada bu bilgiyi teyit etmeye çalışmalıdır.

Elde edilen ilave bilgilere istinaden, tehdidin doğru olmadığı ve/veya ortadan kalktığına karar verilirse, ihbar ve hazırlık durumu en kısa zamanda kaldırılmalıdır. Ancak, istihbarat birimleri ne olur ne olmaz mantığıyla bunu yapmaya genel olarak yanaşmazlar.

Güvenlik, görünür bir şey değildir. Kalple, omurilikte hissedilmelidir. Vatandaşın sağlam devlet güvenliğini hissetmesi ve/veya hissettirilmesi en önemli sorumluluktur.. Bu nedenle görünürlüğü artırılmış güvenlik önlemleri yerine, zamanında olay yerinde olabilen ve vatandaşı koruyabilen önlemler tercih edilmelidir. Tüm bu saldırılar, çocuk kaçırmalar, hırsızlık, dolandırıcılık gibi güvensizlikler, buzdağının görünen kısmıdır. Asıl görünmeyen kısmı bu olayların vatandaş üzerinde yarattığı endişe ve tedirginlik ile özgürlüklerin kısıtlanmasıdır. Vatandaşın güvenlik hissinin kaybolması en büyük tehlike olup, tekrar kazanılması güçtür. Bu his kolay kaybolur ama onarılması uzun zaman alır. Bunun yanı sıra, vatandaşın kendi güvenliğini sağlama yolunda zaten devam eden çalışmaları, ilave olarak bir silahlanma ihtiyacını da ortaya çıkarırsa şiddet sarmalına giden bir kaos ortamına girmemek hemen hemen imkansız olacaktır.

Sonuç olarak, güvenlik caydırıcı olarak ortaya konuşan, görünürlüğü yüksek tedbirlerle sağlanamaz. Bu konudaki öneriler aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

-Terör örgütünün ne yapacağını önceden bilme, olay zincirindeki zayıf halkayı ortaya çıkaracak istihbarat sistemlerinin süratle geliştirilmesi,

-Türkiye’nin her tarafı MOBESE kameralarıyla kaplanmış durumdadır. Ancak MOBESE anında bilgi veren bir sistem değildir. Sonradan incelenmesi gerekir. Halbuki araçların takibi, hangi yolda, hangi AVM de olduğunu bilmek istiyorsak elimizde Hızlı Geçiş Sistemi (HGS) gibi bir sistem vardır. HGS sisteminin barkotları aracı ve plakayı tanımaktadır. HGS her araca şart konulup, MOBESE kameraları, HGS okuyucusuna çevrilirse araç trafiği konusunda anlık bilgi daha kolay elde edilebilir[7]. Bu nedenle HGS sistemi her araca takılmalıdır. MOBESE’lerin HGS okuyucuya çevrilmesi;

    

Araçlar hakkında daha rahat bilgi alabilmek için 2010 yılında her aracın plakasının sabit olması hakkında kanun çıkarılmış, ancak 2. El oto piyasasında ortaya çıkan Anadolu şehirlerinde yaşayan vatandaşın örneğin İstanbul plakalı bir aracı kullanmak istememesi nedeniyle kanun hakkında yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır[8]. Aslında araç cansızdır. Ona can veren sürücüdür ona anlam veren aracın sahibidir. Bu nedenle plaka araca değil, aracın sahibine verilmelidir Plakanın sarı Anadol veya beyaz Murat araca takılı olması önemli değil ama …adresinde oturan. …TC numaralı Sn. Ahmet K. Ya ait olduğunun tespit edilmesi anlamlıdır. Bu arada en kolay kopyalanabilecek plakalar askeri plakalar ve TBMM plakalarıdır. En çok güvensizlik yaratan araçlar ise, sivil plakalı hemen her renk ve markadan mavi-kırmızı çakarı olan ve “gorrrk” şeklinde kornası olan araçlar ile emniyet mensubu yeleği giyen kişilerdir: Çünkü bu özellikleri taşıyan araç ve kişilerin bagajı, üstü-başı hiç aranmamaktadır[9]. Bu nedenle devlete ait her aracın siyah resmi plaka kullanması;

-Polis Kontrol merkezleri kaldırılarak, kontrollerin zaman/mekan farkı gözetmeksizin değişik noktalarda yapılması;

-AVM’lere, spor sahalarına, kontrol noktalarına yüzlerce emniyet elemanı yerleştirmenin yerine, ülkede bulunan sakıncalı-şüpheli şahısların her birinin arkasına bir polis takılması terörle mücadelede başarıyı artıracaktır[10].


[1]AVM’lere Sivil Polis Kontrolü, Hürriyet 21 Aralık 2016, http://www.hurriyet.com.tr/avmlere-sivil-polis-kontrolu-40312743, 22 Aralık 2016.

[2]Erzincan’da Polis Ekiplerine Bombalı saldırı, 25 Temmuz 2016,  http://www.ensonhaber.com/erzincanda-polis-ekiplerine-bombali-saldiri-2016-07-25.html, 22 Aralık 2016.

[3]Cizre’de Polis Kontrol Noktasına bombalı saldırı, 26 Ağustos 2016, Şırnak Cizre'de polis kontrol noktasına, teröristlerce bomba yüklü kamyonla intihar saldırısı düzenlendi. Saldırıda 11 polis şehit oldu, 3'ü sivil 4'ü ağır 78 kişi de yaralandı. RTÜK, saldırıya ilişkin yayın yasağı getirdi.http://www.ntv.com.tr/turkiye/cizrede-polis-kontrol-noktasina-bombali-saldiri,37NAswPhYke5f_YwU9FchA: Diyarbakır Yenişehir ilçesinde roketatarlı saldırı, 30 Ekim 2016, http://www.dunya.com/gundem/polis-kontrol-noktasina-saldiri-2-yarali-haberi-335787

[4]Mustafa Kibaroğlu,  Kitle İmha Silahları ile Terör: Kıyametin yeni Eşiği mi? Avrasya Dosyası Cilt:112, sayı:3, 04 Nisan 2007 Sf.133.

[5]Bkz. Sun Tzu, The Art of War.

[6]Ümit Özdağ, Stratejik İstihbarat, Avrasya Dosyası 2002, s.109

[7]AVM’lere Plaka Tanıma Sistemi geliyor, Milliyet Gazetesi, 30 Aralık 2016, http://m.milliyet.com.tr/avm-lere-plaka-tanima-sistemi-geliyor-istanbul-yerelhaber-1745409/

[8] Sabit Plaka Uygulaması, http://www.arabalar.com.tr/sabit-plaka-uygulamasi, 02 Ocak 2017.

[10]Türkiye’de 2015 yılı itibarıyla 432.768 polis memuru bulunmaktadır. AB 2015 İlerleme Raporu Sayfa 19.

Ergun Mengi

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display